Mamutun katettiği yol, Hint filinin öyküsü

Dr. Duygu Çağla Bayram, Independent Türkçe için yazdı

Bir zamanlar pazar günleri Hindistan devlet televizyonu Doordarshan'da dini şovlar gösterilir ve bunların arasında Hindu mitolojisinden "Samudra Manthan" adlı destansı bölüm özellikle ilgi çekerdi.

"Okyanusun Çalkalanması" anlamına gelen Samudra Manthan her zaman Hint mitolojisinin en popüler bölümlerinden biri olmuştur; benim de anlatmayı en çok sevdiğim öykülerden biri.

Samudra Manthan öyküsü tanrılar (devalar) ve şeytanlar (asuralar) arasında ölümsüzlük iksirinin (ambrosia/amrit) kontrolünü kazanma mücadelesi ile ilgilidir.

Efsanedeki iktidar oyunu Yüce Tanrı (Lord) Vishnu tarafından şekillenir ve Hindu üçlemesinin (Büyük Üçlü-Trimurti) geri kalanı Brahma ve Shiva tarafından desteklenir.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Hikâye tanrıların şeytanlar ile bir savaşı kaybettikten sonra güçlerini geri kazanmak için Vishnu'ya gittiklerinde başlar.

Vishnu onlara diplomatik bir yaklaşım benimsemelerini ve şeytanları ölümsüzlük iksiri için okyanusları çalkalayacak ortak bir girişime davet etmelerini önerir ve şeytanların iksiri reddetmelerini sağlayacağını vadeder.

Tanrılar ve şeytanlar okyanusları Mandhara dağı ile çalkalayacak kadar büyük bir ip aradıklarında Vishnu kendi boynunda süs olarak taktığı büyük yılan Vasuki'yi verir.

Dağın suya batmasını durdurmak istediklerinde Vishnu Mandhara'nın yerleştirilebileceği büyük bir kaplumbağa Kurma avatarında kendini gösterir.  

Bu sayede Mandhara dağı kaplumbağa üzerine yerleştirilir, Vasuki ise dağın etrafına dolanır ve tanrılar ile şeytanlar yılanın zıt uçlarından tutarak okyanusu çalkalamaya başlar.
 

Devalar (sağda) ve asuralar (solda), Süt Okyanusu'nu çalkalıyor / Görsel: Wikipedia
Devalar (sağda) ve asuralar (solda), Süt Okyanusu'nu çalkalıyor / Görsel: Wikipedia

 

Bu çalkantılar korkunç bir zehir ürettiğinde Vishnu tanrılara ve şeytanlara zehri içen ama yutmak yerine onu boğazında tutan Tanrı Shiva'nın yardımına başvurmalarını söyler.

Büyük çalkantı ölümsüzlük iksirini ürettiğinde tanrılar ve şeytanlar iksir kabının kontrolü üzerinde savaşmaya başlar.

Şeytanlar iksir kabı üzerinde kontrol sahibi olduğunda ve tanrılar Vishnu'nun desteğini aradığında Vishnu büyücü Mohini gibi görünür ve şeytanları iksir kabını teslim etmeleri için kandırarak kabın içindekini (iksiri) tanrılara dağıtır.

Samudra Manthan temelde devalar ve asuralar tarafından temsil edilen iyi ve kötü arasındaki, ölümsüzlük iksirini ararken kozmik (süt) okyanusu çalkaladıkları bir mücadeleydi.

Bir dağ çubuğa, bir yılan ipe dönüşür ve karşıt taraflar çağlar boyu çekiştirir.
 

 

Ve bu çalkalanma şimdiye kadarki en fantastik şeylerden bazılarını doğurur: Lord Shiva'nın yuttuğu zehir ve Chandra, yani ay ve daha nicesi.

Tüm bu parlak, süslü şeylerin arasında daha sonra Lord Indra'nın bineği olacak Airavata isimli küçük beyaz bir fil de vardır.

Beyaz fil nadirdir ve özel bir öneme sahiptir, genellikle kutsal kabul edilir.
 

Görsel: Wikipedia
Görsel: Wikipedia

 

(Genellikle kar beyazı olarak tasvir edilmelerine karşın derileri genellikle yumuşak kırmızımsı kahverengidir ve ıslandığında açık pembeye döner. Tamamen albino beyaz bir fil henüz gözlemlenmemiş ve geleneksel beyaz fil genellikle albino olarak yanlış anlaşılır, ismi Tayca chang samkhan teriminden gelir ve aslında uğurlu fil olarak tercüme edilir ve saflık açısından beyazdır. Bugün Myanmar ve Tayland'da beyaz filin bulunduğu rapor edilir. Bildiğim kadarıyla Hindistan'da beyaz fil bulunmuyor ancak beyazımsı lekeleri olan filler mevcut.)

Lord Indra tarafından tüm fillerin kralı yapılan uçan beyaz fil Airavata'nın görünümü veya doğumu farklı Hindu metinlerine göre değişiyor olsa da Vishnu Purana'da Airavata'nın bu süt okyanusunun çalkalanmasından doğduğu yazar.

Airavata ayrıca süt okyanusunun çalkalanmasının nedeni olarak da bilinir: Bir zamanlar bilge Durvasa Indra'ya bir çelenk sundu ve o da bunu Airavata'nın başına koydu.

Fil, çelenkteki çiçeklerin kokusundan rahatsız oldu ve çelengi hortumu ile yere fırlattı.

Bu da Durvasa'yı kızdırdı ve Indra ve devaları yaşlılık ve ölüm ile lanetledi. Bu fırsatı değerlendiren asuralar tanrılara karşı savaş açtılar.

Laneti tersine çevirmek için devaların süt okyanusunu çalkalayarak ölümsüzlük iksirini geri almaları gerekiyordu.

Samudra Manthan, mit yaratma ve hikâye anlatma konusunda son derece zengin Hint geleneklerinin bir ürünü ve aynı zamanda bu görkemli kalın derili hayvanlara olan hayranlığı vurgulamaya da yarıyor.
 

 

Hintler öykülerinde sıradan bir fili büyülü bir yaratığa dönüştürür, onu zamanın kendisinden önceki bir zamana yerleştirir ve onu kolektif bilinçlerinin bir parçası haline getirir.

Airavata'nın ayrıca Hindu kozmolojisinde evrenin sekiz bölgesinin koruyucuları olarak görülen sekiz efsanevi fil grubunun (dünya fili) başında geldiğine inanılır.

Hindu kozmolojisine göre dünya, ana yönlerin pusula noktalarında efsanevi Dünya Filleri tarafından desteklenir ve korunur.

Asya fili çeşitli dini geleneklerde ve mitolojilerde görünür, olumlu bir şekilde ele alınır ve bazen tanrılar olarak saygı görür, genellikle güç ve bilgeliği sembolize eder.

Bilgelik, Hindu inancı panteonundaki en popüler tanrılardan biri olan Ganesha tanrısı biçimindeki fil ile temsil edilir.

Yeni başlangıçların, bilgeliğin ve şansın tanrısı Ganesha, Hindu panteonundaki en iyi bilinen ve en çok tapınılan tanrılardan biri.

Lord Ganesha'nın doğum günü (yeniden doğuşu), Ganesha Chaturthi olarak bilinen Hindu festivali olarak kutlanır.
 

Samudra Manthana / Görsel: Wikipedia
Samudra Manthana / Görsel: Wikipedia

 

Evet, Elephas maximus, yani Asya fili, insanlık ile uzun ve karmaşık bir tarihi paylaşır.

Kültürel bir sembol olarak dikkat çekici evrimi, öncelikle korku ve hayret yaratma yeteneği ile birleşen muazzam faydasından kaynaklanır.

İnsanlık tarihinin önemli noktalarında fil, çeşitli şekillerde bir yiyecek kaynağı, neredeyse yenilmez bir savaş makinesi ve sevilen bir tanrı olarak hizmet etmiş.

İnsan ve fil etkileşiminin şu ana kadarki bilinen en eski kanıtı, yaklaşık 3 bin yıl önce İndus Vadisi Uygarlığından geliyor.

Bu uygarlığın maddi kültürüne dair keşifler arasında kilden yapılmış minik filler, mini arabalarda bronz filler ve fok balıkları üzerindeki fil izleri yer alıyor.
 

 

Milattan önce 3 bin 500 civarından başlayarak fil, Hindistan alt kıtasının sanatında, mimarisinde, ikonografisinde, folklorunda ve edebiyatında sürekli olarak kendine yer bulmuş.

Ganesha'nın bilindik figürü Hindu panteonunda ortaya çıkmadan çok önce fil, 1'inci yüzyılda Mauryalar ve Kushana yöneticileri tarafından kullanılan zorlu bir savaş makinesi olarak zemin kazanıyordu.

Fil tanrısının yarı insan, yarı hayvan, baştanbaşa ilahi figürü ancak 5'inci ve 6'ncı yüzyıllarda yaratıldı ve Puranik Hinduizm'e dahil edildi.

Ganesha'nın ikonografisi yalnızca fiziksel değil, aynı zamanda zihinsel ve ruhsal güç ve kuvvet için evrensel sembolden türemiş.

Fil başlı insan bedeninde, Ganesha hem mikrokozmosu (insan bedeninde tezahür eden) hem de makrokozmosu (fil başında tezahür etmeyen) temsil eder.
 

 

Hinduizm dışındaki inançların da fil ile uzun bir geçmişi var:

Bir fil, Buda'nın doğumundan önce Maya'nın rahmine girer, aynı öykü Jainizm'de Mahavira'nın doğumu için takip edilir ve Sih kutsal yazıtları sıklıkla "fil zihninden" söz eder.

Ancak fili her zaman her yerde bulunan, yaygın bir hayvan yapan şey onun ilahi yönü değil, faydacı değerleriydi.

Modern öncesi Hindistan'ın kraliyet ailesi bu hayvanı bir yük hayvanı ve bir savaş aracı olarak kullanıyordu.

Genellikle sakin ve soğukkanlı olan bu hayvan aynı zamanda öldürücü bir saldırıya geçmek için kışkırtılabiliyordu ve bu da onu kraliyet çevresi için vazgeçilmez kılıyordu.

Delhi sultanlarının pilkhanaları (fil ahırları) meşhurdu, örneğin.

Babür dünyasında, İmparator Ekber özellikle fillere düşkünlüğü ile bilinir ve ahırlarında 5 binden fazla filin olduğu söyleniyor.

Ekber'in Hawa'i'si ve II. İbrahim Adil Şah'ın Atash Khan'ı gibi kralların da saray edebiyatında ve minyatür resimlerinde ölümsüzleşen favorileri vardı.

Fil tasvirleri, Hindistan'ın çeşitli bölgelerindeki kraliyet nişanlarında kullanılmaya başlandı.
18'inci yüzyılda büyük fil meraklısı olan İngilizlerin gelmesi ile hayvanlar benzeri görülmemiş sayılarda kullanıldı.

İmparatorluğun gücü arttıkça, filler; orman ofisleri, demiryolları departmanları, ticaret fabrikaları ve silahlı kuvvetler tarafından istihdam edildi ve sömürge makinelerinin sorunsuz çalışmasını sağladı.

İngilizlerin Hindistan'da aldıkları temel eğitimin çoğu, başta Babür olmak üzere uzun süredir devam eden Hint geleneklerinden geliyordu.
 

 

Ayrıca, favorilerine isim verme ve onlara özel ayrıcalıklar ve rütbeler sağlama eğilimini de sürdürdüler.

18'inci yüzyılın sonlarında İngilizler, düzenli olarak Babür hükümdarlarına haraç/vergi olarak fil temin eden Bengal'in (Dakka ve Sylhet bölgesi) zamindarları ile ilişkiler geliştirdi ve onlar ile bir tedarik ağı kurdu.

Ülke genelinde titizlik ile sürdürülen standart bir yakalama, ticaret, araştırma ve bakım prosedürü vardı ve Bengal'de istihdam edilen en önemli memurlardan biri, "keddah denetçisi" idi ki bu, yani Hintçe bir sözcük olan keddah, filleri tuzağa düşürmek için inşa edilen etrafı çevrili alana, kısacası fil tuzağına atıfta bulunur.

Pratik kullanımının yanı sıra bunlar, fillerin sırtında kaplan avına çıkmaktan hoşlanan İngiliz soylularının ziyareti için de eğlence kaynağı oluyordu.

Uluslararası fildişi pazarının yükselişi ne yazık ki yalnızca fillere olan talebi artırdı.

İngilizlerin bu ülkede gözlemlediği filin yaygınlığı 21'inci yüzyıl Hindistan'ında da devam ediyor.

Bir zamanlar sömürge haritaları ve gravürlerinde "egzotik doğu"nun tüm alanını kodlayan fil figürü, bugün marka logolarında, tasarım motiflerinde ve hatta çağdaş sanat tuvallerinde görülebiliyor ve bu da sembolün yüzyıllardır kullanım potansiyelinden hiçbir şey kaybetmediğini kanıtlıyor.

Modern bilim ve araştırma, bu inanılmaz megafauna ile ilişkilendirilen erdemler listesine yenilerini ekledi.

Artık Elephas maximus, güç ve ihtişamın yanı sıra zekayı, duyarlılığı ve ahengi de temsil ediyor.

Bu büyüleyici devlerin sevecek ve hayran kalacak ekolojik yararlarından daha söz etmedim dahi...

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU