Son aylarda Suriye'deki azınlıklar ve çoğunluklar konusunda yapılan açıklamaların, tartışmaların, yazıların belirgin şekilde arttığı görülüyor.
Bu konu ele alınırken temsil ettikleri düşünceler, farklılıklar ve fikir ayrılıkları ile sadece Suriyeliler ile sınırlı kalınmadı; bilakis bölgesel ve uluslararası alana yayıldı, siyasi, ekonomik, kültürel, toplumsal, askeri ve güvenlik boyutları oluştu.
Neredeyse sadece Suriyelileri ilgilendiren konulardan biri olmaktan çıkıp, dünya veya büyük bir kısmını ilgilendiren bir konuya dönüştü.
Öyle ki, eğer mevcut konjonktürde devam ederse dünyayı en çok meşgul edecek konulardan biri olacağı söylenebilir.
Bunun habercisi, son dönemde Amerikalı, Rus, Avrupalı ve diğer büyük güçlerin yetkililerinin yaptığı toplantılarda ve açıklamalarda görülüyor.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Azınlıklar ve çoğunluklar olgusu sadece Suriye'ye özgü bir olgu değil; dünyanın hemen hemen tüm ülkelerinde görülen bir olgu.
Her ülkede bir çoğunluk vardır ve bu çoğunluğa kıyasla, siyasal ve coğrafi alanı onunla paylaşan azınlıklar vardır.
Dahası dinî veya mezhepsel bir kimliğe sahip sayısal çoğunluğun ifadesi olduğu söylenen çoğunluk, çevresini diğer dinî ve mezhepsel azınlıklarla paylaşmaktadır.
Hatta çoğunluğun dinî ve mezhepsel azınlıklar ile paylaşımının, kendisine ulusal ve etnik azınlıkların katılımını da ekleyebileceği söylenebilir.
ABD, Rusya, İngiltere ve Fransa gibi büyük ülkeler, ulusal ve etnik, dinsel, mezhepsel ve diğer çoğulculuk türleri gerçekliğinin bir örneğidir.
Her birinin dinî bir ulusal çoğunluğu ve onun yanında sayılması neredeyse imkânsız olan etnik, dinî ve mezhepsel ulusal azınlıkları vardır.
Suriye, çoğunluğu ve azınlıklarıyla diğer ülkeler gibidir, ama yukarıda saydığımız ülkelerden daha az çeşitliliğe sahiptir.
Bu durumda Suriye'de çoğunluk ve azınlık meselesinin neden gündeme getirildiği sorusu akla geliyor.
Batı'daki demokratik rejimler Suriye’deki rejimden nitelik olarak farklı olsa da, Rus rejimin niteliğinin devrik Esad rejimiyle birçok ortak nokta içerdiğini de belirtmeden geçmeyelim.
Bunun örnekleri çok, ancak en belirgini özellikle Rusya'nın şiddetli müdahalesinin zirveye ulaştığı 2015-2024 yılları arasındaki dönemde, Suriyelilere karşı yürütülen kanlı savaşta iki taraf arasındaki yakın ittifaktır.
Konunun gündeme getirilmesinin temel nedeni siyasi olup, İran'dan başlayarak Türkiye, İsrail ve Batılı ülkeler gibi muhaliflerine kadar çeşitli tarafları ilgilendiriyor.
Bunlara ABD, Almanya, İngiltere ve Fransa da ekleniyor.
Son ikisi, bilindiği gibi, çoğunluğu ve azınlıklarıyla bugünkü Suriye oluşumunun sınırlarını, 1916 yılında Osmanlı İmparatorluğu'nun bölünmesi ile ilgili Sykes-Picot Anlaşması'nı ortaya çıkaran müzakerelerde çizmişlerdi.
İngiltere ve Fransa arasındaki bu anlaşmayı Rusya ve İtalya da onaylamışlardı. Suriye'nin son bir asırlık tarihinde, Suriye'deki çoğunluk ve azınlıklar günümüzdeki gibi bir yaklaşım ile ele alınmadı.
Konunun gündeme getirilmesi insani ilke ve esaslara dayanmıyor; çünkü ülkeler ve politikaları kendi çıkarlarına göre şekillenirler.
Kimi zaman ve kimi ülkelerde temelde insani ilkeler ve duruşlar ile tutarlı olsa bile, bunlara dayanmazlar.
Çoğunluk-azınlık sorunu, 1963 yılında azınlıklara mensup subayların ittifakı çerçevesinde Baas Partisi’nin iktidara gelmesiyle birlikte ortaya çıktı.
1970 yılında Hafız Esad'ın kazandığı güç mücadelelerinin ortasında daha da tırmandı.
Oğlu ve varisi Beşşar babasının kurduğu bu azınlık rejiminde 14 yıl boyunca katı bir tutum sergiledi.
Bu süre içinde müttefikleri Suriyelilere karşı yıkıcı bir savaş yürüttüler ve ulusal birliğin tüm bileşenlerine kayıplar verdirdiler.
Bu aşamada çoğunluğun saflarındaki kayıpların daha fazla olması normal.
Bunun sayı ve yayılma, rejim tarafından mezhep çatışmasını körüklemek amacıyla doğrudan hedef olarak belirlenmesi gibi nedenleri var.
Nitekim, rejimin kuluçka makinesi olarak gördüğü ve “Alevi azınlık” olarak tanımlanan kesimler hariç, Sünni Müslümanlar ve Rum Hristiyanlardan oluşan nüfusunun çeşitliği ile Humus şehrinin büyük bir bölümü yakılıp yıkıldı.
Türkiye'nin Suriye'nin kuzeyine yönelik askeri müdahaleleri sırasında da ortak paydası Sünni Müslüman olan Kürt/Arap köyleri ve bölgeleri zarar gördü.
Çoğunluk ve azınlık sorununu gündeme getiren ülkelerin çoğu Suriye’deki katliamın aşamaları hakkında sessiz kalmışlar, görmezden gelmişlerdi.
Savaşın durdurulması için ciddi bir çaba sarf etmek yerine, Esad rejiminin “azınlıkları” koruduğu fikrini kabul etmişlerdi. Bu da savaşın faturasını her türlü insani ve maddi düzeyde ağırlaştırdı.
Konuya yaklaşım, Esad rejimi örneğinde olduğu gibi, Suriye gerçeği ve onun potansiyel gelişimi içerisinde her bir yerel veya yabancı tarafın konumunu ve pozisyonunu güçlendirmeyi amaçlayan siyasi çıkarlara dayanıyordu.
Dış politika örneklerinden birinin üzerinde duracak olursak, en tehlikelisi İsrail'in tutumu; çünkü hiç kimse İsrail'in Suriye'deki azınlıkları önemsediğini iddia edemez.
Dolayısıyla yetkililerinin azınlıklar hakkındaki açıklamaları, ister Suriye'nin içinde bulunduğu durumdan çıkmasının zorlaştırılması ve normal koşullara dönmesinin engellenmesi süreciyle, ister Arap-İsrail çatışmasının geleceğiyle bağlantılı olarak azınlıkları İsrail politikalarına bağlama amacını taşımaktadır.
Zira İsrail'in Suriye de dahil olmak üzere bölgeyi ve ülkelerini bölmeye yönelik fikirleri ve planları var. Bunların en önemlisi de 1980'lerin başında ortaya atılan Oded Yinon Planı'dır.
Bir diğer örnek Türkiye'nin tutumudur. Türkiye Suriye'yi ve yakın geleceğini Sünni İslam'ın yönettiği bir devlet olarak görüyor ve doğal olarak, Kürt elitler de dahil olmak üzere Suriyeli elitlerin geniş bir kesiminin benimsediği radikal eğilime karşı çıkıyor.
Ortak sınırın Suriye tarafında herhangi bir Kürt ulusal ve siyasi varlığına karşı çıkıyor.
İran ise mezhep konusuyla meşgul olsa da, bununla ideolojik değil, doktrinsel olarak ilgileniyor.
Çünkü bu, İran'ın Suriye'ye geri dönüşünün öncüsü veya İran'ın Suriye'deki konumunu “iyileştirmesi” için bir baskı aracıdır.
Özetle, elli yılı aşkın bir deneyime dayanan çoğunluk ve azınlık konusu, Suriye'nin gerçek anlamda, Suriye halkını temsil eden çoğunluk ile ulusal toplumun tüm bileşenlerinden otoriter figürleri bünyesinde barındıran eski rejimin çevresini oluşturan azınlık olmak üzere ikiye bölündüğünü söyleyebiliriz.
Ülkede şu anda yaşanan çatışmalar ve yükselen sesler aslında hiçbir anlam ifade etmeyen, yakın gelecekte de bir geleceği olmayan ifadelerden ibarettir.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.