İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun 19 Mart 2025 tarihinde tutuklanmasından bu yana ekonomide olağanüstü şeyler yaşanıyor.
Lakin Hazine ve Maliye Bakanı Sayın Mehmet Şimşek, yaptığı son açıklamada "Görevimin başındayım. Programımızı fiyat istikrarına ulaşıncaya kadar kararlılıkla uygulayacağız" diyor.
Fakat artık şu soruyu hep birlikte sormak zorundayız:
Hangi istikrar?
Kimin pahasına?
Ne pahasına?
Çünkü ortada uygulanan bir program varsa, bu program ne fiyat istikrarı sağlamış, ne dövizi tutabilmiş, ne de halkın geçim yükünü hafifletebilmiştir.
Bu program, fiyat istikrarı üretmiyor; toplumsal maliyet ve finansal kırılganlık üretiyor.
Enflasyon inmiyor, kur korunamıyor, rezerv eriyor, faiz patlıyor; ama hâlâ "program sürecek" deniyor.
Oysa halk için mesele artık enflasyon değil: Geçim.
Reel sektör için mesele fiyat istikrarı değil: Nakit akışı, rekabet gücü, borç çevrilebilirlik.
Sayın Şimşek'in "programı kararlılıkla sürdüreceğiz" demesi, ancak bu maliyeti halkın ve üreticinin sırtına yıkmak anlamına gelir.
Sistem fiyat istikrarı üretmiyor; servet transferi, rezerv kaybı ve borç döngüsü üretiyor.
Bu politikaya "kararlılıkla devam edeceğiz" demek, yanlış yönde daha hızlı gitmektir.
Net rezervlerde tarihin en sert aylık düşüşünü yaşadık: Yaklaşık 25 milyar dolar!
2 yıldır büyük fedakârlıklarla, tasarruflarla, yüksek enflasyon ve yüksek faiz çilesiyle biriktirilen döviz, birkaç gün içinde yaşanan siyasi bir gerilim sonucu, adeta sıcak para baronlarına servis edildi.
Bundan sadece birkaç yıl önce, 2019'da ve 2021'de yaşanan dalgalanmalarda bile bu kadar büyük bir rezerv kaybı yaşanmamıştı.
2019 Mart'ında (Belediye seçimleri öncesi) 18,5 milyar dolar, 2021 Aralık'ında ise (KKM öncesi) 18 milyar dolar rezerv kaybı olmuştu.
2023 genel seçim öncesi de net rezervler 22 milyar dolar düşmüştü ama bu düşüş 2 ayda yaşanmıştı. Diğerleri gibi ani olmamıştı.
Ama bugün, ne döviz kontrol mekanizmaları devrede, ne şeffaflık, ne de öngörülebilirlik.
Sonuç; Devletin elindeki döviz, bir siyasi türbülansa karşı sıcak sermayeye tahsis edildi.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
İşte olan budur.
Bugün aynı zamanda, devletin borçlanma faizi de rekor seviyeye çıktı.
2 yıllık tahvil faizi yüzde 52'ye dayandı.
10 yıllık tahvilin getirisi yüzde 32 oldu.
Bu ne demektir biliyor musunuz?
Devlet, bugün 1000 lira borç aldığında, 10 yıl sonra geri 16.000 liradan fazla ödeme yapacak demektir.
Enflasyon düşse bile, bu borcun yükü hafiflemez.
Bu tablo, açıkça, piyasanın Sayın Mehmet Şimşek'e şunu söylediğini gösteriyor:
Biz senin bu enflasyonu düşüreceğine inanmıyoruz.
Ve inanın, bu faiz oranları birer ekonomik gösterge değil;
Birer sistem alarmıdır.
Mehmet Şimşek tarzının yürümeyeceğinin işaretidir.
Artık devletin hem kısa hem uzun vadeli borçlanması çok yüksek maliyetli hale geldi.
Hazine, yüzde 50 ile borçlanıyorsa:
- Gelecek 2 yıl boyunca kamu maliyesine devasa bir faiz yükü binecek,
- Kamu yatırımları daralacak,
- Yeni vergiler veya kemer sıkma politikaları gündeme gelebilecek, demektir.
Dolayısıyla;
Bugün yaşananları, "olağanüstü durum karşısında bir teknik dalgalanma" olarak yorumlamak yanlış olur.
Eğer rezervler hızla eriyorsa, faizler yüzde 50'yi aşıyorsa, döviz kurları kontrol altına alınamıyorsa, ortada bir ekonomik programdan değil, geciktirilmiş bir krizden söz ediyoruz, demektir.
Bu tablo, "kararlılıkla sürdüreceğiz" denilen politikanın sonucudur.
Devletin kendi tahvilini yüzde 52 faizle satması, geleceğe güveni değil; bugünü kurtarmaya dönük panik mekanizmasını gösterir.
Şimdi kritik soru şudur:
Bu sistemi daha ne kadar sürdürebileceksiniz?
Bu maliyeti daha ne kadar halkın sırtına yükleyebileceksiniz?
Ve en önemlisi:
Bu programın sonu, ülkeyi hangi yeni müdahalelere açık hale getirecek?
Bugün mesele fiyat istikrarı değil;
Ekonomik egemenliğin ve toplumsal direncin korunmasıdır.
Ve bu tarz, artık ne iktisadi ne de siyasi olarak sürdürülebilir değildir.
Bunu defalarca söyledim ancak bu son yaşananlar bir bakıma söylediklerimin bir testi oldu.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish