Trump'ın, bir inşaat şirketinin sahibi değil, ABD Başkanı olarak Gazze'de inşaat yapakta ısrarcı olmasının stratejik açıdan tahlil edilmesi elzemdir.
Zira emlak işini çok iyi bilen Trump için, gerek maliyet ve gerekse getiri itibarıyla Gazze'de inşaat yapmak, karlı bir yatırım olamaz.
Kâr hedefli bir inşaat yapılacaksa ve tercihi bu bölge ise Akdeniz'de harika yerlerin mevcut olduğu herkesin malumudur.
II. Dünya Savaşı'ndan sonra İsrail devletinin kurulmasını küresel güç olarak sağlayan ABD'nin, bununla ulaşmak istediği hedefi tespit etmek için öncelikli olarak Gazze'nin konumunu incelemek gerekmektedir.
Yalnız sadece 360 kilometrekare büyüklüğündeki Gazze'yi değil, etrafıyla beraber Gazze'nin konumunu ele almak şarttır.
Süveyş Kilitmekanı ve Gazze'nin konumu
Gazze, Kızıldeniz Stratejik Hedef Alanı'nın kuzeyindeki Süveyş Kilitmekanı'nın Asya parçası yani Sina Yarımadasına bitişik bir konumda bulunmaktadır.
Süveyş Kilitmekanı coğrafi olarak, yakın döneme kadar, Asya-Afrika gidiş-gelişini karadan sağlayan tek güzergâhtı.
Bu yolun en elverişli olduğu hattın Asya tarafından başlangıcını da Gazze oluşturmaktadır. Zira Gazze-İsmailiye hattının güneyi daha ziyade çöl ve dağlardan oluşmaktadır.
Gazze'nin yapışık olduğu Sina Yarımadasının batısında 1869 yılında açılan Süveyş Kanalı ile Süveyş Kilitmekanı Kızıldeniz-Akdeniz suyolunun kontrolü için de önemli bir mekân haline gelmişti.
Hele o dönemin en etkin küresel gücü İngiltere'nin 1882'de Mısır'ı işgaliyle beraber bu kanalı da ele geçirmişti.
Filistin ve Arap Yarımadasına hâkim olan Osmanlı Devleti'nin buraya müdahalesine engellemek isteyen İngiltere, Sina Yarımadasını da kontrolüne almış ve Osmanlıların Süveyş Kilitmekanı'na ulaşmasını engellemişti.
Siyonist Yahudilerin Sina'ya yerleşmesine İngiltere engeli
Bilinen tarihten itibaren dünyanın en önemli Stratejik Hedef Alanlarından birisi Kızıldeniz olmuş ve bunun Babülmendeb ve Süveyş Kilitmekenları da küresel devletleri için kontrol edilmesi gereken mekân özelliğini taşımıştır.
Önasya'nın Asya-Afrika geçinin kontrolde en elverişli mevkide bulunan Filistin de, tarihin her döneminde jeostratejik açıdan çok önemli bir statüde olmuştur.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Yani Süveyş Kilitmekanı'nı Asya kısmındaki Sina Yarımadasına yapışık bir konumda bulunan Filistin, Süveyş Kilitmekanı için hayati öneme sahiptir.
Diğer bir ifade ile Süveyş Kilitmekanı'na hâkim olmak isteyen Filistin'den gelecek tehlikeye karış da önlem almak zorundadır.
Bu söylediklerimize bir delil de, Yahudilerin Filistin'de devlet kurma zeminini oluşturan İngiltere'nin stratejisidir.
Şöyle ki, Osmanlı Devleti'ne bağlı Mısır Hidivliği'nin verdiği imtiyaz ile 1858-1869 arasında yapımı tamamlanan Süveyş Kanalı'nın hisse senetlerinin yüzde 52'I Fransızların, yüzde 44'ü Mısır Hazinesinin ve yüzde 4'ü Mısır Hidivi Sait Paşa'ya aitti.
1875 yılında, Hidiv İsmail Paşa, Mısır'a ait yüzde 44'lük hisseyi İngiltere'ye satmıştı. Süveyş Kanalını kontrol etmek isteyen İngiltere 15 Eylül 1882'de Mısır'ı işgal ederek bu hedefine ulaşmıştı.
Bu sırada Kudüs'e yerleşme sürecini gerçekleştiren Siyonistler, 1870'te Yafa yakınlarında Mikve Yisrael(İsrail Düşü) adıyla bir ziraat okulu açarak ilk koloninin temelini atmış ve Filistin'de bir Yahudi devlet kurmak için çalışmaları başlamışlardı.
1880'lerde Doğu Avrupa'dan yoğun Yahudi göçlerinin başlaması da bu hedefe hizmet etmişti.
Ancak o dönemde Osmanlı Devleti ve siyaseten Fransızların karış olması dolayısıyla bu gerçekleşmeyince, Siyonistler, İngiliz kontrolünde bulunan Filistin'e bitişik konumdaki Sina Yarımadasına yerleşmek istemişlerdi.
Ancak İngiltere bunu reddetmiş hatta Siyonistlerin Başkanı Herzl'e Uganda'yı vadederek, aleyhine olacak gelişmeleri önlemeye çalışmıştı.
Yahudilerin Filistin'e yerleşmelerine yardımcı olan İngiltere, Asya-Afrika ve Hint Okyanusu-Akdeniz geçiş noktasında olan Süveyş Kilitmekanı'na Yahudileri yaklaştırmamıştır.
Diğer bir ifade ile İngiltere, Yahudilerin Sina Yarımadasına yerleşerek doğrudan Süveyş Kilitmekanı'nın bir kapısını tutmalarına engel olmuştur.
Kısacası İngiltere, kendisi için hayati öneme haiz bu kilitmekanın kıyısına yerleşerek bir ortak olmasını riskli görmüş, Siyonistlerin Sina yarımadasına yerleşmelerini engellemişti.
ABD, İsrail'i kurulurken Sina'nın bitişiğindeki önemli yol başlarını Filistinlilere veriyor
1947 BM paylaştırmasına göre Filistin Devleti ile Mısır'a ait Sina arasındaki sınır Akdeniz-Akabe Körfezi hattının yarısına tekabül etmektedir.
Böylece İsrail devletinin kullanabileceği, Asya'dan Afrika'ya uzanan en önemli üç ulaşım güzergâhının başlangıç kısmı Filistin devletine bırakılmıştı.
Bu yollar: 1- Refah(Filistin'de)-El Ariş-Bi'r al Abd- Bi'r-ar-Rummânah - Al Kantarah - İsmailiye. 2- Nizzana(Filistin'de) - Abu Ujaylah - Bi'r Hammah - Bi'r al Jifiafah - Mamarr al Knutmiyah - İsmailiye. 3- Nizzana(Filistin'de) - Ayn al Kuşaymah - Bi'r Hasanah - Bi'r ath Thamâdah - Süveyş/Uyun Musa/Sudr.
Kısacası II. Dünya Savaşı'ndan sonra en etkin küresel güç olan ABD kontrolündeki BM, İsrail'in Sina Yarımadası üzerinden Süveyş Kilitmekanı'na doğru ilerlemesinin önüne Filistin devletini koymuştu.
1949 ateşkes anlaşmasına göre oluşan Gazze-Sina sınırının oluşmasında ABD hassasiyeti
1948 yılandaki Mısır, Lübnan, Ürdün ve Suriye ile İsrail arasındaki Arap-İsrail Savaşının ardından, 1949 yılında Ürdün-Irak ile İsrail arasında Yeşil Hat olarak bilinen bir ateşkes anlaşması imzalanmıştı.
BM de bu ateşkesi uygulanması için ABD, İngiltere ve Fransa ile işbirliği yapmıştı.
Bu ateşkes anlaşması ile günümüzdeki Gazze Şeridi oluşturulmuş ve 1947'de Gazze'nin güneyinde Filistinlilere verilen topraklar İsrail kontrolüne geçmişti.
Burada dikkat çeken husus, Gazze'den Süveyş Kanalı'na Sina Yarımadası kuzeyinden giden en elverişli güzergâhın başlangıç kısmı Filistinlilere bırakılmıştı.
Diğer bir ifade ile ABD, Refah(Filistin'de) - El Ariş - Bi'r al Abd - Bi'r ar Rummânah - Al Kantarah-İsmailiye yolunu İsrail'e teslim etmemişti. Bu statü 1967 Altı Gün Savaşı'na kadar devam etmişti.
ABD'nin Mısır'ın Sovyet Rusya'ya yakınlaşma üzerine 1967 yılında Sina Yarımadası'nı İsrail'e teslim etmesi
II. Dünya Savaşı sonunda, İngiltere ile eski sömürgesi Mısır'ın araları gittikçe bozulmaya başlamış ve Mısır Hükümeti Nisan 1951'de İngiliz askerlerinin ülkeyi terk etmelerini istemişti.
Bu süreçte Mısır'da yükselen milliyetçiliğin etkisiyle “Bağımsız Subaylar Komitesi” mensubu bir grup asker, 23 Temmuz 1952'de, yönetime el koymuştu.
18 Nisan 1954'de, Cemal Abdünnasır'ın, devlet başkanı Muhammed Necib'i etkisiz hale getirerek yerini almasıyla yeni bir süreç başlamıştı.
26 Temmuz 1954 tarihinde Mısır'ın Süveyş Kanalı'nı millileştirme kararına en büyük tepkiyi İngiltere vermişti.
Mısır'ı bu kararından döndürmek için yapılan konferans ve diğer görüşmelerden bir neticeye varılmamıştı.
22-24 Ekim 1956 tarihlerinde Paris'te İngiltere, Fransa ve İsrail yetkilileri gizli görüşmeler yaparak bir plan hazırlamışlardı.
Bu planına göre; İsrail, Mısır'a saldıracak ve arkasından da İngiltere ve Fransa kanal bölgesine müdahale edecekti.
Gerçekten de İsrail, 26 Ekim 1956'da, Mısır'a saldırarak işgal harekâtı başlatmıştı. İngiltere ve Fransa da, 31 Ekim'de Süveyş Kanalı bölgesine girmişti.
Ancak iki küresel ABD ve Sovyetler Birliği'nin BM'de bu saldırıya karşı net bir tavır ortaya koyması üzerine 6 Kasım 1956'da İngiltere kuvvetlerinin geri çekilmiş ve Fransa da aynı yönde bir davranış sergilemişti.
İsrail de Sina Yarımadasındaki saldırılarına son vermek zorunda kalmıştı.
İngiltere, Mısır kendi kontrolünde olduğu dönemde Siyonist Yahudilerin Sina Yarımadasına yerleşmesine karşı iken, Mısır'ın bağımsızca hareket etmeye başlamasıyla, İsrail'in Sina üzerinden Süveyş Kanalı'na doğru harekât başlatmasını teşvik etmişti.
Buna karşı ABD, Sovyet Rusya'yı da yanına alarak Yahudilerin Sina Yarımadasını işgalini engellemişti.
Diğer bir ifade ile ABD, İsrail'in Süveyş Kilitmekanı'nın Asya kapısına hâkim olmasını istememişti.
Mısır'ın Sovyet Rusya'ya yaklaşması üzerine ABD'nin Sina Yarımadası'nı İsrail'e teslimi
Abdünnasır liderliğindeki Mısır, Süveyş Bunalımı'ndan itibaren Sovyet Rusya ile ilişkilerini geliştirmeye başlamıştı.
Mısır, Sovyet Rusya'nın desteğini almış ve 1 Şubat 1958 - 26 Eylül 1961 tarihleri arasında yaşayan Suriye ile Birleşik Arap Cumhuriyeti'ni de kurmuştu.
Sovyet Rusların lehine Önasya ortaya çıkan bu oluşum, ABD'yi rahatsız etmişti.
İsrail ile Mısır, Ürdün ve Suriye arasında 5 Haziran 1967-10 Haziran 1967 arasında gerçekleşen 6 Gün Savaşı'nda İsrail, Sina Yarımadasının tamamını işgal etmişti.
Bu işgal dolayısıyla Sina Yarımadasındaki 700 bin Arab, Mısır'ın diğer bölgelerine göçmek zorunda kalmıştı.
Hatta İsrail, Sina Yarımadasının Akabe Körfezi kıyısına ve Gazze şeridinin güneyine Yahudi yerleşim birileri kurmaya başlamıştı.
Daha önce İsrail'in Sina Yarımadasına girişini engelleyen ABD, Mısır'ın Sovyet Rusya'nın tarafında yer alması üzerine, 1967'de, İsrail'in bütün Sina Yarımadasının işgaline göz yummuştu.
Yani Süveyş Kilitmekanı'nın Sovyet Rusya'nın kontrolüne girmesi yerine, bu kilitmekanın Asya kısmının kendi himayesinde olan İsrail devletinin eline geçmesini sağlamıştı.
Sina Yarımadası'nın ABD ile anlaşan Mısır'a iadesi
Sina Yarımadası'nın kaybı Mısır için büyük bir felaket olmuştu.
Sovyet Rusların desteğiyle hareket eden Cemal Abdünnasır, Sina yarımadasını İsrail işgalinden kurtarmak için 1 Temmuz 1967 - 7 Ağustos 1970 arası uzun soluklu bir Yıpratma Savaşı yönetmesine rağmen, bu hedefinde başarılı olamadı.
Abdünnasır'ın ölümü üzerin 15 Ekim 1970 tarihinde Mısır Cumhurbaşkanı olan Enver Sedat,
6 Ekim 1973 - 26 Ekim 1973 tarihleri arasında gerçekleşen Arap-İsrail yani Yom Kippur Savaşı sonunda başarı elde edilmemesi üzerine, ABD ile ilişkilerini geliştirme başladı ve Sovyet Rusya ile 1975 yılında ilişkilerine son verdi.
İsrail ile de ilişkilere başlayan Mısır, 17 Eylül 1978 tarihinde, ABD'nin arabuluculuğunda Camp David Sözleşmesi'ni imzaladı.
Bu sözleşmeyle 1967'den beri İsrail işgalinde olan Sina Yarımadası, 1978 yılında Camp David Sözleşmesi ile Sina Mısır'a iade edildi.
Ancak Mısır'ın Sina yarımadaya tamamen hâkim olmasına izin verilmemiş, Mısır'ın Sina yarımadasında asker bulundurması sınırlandırılarak, Mısır'ın tam kontrol edemeyeceği Sina Yarımadasına İsrail'in müdahale edebileceği bir zemin de oluşturulmuştu.
Ancak ABD, Sina Yarımadasındaki İsrail tarafından inşa edilen Yahudi yerleşim birimlerini boşalttırmıştı.
Şöyle ki, İsrail, 1967 yılında, Sina'yı işgal ettikten sonra stratejik açıdan çok önemli iki bölgeye Yahudi şehirleri kurmaya başlamıştı.
Bunların en önemlisi, Asya-Afrika veya Filistin'den Mısır'a giden en önemli güzergâh üzerinde, 200 bin kişilik Yamit şehir idi.
Yamit, Gazze Şeridi'nin güneyinde Sina Yarımadasının kuzey-doğusundaki Refah Ovası'nda kurulacaktı.
Savunma Bakanı Moşe Dayan ve Güney Komutanı Ariel Şaron'ın emriyle El-Railat kabilesinden 1500 kişi zorla yerlerinden sürülmüş ve 140 bin dönümlük arazide inşaata Ocak 1975'de başlanmıştı.
Camp David Sözleşmesi imzalandığında bu şehre yerleşen Yahudi sayısı 2500'e ulaşmıştı.
Camp David Sözleşmesine göre boşaltılması gereken bu şehrin yerleşimcileri karşı koymuş ancak Ariel Şaron'un emriyle 23 Nisan 1982'de bütün Yahudiler tahliye edilmiş ve şehir de tamamen yıkılmıştı.
Sina Yarımadasını işgal ettikten sonra İsrail'in Yahudiler için kurmaya çalıştığı diğer şehirler, yarımadanın en güney ucundaki Ofira(Şarm el-Şeyh) ile Akabe Körfezi kıyısında Di Zahav (Dahab) ve Deviot(Nuweiba) idi.
İsrail bu şehirleri yıkmadan 1982'de boşalttı. Kısacası Mısır ile arası düzelen ABD, İsrail'e Sina Yarımadasını boşalttırdığı gibi, İsrail'in Ürdün'de yaptığını Sina'da yapmasına müsaade etmeyerek, İsrail sınırına yakın ve İsrail güvenliğine hizmet edecek tarzda Yahudilerin yaşadığı askeri şehirleri boşalttırmıştı.
Burada dikkat edilmesi gereken durum, Mısır'ın Sovyet Rusya'dan uzaklaşarak ABD tarafına geçmesi ile Süveyş Kilitmekanı'nın Asya kısmına tekrar sahip olmasıdır.
Yani Mısır'ın Sovyetlere yanaştığı dönemde, ABD Süveyş Kilitmanı'nın Sina tarafını İsrail'e verirken, Mısır, ABD ile anlaştığında, İsrail buradan uzaklaştırılmıştır.
Buna göre zaruret olmadıkça ABD, İsrail'in Süveyş Kilitmekanı'na fazla yaklaşması istememektedir.
ABD'nin desteğiyle Gazze'nin yıkılması
Hamas'ın sadırısı ile 7 Ekim 2023'te yaşadığı şoku, ABD'nin desteği ile 28 Ekim 2023'de kaybettiği toprağı geri alarak atlatan İsrail, Arapların yaşadığı Gazze'yi de homojen İsrail devletine dâhil etme vakti geldiğine karar vermişti.
İsrail hükümeti, 8 Ekim 2023'den beri karadan, havadan ve denizden bombardıman altına alarak, 2,5 milyona yakın Gazzelinin Mısır'a ait olan Sina Yarımadasına sürümeye çalışılmıştı.
Başbakan Netanyahu, Gazze'de taş üstünde taş bırakmayacaklarını, Gazze'yi dümdüz ederek yaşanmaz hale getireceklerini defalarca çeşitli şekillerde ifade etmişti.
İsrail'in Gazze'ye saldırı kararını destekleyen dönemin ABD Başkanı Biden da şöyle demişti:
İsrail için gereken her şeyi yapacağız… Caydırıcılığımızı artırmak için hemen uçak gemimizi gönderdik… Bölgedeki askeri varlıklarımızı artırabiliriz… Onlara mermi sağlayacağız. Demir Kubbe için destekte bulunacağız.
İsrail'in insan ve savaş hukukunu hiçe sayarak Gazze'ye saldırmasını mutlak bir şekilde destekleyen Biden yönetimi bütün tepkilere rağmen bu politikasından vazgeçmemişti.
ABD'nin desteğinden dolayı iyi bir fırsat yakaladıklarını düşünen Netanyahu Hükümeti yönetimindeki İsrail, Gazze'den 1,5-2 milyon Arapı Sina'ya göndererek, Gazze'yi homojen İsrail devletinin bir parçası haline getirmek gayesiyle, bütün askeri harekâtını bunun üzerine kurmuştu.
61 kilometre kare genişliğinde olan Sina Yarımadasında yaklaşık 600 bin insan yaşadığından, sürülecek Filistinlilerin yerleşmesine uygun yer olarak düşünülmüş veya düşündürülmüştü.
Ancak İsrail'in bir oldu-bitti ile Gazzelileri Sina'ya sürme teşebbüsünü gören Mısır, sınırı kapatarak Gazze'ye topyekûn göçü engellemişti.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Genellikle iki devletli çözümü savunan Demokratların iktidarda olduğu dönemde, ABD'nin pek hoşlanmadıkları Netanyahu'ya verdiği koşulsuz destek büyük sürpriz olmuştu.
ABD'deki Kasım 2024 başkanlık seçimlerini kazanan Trump, daha yönetimi devralmadan önce İsrail ile Hamas arasında bir ateşkes anlaşmasının yapılmasına çalışmış ve bu ateşkes 15 Ocak 2025'de imzalanmıştı.
Buna rağmen Trump, 20 Ocak 2025'de başkanlık görevini devraldıktan sonra, Biden yönetiminin vermediği silah ve mühimmatı vererek İsrail'e desteğini daha da ileriye taşımıştı.
Demokrat veya Cumhuriyetçi başkanların İsrail'e koşulsuz desteği ABD'nin bir stratejik uygulaması olduğunu ortaya koymuştu.
ABD'nin Gazze'de müteferrik üs, Sina'da bir devlet oluşturma stratejisi
Hem Demokrat hem de Cumhuriyetçi yönetimlerin İsrail'e mutlak desteğini sebebinin delilleri Trump tarafından ortaya kondu.
Başkanlık görevine başladıktan hemen sonra yaptığı açıklamada, Gazze'nin bir “yıkım alanı”na döndüğünü belirterek, “orada hemen her şey yok edilmiş durumda ve insanlar ölüyor… Yaklaşık bir buçuk milyon kişi… Bunun için bazı Arap devletleriyle konuşup, barış içinde yaşayabilecekleri farklı bir yerde konut inşa etmeyi tercih ederim” demişti.
Filistinlileri Ürdün ve Mısır'ın alabileceğini söyleyen Trump, Filistinlilerin yeni yerlerine geçici veya kalıcı olarak yerleşebileceklerini ifade etmişti.
Buna karşılık olarak Ürdün Gazzelilerin yerinden edilmesine kesinlikle karşı olduklarını belirtirken, Mısır da “kısa vadeli ya da uzun vadeli” olmasını bakılmaksızın böyle bir plana karşı olduklarını ilan etmişti.
Bu açıklamaları dikkate almayan Trump, 28 Ocak 2025'te; şu ifadeleri kullanmıştı:
Gazze Şeridi'ne baktığınızda, yıllardır cehennem gibi bir yer oldu. O bölgede tarih boyunca birçok medeniyet vardı. Binlerce yıl önce başlamış bir şiddet döngüsü var. İnsanları daha güvenli, belki daha iyi ve daha konforlu yaşayabilecekleri yerlere yerleştirebilirsiniz.
Ayrıca hem Mısır hem Ürdün liderlerinin bu öneriyi kabul edeceğine inandığını belirten Trump, “Umarım Sisi kabul eder. Biz onlara çok yardım ettik ve eminim o da bize yardım eder. Kendisi bir dostum. Zor bir bölgede yaşıyor, bunu yapacağını düşünüyorum. Ürdün Kralı'nın da bunu yapacağına inanıyorum” cümlelerini kurmuştu.
Trump'ın Gazze'deki Arapların göçürülmesi ısrarı üzerine Mısır Cumhurbaşkanı Sisi, Filistin halkının geçmişte yaşadığı tarihi adaletsizliğin ve zorla göç ettirilmelerinin bir daha yaşanmayacağını vurgulamıştı:
Mısır halkına ne söyleyebilirim? Böyle bir şey yaşanırsa, bu Mısır'ın ve Arap dünyasının ulusal güvenliğinin istikrarsız hale gelmesi anlamına gelir. Herkes bilmeli ki, bu meseleye dair bölgedeki bir milletin ortak bir duruşu var. Ben görevde kalsam da gitsem de bu tutum değişmeyecek… Filistinlilerin göç ettirilmesi, Mısır'ın asla ortak olamayacağı bir adaletsizliktir… Filistinlilerin göç ettirilmesi bir zulümdür ve biz buna ortak olmayacağız.
Bu tepkilere aldırmayan Trump, bir emlak olarak gördüğü Gazze ile ilgili düşüncelerini daha net olarak şöyle ifade etmişti:
Bence insanların, Filistinlilerin ya da Gazze'de yaşayanların, bir kez daha geri dönmelerine izin vermek büyük bir hata olur. Hamas'ın geri dönmesini istemiyoruz. Burayı büyük bir emlak alanı olarak düşünün, ABD buranın sahibi olacak ve biz de yavaş yavaş - çok yavaş, acelemiz yok - burayı geliştireceğiz. Ortadoğu'ya yakında istikrar getireceğiz. Burası bir yıkım sahası… Buranın düzeltilmesi gerekir… Gazze'yi satın almaya ve sahiplenmeye kararlıyım. Orayı yeniden inşa etme konusuna gelince, bazı bölümlerini inşa etmeleri için Ortadoğu'daki diğer devletlere verebiliriz, bizim himayemizde başkaları da yapabilir. Ama oraya sahip olmaya, onu almaya ve Hamas'ın geri dönmemesini sağlamaya kararlıyız… Bölgeden ayrılan Filistinlilerin Ortadoğu'daki diğer ülkelerde ‘güzel alanlara' yerleştirilebilir…
ABD Başkanı Trump, 11 Şubat 2025'de, ne yapmak istediklerini daha da netleştirmiş Ürdün Kralı Abdullah ile yaptığı görüşmesinde "Gazze'yi devralacaklarını ve buranın ABD'nin yetkisinde olacağını" ifade etmişti.
Hatta Trump, kendinin merkezde olduğu, yıkıntılardan zenginliğe geçen bir Gazze bir videosunu da, 27 Şubat'ta, yayımlamıştı.
ABD'nin tavrı karşında, bir taraftan Sina Yarımadasında askeri tedbirler alamaya başlayan Mısır, diğer taraftan da Arap ülkelerinin de katkısıyla 53 Milyar dolarlık bir Gazze planı hazırlamıştı.
Gazze'nin İsrail'i rahatsız etmeyecek teknokratlardan oluşan bir komite tarafından yönetilmesini teklif etmişti.
Bu plan İsrail ve ABD tarafından reddedilirken Fransa, Almanya, İtalya ve İngiltere tarafından, 8 Mart 2025'de, destek verilmişti.
ABD'de hem Biden hem Trump'ın İsrail'e mutlak destek vermesinin, diğer bir ifade ile İsrail'i kullanmasının esas sebebi, Gazze'ye el koymak, buradaki Arapların büyük çoğunluğunu da Sina Yarımadasına sürmek olduğu anlaşılmaktadır.
Bu sayede İsrail, Gazze'de kendine yönelik tehdidi azaltırken, esas kazançlı çıkacak ABD olup, Gazze'yi kendisinin bir müteferrik yani çok amaçlı üssü haline getirirken, Sina yarımadasına göndereceği Araplara yapacağı yerleşim birimleri sayesinde de, Süveyş Kilitmekanı'nın Asya kısmına nüfuz hatta ileride bir devletin temellerini atacaktır.
ABD, Filistinlilerin Sina'ya göçürülmesi için İsrail'e ateşkesi bozdurdu
Özellikle Mısır'ın Trump'ın Gazze üzerinden gerçekleştirmek istediği planına karşı çıkması üzerine, ABD, İsrail'in 15 Ocak 2025'de varılan ateşkes anlaşmasını bozması için teşvikte bulunmuş ve Netanyahu da bu istikamette bazı problemler ortaya çıkarmıştı.
Bunun üzerine, 12 Şubat 2025'te, Hamas'ın askeri kanadı El-Kassam Tugayları Sözcüsü Ebu Ubeyde; İsrail'in “Gazze'deki zorla yerinden sürülmüş Filistinlilerin topraklarına dönüşünü geciktirerek, saldırılara devam ederek ve bölgeye tıbbi yardımının girişini engelleyerek” ateşkesi ihlal ettiğini belirtmiş ve “15 Şubat'ta yapılması beklenen altıncı tur esir takasının İsrail'in ateşkes anlaşmasındaki taahhütlerini yerine getirmediği gerekçesiyle askıya alındığını” açıklamıştı.
Bu gelişme üzerine bir açıklama yapan Trump, “rehinelerin hepsi, 15 Şubat 2025, cumartesi saat 12.00'ye kadar serbest bırakılmazsa kıyametin kopacağı” söylemişti.
ABD'nin yönlendirmesiyle harekete geçen İsrail Başbakanı Netanyahu, Trump'ın belirttiği üzere, “Hamas esirleri cumartesi günü serbest bırakmazsa ateşkesin iptal olacağını ve çatışmaların devam edeceği” tehdidinde bulunmuştu.
Trump'ın tehdidine rağmen Hamas rehineleri bırakmamıştı. Bunun üzerine Trump, 6 Mart 2025'te, Hamas'a “son uyarı”sına yapmış ve “rehineleri derhal serbest bırakmazsanız kıyamet kopacak” demişti.
Ayrıca Trump, kendi sosyal medya platformu Truth Social'daki uzun paylaşım yaparak, şu ifadeleri kullanmıştı:
İsrail'e işi bitirebilmesi için her şeyi gönderiyorum. Dediğimi yapmazsanız tek bir Hamas üyesi bile güvende olmayacak.
Hamas'ın lider kadrosuna da, “hâlâ şansınız varken Gazze'den ayrılın” diyen Trump, Gazze halkında da "güzel bir gelecek sizi bekliyor ama rehineleri tutarsanız bu olmayacak. Rehineleri tutarsanız, ölürsünüz" tehdide bulunmuştu.
Bunlardan da anlaşılacağı üzere, Gazze'de İsrail ile Hamas arasında Ocak ayında varılan ateşkesin devamı, esasında ABD'nin stratejisine uygun düşmemekteydi.
Bunu da, İsrail'in Gazze'ye hava saldırısına başladığı 18 Mart 2025 tarihinde, Beyaz Saray Sözcüsü Karoline Leavitt, Fox News'e açıklamıştı.
Leavitt, ABD'nin bu saldırılar hakkında önceden bilgisinin olduğunu teyit etmiş ve İsrail'in başlattığı yeni saldırılar konusunda Beyaz Saray ve Trump yönetimine danıştığını söylemişti.
"Kıyamet kopacak" ifadesini kullanan Leavitt, Trump'ın İsrail'e destek olmaktan korkmadığını da belirtmişti.
ABD'nin desteğini alan İsrail, iki ay süren ateşkesi fiilen sona erdirerek, 18 Mart 2025 tarihinde, yeniden hava saldırısına başladı.
İsrail 19 Mart 2025'de Gazze'de kara harekâtı emri verdi. İsrail, 20 Mart 2025'de kuzey ve güney Gazze'yi ayıran Netzarim Koridoru'nda operasyon yürüttüğünü ve Gazze sakinlerine ana kara yolu olan Salahaddin Caddesi'nden uzak durmalarını havadan atılan afişlerle ilan edilmişti.
İsrail ordusu da sivillerin kıyı şeridini kullanarak hareket etmeleri gerektiğini bildirmişti.
İsrail, Gazzeli Arapların güneye yani Sina'ya doğru gitmelerini salamaya çalışırken, Beyaz Saray Sözcüsü Leavitt de, 20 Mart 2025'de, "Başkan Trump İsrail'in ve İsrail ordusunun son günlerde attıkları adımları tamamen destekliyor" açıklamasını yapmıştı.
Bir gün sonra 21 Mart 2025'de İsrail Savunma Bakanı Gazze'deki işgalin genişletilmesi emrini vermişti.
Bu arada İsrail'in niyetini Savunma Bakanı İsrail Katz, 21 Mart 2025'de yaptığı açıklamada ortaya koymuştu.
Ordunun hava, kara ve denizden saldırılarını yoğunlaştırdığını, sivil halkın yani Kuzey Gazze'deki Arapların Gazze'nin güneyine tahliye edileceğini belirtmişti.
Sonuç
Kızıldeniz Stratejik Hedef Alanı'nın kuzeyindeki Süveyş Kilitmekanı'nın Asya tarafındaki Sina Yarımadasına ne İngiltere ne de ABD, Yahudilerin yerleşmesine müsaade etmemiştir.
Yahudilere Süveyş Kilitmekanı'nın Asya tarafındaki dış çeperini yani Akabe-Aşkelon hattını koruma görevi verilmiştir.
Çin Halk Cumhuriyeti'nin bir güç olarak yükselmeye başlamasıyla İsrail'in ABD'den uzaklaşmaya başlamasının ne kadar tehlikeli olduğunu 7 Ekim 2023'teki Hamas saldırısı ile ABD, ortaya konmuştu.
Zaafını kabul eden İsrail hızlı bir şekilde yönünü ABD'ye çevirmişti. Bu sayede İsrail, homojen bir İsrail devleti oluşturma stratejisi çerçevesinde hareket ederek, Gazze'deki Araplara buradan sürmek isterken, ABD de İsrail'i kullanarak, İsrail'in toprağı sayılmayan Gazze şeridine yerleşerek, burayı fiili bir müteferrik üs haline getirmek istediğini söyleyebiliriz.
İsrail'in Gazze'ye yaptığı saldırılarla Gazze'yi kontrol etmeye başlayacak olan ABD, Doğu Akdeniz'de bir üssü sahip olacağı gibi, İsrail'in saldırıları ile Gazze'den sürülecek Arapları Sina yarımadasına yerleştirerek, Mısır'ın elindeki bu yarımadaya nüfuz etmeye başlayacak, ileride kurulacak bir özerk veya bağımsız Sina devleti ile de Süveyş Kilitmekanı'nı kontrol etmeye başlayacaktır.
Böylece ABD, hem Asya-Afrika hem de Hind Okyanusu-Akdeniz geçişini kontrol etmede önemli bir yer elde etmiş olacaktır.
Kızıldeniz Stratejik Hedef Alanı, başka bir gücün, özellikle ÇHC ve dostlarının eline geçerse, Mısır da aynı istikamette bir tercihte bulunursa, ABD, Sina ile Gazze'yi bir müdahale merkezi haline getirecektir.
İsrail'e olan eski güvenini kaybeden ABD, Gazze'yi İsrail'e bırakmadığı gibi, Sina Yarımadasında da, Gazze'den göçürülecek Araplarla, Süveyş Kilitmekanı'na yönelecek İsrail'in veya İsrail'i kullanacak olanların önüne bir beşeri sur oluşturacaktır.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish