Yumuşak güç, Avrupa Birliği ve Türkiye-Macaristan ilişkileri

Doç. Dr. Ali Oğuz Diriöz Independent Türkçe için yazdı

2025 yılında, birçok ülkede, bölgede ve dünyada, alışılagelmiş ilişkiler değişmekte ve değişen küresel düzenden sıklıkla söz ediliyor.

Geçen günlerde, bu değişen düzende dahi yumuşak gücün gene ve halen önemini yitirmediğine ve bu bağlamda örneğin Hindistan gibi ülkelerle ilişkilerin geliştirilmesinin önemine değinmiştim. 

Bu yazıda, son zamanlarda giderek daha yüksek sesle zikredilen Türkiye-Avrupa Birliği (AB) ilişkilerinin geliştirilmesi ve Türkiye'nin Avrupa güvenlik sistemlerinin vazgeçilmez bir parçası olması sebebiyle Türkiye-Macaristan ilişkilerine değineceğim.

Bu yazıda bilhassa Türkiye'nin AB'yle tam üyelik dışında hiçbir seçeneği kabul etmemesi gerektiğinin nedenlerini vurgulayacağım.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Uluslararası ilişkiler akademik literatüründe ve dış politika kavramlarında sıklıkla geçen "yumuşak güç" kavramı, halen dış politikada önemlidir.

"Yumuşak güç" kavramını; askeri olmayan, ekonomik, diplomatik, teknolojik, akademik, kültürel unsurlar sayesinde bölgesel ve küresel etki olarak tanımlayabiliriz.

Bilhassa ekonomik ve kültürel etki bakımından film ile dizi film endüstrisi, sanat ve müzik benzeri unsurlar etkilidir.

Özellikle Harvard Üniversitesi'nden Joseph Nye'ın sıklıkla değindiği "yumuşak güç" ve "akıllı güç"' (smart power); (yani yeri gelince askeri güç, yeri gelince yumuşak güç kullanımı).

Konu hakkında daha fazla bilgi edinmek isteyen okuyucularımıza Nye'in 2011 yılında yayımlanan "The Future of Power" kitabını tavsiye edebilirim. (Nye, J. S., Nye, J. S. (2011). The Future of Power. United Kingdom: PublicAffairs)

Bundan dolayı geçtiğimiz haftalarda yazdığım makalede askeri gücün sadece dış politikanın bir boyutu olduğuna değinmiştim.

Askeri güç ve güvenlik kadar önemli olan ekonomik güç ve diplomatik kabiliyetlerin bir bütün olarak ele alınması ulusal sulhu salaha, istikrara ve refaha katkı sağlar.

Bu bağlamda, Türkiye'nin en önemli başarı hikâyelerinden biri olan savunma sanayii ve bilhassa insansız hava araçları (İHA) ve benzeri teknolojilerden hızlıca yararlanmak isteyen Avrupa Birliği (AB), tamamen faydacı biçimde kendi savunma ihtiyaçlarını geliştirmek adına Türkiye'yi Avrupa'nın güvenlik altyapısına entegre etmeyi istiyor. 

Rand Corporation'da R.Lucas'in 18 Mart tarihli yazısında, neden NATO'nun Avrupa yapısı bakımından Türkiye'ye daha fazla önem vermesi gerektiğine dair bir analiz yayımlandı.

Bu analizde, NATO Genel Sekreteri Mark Rutte'nin Türkiye AB ve Türkiye Avrupa savunma iş birliğinin önemine değindiğinden de söz ediliyor. 

Ancak, Türkiye, 1963'ten bu yana Avrupa Ekonomik Toğluluğu'nun ve daha sonra Avrupa Birliği'nin Ortak Üyesi (Association) ve 1999'daki Helsinki zirvesinde alınan karar sonucu Avrupa Birliği'ne tam üyelik için aday olup, müzakerelere de Ekim 2005'ten bu yana başlamıştır ve halen aday ülke statüsündedir. 

Ancak Avrupa Birliği'nin bu süreçte Türkiye'ye yönelik adil bir tutum sergilediğini iddia etmek tamamen tek taraflı bir iddia olur. Bilhassa 1995'ten bu yana devam eden Gümrük Birliği anlaşması, Türkiye'nin bütün taleplerine rağmen güncellenememiştir.

Bu yazımda daha AB'nin Türkiye'ye yönelik demokrasi ve insan hakları hususundaki eleştirilerine değinmiyorum dahi (bu hususlarda köşe yazısı değil, düzinelerce kitaplar yazmak gerekir).    

Diğer süreçlerde ve birçok konuda Türkiye'ye yönelik haksız eleştiriler de yapıldı.

En başta, göç ile ilgili felaket bir anlaşma olan "Geri Kabul" anlaşmasının Aralık 2013'ten bu yana uygulanmasının da Türkiye ekonomisine ağır yük getirdiğini her fırsatta dile getirdim.

AB bu anlaşma karşılığı yardım paralarını azaltıp, onun yerine keşke daha fazla göçmen kabul etseydi Türkiye için daha adil bir anlaşma olabilirdi.

Türkiye'nin Dünya'da en çok mülteciye ev sahipliği yapan ülke olması gerçeğini düşünürsek, keşke nüfusu 500 milyon olan Avrupa Birliği ülkeleri, yaklaşık 1 milyon kadar daha fazla göçmen kabul etselerdi de bütün yük Türkiye halkı, kurumları ve ekonomisi üzerinde olmasaydı.

Geri kabul anlaşmasının da güya vize serbestisine karşılık imzalandığını hatırlarsak,

AB'nin birçok sözünü yerine getirmediğini, Türkiye'ye yönelik her zaman adil davranmadığını görmekteyiz. 
Gümrük Birliği ile ilgili olarak Türkiye karar süreçlerinde yer almıyor, ancak AB'nin Güney Amerika veya başka ülkelerle imzaladığı anlaşmalardan ve Yeşil Mutabakat gibi yeni kurallarından etkilenmekte ve onları uygulamak durumunda kalıyor.

Ayrıca, göç geri kabul anlaşmasına karşılık Türkiye'ye vize serbestisi de verilmedi.

Bu sözün de yerine getirilmemesine karşılık ve müzakere süreci boyunca Türkiye'ye yönelik yapılan birçok siyasi ayrımcılıklara karşılık, Avrupa Birliği ile bu konjonktür gereği sadece ve sadece tam üyelik görüşmeleri yürütülmeli. 

Avrupa Birliği 2004 yılında, siyasi bir karar alarak Kıbrıs Rum Yönetimini, Kıbrıs Cumhuriyeti olarak tam üyeliğe kabul etmiştir. Ancak Türkiye, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin ‘Gözlemci' statüsünde dahi Türk Devletleri Teşkilatı'na (TDT'ye), davet edilmesine karşı çıkmaktadır; hâlbuki , KKTC'nin ‘gözlemci' olarak TDT faaliyetlerinde yer alması da "siyasi" bir karardır.

Avrupa Birliği'nin skandal bir söylemi de, Temmuz 2024'de TDT Karabağ bildirgesine imza atan, ve Şuşa'daki gayri-resmi TDT zirvesine AB dönem başkanıyken katılan Macaristan Başbakanı Orban'a yönelik açıklamalarıdır.

Bu ikiyüzlü tutuma karşılık AB'nin bundan böyle ABD ve Çin ile Rusya arasında şimdi nasıl bir politika izleyeceği ise belirsiz.

AB, bir yandan Çin ve Rusya ile diğer yandan Amerika Birleşik Devletleri (ABD)' ile ilişkilerini, daha dengeli yürütmeye çalışırken, Türkiye'ye ihtiyaç duyuyor.

Türkiye, Macaristan ve Hindistan gibi yıllardır ABD, Çin ve Rusya arasında daha dengeli biçimde ilişkilerini yürütmesi gerektigi gerçeğiyle hareket eden ülkelerden biridir.

AB ise bu yeni durum karşısında tamamen çaresiz kaldı.

Halbuki Türkiye ile Macaristan arası iş birliği, Orta Avrupa'dan Çin sınırına kadar uzanan geniş bir coğrafyada hem NATO hem de AB üyesi veya aday ülke statüsündeki ülkelerin "yumuşak güçlerinin" Avrasya'da geniş bir coğrafya üzerinde etkin işbirliğinin desteklenmesi anlamına geliypr.


Bu bağlamda hem NATO hem de Avrupa Birliği (AB) üyesi, hem de Türk Devletleri Teşkilatı (TDT) gözlemci üye statüsünde olan Macaristan ile Türkiye'nin ilişkilerini geliştirmesinin önemine daha da ayrıntılı biçimde değinmek isterim.

Genel Sekretaryası İstanbul'da bulunan TDT'nin, 2024 yılı itibariyle, Budapeşte'de TDT-AB ilişkilerini geliştirmek amacıyla bir Temsilcilik Ofisi bulunuyor

Enteresan bir geçektir ki TDT'nin hem Genel Sekreterliği de, Budapeşte'deki AB-TDT temsilcilik ofisi gibi, İstanbul'da Avrupa yakasında, yani Avrupa Kıtasında yer alıyor.

Bu durumu, Türkiye'nin hala Avrupa'nın bir parçası olduğu gerçeğini bir türlü hazmedemeyen kesimlere (özellikle de Avrupa'da yükselen aşırı sağ hareketlere) bilhassa duyurmak isterim. 

Özellikle de Macaristan'ın, Türkiye ve Türk Devletleri ile olan ilişkileri ilerletme  hususunda, önemli katkıları bulunduğu düşünülürse, Macaristan'ın geniş perspektifte gelecek vizyonunda Türkiye ile Avrasya ilişkilerine samimi biçimde önem verdiği anlaşılıyor. 

Ankara'da da en uzun süre görevde bulunan AB ülkelerinden gelen ve nerdeyse anadili kadar iyi Türkçe konuşan Büyükelçi Sayın Viktor Matis'in de bu hususta önemli katkıları olduğu bilinmektedir. Kendisine bu vesileyle yeniden hem teşekkür eder hem de saygılarımı sunarım. 

Macaristan'ın sadece TDT özelinde değil, Türkiye'nin en stratejik projelerinden biri olan Bakü-Tiflis-Ceyhan Ham Petrol Boru Hattı projesinin Konsorsiyumunda da yer alması önemli.

Macar enerji firması MOLGROUP 8.90% oranla halen BTC konsorsiyumunun üçüncü en büyük hissedarıdır.
BP'nin önderliğindeki Konsorsiyumda halen Türkiye ve Azerbaycan'a ilaveten, İtalya'dan ENI, Fransa'dan Total, Hindistan'dan ONGC, Japonya'dan Itochu, ABD'den ExxonMobil, hissedar olarak yer alıyorlar.

Ayrıca, İstanbul'dan bilhassa Romanya ve Macaristan'a yönelik demiryolu taşımacılığının da geliştirilmesi marifetiyle Türkiye'nin Doğu-Batı ticaretindeki rolü daha da pekişmektedir. Macaristan'ın da tarihi gereği Almanya ve Avusturya ile (yani Avrupa Birliği ülkeleriyle), Rusya'yla ve Türkiye'yle de ilişkilerine önem verdiği biliniyor.
 


Bu bağlamda, Macaristan enerji firması MOLGROUP'u, AB'ye ilaveten bilhassa Orta Koridor ve Kalkınma Yolu projelerine de dahil etmek düşünülebilir.

Bu durum, bir NATO ve AB ülkesinin önemli enerji firmasını, Türkiye'nin BTC gibi stratejik önem atfettiği iki ticaret koridoru projelerine de dâhil ederek bu koridor üzerindeki finansman ve konsorsiyumların geliştirilmesine ön ayak olacaktır. 

Bu da bir yandan Rusya ve ABD ile iyi ilişkileri dengelerken, diğer yandan da Avrupa'nın kurumsal olarak parçası olmakla birlikte otonom ve dengeli dış politika yürütme gayesinde olan Macaristan'ın da Türkiye'ye benzer ve örtüşen politikaları sayesinde ikili dayanışmalarını bölgesel kalkınma ve istikrar için de olumlu biçimde yansıtma imkânı sağlayacaktır. 

AB'nin üyelik koşullarını yerine getirmesi ve fasılları adil biçimde objektif olarak tamamlayabilmesi durumunda Türkiye'nin tam üyeliğine Macaristan tarafından karşı çıkılmayacağı, hatta büyük olasılıkla destekleneceği düşüncesindeyim.

Türkiye'den evvel 19'uncu yüzyılda Kırım Harbi sonucu Osmanlı, dönemin Avrupa Uyumu (Concert of Europe) oluşumuna 1815'ten neredeyse yarım asır sonra kabul edilmişti.

Avrupa uyumunun sonucu pek iyi olmadı, ama o tarihten bu yana Osmanlı İmparatorluğu'nun ve daha sonra Türkiye Cumhuriyeti'nin Avrupa siyasetinin ve Avrupa Kurumlarının vazgeçilmez bir parçası olduğu gerçeği ortaya çıktı.

Türkiye halen AB hariç hemen hemen bütün Avrupa kurumlarına tam üyedir veya kurucu üyedir. 

Dolayısıyla Macaristan gibi, Türkiye'nin Avrasya genelinde ve Avrupa'ya sadece güvenlik boyutunda değil, yumuşak güç bakımından da önemli katkı sağlayabileceği vizyonuna sahip, dost ve müttefik ülkelerle ilişkilerin daha da geliştirilmesi büyük önem arz ediyor. 

 

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU