Kongo'da sömürgecilik el mi değiştiriyor? ABD, Kongo madenlerine geri dönebilir

Sare Şanlı Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: Guilherme Stecanella/Unsplash

New York Times gazetesi geçen haftalarda "Kongo Demokratik Cumhuriyeti Başkanı Félix Tshisekedi'nin, Kongo'da güvenliği sağlama ve stratejik kaynakları koruma karşılığında, ülkesinin maden zenginliğinden Amerika Birleşik Devletleri'ne bir pay teklif ettiği"ne ilişkin bir haber yayımladı. 

Sonrasında Başkan Tshisekedi'nin ABD'yi, yağmalanan ve Ruanda üzerinden kaçırılan madenleri doğrudan gerçek sahiplerinden yani Kongo'dan satın almaya davet ettiği ve ABD'nin de böyle bir anlaşmaya ilgi gösterdiği şeklinde resmî açıklamalarla ifadeler yumuşatıldı.

Kinşasa'da haftalardır ABD ile bir anlaşmaya varılma ihtimali konuşuluyor.

Amerika'nın teklifi değerlendirmesi durumunda Kongo'nun Çin'in egemenliğinde olan maden sektöründe bir değişim beklenirken, Angola'nın en büyük limanını Zambiya ve Kongo'ya bağlayacak olan 6 milyar dolarlık Lobito koridoru projesinin tamamlanması için daha fazla ABD fonu sağlanması umuluyor.

Ancak çatışmaların durdurulması ve bölgede güvenliğin temini konusunda büyük soru işaretleri var. 


24 trilyon dolarlık maden rezervi

Afrika'nın doğal kaynaklar açısından en zengin ülkelerinden biri olan Kongo, savunma ve hava sanayi, elektrikli araçlar, tablet ve telefonlar gibi çok sayıda cihazın üretimi için kritik bir mineral olan kobaltın en büyük üreticisi konumunda.

Altın, bakır, kalay ve daha nice maden açısından zengin Kongo son aylarda 7 binden fazla insanın hayatını kaybetmesine ve yüz binlercesinin yerinden edilmesine neden olan Ruanda destekli M23 isyancılarının terör saldırılarına sahne oluyor. 

Kongo'da bulunan resmi 61 kobalt maden işletmesinin 35'ine sahip olan Çin, ülkedeki kobalt rezervlerinin yüzde 76'sını elinde bulunduruyor.

Kongo devletinin sahip olduğu 13 maden işletmesi ise toplam rezervlerin yalnızca yüzde 1'ine sahip.

(Kalan maden ocakları ise Kazakistan, Hindistan, İsviçre ve Avustralya tarafından işletiliyor.)  
 

Kongo Demokratik Cumhuriyeti'nin doğusundaki Rubaya kasabası yakınlarındaki bir koltan madeni / Fotoğraf: Baz Ratner-Reuters
Kongo Demokratik Cumhuriyeti'nin doğusundaki Rubaya kasabası yakınlarındaki bir koltan madeni / Fotoğraf: Baz Ratner-Reuters

 

Amerika Birleşik Devletleri'nin ülkede resmi bir kobalt maden işletmesi bulunmuyor, kobaltı ve diğer madenleri Avrupa ülkeleri üzerinden alıyor.

Teknoloji savaşlarının gün geçtikçe kızıştığı bir dönemde Amerika için Grönland ve Ukrayna ile kıyaslandığında 24 trilyon dolar değerinde henüz keşfedilmemiş maden rezervi bulunan Kongo'nun teklifi son derece cazip. 

Belçika sömürgesi döneminde Kongo madenleri üzerinde tekel kuran Amerika için Kongo madenlerine yeniden erişim yeni bir gelişme olmayacak. 


ABD maden şirketlerinin Kongo'daki geçmişi

Belçika Kralı II. Leopold'un acımasız rejimi altında, fildişi ve kauçuk ticareti uğruna milyonlarca Kongolu sakat bırakıldı, çocuklar kaçırıldı, kadınlar rehin alındı, istenen kotayı dolduramayanların elleri kesildi.

Bu vahşet döneminde 1904'te Amerikan ve İngiliz Kongo Reform Derneklerinin kurulmasıyla yazar Mark Twain, İngiliz gazeteci ED Morel ve İrlandalı devrimci Roger Casement gibi aktivistler kamuoyunu harekete geçirdi ve ABD ve İngiliz hükümetlerine müdahale çağrısında bulundu.

Baskı altında kalan Leopold'un Amerikalı ajanlarından biri olan Henry Wellington Wack, artan aktivizmle mücadele etmek için Amerikan sermayesini kendi saflarına çekmeyi teklif etti.

Leopold Amerikalı finansör JP Morgan ile görüşürken, sanayi patronları Thomas Fortune Ryan ve John D. Rockefeller Brüksel'de bir araya geldi.

1906 yılında Ryan ve Daniel Guggenheim'ın kurduğu Amerikan Kongo Şirketi, 10 bin kilometrekare üzerinde kauçuk işletmek için 99 yıllık bir kira sözleşmesi imzaladı ve 5 bin kilometrekarelik bir alanı satın almak için de 10 yıllık bir opsiyon elde etti. 

Sadece yüzeyi sömürmekle yetinmeyen Amerikalı finansörler ayrıca, 6 yıl içinde Kongo'nun yarısını kapsayan bir bölgede keşfedilen tüm madenler üzerinde 99 yıllık bir tekel elde eden Kongo Uluslararası Ormancılık ve Madencilik Şirketi'ni (Société Internationale Forestière et Minière du Congo) kurdular.

Kral Leopold ve Belçikalı bankacıları ve işbirlikçileri, Amerikalılara sundukları her taviz ve seçenekte kendilerine büyük paylar biçtiler.  
 

Gönüllüler, bu ayın başlarında Kongo'nun doğusundaki Goma'da bir hafta süren çatışmalarda hayatını kaybedenlerin toplu cenaze törenini hazırladı / Fotoğraf: Guerchom Ndebo, New York Times
Gönüllüler, bu ayın başlarında Kongo'nun doğusundaki Goma'da bir hafta süren çatışmalarda hayatını kaybedenlerin toplu cenaze törenini hazırladı / Fotoğraf: Guerchom Ndebo, New York Times

 

Lobito Koridoru ile yeniden sömürü fırsatı

Gerek Amerika gerekse Avrupa ülkeleri Kongo'da yaşanan savaşta her ne kadar aksini iddia etseler de kalıcı bir çözümün sağlanması yerine çatışmanın devam etmesini tercih ediyor.

Zira hedefleri zengin doğal kaynaklara yasal yollardan ve hak ettiği bedeli ödeyerek değil her ne şekilde olursa olsun "en ucuza" ulaşmak. 

Başta kobalt olmak üzere teknolojik cihazların üretiminde ihtiyaç duyulan diğer madenleri barındıran Kongo ve Zambiya'yı petrol zengini Angola'nın Lobito limanına bağlayan Lobito Koridoru tam da bu ihtiyacı karşılayacak bir fırsat. 

Ancak projenin maliyeti hayli yüksek olduğu için hiç tamamlanmama ihtimali de konuşuluyor. 

Kongo'nun güney eyaletlerinden gelen hammaddeler halihazırda Kolwezi'den Güney Afrika'daki Durban limanına veya Tanzanya'daki Darüsselam limanına taşınarak Londra merkezli metal pazarına ulaşıyor. Lobito Koridoru'nun tamamlanması hem zaman açısından büyük avantaj sağlayacak hem de lojistik maliyetleri azalacak. 

Lakin bölge halkı için pek fazla şeyin değişmesi beklenmiyor.

100 milyondan fazla nüfusu olan Kongo halkı için projenin 30 bin iş imkânı vaadi yeterli bulunmuyor.

Kongo, Angola ve Zambiya çıkarılan madenleri işleyecek teknolojiye sahip olmadığı için mevcut durum devam edecek ve yalnızca hammaddelerin ihracı mümkün olacak. 

Lobito Koridoru'nun hayata geçirilmesi durumunda bölge halkından çok Amerika ve diğer küresel yatırımcılar fayda elde edecek. 

Başkan Tshisekedi, Afrika sorunlarına Afrikalı çözümler getirmek gerektiğini savunarak çatışmaların başlangıcında Ruanda ile Kongo arasında arabuluculuk yapmayı teklif eden Türkiye'yi reddetmişti.  

Oysa şimdi girdiği her ülkeyi bulduğundan daha beter hale getiren Amerikan yönetimine ve Afrika'yı gündemine dahi almayan Trump'a güveniyor ve ülkenin madenlerini yeni sömürgeciliğe açıyor.

Tshisekedi'nin Çin'in tekelinde olan maden sektörünü dengelemek için ABD'ye sunduğu teklif, şayet Trump ilgi gösterirse (şimdiden kızının kayınpederi Massad Boulos'u Kongo elçisi olarak atayacağı söyleniyor) bölgenin Amerika etkisine açılması ve sömürgeciliğin el değiştirmesinden başka bir anlam ifade etmeyecek. 

Vaktiyle Çin'e altyapı projeleri karşılığında maden işletmeleri verilen Kongo'da, Çin ülkede madencilik alanında tekel kurarken altyapı vaatlerinin büyük bir kısmını hala yerine getirmediği ve beklenen istihdam imkanlarını sunmadığını için eleştiriliyor.

Şimdi Çin'i dengeleme maksadıyla Amerika'yı ülkeye çekmek hem Kongo'yu hem de bölgedeki diğer ülkeleri daha fazla kaosa sürükleyebilir, uzun vadede halkları daha yoksul ve çaresiz bırakabilir. 

 

 

Kaynaklar:

https://africasacountry.com/2025/03/new-route-for-old-exploitation
https://www.thenation.com/article/archive/americas-early-role-congo-tragedy/ 
Sternstein, Jerome L. "King Leopold II, Senator Nelson W. Aldrich, and the Strange Beginnings of American Economic Penetration of the Congo." African Historical Studies, vol. 2, no. 2, 1969, pp. 189–204. JSTOR, https://doi.org/10.2307/216355. Accessed 13 Mar. 2025.

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU