Güvenlik politikası ekseninde Almanya

Doç. Dr. Eren Alper Yılmaz Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: Christof Stache/AFP

2023 Ulusal Güvenlik Doktrini

Almanya, Haziran 2023'te yeni bir Ulusal Güvenlik Doktrini (UGD) açıkladı.

Söz konusu metnin Almanya için ilk kapsamlı ulusal güvenlik stratejisi olduğunu belirteyim.

Bu kapsamda ulusal güvenliğin sağlanması için ilgili tüm aktörleri içeren farklı yöntem ve araçların harekete geçirilmesi gerektiğine vurgu yapılıyor.

UGD, Alman güvenlik politikasının son yıllarda uluslararası sistemde görülen bloklaşma ve çok kutupluluk gibi önemli gelişmelere karşı hızlı bir şekilde aksiyon almasını hedefliyor.

Çin'in küresel arenada yükselen bir oyuncu olarak görülmesine ve Rusya'nın revizyonist eğilimlerinin yol açtığı uluslararası sistemin giderek parçalandığına vurgu yapıyor.

Belgede Çin; Batı'nın değerlerine ve ahlaki normlarına aykırı hareket eden, insan haklarına saygı göstermeyen, ekonomik gücünü uluslararası ve bölgesel meselelerde adeta bir baskı unsuru olarak kullanan otoriter bir güç olarak tanımlanırken, Rusya ise açık bir şekilde en büyük tehdit olarak tanımlanıyor. 1
 

 

UGD kapsamında Almanya, küresel krizleri ve bunun sonucunda ortaya çıkan güç boşluklarını iyi bir şekilde değerlendirerek kendisine jeostratejik manevra alanı açmayı, ayrıca ulusal ekonomik, kültürel ve askeri kaynaklarını kullanarak bölgesel ve küresel düzeyde siyasi iklimin şekillenmesinde başat aktörlerden olmayı hedefliyor. 

UGD'ye göre Almanya'nın savunma politikasının temel unsurları kısaca şu şekilde ele alınmış: Almanya, savunma harcamalarını 2027'ye kadar gayri safi yurt içi hasılanın (GSYİH) yüzde 2'sine yükseltecek, Alman ordusu modernize edilecek ve orduya personel takviyesi yapılacak, uluslararası krizlerde daha aktif rol üstlenilerek NATO ittifakının savunma potansiyelini güçlendirecek.

Bu kapsamda Alman güvenlik politikasının temel organı olarak tanımlanan Bundeswehr'in (Alman ordusu) kara, hava, deniz, siber ve uzay olmak üzere tüm boyutlarda daha da dirençli hale getirilmesi, modernizasyon kapsamında yeni yeteneklere yatırım yapılması, teçhizatın modernize edilmesi ve insan kaynaklarının güçlendirilmesi gibi hususların altı çiziliyor.


Almanya'nın savunma harcamaları

Washington'un geçtiğimiz haftalarda aldığı bir kararla Ukrayna'ya yapılan askeri yardımı askıya aldığını duyurması Avrupa ülkelerinde tepkiye yol açmıştı.

Bunun üzerine ABD Başkan Yardımcısı JD Vance'in Münih Güvenlik Konferansı'nda yaptığı konuşma Almanya'da infial yarattı.

Soğuk Savaş'tan bu yana Batı'da güvenlik şemsiyesini elinde tutan ABD, Avrupa'ya bugün açıkça "artık senin güvenliğinin bedelini ben ödemek zorunda değilim" şeklinde çıkışıyor.

Trump da uzun zamandır Avrupa ülkelerine NATO'daki savunma harcamalarını yüzde 2'ye çıkarmaları yönünde baskı yapıyor.

Trump ve yönetimi, ilk başkanlık döneminde yeterince hizaya getiremedikleri Avrupa'yı bu kez istedikleri çizgiye getirme noktasında kararlı.

Avrupa liderleri de, Rusya'nın revizyonist bir tutum izleyerek olası bir saldırısı durumunda, ABD Başkanı Donald Trump'ın NATO ortaklarına tam destek verip vermeyeceği konusunda şüpheliler.

Almanya özelinde baktığımızda, önümüzdeki yıllarda kendi güvenlik ve savunma çıkarları için yapılacak harcamaların önemli ölçüde artırılması hususundaki gereklilik, Alman siyasetçiler nezdinde daha iyi anlaşılıyor.

Almanya'nın, NATO şemsiyesi altında 1955 yılından bu yana tasarruf ettiği askerî harcamalara istinaden ortaya koyduğu sosyal refah anlayışının ve ekonomik kalkınma düzeyinin sürdürülebilir olmadığı anlaşılarak, bazı konularda politika değişikliğine gidilmesi yönünde bir kanaat oluştu.

Dünyanın en güçlü orduları sıralamasını yapan Global Firepower'ın Şubat 2025'te yayınladığı veriye göre, Almanya dünyanın en güçlü 14'üncü ordusuna sahip konumda.

Dünyanın en modern ve etkili silahlarını üretme kapasitesine sahip olmasına karşın Almanya'nın kayda değer bir envanter oluşturmaktan kaçınmasının en önemli sebebi; II. Dünya Savaşı döneminin vermiş olduğu tarihsel sorumluluk kapsamında sert güçten uzak durma çabası ve NATO savunma doktrinin kendisine sağlamış olduğu konfor alanı.

Trump'ın iktidara gelmesiyle birlikte ABD'nin bu doktrinin kurallarını değiştirmesi veya Trans-atlantik ilişkilerde Avrupa'ya gözdağı vermesi, Almanya başta olmak üzere Avrupa'nın ABD'den bağımsız hareket edebilen ve stratejik otonomi kabiliyetlerini geliştiren bir ülke pozisyonuna gelmesini tetikliyor.

Dolayısıyla Avrupa'nın hızla kaosa sürüklenen küresel güvenlik ortamında bağımsız bir şekilde hareket edebilen savunma ve güvenlik liderlerine ihtiyacı var. Almanya da lider olma yönünde adımlar atmaya başladı.

Almanya Savunma Bakanı Boris Pistorius, geçen haftalarda yaptığı açıklamada savunma harcamalarının artırılmasına ve Ukrayna'nın desteklenmeye devam edilmesine vurgu yaptı.

23 Şubat'ta gerçekleştirilen Federal Meclis seçimlerinden sonra Hristiyan Birlik Partileri (CDU-CSU) ve Sosyal Demokrat Parti (SPD) arasında başlayan koalisyon ön görüşmelerinde savunma payının artırılması ve alt yapının yenilenmesine yönelik de 500 milyar euro değerinde özel bir fon oluşturulması konusunda anlaşmaya varıldı.

Almanya Parlamentosu'nda (Bundestag) 18 Mart'ta yapılan tarihi oylamada -her ne kadar hem aşırı sağ Almanya için Alternatif Partisi (AfD) hem de Sol Parti (Die Linke) bu karara karşı çıksa da- savunma harcamalarının artırılmasının önünü açan yasa tasarısı onaylandı. 

Şuna bir parantez açalım; Almanya'da 2008 krizi sonrasında yapılan Anayasal düzenlemeyle yürürlüğe konulan "borç freni" olarak adlandırılan dengeli bütçe değişikliği, Angela Merkel'in ilk döneminde 2009 yılında yürürlüğe koyulan önemli bir mali kural niteliğinde.

Buna göre, Federal Hükümet her yıl GSYİH'sının en fazla yüzde 0,35'i kadar yeni borç alabiliyor.

Mart ayında onaylanan tasarı ise; Almanya'nın 2024'teki GSYH'si baz alındığında, ulusal servetin yüzde 1'ini aşan savunma harcamaların ülkenin borç freninden muaf tutulması anlamına geliyor ve yaklaşık 45 milyar avronun üzerindeki tüm harcamaları kapsıyor.

Yani bu tarihi anlaşma, Almanya'ya bundan böyle borç freni engeline takılmadan hem kendi ulusal silahlı kuvvetlerini güçlendirmek, hem de Avrupa'da yeni bir güvenlik şemsiyesi oluşturmak için milyarlarca euroluk bir harcama yetkisi veriyor.
 

 

Alman Ekonomi Enstitüsü savunma raporu

Alman Ekonomi Enstitüsü'nün 2025 yılında yayımladığı rapora göre Avrupa, savunma sanayi patentleri konusunda geride kalıyor.

Raporda; silah ve savunma sanayindeki ABD merkezli şirketler yaklaşık 18 bin patent başvurusunda bulunurken, AB üyesi ülkelerdeki şirketlerin bu alandaki başvurusu sayısı 12 binin altında kaldı.

Savunma sanayi alanında Fransa'da yaklaşık 5 bin 300, Almanya'da yaklaşık 4 bin 300, İngiltere'de yaklaşık 3 bin 500 ve diğer NATO ülkeleri Kanada, Norveç ve Türkiye'de toplam bin patent başvurusu yapıldı. 2

Bu rakamlar, Trump'ın yıllardır Avrupa'yı "NATO'nun güvenlik kapasitesine yeterince yatırım yapmamak ve ABD'yi kullanmak" yönündeki eleştirilerini doğrular nitelikte.

Raporda askeri güç mücadelesinin aynı zamanda yeni teknolojilerde rekabet üstünlüğü ve bağımsızlık kazanmakla da ilgili olurken, bu açığı kapatmak için AB ülkelerinin birlikte askeri araştırmalara ek yatırımlar yapması gerektiği vurgulandı.

2025 senesinde Almanya'nın halen resmi evrakları evlere mektupla gönderdiğini, Alman otomobil şirketlerinin elektrikli araç üretemediği için Çin ile rekabet yarışından çok uzak kaldıklarını hesaba katarsak, dijitalleşme ve teknoloji konularında yatırımların artırılması Almanya için elzem bir konu.

Raporda vurgulanan bir başka husus ise Ukrayna-Rusya savaşıyla birlikte, Kiev'in ABD askeri teknolojisine son derece bağımlı olduğunun ayyuka çıkması.

Almanya her ne kadar ABD'den sonra Ukrayna'ya en fazla silah desteği veren ikinci ülke konumunda bulunsa da, ABD ile arasında verilen askeri destek açısından büyük fark var.

Almanya'nın Ukrayna'ya verdiği silah desteği rakamsal olarak neredeyse ABD'nin desteğinin yarısına tekabül ediyor.

Almanya merkezli Der Spiegel dergisi, daha önceden gizli Savunma Bakanlığı belgelerine dayandırdığı haberinde Alman ordusunun envanterinde sadece 20 bin yüksek patlayıcı top mermisi kaldığını belirtmişti.

Bu gibi iç ve dış politik gelişmeler, Almanya'nın askeri kapasitesinin artırılması yönünde bir baskı alanı yaratıyor.
 


Zorunlu askerlik

Savunma ve altyapı için borçla finanse edilen özel fonun Alman Federal Meclisi'nde kabul edilmesinin ardından gözler zorunlu askerlik hizmetine çevrildi.

Zorunlu askerlik hizmetinin yeniden getirilmesi yönündeki çağrılar, Berlin'de giderek daha yüksek sesle dile getiriliyor.

Mart ayının başında Avrupa Birliği'nin savunma politikası sözcüsü Florian Hahn, yıl sonundan önce zorunlu askerlik hizmetinin yeniden uygulamaya konulması çağrısında bulundu.

Bild gazetesine konuşan Hahn, "Etrafımızdaki dünya daha güvensiz hale gelirken arkamıza yaslanıp izleyemeyiz" minvalinde açıklamalar yapmıştı.

Tarihi biraz geriye sararsak, 2011 yılına kadar 18 yaş ve üzeri erkekler askerlik hizmetlerini Alman ordusunda (Bundeswehr) yapmak zorundaydı.

Dönemin Savunma Bakanı Hristiyan Sosyalist Birlik Partisi'nden (CSU) Theodor zu Guttenberg zorunlu hizmeti askıya aldıktan sonra durumlar değişti.

Mayıs 2024 tarihli Bundeswehr verilerine göre, an itibariyle ordunun toplam gücü 180 bin civarında. Bununla birlikte, askeri personel gücünün 2031 yılına kadar yaklaşık 203 bine çıkarılması öngörülüyor. 3

2024 yılının aralık ayında hazırlanan bir yasa tasarısına göre hedefin bu yönde bir ivme kazanmasının nedeni; Rusya'nın Ukrayna'ya karşı başlattığı şiddetli saldırı ve bunun sonucunda Avrupa'da güvenlik hususunda duyulan derin endişe.

Fakat henüz zorunlu askerlik hizmetinin amacı konusunda uzlaşma sağlanabilmiş değil.

CDU/CSU, "inandırıcı bir caydırıcılık" sağlamak amacıyla zorunlu askerlik hizmetinin geri getirilmesinden yana.

SPD ise gönüllü hizmet ilkesini savunmaya devam ediyor, ancak askerlik kaydı ve denetimi için gerekli koşulların yaratılmasını öneriyor.

Ayrıca birliklerin büyük bir personel sorunu var ve özellikle eğitmen sıkıntısı yaşanıyor.

Yani askeri eğitecek üst düzey rütbeli subaylara da ihtiyaç var.

Bu da haliyle hiyerarşik bir tıkanmayı beraberinde getiriyor.


Öte yandan Alman toplumu da zorunlu askerliğe çok sıcak bakmıyor.

Die Welt'e göre 18-29 yaş arası gençlerin çoğunluğu (yüzde 61) zorunlu askerlik hizmetinin yeniden getirilmesine karşı.4

Bu rakamlar, kanımca Alman toplumun olası bir savaşa inanmadığını veya bu ihtiyacın profesyonel paralı askerlerden karşılanması gerektiğini düşündüklerini gösteriyor.

Bununla beraber zorunlu askerliğin Avrupa'nın "demokrasi ve özgürlük" gibi yüzyıllardır savunduğu evrensel değerlere halel getireceğine dair güçlü bir kanı da var.

Bu algı literatürde her zaman tartışılan "güvenlik için özgürlükler sınırlandırılmalı mı?" tartışmasını akıllara getiriyor.


Sonuç itibarıyla, Almanya Federal Hükümeti Rusya-Ukrayna Savaşı'nın tetiklemesiyle birlikte kendi Ulusal Doktrinini ve savunma planlarını devreye soktu.

Ulusal güvenliğine zeval verebilecek Rusya tehdidine ve Trump'ın Transatlantik ilişkilerde kırılma yaratabilecek sözlerine ve eylemlerine karşı savunma kapasitesini güçlendirmeyi hedefliyor.

Bu kritik süreçte Avrupa, kendi dış ve güvenlik politikaların dönüşümünü belirlerken, alışılagelmiş bütçe planlarından da tavizler veriyor.

Bu doğrultuda ordunun savunma kabiliyetinin geliştirilmesine odaklanılması, Almanya'nın uluslararası sistemdeki çok kutuplu düzene ayak uydurma çabası ve küresel arenada başat ülke pozisyonuna gelme hedefi olarak da yorumlanabilir.

 

 

1. https://www.setav.org/avrupa-arastirmalari/almanyanin-yeni-ulusal-guvenlik-stratejisi-ve-dis-politika-hedefleri
2. https://www.aa.com.tr/tr/ekonomi/alman-ekonomi-enstitusu-avrupa-savunma-sanayi-patentleri-konusunda-geride-kaliyor/3520233
3. https://www.euronews.com/my-europe/2025/03/27/fully-committed-to-peace-is-it-time-to-bring-back-conscription-in-germany
4. https://www.dw.com/en/most-germans-want-compulsory-military-service-return-poll/a-64935279

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU