Suriye, 1963'te gerçekleşen Baas darbesiyle yaklaşık 60 yıl sürecek bir otoriter yönetim dönemine girdi.
Bu süreçte, ülkede baskı politikaları, insan hakları ihlalleri ve toplumsal adaletsizlikler egemen oldu.
Suriye halkı, Baas rejiminin uyguladığı ağır baskı ve otoriter politikalar nedeniyle demokratik taleplerini uzun yıllar boyunca dile getiremedi.
Rejimin kontrol mekanizması, muhalefeti susturma ve toplumsal hareketleri şiddetle bastırma üzerine kuruluydu.
Ancak Arap Baharı'nın etkisiyle başlayan halk hareketleri, bu statükoyu sarsarak Suriye'de Baas rejiminin temel taşlarını yerinden oynattı.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Baas rejiminin sona ermesinde Türkiye'nin izlediği kararlı ve ilkeli dış politika önemli bir rol oynadı.
Türkiye, Suriye krizinin ilk günlerinden itibaren halkın yanında yer aldı ve rejimin baskıcı politikalarını uluslararası arenada sürekli dile getirdi.
Diplomatik yollarla çözüm arayışları yetersiz kalınca Türkiye, insani yardım ve güvenlik politikalarını devreye soktu.
Baas rejiminin çöküşüyle birlikte Suriye, yeniden inşa sürecine girdi.
Bu süreçte Türkiye, komşuluk ilişkilerinin yanı sıra, kültürel ve tarihsel bağların getirdiği bir sorumlulukla hareket etti.
Türkiye, TİKA ve benzeri kurumlar aracılığıyla Suriye'nin yeniden ayağa kalkmasında öncü bir rol oynuyor.
Bu iş birliği, sadece altyapının değil, aynı zamanda toplumsal düzenin yeniden inşasını da hedefliyor.
Doğu Akdeniz'de Türkiye'nin liderliği ve stratejik gücü
Uluslararası deniz hukukunun temel ilkelerinden biri olan deniz yetki anlaşmaları, devletlerin denizlerdeki egemenlik alanlarını ve ekonomik haklarını belirlemeye yönelik hukuki düzenlemelerdir.
Bu anlaşmalar, deniz sınırlarının netleştirilmesi, kaynakların adil paylaşımı ve bölgesel istikrarın sağlanması açısından kritik bir öneme sahip.
Özellikle enerji kaynakları bakımından zengin bölgelerde, deniz yetki anlaşmaları ülkeler arasındaki ekonomik ve siyasi ilişkilerin temelini oluşturan stratejik belgelerdir.
Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) ise deniz yetki alanları arasında en dikkat çeken kavramlardan biri.
Bir devletin kıyılarından itibaren 200 deniz mili (370 kilometre) mesafeye kadar uzanan alanda, deniz tabanı ve su sütunundaki kaynaklar üzerinde ekonomik haklara sahip olduğu bölgeyi ifade eder.
Bu haklar arasında balıkçılık, enerji kaynaklarının araştırılması ve işletilmesi gibi faaliyetler yer alır.
MEB, denizden elde edilen ekonomik faydanın sürdürülebilir bir şekilde yönetilmesini sağlarken, uluslararası hukukun öngördüğü şekilde başka devletlerin serbest geçiş hakkını da korur.
Doğu Akdeniz, hidrokarbon kaynaklarının zenginliği nedeniyle uzun yıllardır bölgesel ve uluslararası güç mücadelelerinin odağında yer aldı.
Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi'nin maksimalist deniz yetki iddiaları, bölgedeki gerilimleri artırırken, Türkiye'nin izlediği kararlı politika, bu emrivakilere güçlü bir yanıt oldu.
Mavi Vatan doktrini çerçevesinde Türkiye, hem kendi kıta sahanlığını hem de Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin haklarını koruma noktasında tavizsiz bir duruş sergiledi.
Türkiye'nin 2019 yılında Libya'nın Ulusal Mutabakat Hükümeti (UMH) ile imzaladığı deniz yetki sınırlandırma anlaşması, Doğu Akdeniz'deki dengeleri kökten değiştirdi.
Bu anlaşma, Türkiye'nin bölgede oyun kurucu rolünü güçlendirmiş ve enerji kaynakları üzerindeki tek taraflı girişimlere karşı stratejik bir hamle oldu.
Libya ile yapılan anlaşmanın ardından oluşturulan Türkiye-Libya deniz koridoru, bölgedeki enerji kaynaklarına erişimi kolaylaştırdı; Türkiye'nin ekonomik ve stratejik gücünü pekiştirdi.
Türkiye, Doğu Akdeniz'de yalnızca bir kıyı devleti olarak değil, aynı zamanda bölgesel dengeleri şekillendiren bir lider ülke olarak hareket ediyor.
Libya ile imzalanan anlaşmanın ardından Türkiye, enerji kaynakları üzerindeki haklarını uluslararası arenada daha görünür hale getirdi ve bölgedeki diğer aktörlere güçlü bir mesaj verdi.
Türkiye-Suriye deniz yetki anlaşmasının stratejik ve ekonomik önemi
Türkiye ile Suriye arasında imzalanması planlanan deniz yetki sınırlandırma anlaşması, yalnızca iki ülke arasındaki ilişkileri yeniden tanımlamakla kalmayacak, aynı zamanda Doğu Akdeniz'deki dengeleri Türkiye lehine değiştiren tarihi bir adım olacaktır.
Bu anlaşma, Türkiye'nin bölgedeki jeopolitik gücünü artırırken, enerji kaynaklarının paylaşımı ve ekonomik çıkarların korunması açısından stratejik fırsatlar sunuyor.
Bu anlaşma, Türkiye'nin Münhasır Ekonomik Bölge sınırlarını genişletirken, enerji kaynaklarının araştırılması ve işletilmesi için yeni fırsatlar sunacaktır.
Doğalgaz ve petrol rezervlerinin etkin bir şekilde değerlendirilmesi, Türkiye ekonomisine uzun vadede önemli katkılar sağlayacaktır.
Ayrıca, bu anlaşma Türkiye'yi bölgedeki enerji transfer yollarının merkezine yerleştirerek, stratejik bir enerji koridoru oluşturmasına olanak tanıyacaktır.
Türkiye ile Suriye arasında deniz yetki sınırlarının belirlenmesi, iki ülke arasındaki güveni artıracak ve bölgesel işbirliğini güçlendirecektir.
Türkiye'nin diplomatik gücünü artıracak ve bölgedeki diğer aktörlere karşı stratejik bir üstünlük sağlamasına yardımcı olacaktır.
Türkiye'nin Suriye'de askeri deniz üssü kurması
Türkiye ile Suriye arasında imzalanması planlanan deniz yetki sınırlandırma anlaşmasının ardından Suriye kıyılarında bir Türk askeri deniz üssü kurulması, bölgesel ve küresel dengeleri değiştirecek stratejik bir adım olacaktır.
Bu adım, Türkiye'nin Doğu Akdeniz'deki deniz gücünü pekiştirmekle kalmayacak, aynı zamanda Türkiye-Suriye ilişkilerinde yeni bir dönemin başlangıcını temsil edecektir.
Türkiye, bu hamleyle bölgedeki askeri, ekonomik ve diplomatik varlığını güçlendirerek küresel güç dengelerinde söz sahibi bir aktör haline gelecektir.
Bölgede hidrokarbon kaynakları üzerindeki rekabet, aynı zamanda askeri varlıkların artırılmasıyla destekleniyor.
Türkiye'nin Suriye'de bir askeri deniz üssü kurması, bu mücadelede deniz kuvvetlerinin etkinliğini artıracak kritik bir adım.
Bu üs, Türkiye'nin deniz kuvvetlerinin lojistik kapasitesini artırarak bölgedeki operasyonel etkinliğini güçlendirecektir.
Suriye kıyılarında kurulacak deniz üssü, Türkiye'ye deniz güvenliği açısından stratejik bir derinlik kazandırırken, Doğu Akdeniz'deki ticaret yollarının korunmasında da etkin bir rol oynayacaktır.
Özellikle enerji transfer hatlarının güvenliği ve bölgedeki yasa dışı faaliyetlerin önlenmesi açısından bu üssün önemi büyük.
Doğu Akdeniz'deki stratejik deniz yollarına yakınlığı sayesinde bu üs, Türkiye'ye bölgedeki deniz trafiği üzerinde kontrol avantajı sağlayacaktır.
Ayrıca, Suriye'nin Tartus Limanı'nda konuşlanmış olan Rus deniz üssü ve bölgedeki diğer yabancı güçlerin varlığı dikkate alındığında, Türkiye'nin bu hamlesi bölgedeki dengeyi yeniden şekillendirebilir.
Üssün, Türkiye-Suriye işbirliği bağlamında kurulması ise bölgesel barış ve istikrar açısından önemli bir mesaj olacaktır.
Türkiye'nin Doğu Akdeniz'deki diğer kıyı devletlerine karşı caydırıcı bir güç unsuru olarak varlığını daha görünür hale getirecektir.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish