Trump ile gündem büyük bir değişiklik gösterdi. Düşünsenize, örneğin bir yıl önce konuşulanlar nerede, şimdi neredeyiz?
Dünya, Ukrayna ile Rusya arasındaki savaşı konuşuyordu. Bugün çok yerdeki insanlar Trump ile hop oturup hop kalkıyor.
Tarifeler, ticaret savaşı, teknoloji savaşı… Hatta Tayvan dolayısıyla büyük bir askeri gerilim var. ABD ile Çin gerginliği çok daha gelişme potansiyeline sahip olduğu açık.
Esas olarak odak noktamız Atlantik bölgesindeydi, şimdi oldu Hint-Pasifik. İşte ben buna "jeopolitik kayma" diyorum.
Politikacılar her ne düşünecekler ise bundan böyle gelişen jeopolitik durumu değerlendirmek zorundalar.
Dolayısıyla bu konjonktürde sorun çözmenin ve ilerlemenin anahtarı jeopolitik kavramıyla alakalıdır.
Ayak sürüyen Avrupa bu jeopolitik kayma içinde ne tür stratejik tercihler yapabilir?
Avrupa öncelikle Ukrayna'daki ev ödeviyle ilgilenmek zorunda. Sonra gelişmelere bakacak ve bazı tercihler yapacak.
Avrupa'nın Batı dünyasından kopmasını ileri süremeyiz, ancak uluslararası sistemdeki bu depresyon bakalım Avrupa'yı nasıl etkileyecek?
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Oldukça ilginç bir durum! Uluslararası sistemin devam etmesini söyleyen bir Çin, bugün Trump'ın karşısındakileri kendine çekmek istiyor.
Bu bakış açısıyla daha göreceğiz, Avrupa nerede saf tutacak, Rusya nerede?
Makalenin sonunda görüleceği üzere, Avrupa'nın yeniden bir jeopolitik değerlendirme yapmak suretiyle güçlenmesi ve kendine güven gelecek biçimde bundan sonra olabilecek gelişmelere kendini hazırlaması gerekmektedir.
Bu bakımdan bir "Büyük Avrupa" fikri üzerinde durulabilir. Eğer böyle bir bütünleşme ve değişim söz konusu olacak ise işte o vakit karşımıza çıkan önemli husus: Türkiye!
Ayak sürüyen Avrupa
Ruslar önce 2014 yılında Kırım'ı işgal ettiler. Şubat 2022'de Ukrayna'ya kapsamlı işgal girişiminde bulundular. Bu şekilde Ruslar Avrupa'da yeni bir süreci başlatmıştı.
Avrupa bu sürecin nereye gidebileceği hakkında pek fikir sahibi değildi herhalde. Halbuki Kırım'ın işgali onlar için büyük bir sinyaldi.
Üstüne üstlük Rusya çeşitli alanlarda, Baltık, Kuzey Denizi ve Doğu Avrupa ve Sibirya bölgelerinde askeri tatbikatlar yapmaktaydı. Bunların her biri Avrupa için bir işaret olmalıydı.
Avrupa müstakbel bir büyük güvenlik krizine doğru sürükleniyordu. 2022'ye kadar sürede, 8 yıl askeri hazırlıklar için titizlikle çalışabilirdi.
Avrupalılar yine bildiği yolda gitmeyi seçtiler, ekonomik sosyal ve politik alanlarda çalışmalarını devam ettirdiler. Çünkü, bir dayanakları vardı ve ona çok güveniyorlardı.
Amerika Birleşik Devletleri! Mevcut uluslararası sistemin neredeyse çok büyük kısmını inşa eden ve geliştiren ABD. Nasıl olsa ABD ve onun patronluğunu yaptığı NATO, Avrupa'yı korumaya yeterdi.
Uluslararası sistem ve değerler, Batı demokrasisi ve modern ulus anlayışı Avrupa'nın böyle düşünmesini gerektiriyordu. Ortada bir Trans-Atlantik güven ortamı vardı. Ama bu bir yanılsama da olabilirdi.
Joe Biden zamanında görülen şuydu: Rusya ve ABD'nin bir anlaşmaya varamaması ve sonrasında Rusların Ukrayna'ya asıl saldırısı.
Buna Ruslar "özel operasyon" adını verdiler. Bu bir savaş bile değildi. Geniş çaplı operasyon Kiev'e doğru baskı oluşturacak şekilde başladı.
Ancak bu safhadayken Rusya'nın işinin çok da kolay olmadığı anlaşıldı; askeri savaş prensiplerinin büyük ölçüde dışında kalan bu planı izliyorlardı, lojistik ve insan gücü konularının oldukça kötü olması buna eklenmişti.
Öte yandan Ukrayna askeri de gerekli mukavemeti gösterebilmişti. 2022 Mart'ında Rusya'nın operasyon hedefini değiştirildiği görüldü. Ukrayna'nın doğu bölgesinde yeni bir tertiplenmeye gidildi. Bu işin askeri tarafıydı.
Bakıldığında Avrupa için durum yine sabit görünüyordu. Çünkü NATO güçleri Doğu Avrupa'ya yerleşti. Polonya ve Baltık başta olmak üzere bölgede askeri kapasite artırıldı.
Hava, kara, deniz unsurlarıyla çok çeşitli yığınaklar yapıldı. Hatta olası bir nükleer saldırıya karşı birlikler alarma geçirildi.
Bütün bunlarla beraber Avrupa ülkeleri, kendi kıtasında meydana gelen bu büyük krizi anlama sürecine girdiler. Sorunun artık kendileriyle ilgili olduğunu anlamaya başladılar.
Tabii bu arada NATO genişlemesini sürdürdü. NATO-2030 vizyonu işletiliyordu. Bu vizyonda Arktik bölge, Çin ve siber-uzay vardı.
Özellikle Amerika'nın stratejik ihtiyacı da bu yöndeydi. İsveç ve Finlandiya, NATO'ya dahil oldu. Dolayısıyla Rusya'nın Kuzey Kutbu bölgesine olan sahasında NATO kendini genişletti.
NATO'nun Ukrayna'yı bünyesine alması ile ilgili herhangi bir durum gündemde dahi değildi. Fakat spekülasyonlar bu yönde gelişti.
Hem Rusya tarafından hem de Batı dünyası tarafından bu husus konu edildi.
Ukrayna Devlet Başkanı Zelenski bile yanlış yere umutlanmıştı.
NATO ve ABD, Rusya ile savaşmak istemezdi. Çünkü bu bir Büyük Savaş olurdu.
ABD'de Başkan Biden'dı ve Avrupa ayak sürümeye devam ediyordu.
Ancak şu vardı, Rusya'nın işgal girişimi vesilesiyle dünya her alanda Ukrayna'yı konuşuyordu.
Zelenski bu şartlarda askeri üniformayı andıran kostümü ile bütün dünyayı geziyordu. Batılı taraftakiler Rusya'nın işgalciliği ve Putin'in zalimliği hakkında konuşmalar yapıyordu.
Sonra savaş uzamaya başladı. Rusya tarafı da savaşın uzamasının kendine yarayacağını biliyordu. Nasıl olsa Rusya kendine yetecek bir bölgeyi işgali altında tutuyordu.
Bu sürecin de bir karar noktasının olduğu hususu Avrupa ülkeleri tarafından değerlendirilebilmiş miydi acaba?
Soru buydu. Avrupa Baltık, Doğu Avrupa, Karadeniz hattı öncelikli olmak üzere, bütün bölgelerde tedbirler almalıydı.
Örneğin Fransa bu kadar gerilim varken bile herhangi bir şey yokmuş gibi davranabiliyordu.
Almanya kıpırdanıyordu, ama siyasi irade gerekli bütçe onayını alıp savunmaya odaklanamıyordu. AB kurumu hantallıktan kurtulamıyordu.
Biden zamanında Rusya'ya karşı duran Batı dünyasından çok kişi Türkiye'ye dil uzatmaya çalıştılar. Yanlı politik anlayışlara tevessül edenler oldu.
Halbuki Türkiye hem Ukrayna hem de Rusya için, diğer açıdan bakılır ise, hem dünya barışı hem de Avrupa'nın güvenliği için üstüne düşen sorumluluğu gerçek şekilde ve eksiksiz yerine getirdi.
Çeşitli açılardan düşünüldüğünde Türkiye, eleştiri yapılamayacak değerde ve bugün daha anlaşıldığı üzere çok yerinde politikalar yaptı ve uyguladı.
Öyle değil mi? Şimdi Avrupalılar ve aslında dünya Türkiye'ye hak veriyor mu? Türkiye güvenilirdir!
Avrupa için iş başa düştü
Derken Donald Trump seçimleri kazandı! Bu onun ikinci başkanlık dönemiydi. Birincisinde Trump ile Putin arası oldukça iyiydi. Böyle bir tecrübe yaşanmıştı.
Trump, Avrupa'nın yüzleşmek istediği gerçeği onlara acı biçimde gösterdi.
Trump şunları ön plana koydu, onun üslubuyla yazayım: NATO'dan bile çıkarım. NATO'ya olan mali desteğinizi arttırmazsanız Amerika sizin güvenliğinizi temin etmek zorunda değil.
Kendinizi bu konuda gözden geçirin ve savunmanızı sağlayın. Rusya ile Ukrayna anlaşmak zorunda.
Ukrayna, NATO'ya giremez. Eğer Rusya, Ukrayna ile anlaşmak istemez ise onlara daha ağır ekonomik yaptırımlar uygularım.
Zelenski'ye bundan sonra fazla askeri destek vermeyeceğim. Şimdi sıra Hint-Pasifik bölgesinde…
Ekleyelim, Trump'ın söyledikleri burada da kalmadı. Grönland'ı istedi.
Avrupa Birliği ülkesi Danimarka'nın himayesinde olan Kuzey Kutbu'nun çok önemli stratejik mevkiini istedi.
Tutturdu vereceksiniz diye! Bırakın Avrupa'yı, uluslararası sisteme bel bağlayanların her biri şoka girdi. Elbette Avrupa ve İngiltere bundan etkilendiler.
Kanada da aynı şekilde. Trump, Kanada'yı da Amerika'ya eyalet yapmaya kalktı. Bunlar NATO üyesi ülkeler! Düşünebiliyor musunuz?
Trump, etrafındakilerin hepsine öyle şeyler söylüyordu ki, onlar kendine göre pozisyon almak zorunda hissediyorlardı. Putin sinsice tebessüm ediyordu…
Ne oldu şimdi? Avrupa, Rusya ile karşı karşıya kaldı. Daha önce Almanya'nın Rusya ile özellikle enerji alanında büyük bağlantıları vardı, bu da ortadan kalktı.
Kanada ve İngiltere, Avrupa'ya yaklaşma ihtiyacı duydular. İş başa düştü! Şu an Avrupa silahlanıyor. Bazı ülkeler savunma harcamalarını artırdılar.
Fransa, İngiltere ve Almanya başta, Avrupalılar başka ne yapabiliriz diye düşünüyorlar. Bugün Avrupalılar Ukrayna'ya destek sağlamaktan başka çarelerinin olmadığını anladılar.
Yani bu iş sadece ABD'nin meselesi değilmiş! Geç oldu ama anladılar, iş başa düştü…
Daha dün açıkladılar, Zelenski'ye destek vereceklerini söylediler. Destek paketinde; askeri eğitim, sivil faaliyetler ve savunma sanayi konuları var.
Duruma bakılırsa, Ukrayna, Rusya ile barışmak zorundaydı. Savaş bu şekilde sürdürülemezdi.
Hatta ABD, Rusya ve Ukrayna arasında Riyad'da başlayan görüşmeler belli şekillerde devam ediyordu. İlk amaç ateşkesi sağlamaktı, sonra barış için ortamı hazır etmekti.
Gereken biçimde bir barış için evvela Trump ile Putin'in karşı karşıya gelip, dünya haritasını masa üstüne koyup, çok çeşitli alanlarda anlaşması gerekiyordu.
İşte bu arada Avrupa endişeliydi. Savaş Avrupa'daydı ve görüşmelerin dışında bırakılmaları hiç de doğru görünmüyordu.
Ben bu tür konuları "Yalta-II" diye anlattım. Barış olur olmaz, onu şimdilik bir tarafa koyalım ve devam edelim.
Fakat şimdi neyle karşı karşıyayız?
Avrupa ile Rusya birbirlerini rakip görmeye devam edecekler. Avrupa savunma alanına yatırım yapmak zorunda. Avrupa'nın Ukrayna'ya her türlü desteği sürecek.
Trump sahneyi değiştirdi
Trump birden sahneyi değiştirdi. Sahnede ekonomi, finans, ticaret savaşı, özelde ise tarifeler var. Tarifeler çok kapsamlı bir konu oldu.
Ama Trump'ın asıl hedefi Çin. Bu net bir şekilde ortada. Dünyada konular artık Trump ile Jinping'in neler ileri süreceğine bağlı.
Çin ile ticaret savaşı var, buna ilave teknoloji savaşı ve enerji savaşı da sürüyor.
Hint-Pasifik bölgesi öne çıktı. Çin'in yakınındaki ülkeler, Tayvan, Japonya, Güney Kore, Kuzey Kore, Vietnam, Endonezya, Filipinler, hepsi daha fazla konuşulacak ülkeler oldular.
Avrupa, Ukrayna, hatta Orta Doğu derken, geldik Uzak Doğu'ya…
Putin ne yapar, az çok belli aslında. Ukrayna ile kalıcı barış bir vadede olur, ama şu an bu gündemde değil, üzerinde çalışanlar var.
Şimdi önemli soru şu: Putin, ABD ile Çin arasında nerede duracak?
Putin bu işten kazançlı çıkmaya aday. Her iki süper gücü de dengeleyecektir. Rusya'nın jeopolitik gücü işte bundan çok önemlidir.
Ülke sınırlarına bakın: Doğuda Pasifik Okyanusu, komşusu Çin, ABD ve Kanada. Kuzey Buz Denizi bölgesinde Kanada ve Rusya en fazla kıyıya sahip.
Grönland ve dolayısıyla Avrupa ile Arktik bölgede paylaşabileceği konular var.
Rusya, batıda Avrupa ile sınır, Atlantik Okyanusu'na açılıyor. Bu jeopolitik güç içerisine, enerji, madenler, nükleer kapasite ilave edilirse, durum ortaya çıkar.
Şu ana kadar, yani Biden zamanında, ABD bu büyük gücü dengeleyebilecek rakipti. Şimdi "karşılıklı anlaşabiliriz" diyen bir Trump var, ki artık bundan sonrasını düşünmek durumundayız.
Trump'ın amacı belli, Putin'i kendi ortağı yapmak veya en azından nötralize etmek, sonra Jinping'e yüklenmek.
Avrupa da düşünmek zorunda.
Hem çözmesi gereken problemleri belli: Savunma, güvenlik, enerji, jeopolitik bakımdan Arktik bölge…
Bunları kimle görüşecek? Hem Putin ile hem de Trump ile. Sorun Avrupa'nın, başkasına havale edilebilecek bir yükü yok artık ne NATO'ya ne de ABD'ye.
Avrupa uluslararası sistemin yara almasından ne kadar endişeli? Bu konuda yapabileceği bir şey var mı?
Bugün itibarıyla Avrupa'nın tariflerle ilgili bir hamle girişimi görüldü. Çin ve Avrupa Birliği, Çin'den ithal elektrikli araçlara uygulanan AB tarifelerinin kaldırılması için görüşmelere başladığını açıkladı.
ABD'nin Çin'e uyguladığı gümrük vergilerini artırmasıyla birlikte AB de ticari ilişkilerini güçlendirmek amacıyla Çin'e uyguladığı gümrük vergilerini düşürmeye çalışıyor.
Trump, Çin dışındakilere 90 gün "pazarlık süresi" tanımıştı. AB, Trump'a karşı pazarlık masasına işte bu argümanla oturmayı düşünüyor. Yeterli olur mu?
Büyük Avrupa
Avrupa uluslararası sistemin devamı için çaba gösteriyorken, savunma-güvenlik ve ekonomik anlamda gerçekçi tedbirler almak zorundadır.
Hantal yapısıyla Avrupa Birliği bu reaksiyonu yeterince gösterebilir mi, tereddüt içinde olanlar çoğunluktadır. Hatta AB'nin durumu bile bu süre içinde farklı bir şekilde değerlendirilebilir.
Fakat açık olan husus şudur, bundan böyle Birleşik Krallık'ın de dahil olduğu Avrupa, bütünleşik bir yapıyla tekrar kendine gelmelidir.
Bu aşamadaki Avrupa, "Büyük Avrupa" olmak zorundadır. Büyük Avrupa konusuna Kanada'yı da katanlar vardır. Grönland zaten Avrupa'dır.
Ama ilk bakışta Kanada farklı bir yerde duruyor gibi. Eğer Büyük Avrupa konuşulacaksa Kanada neden olmasın?
Haritaya bakınca açıkça görüleceği üzere Avrupa'nın değişmez devamı Türkiye'dir.
Türkiyesiz Avrupa, Büyük Avrupa değildir.
Karadeniz, Akdeniz, Kuzey Buz Denizi, Atlantik, işte size Büyük Avrupa.
Fakat bu gibi jeopolitik konular hemen derde derman olacak değildir. Bunlar düşüncedir ve öncelikli olan yönlere odaklanmak gerekir.
Onun için Avrupa'yı Türkiye'den ve Birleşik Krallık'tan ayrı görmeden küresel ve bölgesel ihtiyaçlar için birleştirmek gerekir.
Yine de Büyük Avrupa diyerek sadece siyasi coğrafya gereği olan hususları düşünmeliyiz diye düşünenler çıkabilir.
Tam olarak öyle değil. Avrupa jeopolitik bakış açısında, coğrafi zenginliği ve bütünlüğü, refah ve güvenlik alanını, uluslararası sistemin geleceğini düşünerek hareket etmelidir.
Türkiye
Yukarıda ifade ettiği gereklilik cümlesi aslen Avrupalıların düşünmesi gereken bir husustur.
Ancak geldik Türkiye'ye!
Bakalım Türkiye ne düşünecek? Öyle değil mi?
Sonuç
Trump jeopolitik odağı değiştirdi ve bakış açımızda bir kayma söz konusu.
Hangi ülke olursa olsun, bundan böyle daha ciddi politikalar yapmak zorunda, özellikle de Avrupa.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish