Moskova, ABD ile Avrupa arasındaki fikir ayrılıklarını yalnızca büyütmeye çalışmıyor; onlara anlam yüklüyor.
SVR bildirisiyle başlayan zihin savaşı, tarihsel çarpıtmalar, stratejik anlatılar ve dijital taktiklerle yürütülüyor.
I. Zihinsel cephede açılan yeni savaş: SVR bildirisinin kodları
16 Nisan 2025'te Rusya Federasyonu Dış İstihbarat Servisi (SVR) tarafından yayımlanan "Avrofaşizm" başlıklı bildiri, ilk bakışta Ukrayna savaşına dair ideolojik bir pozisyon belgesi gibi görünüyordu.
Ancak bu metin, yüzeydeki söylemin çok ötesine geçiyor; Kremlin'in yalnızca fiziki sahalarda değil, anlam düzeyinde de bir savaş yürüttüğünü açıkça ilan ediyordu.
Başlıktaki iddia oldukça çarpıcıydı:
Avrofaşizm, 80 yıl önce olduğu gibi, bugün de Moskova ve Washington'un ortak düşmanıdır.
Bu cümle, yalnızca geçmişe dönük bir anımsatma değil; aynı zamanda günümüzdeki jeopolitik çatışmaları tarihsel hafızalar üzerinden yeniden çerçeveleme girişimiydi.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Avrupa'yı, tarihsel olarak faşizme eğilimli bir uygarlık olarak resmeden SVR, bir yandan da ABD'ye sesleniyor; "geçmişte aynı cephedeydik, bugün de ortak bir tehdit karşısında birleşebiliriz" imasında bulunuyordu.
Ancak bu çağrı bir dostluk teklifinden çok, ortak bir korku ve nefret nesnesi yaratma çabasıydı.
SVR'nin hedefi yalnızca ABD ile Avrupa arasındaki stratejik bağı sorgulatmak değil; aynı zamanda bu bağı şekillendiren değerleri, tarih yorumlarını ve ortak tehdit algılarını zayıflatmaktı.
Bu bildiri, Kremlin'in Batı içinde hâlihazırda var olan düşünsel çatlaklara doğrudan bilişsel müdahalede bulunduğunun en açık işaretlerinden biriydi.
II. ABD'ye stratejik bir teklif: Tarihten beslenen bir çağrı mı, tuzak mı?
SVR'nin "Avrofaşizm" bildirisi, yalnızca Avrupa'yı hedef almakla kalmıyor; aynı zamanda ABD'ye özel bir çağrı da içeriyor.
Bu çağrı doğrudan değil; tarihten seçilmiş örnekler, stratejik analojiler ve ima düzeyindeki mesajlarla kurulu.
Kremlin bu çağrıyı, Avrupa'yı ortak bir tarihsel "suç" üzerinden mahkûm ederken, Washington'a "biz aslında aynı cephedeydik" diyerek bir tür pozisyon alternatifi sunuyor.
Bu yaklaşım 3 tarihsel olayla temellendiriliyor:
- 1814 - İngiliz birliklerinin Washington'u yakması: ABD tarihinde nadir görülen doğrudan işgal örneklerinden biri. İngiliz birliklerinin Beyaz Saray'ı ateşe verdiği bu olay, Amerikan hafızasında millî bir travma olarak yer edinmiştir. SVR bu olayı hatırlatarak, "esas düşmanınız Avrupa değil miydi?" sorusunu zihinlere fısıldıyor.
- 1853-1856 - Kırım Savaşı'nda ABD'nin örtük tarafgirliği: ABD bu savaşta resmen tarafsız kalmıştı; ancak pratikte limanlarını Rus donanmasına açmış ve kamuoyunda Rusya lehine bir sempati oluşmasına izin vermişti. Bu örnek, tarih boyunca Rusya ile ABD'nin bazen dolaylı biçimde aynı zeminde buluşabildiğini göstermek için sunuluyor.
- 1956 - Süveyş Krizi'nde ABD-Sovyet iş birliği: İngiltere, Fransa ve İsrail'in Mısır'a düzenlediği askeri müdahaleye hem Sovyetler Birliği hem de ABD karşı çıkmıştı. ABD Başkanı Eisenhower, Batılı müttefiklerine karşı net bir tutum almış, ekonomik ve diplomatik baskı uygulayarak operasyonu durdurmuştu. SVR bu örneği, "gerekirse Avrupa'ya karşı birlikte hareket ettik" mesajının tarihsel kanıtı olarak sunuyor.
SVR bu tarihsel fragmanları bir araya getirerek bir tür hafıza mühendisliği uyguluyor.
Amaç, ABD'nin kolektif hafızasında Avrupa'yla olan stratejik bağın tarihsel istikrarsızlığını hatırlatmak; buna karşılık Rusya'yla geçmişteki dönemsel örtüşmeleri ön plana çıkarmak.
Bu, dostluk teklifinden ziyade ortak bir tehdit üzerinden birleşme çağrısı.
III. Avrupa'yı yargılamak: Fransa ve İngiltere'nin günah galerisi
SVR bildirisi yalnızca güncel siyasi pozisyonlara değil, Avrupa'nın tarihine de yöneltilmiş bir suçlama. Kremlin, Batı'yı yalnızca askeri ya da stratejik değil; ahlaki bir zemin üzerinde mahkûm etmeye çalışıyor.
Bu bağlamda bildiride özellikle Fransa ve İngiltere öne çıkıyor. Her iki ülke, seçilmiş tarihsel kırılma anları üzerinden bir tür "medeniyetin karanlık mirası"na sahip olmakla itham ediliyor.
Fransa: Devrimci terörden Nazi işbirliğine
SVR'ye göre Fransa, otoriterliğin ve şiddetin Avrupa'daki en köklü taşıyıcılarından biri. Bu anlatı üç tarihsel referansla örülüyor:
- Jakoben terörü (1793-1794): Fransız Devrimi'nin radikal evresinde, Robespierre öncülüğünde binlerce insanın giyotinle infaz edildiği bu dönem, SVR tarafından "halk adına terör uygulayan devlet geleneği"nin başlangıcı olarak sunuluyor.
- Napolyon'un yayılmacılığı: 19'uncu yüzyıl başlarında Avrupa'nın büyük bölümünü işgal eden Fransız orduları, bildiride "cumhuriyet kisvesiyle militarist emperyalizm"in örneği olarak değerlendiriliyor.
- Vichy Rejimi ve Charlemagne SS Tümeni: İkinci Dünya Savaşı sırasında Nazi Almanyası ile iş birliği yapan Vichy hükümeti ve özellikle Fransız gönüllülerden oluşan SS Charlemagne Tümeni, Fransa'nın faşizmle organik bağının delilleri olarak sunuluyor.
İngiltere: Sömürgeci liberalizmin maskesi
SVR'ye göre İngiltere, yalnızca geçmişte değil; bugün de Batı'nın ikiyüzlü değer sistemini taşıyan bir güç.
Bildiride doğrudan Nazi iş birlikçiliği suçlaması yer almıyor; ancak İngiltere, "ahlaki faşizmin kültürel taşıyıcısı" olarak tanımlanıyor.
Bu suçlama, onun demokrasi ve insan hakları gibi kavramları kendi çıkarları doğrultusunda kullandığı iddiasına dayanıyor.
- Merkezde "liberal emperyalizm" kavramı yer alıyor. 18 ve 19'uncu yüzyıllarda Hindistan, Afrika ve Orta Doğu'da sürdürülen sömürge yönetimleri, "medeniyet götürme" adı altında yürütülen sistematik bir tahakküm biçimi olarak sunuluyor. Ancak SVR için bu dönem kapanmış değildir; İngiltere'nin küresel medya araçları (özellikle BBC), uluslararası hukuk üzerindeki etkisi ve Commonwealth bağları, bu mirasın güncel araçlarıdır. Kremlin, bunları "yumuşak sömürgecilik" olarak adlandırıyor. İngiltere'nin liberalizmi, evrensel değerlerin ardına saklanan bir çıkar ideolojisi olarak aktarılıyor. SVR'ye göre bu anlayış, açık bir baskı yerine görünmez bir tahakküm üretiyor. Bu da liberal demokrasiyi, faşizme göre daha kalıcı ve daha tehlikeli kılıyor.
- Bildiride ayrıca İngiltere'nin ABD ile kurduğu "özel ilişki" de sorgulanıyor. Bu ilişki, eşit ortaklıktan ziyade Anglo-Sakson üstünlüğüne dayalı bir tahakküm zinciri olarak çerçeveleniyor. Kremlin, bu söylemle ABD'deki "bağımsızlık refleksine" seslenerek İngiltere'ye karşı entelektüel bir mesafe yaratmak istiyor.
Dikkat çekici bir unsur ise, bildiride Almanya'nın doğrudan hedef alınmaması.
Oysa Almanya, Avrupa Birliği'nin motor gücü, NATO'nun kritik üyesi ve tarihsel olarak faşizmle ilişkilendirilmiş bir ülke olmasına rağmen bu anlatının dışında bırakılmış.
Bu, Kremlin'in bilinçli bir tercihi olabilir. Almanya, özellikle Ukrayna Savaşı'nda temkinli ve gecikmeli destek tutumuyla zaman zaman Batı bloğu içinde ayrıksı bir pozisyonda durdu.
SVR, Berlin'i açıkça suçlamak yerine, onu Batı içindeki çelişkilerde potansiyel bir ayrışma noktası olarak konumlandırmayı tercih ediyor olabilir.
Ayrıca, Almanya'nın geçmişi zaten küresel ölçekte mahkûm edilmiş olduğundan, SVR'nin onun üzerine gitmesi etkisiz ve sıradan bulunabilirdi.
Kremlin bu nedenle Almanya'yı suçlamaktansa, onun sessizliğini araçsallaştırmayı daha faydalı görmüş olabilir.
Bu strateji, Rusya'nın Avrupa'ya bakışının yalnızca ideolojik değil; aynı zamanda pragmatik ve ayrıştırıcı olduğunu da ortaya koyar.
IV. Ukrayna'ya ahlaki mahkûmiyet: Faşizm, Bandera ve mezarlıklar
SVR bildirisi, en sert suçlamalarını Ukrayna'ya yöneltir.
Bu suçlamalar sadece askeri ya da stratejik değildir; ahlaki bir çöküntüye işaret eder.
Bildiriye göre Ukrayna, yalnızca Rusya'nın güvenliğine tehdit oluşturan bir aktör değil; faşist ideolojilerin tarihsel devamını sağlayan bir yapı olarak resmedilir.
Bu anlatının merkezinde Stepan Bandera figürü yer alır.
Bandera, İkinci Dünya Savaşı sırasında Ukrayna'nın bağımsızlığı için mücadele eden, ancak aynı zamanda Nazi Almanyası'yla dönemsel iş birliklerine giren radikal milliyetçi bir liderdir.
Bandera'nın başını çektiği OUN-B örgütü, Sovyetlere ve Polonyalılara karşı yürütülen etnik temizliklerle ilişkilendirilmiştir.
Bugün Ukrayna'da bazı sokaklara isminin verilmesi, heykellerinin dikilmesi ve bazı çevrelerce "ulusal kahraman" olarak anılması, SVR tarafından "tarihsel faşizmin bugünkü yankısı" olarak sunulur.
SVR bildirisi, yalnızca kişisel figürler üzerinden değil; coğrafi hafızayı da mobilize eden bir strateji izler.
Özellikle şu cümle dikkat çekicidir:
Kiev'in sempati duyduğu, İsrail'in ise henüz habersiz olduğu faşist cellatların mezarları Donbass topraklarının her tarafına dağılmıştır.
Bu cümlede birden fazla mesaj iç içedir. Öncelikle, Donbass bölgesi yalnızca askeri değil, ahlaki bir mücadele alanı olarak sunulur.
Bölgedeki Bandera sempatizanı unsurların geçmişteki izleri üzerinden, Rusya'nın müdahalesi bir tür tarihsel temizlik ve adalet hareketi gibi çerçevelenir.
Ayrıca, bildiride dolaylı biçimde İsrail ve Yahudi kamuoyuna da seslenilir.
Bandera anlatısı üzerinden Yahudi soykırımına dolaylı katkı sunmuş bir geçmişle Ukrayna ilişkilendirilir; böylece Batı'nın özellikle İsrail ve Yahudi diasporası nezdinde Ukrayna'ya verdiği destek sorgulanmaya açılır.
SVR, "Bir daha asla" söylemiyle şekillenen Holokost hafızasını, Ukrayna karşıtı bir psikolojik silah olarak konumlandırmaya çalışır.
Bütün bu anlatılar, Ukrayna'ya verilen Batı desteğini ahlaki bir çelişki hâline getirmeyi amaçlar. Mesaj açıktır:
Siz faşizme karşı olduğunuzu söylüyorsunuz, ama bugün onun mirasçılarına yardım ediyorsunuz.
Bu söylem özellikle Avrupa'daki sol-liberal kamuoyu hedef alınarak formüle edilmiştir.
Kremlin, destekle eleştirinin, tarih ile ideolojinin birbirine karıştığı çelişkili bir vicdan atmosferi yaratmayı hedefler.
Sonuçta Ukrayna, SVR anlatısında yalnızca askeri bir cephe değil; ahlaki ve sembolik bir savaş alanı hâline gelir.
Rusya ise bu tabloda, geçmişin yükünü hatırlatan ve "Gerçek tehdit nerede?" sorusunu yeniden sormaya zorlayan bir anlatı mimarı gibi konumlanır.
V. NATO'yu zihinsel olarak çözmek: Süveyş'ten Ukrayna'ya kırılganlık anlatısı
SVR bildirisi doğrudan NATO'ya saldırmaz.
Bunun yerine, ittifakın tarihsel sürekliliğini ve güvenilirliğini sorgulatan psikolojik çatlaklara oynar.
Amaç, NATO'nun yalnızca bir askeri yapı değil; aynı zamanda bir anlam sistemi olduğunu bilen Kremlin'in, bu anlam sistemini zayıflatmasıdır.
Bu, doğrudan saldırıdan çok daha etkili bir anlatı stratejisidir.
Bildiride bu söylem özellikle 1956 Süveyş Krizi örneği üzerinden kurulur.
Kriz, Mısır Devlet Başkanı Cemal Abdülnasır'ın Süveyş Kanalı'nı millileştirmesi üzerine patlak vermiş; İngiltere, Fransa ve İsrail ortak bir askeri müdahaleye girişmiştir.
Ancak bu müdahale beklenmedik biçimde hem ABD hem de Sovyetler Birliği tarafından durdurulmuştur.
ABD Başkanı Eisenhower, Avrupa müttefiklerine karşı ekonomik ve diplomatik baskı uygulamış; Sovyetler ise doğrudan nükleer tehditte bulunmuştur.
Bu örnek, SVR'nin anlatısında bir dönüm noktası olarak sunulur. Çünkü burada Batı bloğunun iç çelişkileri, çıkar çatışmaları ve sadakat sorunları gözle görülür hâle gelmiştir.
Dolayısıyla NATO, Kremlin'in çizdiği tabloda bir güvenlik topluluğu değil; konjonktürel çıkarlar etrafında şekillenen geçici bir ittifak olarak resmedilir.
Bugüne geldiğimizde, Ukrayna Savaşı bu anlatıyı yeniden canlandırmak için verimli bir zemin sunar.
Almanya'nın silah gönderme konusundaki isteksizliği, Fransa'nın Avrupa ordusu fikrini gündeme taşıması, Macaristan'ın Rusya'ya karşı yaptırımlara direnci, tüm bu örnekler SVR'nin sunduğu "çatlak ittifak" anlatısını besler.
Bildiride bu çelişkiler doğrudan anılmasa da arka plana ustalıkla yerleştirilmiş bir ima olarak sürekli hissedilir.
Bu ima şu basit ama etkili önermeyle işler:
Bugün Ukrayna için birleşen Batı, yarın Çin, Orta Doğu ya da enerji krizleri konusunda kolayca dağılabilir. Çünkü çıkarlar geçicidir.
SVR bu anlatıyla NATO'nun kurucu değerlerini değil; onlara olan inancı hedef alır.
Güvenlik sadece silahla değil, kolektif iradeyle kurulur. Kremlin'in amacı işte bu iradeyi psikolojik düzlemde zayıflatmaktır.
NATO'nun fiziki bütünlüğü ayakta kalsa bile, zihinsel dayanışması çözüldüğünde etkisizleşeceği mesajı verilir.
VI. Kime sesleniyorlar? Hedef kitlelerin psikolojik ve ideolojik haritası
SVR bildirisi yalnızca bir ülkeyi ya da kurumu hedef almıyor; aynı zamanda çok farklı coğrafyalardaki kültürel, ideolojik ve psikolojik gruplara özel olarak kurgulanmış mesajlar içeriyor.
Kremlin'in bilişsel harp stratejisi burada tüm açıklığıyla kendini gösteriyor: her hedefin zayıf noktasına hitap eden çok katmanlı bir anlatı.
ABD'deki muhafazakâr-milliyetçi kesim
Trump dönemi ABD siyasetinde, NATO'ya kuşku duyan ve Avrupa'yı "bedavacı müttefik" olarak gören önemli bir seçmen grubu oluşmuştur.
SVR, bu gruba seslenirken ABD'nin tarihsel fedakârlıklarını vurgular:
Normandiya çıkarmasında Amerikan ordusunun rolü, Sovyetler ve ABD'nin faşizme karşı omuz omuza savaştığı anılar…
Tüm bunlar, "Siz savaştınız, onlar küçümsedi" algısını beslemek için kullanılır. Kremlin burada Amerikan yalnızlığını bir tarihsel mağduriyet hissine bağlayarak politik radikalleşmeye zemin hazırlar.
Avrupa'nın sol-liberal entelektüelleri
Fransa ve İngiltere'nin sömürgecilik, antisemitizm ve Vichy işbirlikçiliği geçmişleri, özellikle Batı'daki sol-liberal kesimlerin tarihsel duyarlılıklarını hedef alır.
"Siz geçmişte faşizme karşı mücadele ettiniz; şimdi onun mirasçılarıyla ortaklık kuruyorsunuz" söylemiyle ideolojik bir vicdan krizi yaratılmak istenir.
Bu, özellikle üniversite çevreleri, kültürel kurumlar ve kamu entelektüelleri üzerinde etkili olacak biçimde tasarlanmıştır.
İsrail kamuoyu ve Yahudi diasporası
Stepan Bandera üzerinden kurulan anlatı, Yahudi soykırımı hafızasını doğrudan hedef alır.
Donbass'taki mezar imgesiyle, Ukrayna'nın Nazi işbirlikçiliğine gönderme yapılır; bu da İsrail'in Ukrayna'ya verdiği destekle Holokost hafızası arasında ahlaki bir çelişki yaratmayı amaçlar.
Hedef, yalnızca İsrail devleti değil; Batı'daki Yahudi topluluklardır.
NATO'nun transatlantik güvenlik eliti
Bildiride Süveyş Krizi'ne yapılan göndermeyle, NATO içindeki birlik fikri sarsılmak istenir.
ABD'nin geçmişte müttefiklerini yalnız bıraktığı örnekler hatırlatılarak, bugün de benzer bir durumun yaşanabileceği ima edilir.
Buradaki hedef, doğrudan kamuoyları değil; karar alıcılar ve strateji mimarlarıdır.
Kremlin bu elit düzeye, "ittifakınız söylendiği kadar sağlam değil" mesajını vermeye çalışır.
VII. Bir anlatı planı olarak SVR bildirisi: Propagandayı aşan müdahale
SVR bildirisi klasik anlamda bir propaganda metni değildir.
Bildirinin dili, hedef kitlesi, tarihsel örneklem biçimi ve kavramsal derinliği, onun sıradan bir açıklama ya da afiş kampanyası olmadığını gösterir.
Bu metin, çok katmanlı bir anlatı mühendisliği planının parçası olarak işlev görmektedir.
Bildirinin ilk amacı, düşmanı yeniden tanımlamaktır.
Avrupa artık yalnızca jeopolitik rakip değil; tarihsel, ahlaki ve kültürel olarak yozlaşmış bir yapı olarak çerçevelenir.
Bu yeniden tanımlama, Batı'nın kolektif öz imajını sarsmayı hedefler.
İkinci olarak, metin stratejik yönlendirme içerir.
ABD'ye yapılan ima dolu çağrı, "biz geçmişte birlikte savaştık, bugün de aynı şeyi yapabiliriz" mesajı taşır.
Bu, dostluk değil; ortak düşman üzerinden birleşme teklifidir.
Bandera ve Donbass örnekleriyle desteklenen bu mesaj, duygusal refleksleri tetikleyerek siyasi pozisyonları sarsmayı hedefler.
Üçüncü katmanda meşruiyet yaratma çabası yer alır.
Rusya, Ukrayna'daki eylemlerini faşizme karşı bir mücadele olarak çerçeveler.
Böylece yalnızca askeri değil, ahlaki olarak da haklı bir pozisyon elde etmeye çalışır.
Bu, dış dünyada olduğu kadar iç kamuoyunda da bir meşruiyet zeminidir.
Son olarak, bildiri bir pozisyon alternatifi sunar.
"Avrofaşizm" kavramı üzerinden Batı birliğinin sahteliği işaret edilirken, Rusya'nın "gerçek faşizme karşı savaşan tek özne" olduğu ima edilir.
Bu, yalnızca yalanın yayılması değil; gerçekliğin alternatif biçimde yeniden sunulmasıdır.
Gerçek, artık nesnel değil; kimin anlattığına göre şekillenmektedir.
Bu yapı, çağdaş bilişsel harp literatüründeki dört ana stratejiyle örtüşmektedir:
- Tanımlama (düşman kim?)
- Yönlendirme (ne düşünmeliyiz?)
- Meşrulaştırma (neden haklıyız?)
- Alternatifleme (gerçeklik başka türlü olabilir mi?)
Bu nedenle SVR bildirisi yalnızca bir propaganda değil; aynı zamanda bilişsel savaşın planlama belgesidir.
VIII. Zihinsel cephede son perde: Dijitalleşen savaş, asimetrik anlam ve gerçeğin krizi
Rusya'nın bilişsel harp stratejisi, SVR bildirisiyle görünürlük kazansa da aslında çok daha önceye dayanan bir tecrübe birikiminin ürünüdür.
Bu birikimin başlangıcı, 2014'teki Kırım ilhakıdır.
Rozetsiz askerler (yeşil adamlar), çelişkili haber akışları, sosyal medya manipülasyonları ve "biz değiliz ama haklıyız" tarzı söylemlerle Rusya, savaşın yalnızca toprakla değil; gerçeklikle ilgili olduğunu ilk kez o zaman gösterdi.
Bu yöntemler 2022'de Ukrayna'ya yönelik tam ölçekli işgalde çok daha gelişmiş biçimde sahaya sürüldü.
Deepfake videolar, sosyal medya bot orduları, Telegram üzerinden yürütülen psikolojik operasyonlar, kamuoyunda kafa karışıklığı yaratmayı amaçladı.
Amaç, bilgi vermek değil; bilgiyi bulandırmaktı.
Bu ortamda hakikat, doğruluk değil; kimin daha önce ve daha yaygın söylediğiyle tanımlanır hâle geldi.
Dijitalleşmenin getirdiği açıklık, Batı için bir zafiyete dönüştü.
Açık toplumlarda bireylerin gündelik yaşam endişeleri -enerji krizi, göç, ekonomik kaygılar- bilgi saldırılarının hedefi hâline geldi.
"Kombiyi kısmaya değer mi?", "Savaş bizim savaşımız mı?" gibi basit sorular, Batı kamuoyunun kararlılığını test eden propagandaların merkezine oturdu.
Rusya'nın bu stratejisi ekonomik olarak da oldukça etkili: çok düşük maliyetle yürütülen bu etki operasyonları, sahadaki askeri taarruzlardan çok daha derin psikolojik aşınmalar yaratabiliyor.
Bu da çağdaş savaşların artık yalnızca mühimmatla değil; anlamla yürütüldüğünü gösteriyor.
Bugün geldiğimiz noktada asıl mücadele, "kimin haklı olduğu" değil, "kimin gerçeği tanımladığı" meselesine dönüşmüş durumda.
Bu nedenle Batı için yeni güvenlik sorusu şudur:
Toprak savunulmadan önce, gerçeklik nasıl savunulacak?
SVR bildirisi bu soruya Rusya adına bir yanıt verir:
Batı, kendi geçmişine, ortak değerlerine ve birlik tahayyülüne inanmamaya başladığında zaten çözülmüş sayılır.
Bu nedenle bu savaş yalnızca Ukrayna'yla değil; kolektif hafıza, normatif bütünlük ve zihinsel direniş kapasitesiyle ilgilidir.
Ve bu cephede, çatışma uzun süre devam edecek görünüyor.
*Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish