Özbekistan izlenimleri (2)

Doç. Dr. Ali Oğuz Diriöz Independent Türkçe için yazdı

Kolaj: Independent Türkçe

Geçen yazımda, öğretim üyesi olduğum TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi'nin (TOBB ETÜ) - TOBB ETÜ Taşkent (Tashkent) kampüsü ve Taşkent izlenimlerimi okuyucularımızla paylaşmıştım.

Bu yazımda, Özbekistan bakımından bölgesel jeopolitik gelişmelerin önemine değineceğim. 4 Nisan 2025’de, Semerkant’ta gerçekleşen tarihi AB ile Orta Asya ülkeleri zirvesini de değerlendireceğim.

Yazıma devam etmeden önce, TOBB ETÜ Taşkent’in, Özbekistan’ın gözde uluslararası özel üniversitelerinden biri olduğunu tekrar hatırlatmak isterim.
 

Doç. Dr. Ali Oğuz Diriöz
Doç. Dr. Ali Oğuz Diriöz

 

Özbekistan’daki diğer uluslararası üniversiteler, ABD, İngiltere, Güney Kore, İtalya, Singapur ve Hindistan’daki uluslararası üniversitelerin Taşkent kampüsleridir.

TOBB ETÜ Taşkent, Türkiye ile özel bağları olan ve diğer uluslararası üniversitelerle rekabet edebilen bir özel uluslararası üniversitedir.
 

TOBB ETÜ Taşkent Dekanı Dr. Saidamir Salikhov (solda) ve TOBB ETÜ Tashkent Rektör Yardımcısı Prof. Dilorom Begmatova (sağda)
TOBB ETÜ Taşkent Dekanı Dr. Saidamir Salikhov (solda) ve TOBB ETÜ Tashkent Rektör Yardımcısı Prof. Dilorom Begmatova (sağda)

 

Bu vesileyle de Taşkent’te beni en iyi şekilde ağırlayan değerli meslektaşlarım, Sn. Dekan Saidamir Salikhov ve Sn. Rektör Yardımcısı Dilorom Begmatova’ya tekrar en içten teşekkürlerimi iletmek isterim.  
 

 

Taşkent, geniş caddeleri olan, bakımlı, temiz, güvenli ve nezih bir kent.

Geçen yazımda da dikkat çektiğim gibi, araçların çoğu, gümrük vergileri ve yerli üretimin teşvik edilmesi sebebiyle aynı markalardır.
 

 

Yaygın olarak ya ABD’den General Motors’a (GM’e) bağlı Chevrolet marka otomobilleri, ya da Build Your Dreams – BYD marka ve benzer Çin marka arabaları Taşkent sokaklarında görmekteyiz.

Diğer araba markaları, yüksek gümrük vergileri sebebiyle, az tercih edilmekteler. Bu otomobillerle ilgili husus, aslında, Küresel ekonomide kızışan ABD-Çin ekonomik rekabetinin bir yansıması olarak da görülebilir.
 

 

Özbekistan'ın 1991'de bağımsız olduğu dönemde yaklaşık 20 milyonluk nüfusu varken, 34 yıl sonra, 2025 yılında 37,5 milyon olmuştur.

Tarım, Tekstil ve Turizm sektörlerine ilaveten, Orta Asya’daki merkezi konumu ve genç nüfusu sebebiyle, birçok alanda önemli bir üretim ve ticaret merkezidir.

Özbekistan’da sanayi üretimi, çeşitli teknolojik yatırımlar ve hizmet sektörleri hızla gelişmektedir.

Bu bağlamda, ekonomik büyüme ve kalkınma potansiyeli çok yüksektir.

Genç nüfustan dolayı hem potansiyel bir üretim merkezidir, hem de potansiyel bir pazardır.  

 

Özbekistan'da, altın, doğalgaz ve bakır gibi zengin yer altı kaynaklar, değerli madenler, enerji kaynakları ve nadir toprak elementleri bulunmaktadır.

Ayrıca, coğrafi koşullar, güneş ve rüzgâr gibi yenilenebilir enerji projeleri için elverişlidir.
 

 

Özbekistan’da, altın, doğalgaz ve bakır gibi zengin yer altı kaynakları, değerli madenler, enerji kaynakları ve nadir toprak elementleri bulunmaktadır.

Orta Asya devletlerinin nüfusunun yaklaşık olarak yarısı (37.5 milyon) Özbekistan’da yaşamaktadır.

5 Orta Asya devletinin nüfusu 75 milyon civarında olmasına karşın bu 5 ülkenin (Türkmenistan, Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan ve Özbekistan’ın) yüzölçümü 4 milyon kilometrekare olduğu düşünülürse, AB’yle kıyasla nüfus yoğunluğu düşüktür.

Yaklaşık 448 milyon nüfusu olan Avrupa Birliği’nin (AB) yüzölçümü neredeyse 4,5 milyon kilometrekaredir.

Birçok kaynağa erişim bakımından AB Orta Asya’ya ve bölgesine ilgi duymaktadır. 
 

Kaynak: https://www.eurasian-research.org/infographic/?lang=tr 
Kaynak: https://www.eurasian-research.org/infographic/?lang=tr 

 

Kaynak: https://www.eurasian-research.org/infographic/?lang=tr
Kaynak: https://www.eurasian-research.org/infographic/?lang=tr 

 

Zengin doğal kaynakları ve hızla büyüyen genç nüfusuna ilaveten, ticaret rotalarının gelişmesi de Özbekistan için önemlidir.

Uluslararası tedarik zincirleri ve bağlantı projelerinin sağlayacağı avantajlar (Yeni İpek Yolu’nun canlandırılması gibi), Özbekistan’ın birçok ülkeye olan erişiminin artması bakımından önemlidir. 
 

 

Avrupa ülkelerinin Orta Koridor gibi ticaret koridorlarına verdikleri önem, bölgenin kaynaklarına olan ilgileri ve Doğu- Batı ticaretinin lojistik kabiliyetlerinin geliştirilmesi marifetiyle Çin’le işbirliğinin geliştirilmesi bakımından değerlendirilmelidir.

AB’nin ticaret rota tercihlerinden dolayı Orta Asya’ya yönelik ilgisi daha iyi anlaşılabilir. 

Bu bağlamda, AB, 4 Nisan 2025 Tarihli Semerkant Zirvesi vesilesiyle, Orta Asya Cumhuriyetlerine 12 milyar avroluk yatırım yapılacağını duyurmuştur.
 

 

3 Orta Asya Cumhuriyeti’nin, Kıbrıs Rum kesimini tanıyıp, temsilci atayacak olmaları, Türkiye’de ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde (KKTC’de) hayal kırıklığı yaratmıştır.

2024’te Macaristan Başbakanı Viktor Orban’ın, AB dönem başkanıyken, Azerbaycan’ın Karabağ bölgesindeki Şuşa kentinde gerçekleşen Türk Devletleri Teşkilatı (TDT) gayri resmi devlet ve hükümet başkanları zirvesine katıldığında, AB Komisyonu çok sert tepki vermişti.
 

 

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’la birlikte aynı zirve fotoğraf karesinde AB Dönem Başkanı Macaristan’ın Başbakanının yer almasına çok sert tepki veren AB Komisyonu, 4 Nisan Orta Asya zirvesiyle bir çeşit “rövanş” almış gibi gözükmekte. Türkiye ve Azerbaycan’ın davet edilmedikleri zirvenin yankıları Ankara’da halen devam etmektedir.  

Avrupa Birliği, 2024 Türk Devletleri Teşkilatı (TDT) gayri resmi Şuşa Zirvesi’ndeki o fotoğraf karesinin rövanşını almış olabilir. Lakin bu rövanş, Amerika Birleşik Devletleri (ABD) haricinde, Türkiye’nin entegre olması öngörülen, bir Avrupa Güvenlik mimarisi için iyi bir başlangıç olmamıştır.

Güvenlik anlaşması için karşılıklı “güvenin” yitirilmemesi gerekir.

Türkiye’nin bu Avrupa güvenlik entegrasyonun parçası olmasının tabii ki başta Türkiye’nin savunma sanayii ve bölge istikrarı bakımından avantajlı olacaktır. Ancak bu aşamada güven arttırıcı süreçler kolay olmayacak.

Kaldı ki, birçok Orta Asya büyükşehirlerinde olduğu gibi, Taşkent’te de, Rusça hala çok yaygın olarak kullanılmaktadır. Dolayısıyla, Rusya’yla olan ilişkiler de halen Orta Asya’da önemlidir.

Rusya’nın, Paskalya vesilesiyle 2 günlük geçici ateşkes ilan etmesi ümit vericidir. Ateşkesin kalıcı olabilmesi adına yürütülecek müzakerelerde AB’nin aleni biçimde Ukrayna’yı Rusya’ya karşı desteklemesine karşın Türkiye ne Ukrayna ne de Rusya’dan vazgeçmeyerek dengeli bir duruş sergilemiştir.

Türkiye’nin ateşkes müzakere süreçlerine katkı sağlamaya devam etmesi öngörülmektedir. Türkiye, bölgesel güvenlik ve istikrar için “güvenilir” bir devlettir. Türkiye NATO ülkesi olması sebebiyle tarafsız değildir, ancak hem Rusya, hem de Ukrayna ile dengeli ilişkiler yürüterek geçmişte tahıl koridoru ve esir takası anlaşmaları gibi önemli anlaşmalara vesile olmuştur.

Türkiye, AB’den “rövanş” almak için değil, akılcı diplomasiyle Özbekistan ve diğer Orta Asya ülkeleriyle ilişkilerini geliştirmeye devam etmelidir. Türkiye’nin Özbekistan ve diğer Orta Asya devletleriyle olan ilişkilerinde, güven arttırıcı diplomasi sayesinde, karşılıklı olarak maksimum fayda sağlayacak politikalar sergilemelidir.  

AB – Orta Asya zirvesi, Türkiye’nin mutlaka AB’nin karar verme mekanizmalarında yer alması gerektiğini açık biçimde tekrar ortaya koymuştur. Türkiye’nin, AB’ye tam üyelik dışında bir seçeneği kabul etmemesi gerektiğini de yeniden hatırlatmıştır. Gümrük Birliği anlaşmasının yenilenmesini dahi geciktiren AB’nin, Güney Amerika, Güney Kore ve diğer bölgelerle yaptığı anlaşmalar Türkiye’yi etkilemektedir.

Kıbrıs meselesine gelecek olursak, zaten AB’ye tam üyelik sürecinde Kıbrıs meselesinde bir çeşit uzlaşma gerekecektir. Dolayısıyla, Avrupa güvenlik mimarisi entegrasyonu süreci, AB’ye üyelik müzakerelerinden ayrı bir süreç olarak değerlendirilmemelidir. Avrupa güvenlik mimarisine entegrasyon süreci, yeniden canlandırılacak Türkiye - AB tam üyelik müzakere sürecinin parçası olmalıdır. 

Türkiye, AB’nin ve Von der Leyen Komisyonu’nun “rövanşını” tabii ki unutmamalıdır. Ancak birçok dış politika konusunda yapıldığı gibi, Orta Asya’ya yönelik de “bölümlendirme” (Compartmentalization) yaklaşımı sergilenmelidir. Orta Asya devletleriyle, diplomatik, ekonomik, kültürel, teknolojik, tarihsel bağların güçlendirilmesine yönelik politikalar, daha da güçlü biçimde devam etmelidir. Tabii KKTC’ye yönelik dayanışmadan vazgeçilmemelidir.

Türkiye’nin nasıl ki hem Kosova, hem de Sırbistan’la iyi ilişkileri varsa, benzer “bölümlendirme” politikası Orta Asya için de izlenebilir. Özbekistan dâhil bütün Orta Asya Cumhuriyetleriyle de mevcut iyi ilişkilerin daha da geliştirilmesi önemlidir.

Türkiye ile Orta Asya devletleri arası birçok hususta, ortak miras ve kültürel benzerlikler sebebiyle, dayanışma beklentisi yüksektir. Lakin TDT’ye üye bütün devletler bağımsız ve egemen devletlerdir. Her birinin farklı öncelikleri, tehdit algıları, jeopolitik dinamikleri ve coğrafi zorlukları vardır.

Dolayısıyla, farklılıklara rağmen, ekonomik, kültürel ve enerji projelerindeki işbirlikleriyle kurumsal işbirliklerinin geliştirilmesine devam edilmelidir. Türkiye ile “bir millet, iki devlet” olarak nitelendirilen Azerbaycan’la dahi İsrail’e yönelik politikalarda ciddi farklılıklar vardır. Ancak bu farklılıklardan bağımsız olarak Türkiye – Azerbaycan ilişkileri gelişmeye devam etmektedir. Orta Asya devletleriyle de farklı politikalara rağmen, mevcut iyi ilişkiler daha da geliştirilmelidir. 
 

AB-Orta Asya zirvesi sonucu, bardağın dolu kısmına bakacak olursak, AB bu hareketiyle Orta Koridor projelerine olan ilgiyi artırmıştır.

AB'nin Orta Asya'ya yatırım yapacağını duyurması da bölge için çok olumlu bir gelişmedir.

Türkiye'nin Orta Koridor projelerini geliştirirken, Orta Koridor projelerinde AB ülkelerinden ve ABD'den gelen firma ve yatırımcılarla işbirliği yapması zaten gerekliydi. 

Bu bağlamda enerji bakanlığı tarafından imzalanan Türkiye, Bulgaristan, Gürcistan ve Azerbaycan arası enerji ve elektrik üretimi ve iletimiyle ilgili işbirliği önemli bir adımdır.

Enerji ve elektrik iletiminin Hazar ötesine de uzanması arzu edilmektedir. Bu tarz projelerde AB ülkelerinin yer alması, aslında arzulanan bir husustur. 

Türkiye, çok taraflı diplomasiye önem verip, uluslararası kuruluşlar aracılığıyla da stratejik projelerin geliştirilmesine aktif çaba harcamaya devam etmelidir.

Bilhassa, AB'den bağımsız, olarak Karadeniz Ekonomik İşbirliği Teşkilatı (KEİ) ve Türk Devletleri Teşkilatı (TDT) himayesindeki kurumsal çalışmaları canlı tutmaya devam etmelidir.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Macaristan gibi TDT’ye gözlemci olan, Özbekistan’da ve Türkiye’de çeşitli yatırımları bulunan AB ülkeleriyle özel ilişkiler geliştirilebilmesi önem arz etmektedir. 

Ayrıca, AB’nin ne Rusya’ya, ne de İran’a bağlı kalkmadan, bir Hazar ötesi (Transcaspian) ticaret ve enerji koridoru geliştirme arzusu varsa, bu koridor gene Türkiye’den ve Azerbaycan’dan geçecektir.

Büyük olasılıkla da Türkiye’yi bypass etmeye çalışan IMEC gibi girişimler de, Türkiye’nin daha avantajlı bir rota olması sebebiyle, Türkiye’yi dâhil etmek durumunda kalacaklardır.  
 

Müzik, konser, etkinlik merkezi, Tam Emir Timur meydanı
Müzik, konser, etkinlik merkezi, Tam Emir Timur meydanı

 

Taşkent’in Mirabad bölgesindeki Emir Timur (Amir Temur) parkının yakınındaki Timur müzesini gezerken “MUSTAQILLIK” yani “Bağımsızlık” yazısı dikkatimi çekti.
 

 

Kültürel ortak miras sebebiyle dayanışma olmalıdır, lakin Orta Asya Cumhuriyetlerinin her birinin bağımsız devletler oldukları da unutulmamalıdır. Bağımsız devletlerin farklı önceliklerinin olabileceğini de unutmamak gerekir.
 

 

Özbekistan, çift karasal (double land locked) bir ülkedir, yani bütün komşu ülkeleri de karasal (land locked) ülkelerdir.

Dolayısıyla, uluslararası deniz taşımacılığına erişim bakımından en yakın limana ulaşmak için komşu ülkelerle ve komşu ülkelerinin komşularıyla da iyi ilişkiler geliştirmeleri gerekmektedir.
 

 

Dolayısıyla, uluslararası deniz taşımacılığı bakımından en yakın limana ulaşmak için komşu ülkelerle değil, komşu ülkelerinin komşularıyla da iyi ilişkiler geliştirmeleri gerekmektedir. 
 

 

Özbekistan, Afganistan’la da komşu olması sebebiyle, Afganistan’daki birçok meseleyi yakından takip etmektedir. Bu bağlamda, risk algısı daha farklıdır.

Özbekistan, bir yandan Çin ve Rusya ile iyi ve dengeli ilişkiler yürütürken, diğer yandan da AB, Güney Kore ve ABD gibi ülkelerden de yatırımları çekebilmektedir.
 

 

Timur’un imparatorluğu, tarihi İpek Yolu üzerindeki ana rotaları kontrol etmekteydi ve gücü bakımından İpek Yolu önemliydi. Günümüzde de İpek Yolu’nun yeniden canlanması sayesinde, Doğu-Batı ticaretinde, Orta Koridor veya Çin’in yol ve kuşak girişimi (Belt and Road Initiative - BRI) gibi projelerin rotasında yer almak, Özbekistan için stratejik açıdan önemlidir. Bu stratejik projelerden dolayı Türkiye-Özbekistan işbirliği ile TDT kapsamındaki işbirliklerini canlı tutmak gerekir.        

 

Emir Timur Meydanı'ndaki heykelinin altında yazan “Kuch Adolatda” yani “Güç Adalette” yazsını hatırlatmak isterim. Hukuk devletleri ve güçlü kuruluşlar adaletten güç alırlar. Adaletin mülkün temeli olduğunu unutmamak gerekir.

Bir kuruluş, ya da bir devlet, adaletten uzaklaşırsa, alınacak kararlar tutarlı olmayacağından, o devlet ya da kuruluş güç kaybetmeye başlar.

AB’nin Romanya ve Fransa’daki Cumhurbaşkanlığı adayları ile ilgili hukuki süreci merakla takip ediyor olacağız.

Bu stratejik projelerdeki Türkiye-Özbekistan işbirliği ile TDT kapsamındaki işbirliklerini canlı tutmak gerekir.
 

       

Adalet duygusu, uluslararası ilişkiler ve uluslararası kuruluşlar bakımından, sadece yatırımcıları çekmek adına değil, aynı zamanda kurumsal tutarlılık bakımından da önemlidir.

Romanya’da, Fransa’da, ya da herhangi bir demokratik ve hukuk devletinde, Cumhurbaşkanlığına aday olan kişilerin, çeşitli çevreler tarafından tasvip edilmiyor olmaları, tehdit olarak görülmeleri, aday olmalarının engellenmesini meşru kılmaz.

Bu bağlamda alınacak kararların gerekçeleri ve yasal dayanakları çok önemlidir, bu yüzden süreçleri yakından izliyor olacağız.
 

 

Özbekistan’ın ekonomisi hızla gelişmektedir. Özbekistan’ın birçok alanda, potansiyeli yüksek bir ülke olduğu düşüncesindeyim.

Türk firmaları, mutlaka buradaki faaliyetlerini artırarak, AB’nin yapacağı yatırımlardan ve projelerden, doğrudan ya da dolaylı olarak, pay almaya çalışmaları gerekir.

Kalkınma ve altyapı projelerin hızla hayata geçirilmesi, hem Özbekistan, hem de Türkiye’nin ortak çıkarına olacaktır. 

Türkiye, AB, Rusya, ABD ve Çin dışında, Özbekistan’la ilişkilere önem veren, Japonya, Güney Kore, Singapur ve Hindistan gibi ülkelerin bölgeye yönelik politikaları da göz ardı edilmemeliler.

Unutmamak gerekir ki, Emir Timur hanedanlığından gelen Babür’un soyundan gelen hükümdarlar, Hindistan’da uzun yıllar hüküm sürmüşlerdir.

Türk firmaları ve kuruluşları, bölgeye yönelik ilgiyi de göz önünde bulundurarak, Özbekistan’la ve diğer Orta Asya devletleriyle ilişkilerin geliştirilmesine katkı sağlamaya devam etmeliler.

Sonuç olarak, Özbekistan’ın coğrafi konumu gereği, Türkiye ile Özbekistan arası ekonomik, kültürel ve ticari ilişkilerin güçlendirilmesi önemlidir.

Özbekistan’ın, küresel tedarik zincirleri ve ticaret rotalarında yer alması elzemdir.

Bu sebepten dolayı, Özbekistan ve diğer Orta Asya devletleriyle, farklılıklardan ötürü tepkisel ve “rövanş” arayan politikalar değil, karşılıklı işbirliğine dayalı politikalar öncelikli olmalıdır.

Türkiye’nin Orta Asya ülkeleriyle karşılıklı ekonomik ve kültürel bağlarının, daha da güçlenmesi gerekecektir.

Özbekistan’da hâlihazırda Türkiye’ye yönelik olumlu bir yaklaşım mevcutken, sosyo-ekonomik ve kültürel bağların daha da güçlendirilmesi gerekir.

Tepkisel politikalar, Türkiye ile kardeş Orta Asya devletleri arasındaki güçlü bağları zayıflatmak isteyenlerin amaçlarına hizmet edecektir.

 

 

*Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU