Rodos, çevresindeki Sömbeki, Tilos, İncirli, İstanköy, Kalimnos, Leros, Alimnia, Chalki gibi adaları kontrol etmesi, Akdeniz'de önemli bir geçiş noktasında bulunması ve Girit ile Kıbrıs'a yakınlığı nedeniyle stratejik bir değere sahipti.
Haçlı Seferleri sırasında kutsal topraklara deniz yoluyla gidişte ve dönüşte kullanılmıştı.
Katoliklerin ruhani lideri bazı papalar, rüyalarında adanın Türklerin eline geçeceğini gördüklerini söylemişlerdi.
Tarihteki belki de ilk büyük çıkarmalardan biri Rodos harekâtı sırasında yaşanmıştır.
Dönemin Kaptan-ı Deryası yani Osmanlı Deniz Kuvvetleri Komutanı Mustafa Paşa, Marmaris körfezini savaş hazırlıkları için üs olarak seçmiş, asker, silah, cephane ve topları buraya yığmıştı.
Kanuni Sultan Süleyman da sefer için Marmaris'e gelmişti.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Mustafa Paşa önce "Azap" adı verilen ve günümüzde deniz piyadesi olarak bilinen 30 bin askeri, 28 Temmuz 1522'de, sabahın erken saatlerinde Rodos'ta bir limana çıkardı.
Mustafa Paşa aynı gün 300 kadar gemiyi, Padişah ve 100 bin askeri almak üzere Marmaris'e gönderip onları da Rodos'ta karaya çıkardı.
100'den fazla top ve İstanbul'un fethi sırasında kullanılan 12 dev bronz top, kuşatma harekâtının en önemli silahlı olarak görülmekteydi.
Söz konusu topların 6 ay süren kuşatma sırasında 85 binden fazla gülle attığı kayıtlara geçmiştir.
Osmanlı gemi, asker ve silah bakımından çok üstün olmasına rağmen kısa sürede başarı kazanamadığı gibi on binlerce askerini, saldırı girişimlerinde kaybetmişti.
Bir diğer önemli konu ise Rodos'un diğer adalarla bağlantısının kesilememesiydi.
Lindos, İstanköy ve Bodrum kalesinde bulunan şövalyeler ile diğer askerlerin Rodos'a takviye olarak gelmesi engellenememiştir.
Yaklaşık 600 şövalye ve 5 bin kadar asker ile savunması yapılan Rodos'un Türklerin eline geçmemesi için Avrupa'daki tüm Katolik kiliselerde düzenli olarak akşam ayinleri yapılıyor, yardım ve gönüllü toplanıyordu.
Osmanlı ordusunun 29 Temmuz, 4 Eylül, 24 Eylül ve 30 Kasım'da, topçu desteğinde yaptığı büyük saldırılardaki başarısızlık, asker arasında yılgınlık yaratmış, başlayan salgın hastalıklar ise gidişatı daha da kötüleştirmişti.
Ancak 7 Aralık'ta, İstanköy'den Rodos'a gelirken ele geçirilen bir geminin kaptanı, şövalyelerin cephanesinin tükendiği, top güllelerinin bitme noktasında olduğu bilgisini verince kuşatmanın seyri değişti.
Gerçekten de Rodos'taki yaklaşık 13 bin gülle, kuşatma sırasında kullanılmış, şövalyeler, Türklere karşı çok etkili oldukları topçu ateşi gücünü kaybetmişti.
Şövalyelerin lideri Villiers de l'ısle Adam, içinde bulundukları durumun Türkler tarafından öğrenilmesinin Rodos'un düşmesi anlamına geleceğini bildiği için güllelerin seyrek kullanılması emrini vermişti.
Ayrıca gönüllerden oluşan 10'ar kişilik gruplar, geceleri Osmanlı hatlarına sızarak buradan gülle getirmekle görevlendirilmişti.
Sultan Süleyman, 10 Aralık 1522'de, kaleye bir heyet gönderdi. Heyetteki İskender Paşa, İstanköy'den gelen geminin ele geçirildiğini, kalede top güllesi ve yiyecek kalmadığını bildiklerini söyleyerek, Padişah'ın kalenin teslim edilmesi halinde herkesin hayatının bağışlanacağı, adadan gitmelerine izin verileceğine dair sözünü iletti.
Rodos şövalyeleri, 21 Aralık'ta teslim olmayı kabul ettiler.
29 Aralık 1522'de ise Kanuni Sultan Süleyman kaleye girdi ve kenti gezdi.
Avrupa'daki krallıklar arasındaki anlaşmazlıklar yüzünden bir birlik olmayacağı için dışarıdan yardımın gelemeyeceği bilindiğinden, kolaylıkla alınacağı düşünülen Rodos, yaklaşık 6 ay süren kuşatmanın ardından harekâta katılan askerlerin yarısının kaybedilmesi sonucu ele geçirildi.
Rodos'un alınmasının ardından, Ege ve Doğu Akdeniz'in kontrolü de Osmanlı Devleti'ne geçti.
Rodos, Hristiyanlar için İstanbul kadar önemliydi.
Türklerin, İstanbul'un fethinden yaklaşık 70 yıl sonra Rodos'u da alması Hıristiyan dünyasında büyük panik yarattı.
Özellikle kilise çevrelerinde, geçmişteki bazı uyarı ve öngörülerin dikkate alınmadığı yönünde tartışmalar başladı.
Fransız soylularından Albert de Savoie'ın, Fransa Kralı 9. Louis'yi temsilen katıldığı haçlı seferinden hastalanarak ülkesine dönüşü sırasında, Mayıs 1270'te, Rodos'ta kalmış ve adadaki rahip Margolla'ya geleceğe ilişkin düşüncelerini anlatmıştır.
Bunları not eden Margolla ise kayıtları elindeki belgelerle birlikte Vatikan'a göndermiştir.
Notların bir örneği de Fransız Kraliyet Arşivi'nde bulunmaktadır.
Notlarda Savoie, şöyle demektedir:
Kutsal topraklardaki başarısızlığımızın nedeni Türklerdir. Anadolu'da yolumuz Türkler tarafından kapatıldı. Tek güvenli yol Rodos'un bulunduğu deniz hattıdır. Türkler denizci olmadığı için bu yolu ve Rodos'u rahatlıkla kullanabiliriz. Türklerin Akdeniz kıyılarına ulaşması, oralarda hâkimiyet sağlaması ve denizciliği öğrenmesi mutlaka engellenmelidir. Aksi durum Hıristiyanlar büyük bir felaket olacaktır.
Haçlı ordusunda komutanlık yapmış, savaş sırasında bir gözünü ve kolunu kaybetmiş, Henri de Drancy adlı bir Fransız, dönüş yolunda Rodos'a gelerek 2 yıl burada kalmıştır.
Rodos'ta yaşadığı süre boyunca adanın kıyılarını ve savunma sistemini inceleyen Fransız, hazırladığı planlar ile aldığı notların nedenini soranlara, "Efendimize (Papa) ve Hıristiyan krallara buranın önemini anlatmak için" yanıtını vermiştir.
Henri de Drancy, Fransa Kralı 3. Philippe'e, 1285 yılında sunduğu ve Kraliyet Arşivi'nde bulunan notlarında, "İki yer Putperest Türklerin eline geçmemelidir; İstanbul ve Rodos. Tersi durumda kutsal toprakları tamamen kaybederiz" demiştir.
Hıristiyanların Rodos'u kaybedeceğine işaret sayılan en önemli olaylardan biri de Roma'daki Saint Pierre kilisesinde yaşanmıştır.
Rodos'un Türklerin eline geçtiği haberi daha Avrupa'ya ulaşmamışken, Kanuni Sultan Süleyman'ın kenti gezdiği saatlerde, Papa 2. Hadrianus, Saint Pierre kilisesinde ayin yönetiyordu.
Ayinin sonlarına doğru, kilisenin duvarının çatı ile birleştiği bölümünden bir taş düştü ve gelip Papa'nın önünde durdu.
Ayinin ardından odasına çıkan Papa, Kardinalleri yanına çağırdı ve düşen taş hakkındaki düşüncelerini sordu.
Tüm kardinaller söz birliği etmişçesine, "Bu olay, Rodos'un Türklerin eline geçeceğinin işaretidir" dediler.
Bunun gerçekleşmemesi için de o taşın denize atılması kararına vardılar.
Ancak taşı atmak üzere gönderilen asker, yolda haydutların saldırısı sonucu öldü.
Olaydan 8 gün sonra, askerin öldüğü ve Rodos'un düştüğü haberleri geldi.
Vatikan'da, kiliselerin çanları gün boyu çaldı, Papa da kardinalleri toplayarak, Türklerin daha ne kadar ilerleyecekleri, nereye yönelecekleri konusunda fikirlerini sordu.
Bu toplantı, Viyana kuşatmasına kadar tekrarlanacak toplantıların ilki olacaktı.
Rodos'un Türklerin eline geçeceğine ilişkin öngörülerden biri de 1217 yılında başlayan 5. Haçlı seferi için Avrupalı krallara çağrı yapan Papa 3. Honorius'un gördüğü rüyadır.
Sefere katılan Macar Kralı 2. Andrias'ın, Müslüman orduları karşısında tutunamayıp geri döndüğü haberini alan Papa, birkaç gün odasına kapanmıştı.
Daha sonra kardinallerle bir araya geldiğinde, rüyasında 5. Haçlı seferinde Hıristiyanlar yenileceğini gördüğünü söylemiştir.
Papa 3. Honorius, kuzey Avrupa'dan gelerek Haçlı seferine katılan askerlerin dönüş yolunda bindikleri gemilerden bazılarının Rodos'a gelmeden bir gece vakti battığını ve o sırada gökyüzünde hilal şeklinde ay olduğunu anlatmıştır.
Kardinallerin, bunun manasını sorması üzerine, "Korkarım gün gelecek, bu Hıristiyan toprağı Müslümanların eline geçecek. Putperest Türkler kutsal topraklara giden yollarımızdan biri kesecek" yorumunu yapmıştır.
Tarihi belgelerdeki diğer öngörüleri bir başka yazıda paylaşacağım.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish