Tarihimizde pek bilinmeyen konulardan biri de İngiliz donanmasının 1807 yılında Çanakkale Boğazı’nı aşıp geri dönme girişimidir.
İngilizlerin buradaki hedefi, Osmanlı donanmasını ele geçirip, etkisiz hale getirmekti.
Bu olayın, 1918 yılındaki Çanakkale savaşlarına benzetildiği, Winston Churchill’in de 110 yıl önceki söz konusu girişimi dikkate aldığı bilinmektedir.
İngilizler, o dönemde müttefikleri olan Rusya’ya karşı Osmanlı donanması tarafından düzenlenebilecek saldırıları önlemek istiyordu.
Bu görev ise 12 Şubat 1807’de, İngiliz Amiral Ducworth’a verilmişti.
Ducworth, 12 savaş gemisinden oluşan bir güç ile önce Çanakkale Boğazı’nı geçmek zorundaydı.
İngiliz filosunda donanmanın en güçlü ve gelişmiş gemilerinden Royal George ve Pompei de bulunuyordu.
Yaklaşık 100 topun olduğu Royal George gemisine Amiral Ducworth komuta ediyordu.
Boğazı çok kolay geçeceklerini hesap eden İngilizler, bu düşüncelerinde pek yanılmadılar.
Çünkü karşılarındaki, 9 parça gemiden oluşan Osmanlı gücü ve karadaki topçu bataryaları, İngilizlere çok zayıf bir direniş gösterdi.
Saldırıya geçen İngilizler bazı Türk gemilerini batırıp, kimilerini de ele geçirmekle kalmayıp, karaya da asker çıkardılar.
Çatışmalarda yaklaşık 80 asker kaybeden İngilizler, sadece 8 saat içinde hedeflerine ulaşmış, öngördükleri gibi Çanakkale’den kolaylıkla geçmişlerdi.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
İstanbul önlerine ulaşan İngiliz gemileri, bölgede demirledikten sonra Amiral Ducworth, Saray’a, bir subayı ile mektup göndererek, Osmanlı Donanmasının teslim olmasını istedi.
İngiliz Amiralin subayları, herhangi bir pazarlık yapılmasına karşıydı ve komutanlarına, Saray’a, kararını bildirmesi için sadece yarım saat verilmesini öneriyordu.
Onlara göre, güçlü İngiliz savaş gemileri Türklerin gözünü korkutmaya yetecekti.
İngiliz belgelerine göre ise Ducworth’ın, subaylarının önerisine kulak asmadığı gibi, “Karşınızda Türkler var. Kolay teslim olacaklarını düşünerek hata yapmayalım” diyecek ve 36 saat süre verilmesini isteyecektir.
Saray bu öneriyi götüren elçilerin karaya ayak basmasına bile izin vermeyerek, Amiral Ducworth’ı haklı çıkaracaktır.
Bu arada Osmanlı ordusu, kıyılardaki topçu bataryalarını güçlendirmekle meşguldü.
İngiliz gemilerinin İstanbul’a saldırmaları halinde kıyılardaki topçu direnişinin dengeleri değiştireceğine inanılıyordu.
Bu konuda Türklere yardım edenler ise Fransız subaylardı. Albay Noy, İngilizlerin de yakından tanıdığı önemli bir topçu subayıydı.
İngilizlerin Ruslara müttefik olduğu bu yıllarda Fransızlar da Osmanlılarla ilişkilerini geliştirmiş, ordunun bazı gözde subaylarını İstanbul’a göndermişlerdi.
Fransız Albay, İngiliz savaş gemilerinin Çanakkale’den geçtiğini öğrendiği gün, Osmanlı yönetimini uyarmış, kıyılardaki bataryaların yeniden konuşlandırılması ve İstanbul dışından da yeni bataryalar getirilerek savunmanın güçlendirilmesini önermişti.
İngiliz gemilerinden Pompei’e komuta eden Amiral Smith ise Fransız Albay’ın rolünü küçümsemeye çalıştığı raporunda, “Türkler, onlar olmadan da bize direnir, şartlarımız kabul etmezlerdi” demektedir.
Kasım 1971’de yayınlanan Fransız Donanma dergisinde, Amiral Smith şu ifadeleri kullanmaktadır:
Fransız subaylar olmadan da Türkler direnirdi. Ama Albay Noy’un girişimi başarısızlığımızı hızlandırdı.
İngiliz Filosunun komutanı Amiral Ducworth, Osmanlı Sarayını 2 uyarı mektubu daha göndermiş, ama onlar da dikkate alınmamıştı.
Son olarak 4. mektubu gönderen İngiliz Amiral, kendisine olumlu yanıt verilmemesi halinde İstanbul’u bombalamaya başlayacağı uyarısını yapmıştır.
Yine Fransız Donanma dergisinde konu, İngiliz yazışmalarından aktarılarak, “Amiral Ducworth’un kararlı davranmaması, dört kez mektup gönderecek kadar zamanı boşa harcaması, Türklerin toparlanmasına ve Fransız subayların önerilerini dikkate alarak, yeni güçler ile toplar getirmelerine yol açmıştır. Hepsinden önemlisi ise karşılarında hareketsiz duran İngiliz savaş gemilerine karşı zamanla özgüvenleri artmıştır” denilerek İngiliz komutan eleştirilmektedir.
Hazırlıklarını tamamlayan Türk birlikleri, İngiliz gemilerine ateş açmaya başlayınca çatışmaya girilecektir.
Amiral Ducworth’in, karaya asker çıkarmaya karar vermesinin ardından kıyılara ulaşan İngiliz askerlerinden yaklaşık 50’si öldürülür, bazıları ise esir alınır.
Saldırının püskürtülmesi üzerine Amiral Ducworth, Amiral Smith’in de önerisiyle geri çekilmeye karar verir.
Çekilen İngiliz askerlerinin bir kısmı da denizden toplanacaktır.
Asıl sorunun Çanakkale Boğazı’ndan geçiş olduğu, bölgeye varıldığında anlaşılacaktır.
Çünkü İstanbul’a giderken kolayca geçtikleri Çanakkale Boğazı’nın savunması, Fransız subayların önerisi ve yönlendirmesiyle çok güçlendirilmiştir.
Hemen her yere konuşlandırılmış topçu bataryalarının denizden görünüşü İngilizlerin kaygısını artırmıştır.
İngiliz Amiral verdiği karardan ne pahasına olursa olsun dönmek istemiyor, az ya da çok kayıpla Çanakkale Boğazı’ndan çıkıp bir an önce Cebelitarık’taki üssüne gitmeyi düşünüyordu.
İngiliz belgelerine göre, ilk ateşi açan Türklerin kullandıkları gülleler daha güçlü olduğu için isabet alan gemilerde çok sayıda can kaybı yaşandı.
İngiliz gemilerinden atılan güllelerin küçük olması nedeniyle Türk bataryalarının susturulamaması çatışmanın seyrini değiştirecektir.
Amiral Smith’in, Fransız donanma dergisinde yayımlanan raporunda şunlar denilmektedir:
Yapabileceğimiz en iyi şey, asgari zarar ve kayıpla hızlı bir şekilde boğazdan çıkmak ve acilen Akdeniz’e açılmaktı. Türklerin bu kadar kısa bir sürede savunmalarını güçlendirmeleri, asker ve top sayısını artırmaları hesabımızı bozdu. Amiral Ducworth’un sancak gemisi Royal George’un isabet alarak ağır hasar görmesi beklenmedik bir gelişmeydi ve 50 kadar askerimiz öldü. Denize düşen bazı askerlerimiz ve 1 subayı ise Türkler esir aldı. Türkler iyi organize olurlarsa Çanakkale Boğazı’ndan hiçbir gücü geçirmezler.
Toplam 12 parça savaş gemisinden oluşan İngiliz filosu uzun çabalardan sonra Çanakkale Boğazı’nı aşıp Akdeniz’e çıkmıştır.
Gemilerin tamamı Türk topçularının atışları sonucu isabet almış, yaklaşık 200 asker ise ya ölmüş ya kaybolmuş ya da esir düşmüştür.
İngiliz filosunun imdadına ise Gökçeada açıklarında bekleyen Rus filosu yetişmiştir.
Hasar gören gemilerin onarımı ve eksiklerin tamamlanması konusunda Ruslardan yardım alan İngilizler daha sonra Cebelitarık’a doğru yola çıkmıştır.
Bu olaydan akılda kalan en önemli ayrıntılardan birincisi, Osmanlı’nın Çanakkale Boğazı’nın savunmasını ihmal etmesinin düşman gemilerinin bir anda Başkent İstanbul’a ulaşabilmesidir.
Bana göre en az birinci kadar önemli olan ikinci ayrıntı ise İngiliz Amiral Smith’in raporundaki “Türkler iyi organize olurlarsa Çanakkale Boğazı’ndan hiçbir gücü geçirmezler” sözüdür.
Ancak I. Dünya Savaşı’nda İngiltere Savunma Bakanı olan Winston Churchill’in, 1807’deki olayın ilk aşamasını yani Çanakkale Boğazı’nın zayıf savunmasının kolayca geçilip İstanbul’a varılmasını dikkate alması, sadece İngilizlere değil müttefikleri Fransızlara da pahalıya mal olmuştur.
Zira Türkler, 1807’de Çanakkale Boğazı’ndan çıkarken yendikleri düşmanlarını, 1918’de Boğaz’dan geçmelerine izin vermeyerek de mağlup etmiştir.
Tarih tekerrürden ibarettir sözü ise bu kez farklı bir biçimde doğrulanmıştır.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish