Yoksullar neden sağcıdır?

Zeki Sarıhan Independent Türkçe için yazdı

Resim: Yüksel Arslan

80 yıllık çok partili siyasi hayatımızın kanıtladığı bir gerçek var: Türkiye’nin yoksulları sağcı-muhafazakâr partileri destekliyor. Bu Türkiye’ye özgü bir durumdur.

Gerçi tarihin hiçbir döneminde yoksullar parti kurabilmiş, ülke yönetmiş değillerdir.

Tanıdığımız işçi partilerinin ve halk iktidarlarının yöneticileri de doğrudan yoksullar değil, aydınlardır.

Onlar yoksullara önderlik etmişlerdir ve çeşitli ülkelerde de hâlen öncülük etmektedirler. Çünkü yoksullar, yaşamak için çalışmak zorundadır.

Ayrıca partileri ayakta tutacak birikimleri yoktur ve örgütlenip toplumun başına geçecek siyasi birikimleri de, yönetim cesaretleri de yoktur.

Onları ayakta tutacak ordu, polis, adalet mekanizmasından da yoksundurlar.

Bu gerçek, gene de ülkemizde yoksulların neden sağcı-muhafazakâr partileri desteklediğini açıklayamaz.  

Aydınlarımız, bu temel sorunu açıklamaktan acizdirler.

Aydınlarımızın büyük çoğunluğu, emekçilerin sağcıları desteklemesini onların cahil ve dindar olmalarına bağlıyor.

Bu iddiaya göre dinciler halkın içinde bulunduğu bu durumu kullanarak (istismar ederek) onları peşine takıyor.

Bu iddiada doğru olan iki durum, halkın cahil ve dindar oluşudur.

Ancak dindar ve cahiller kendilerine yapılan iyilikleri görmeyecek ve hissetmeyecek kadar aptal değildir.

Hayvanlar bile genellikle kendilerine yardımda bulunan, kendilerini besleyen insanlara karşı uysal davranırlar.

Dünya nimetlerinden yararlanma isteğinde zenginlerle yoksullar, cahillerle âlimler, Türk ile Kürtler, Sünnilerle Aleviler arasında bir fark yoktur.

Türkiye’de yoksulların sağcı-muhafazakâr partileri desteklemesinin tarihi nedenleri vardır.

Türk devrimine önderlik eden kadrolar, burjuva sınıfındandırlar ve onlar kendi sınıflarının aleyhine olacak bir siyasi ve ekonomik yapı kurmaya gitmemişlerdir.

İster Tanzimat ve Meşrutiyet döneminde ister Cumhuriyet döneminde yapılan bütün reformlar öncelikle burjuvazinin çıkarlarına göre düzenlenmiştir.

Örneğin, halk temsilcileri uzun yıllar Meclis’e girmekten çeşitli yollarla men edilmiştir.

Buna rağmen bütçenin esas kaynağını emekçi halktan alınan vergiler oluşturmuştur.

Zenginlerin çocukları bedelli askerlik uygulamasıyla askerlik yapmak zorunda bile değildi.

Türkiye’yi Batıcı laik burjuvazinin hizmetinde olan bürokrasi yönettiği için bu durum yoksulların homurdanmalarına sebep oluyordu.

Çok partili (İki partili) hayata geçmenin denendiği 1930’da gerçek bir muhalefet olmadığı halde halkın Serbest Fırkaya akın etmesi, iktidardaki burjuvaziyi korkutmuş ve yeniden bir emirle tek partili hayata dönülmüştür.

II. Dünya Savaşı sonrasında dünyada esen güçlü liberalizm ve insan hakları rüzgârıyla 1946’da yeniden ve bu kez birden fazla parti yarışa girdiğinde kitleler gene sağ muhafazakâr partilere ve iktidarı bırakmak istemeyen CHP gülünç bir seçim sistemi sonucu kendisini kazanan ilan etmiş, ancak 1950 seçimlerinde bunu yapamamıştır.

O tarihten beri yoksullar, emekçiler, dindarlar sağ partilerin arkasında saf tutmuşlardır.

Devletle arasına mesafe sokmak istemeyen yerel eşraf ve ağaların bir kısmı daha bir süre CHP’yi desteklese de 1960 Devriminden sonra solculuk yükselince İsmet İnönü CHP’nin “Ortanın solunda” olduğunu ilan etmiş, Ecevit ise açılan bu ideolojik kanaldan ilerleyerek yoksul kitlelerin “Karaoğlan’ı olabilmiş ve partisini birinci parti olmaya taşımayı başarabilmiştir.

Türkiye’de seçmenlerin bürokrasiye, esnaf ve eşrafa bağımlılığı 1970’lerde iyice gevşemiş bulunuyordu.

Artık her eğilimin partisi olabiliyor ve yeni aidiyetler ortaya çıkıyordu.

Yoksullar, Demokrat Parti döneminde nispeten özgürleştiklerini, iş ve aş sahibi olduklarını unutmadılar ve CHP’nin yoksulları kavraması sürekli olamadı.

AKP’nin iktidara gelişi ve 23 yıldır iktidarını korumuş olması da bütünüyle bununla ilgilidir. CHP sözcüleri, özellikle tek parti dönemi savunucuları bu gerçeği hiçbir zaman itiraf edemediler.

Bu nedenle sağlıklı bir tahlil yapılamadı. Tek Parti dönemi burjuvazisi, yoksulları memnun edecek adımlar atmış olsaydı, yoksulların bunu unutması mümkün olmazdı.

CHP’nin bir süredir Ecevit döneminde olduğu gibi birinci parti olabilmesi, AKP’nin yorgunluğu ve başarısızlığı kadar CHP yöneticilerin yoksulları gözeten programlar ilan etmesi nedeniyledir.

Bunun başka bir nedeni, kentleşmenin artması ve nüfus çoğunluğunun kentlerde yığılması nedeniyle mutlak köylü yoksulluğunun sona ermesidir.

Kent halkının çoğunluğu artık CHP’nin kendisini temsil edeceği sonucuna varmıştır. AKP’nin gerilemesi ve CHP’nin ilerlemesi Türkiye’nin demografik yapısının da değişmekte olduğunun kanıtıdır.

Bu arada Kürt sorunu hâlâ çözülememekle birlikte Kürtler kendilerini ifade olanağını zorlamaktadırlar.

Kemalizm’in günümüzdeki sözcüleri, Milliyetçi partilerin sözcüleriyle birlikte bu gelişmeyi kabul edememekte, bu sorunun çözümü konusunda CHP yöneticilerine ayak bağı olmaktadır.

Sonuç olarak ülkemizde iktidar mücadelesi, Alevi-Sünni, Kürt-Türk, laik-muhafazakâr bağlarından boşanarak sınıf mücadelesine evrilmektedir.

İktidarı sağlayacak çoğunluğa ulaşabilmek için zenginlerin değil, emeği ile geçinen, işçi, köylü, esnaf, emekli, genç, kadın seçmenlerin ve devrimci, demokrat aydınların kalbini kazanmaktan başka çare yoktur.

CHP bunu kavramışsa doğru yoldadır. Bu gelişme Türkiye sosyalistlerinin de işini kolaylaştıracaktır. 

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU