Demokrasiye dair yanlış bir algı!

Vahap Uluç Independent Türkçe için yazdı

İllüstrasyon: Bonil

Kavram kargaşası, entelektüel ve bilim çevrelerinde sıklıkla dile getirilen önemli düşünsel sorunlardan biridir.

Bir kavramı anlamsız hale getirmenin en güzel yolu ilgili ilgisiz her yerde onu kullanmaktır.

Maalesef demokrasi, biraz da kendisine yüklenen anlamın büyüklüğünden dolayı bu şekilde yanlış anlamlarda kullanılıyor.

Bütün olgular gibi kavram kargaşasına maruz kalan demokrasi kavramını da kendi sınırları içinde değerlendirmek gerekir.

Demokrasi ile ilgili yanlış değerlendirmelerden biri bu bağlamda iç siyaset ile uluslararası siyasetin birbirine karıştırılmasıdır.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Bir kere demokrasi, bir ülkenin iç siyasetinin işleyişine konu olabilecek bir yönetim biçimidir. 

Demokrasinin tanımından da bu yönetim biçiminin bir ülkenin siyasetinin iç işleyişine ait bir uygulama olduğu; bir başka ifade ile siyasal sistemin girdi ve çıktılarından etkilenen, yurttaşlara uygulanan bir rejim olduğu anlaşılabilmektedir. 

Demokrasinin tanımı yapılırken basitleştirilmiş hali ile “halkın kendi kendini yönetmesidir” ifadesi kullanılır.

Kendi kendini yönetmek de -doğal olarak-  bir devletin kendi iç yönetiminin işleyişine ait bir durumdur.

Demokrasi ile ilgili çok geniş bir literatür vardır. Belki de siyaset biliminde kendisi ile ilgili en fazla bilimsel araştırma yapılmış kavram demokrasidir. 

Şimdiye kadar yapılmış tanımlarda, özelliklerini açıklayan değerlendirmelerde demokrasinin uluslararası ilişkilere uygulanan bir yönetim biçimi olduğu iddia edilmemiştir.

Avrupa Birliği gibi kuruluşlar, üye ülkeler arasında barışçıl bir kültürün gelişmesine katkıda bulunmuş olabilir.

Ancak bu kuruluş, demokrasinin bir koşulu değildir, sadece demokratik kültürün ülkeler arası ilişkilere yansımasına katkıda bulunmaya çalışan bir ideali ifade etmektedir. 

Günümüzde uluslararası ilişkilerde yaşanan gelişmeler üzerinden ülkelerin ne kadar demokratik olduğu değerlendirmesi yapılıyor.

Bu ilişkilendirme aynı zamanda demokrasiyi değersizleştiren bir sonuç ortaya çıkarıyor.

Sıradan bir vatandaştan tutun televizyon kanallarında tartışma programlarına katılan akademisyenlere kadar çok sayıda kişi bu anlamda iç siyaset ile uluslararası siyaseti birbirine karıştırarak demokrasinin uygulandığını kabul ettiğimiz ülkelerin uluslararası ilişkilerdeki bazı olumsuz tutumlarından (insan haklarına aykırı tutumları) hareketle söz konusu ülkelerde demokrasinin olmadığını iddia ediliyor.

Burada kast edilen ülkeler elbette ABD ve batılı ülkelerdir.

Bu anlayışa göre Avrupa ülkelerindeki yönetim anlayışı ile dünyanın herhangi bir ülkesindeki yönetim anlayışı arasında fark kalmıyor. 

Bu durumda niteliksel açıdan örneğin ABD ile İngiltere’deki yönetimlerin Rusya ve Çin’deki yönetimlerden üstün bir tarafı yoktur.

Bu çok yanlış bir bilgi!

Evet, ABD olsun İngiltere, Fransa, Almanya gibi batılı ülkeler olsun uluslararası ilişkilerde demokrasinin teamüllerine göre değil çıkarlarına göre hareket etmekteler. 

Bu ülkelerin çıkarları ya da stratejik hedefleri bazı toplumlar için örneğin Filistin gibi çok trajik sonuçlar da doğurabiliyor. 

ABD, Şili’de sosyalistlere karşı yıllarca Pinochet’i, İran rejimine karşı Irak’ta Saddam gibi bir diktatörü destekledi.

Bugün demokrasinin uygulandığı bütün ülkeler için buna benzer onlarca örnek verilebilir. 

Ancak söz konusu tutum ABD veya İngiltere, Fransa ve diğer batı ülkelerinde demokrasinin olmadığını göstermez. 

Bu ülkeler, uluslararası ilişkilerde ne kadar acımasız davransalar da kendi yurttaşlarına eşitlik, özgürlük ve hukukun üstünlüğünden tutun temel insan haklarına kadar her tür medeni imkanı sunmuşlar. 

Demokrasi de budur zaten; yani kendi vatandaşlarına insan onuruna yakışır şekilde sosyal, ekonomik ve siyasal haklar sunmak.

Bunu da yapıyorlar.

Neticede demokrasinin uluslararası ilişkileri düzenleme gibi bir iddiası olmadığı gibi bunu başarması da günümüz koşullarında pek mümkün görülmüyor. 

Bırakınız demokrasiyi uluslararası ilişkilerde tahkim etmeyi, uluslararası ilişkileri düzenlediği iddia edilen hukukun uygulanmasında dahi çok ciddi sorunlar yaşanmaktadır. 

Neticede devletler arası ilişkilerin iki temel dinamiği var. Biri çıkar diğeri de güçtür. 

Uluslararası ilişkilerde her ülke sahip olduğu güç oranında söz sahibidir ya da hak ettiğini alabiliyor. 

Güvenlik Konseyi’nin beş daimi üyesinden birinin veto etmesi durumunda Birleşmiş Milletler’e üye olan geri kalan ülkelerin oy birliği ettiği bir kararın geçersiz sayılması bunun tipik örneğidir.

Bu çerçevede ülkelerin kendi sınırları içinde yaşayan yurttaşlarına uyguladığı demokrasiyi; kendisini çıkar ve güç üzerinden konumlandırmış devletler arası ilişkiler ile karıştırmamak gerekir. 

Aksi takdirde demokrasinin sahip olduğu değer konusunda Kim Jong-un’un ülkesi Kuzey Kore ile ABD ve İngiltere gibi ülkelerdeki yönetim biçimleri arasında fark kalmaz!

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU