Çatışma ortamından barış inşasına: Filipinler-Moro örneği

Mesut Değer Independent Türkçe için yazdı

Manila ile Moro İslami Kurtuluş Cephesi'nin 40 yıl süren savaşı, Müslümanlara geniş haklar tanıyan anlaşmayla resmen son buldu, 27 Mar 2014 / Fotoğraf: Reuters

Filipinler-Moro çatışmasında 1970'lerin ortalarında başlayan müzakere süreci, 2014'te kapsamlı barış anlaşmasının imzalanmasıyla nihayete ermiştir.

Güneydoğu Asya'nın en uzun süreli silahlı çatışmalarından biri olan Filipinler-Moro çatışması çok sayıda insanın ölümüne, yaralanmasına ve yerinden edilmesine yol açmıştır.

Sosyoekonomik eşitsizlik, etno-dinsel ayrımcılık, siyasal temsil eksikliği gibi sorunların yanı sıra topraksızlaşma/mülksüzleşme sorunu çatışmalara kaynaklık eden yapısal faktörlerdir.

Toprak ile kimliğin iç içe geçtiği bir örnek olması itibariyle barışın inşası ve sürdürülmesi oldukça zor olmuştur. 

Dünyanın farklı bölgelerinde çok sayıda barış süreci yürütülmüş ve yürütülmektedir.

İsrail-Filistin, Afganistan, Kamboçya, Myanmar, Açe, Nepal, Sri Lanka, BosnaHersek, Bask, Kolombiya, Kuzey İrlanda, El Salvador, Liberya, Sudan, Güney Afrika, Somaliland bölgesi, Suriye ve Türkiye bunlar arasında öne çıkanlarıdır.


Barış inşaası  

Barış inşası (peace-building), savaşa yol açan nedenlerin ortadan kaldırılması ve savaşa alternatif bir yol olarak toplulukların bir arada barış içerisinde yaşamasını mümkün kılacak bir yapının oluşmasını sağlayan faaliyetleri içermektedir.

1992'de BM Genel Sekreteri Boutros Boutros-Ghali, Güvenlik Konseyi'ne sunduğu raporda barış inşasını, "bir çatışmanın yeniden başlamasını önlemek için barışı güçlendirme ve sağlamlaştırmaya yönelik yapıları belirleme ve destekleme eylemi" olarak tanımlamıştır.


Olgunluk teorisi

Çatışma sürecinde barış müzakerelerine başlamanın hangi koşullarda mümkün olduğuna dair olgunluk teorisi.

"Olgunluk Teorisi"nde, iki değişken düzeyi önem arz eder.

İlk değişken düzeyi olarak bir çatışmada taraflar arasında "karşılıklı katlanılmaz maliyet" (mutually hurting stalemate) olması ve tarafların bir "çıkış yolunun bulunduğu algısı"na (sense of a way out) sahip olmaları gerekmektedir.

Taraflar şiddeti sona erdirmek ve anlaşmaya varmak için içtenlikle müzakere masasına oturmalıdırlar.

Tarafların zafer elde etmelerinin mümkün görünmediği, her iki taraf için de çatışmanın yarardan çok zarar verdiği ve çatışmanın çıkmaza girdiği, kilitlendiği durumu ifade etmektedir.

Taraflar arasında çatışmaya devam etme motivasyonu çekiciliğini kaybetmeli ve mevcut durumu sürdürmenin maliyeti karşılanamayacak düzeyde olmalıdır.

Taraflar arasında çatışmaya devam etme motivasyonu çekiciliğini kaybetmeli ve mevcut durumu sürdürmenin maliyeti karşılanamayacak düzeyde olmalıdır.

İkinci olarak, taraflar arasında müzakereler neticesinde ulaşılacak çözümün temel ihtiyaçları karşılayacağı algısı hâkim olmalıdır.

İkna ise üçüncü tarafların çatışan tarafları müzakerelere başlaması yönünde etkilemeleri veya çeşitli yöntemlerle (askeri müdahaleler, ekonomik, finansal yaptırımlar, baskı vs.) koşulların olgunlaşmasında etkili olmaları anlamındadır.


Ontolojik güven(siz)lik 

Ontolojik güvensizliğin farklı çatışma bağlamlarında barış süreçlerinin başarıyla sonuçlanmasını nasıl engellediği.

Bu çerçevede İsrail/Filistin sorunu, Kıbrıs sorunu, Türkiye'de Kürt sorunu,Kuzey İrlanda barış süreci, Finlandiya ile İsveç arasındaki Åland Adaları İhtilafı ve Finlandiya ile Rusya arasındaki Karelya ihtilafı gibi.

Filipinler-Moro Çatışmanın süresi, askeri operasyonların ve şiddet eylemlerinin sıklığı, kullanılan silahların niteliği, ölü ve yaralıların sayısı, sivillerin yerlerinden edilmesi ve toprak kontrolleri diğer kriterler arasında sayılabilir.

Filipinler-Moro çatışmasında farklı veriler dikkate alındığında, 100 ila 200 bin arasında insanın öldüğü ve 1,5 milyondan fazla insanın yerlerinden edildiği tahmin edilmektedir.


Filipinler-Moro barış süreci 

Yaklaşık 40 yıl devam eden müzakere sürecinde belirli meselelerde anlaşma sağlanamamış, süreç çıkmaza evirilmiş ve çatışmalar sürekli devam etmiştir. 

Moro ulusal mücadelesinde çok sayıda grup ve fraksiyondan bahsedilse de meşruiyet, güç ve sosyal taban açısından MNLF ve MILF ön plana çıkmaktadır.

MNLF etnomilliyetçi boyutu, MILF ise İslami gelenek, Filipinler-Moro barış sürecinde müzakereler bir yandan MNLF (1975-1996), diğer yandan MILF (1997-2014) ile yürütülmüştür.

Moro kurtuluş hareketlerinin üç temel konuda taleplerini dile getirdikleri görülmektedir. 

Bunlar; 

  1. Atalara ait alan olarak görülen vilayetlere ve şehirlere tam özerklik verilmesi, 
  2. Filipinler Silahlı Kuvvetleri'nin bölgeden çekilmesi ve bölgedeki güvenlik personellerinin çoğunun Bangsamoro güçlerinden oluşması  
  3. Özerk bölgenin hükümet yetkililerinin MNLF/MILF tarafından aday gösterilerek seçilmesi

Siyasi, idari, hukuki ve belli ölçüde ekonomik özerklik talepleri, Moro halkının varoluş ve kimlik kaygıları ile bağlantılıdır.

Dolayısıyla sorunun çözümü noktasında verilecek tavizler kimliğe yönelik saldırı olarak algılanmış ve şiddet eylemleri meydana gelmiştir. Filipinler hükümetleri ise bu durumu ülkenin egemenlik ve toprak bütünlüğü açısından tehdit olarak görmüştür.

Sorun zamanla güvenlikleştirme ve militarizasyon süreçleriyle girift bir hâl almıştır

1975'te ilan edilen ateşkes sonrasında MNLF kendi kaderini tayin hakkı, Filipinler hükümeti ise toprak bütünlüğünün ve egemenliğin korunması temelinde müzakerelere başlamışlardır.

23 Aralık 1976'da imzalanan Trablus Anlaşması'nda, "Bangsamoro anavatanı" olarak görülen 13 vilayete özerlik verilmesi kabul edilmiştir.

20 Ocak 1977'de taraflar arasında imzalanan ateşkes anlaşması sonrasında, 25 Mart 1977'de "1628 sayılı bildiri" ile Güney Filipinler'de özerklik ilan edilmiştir.

MNLF üyelerinin sivil hayata dönmelerini sağlamak üzere af konusunda "497 sayılı Başkanlık Kararnamesi", yerinden edilmiş sivillerin geri dönüşünü hızlandırmak için de "516 ve 541 Başkanlık Zabıt Kararları" çıkarılmıştır.

Üçüncü taraf (third party) olarak sürece dâhil olan İslam Konferansı Örgütü (İKÖ, sonradan İslam İşbirliği Teşkilatı) üyelerinin Filipinler hükümetine yönelik petrol ambargosu tehdidi müzakerelerinin başlatılmasında dış aktörlerin rolünü göstermesi bakımından dikkat çekicidir.
 

Manila ile Moro İslami Kurtuluş Cephesi'nin 40 yıl süren savaşı, Müslümanlara geniş haklar tanıyan anlaşmayla resmen son buldu. Kaynak: Filipinler'de Barış Anlaşması İmzalandı
Manila ile Moro İslami Kurtuluş Cephesi'nin 40 yıl süren savaşı, Müslümanlara geniş haklar tanıyan anlaşmayla resmen son buldu

 

Barış süreçlerinde kimlik ve ontolojik güvenlik

Halklar ve toplumlar arasında bir arada yaşamın mümkün kılınması, ortak geleceğin tasavvur edilmesi ve barışın inşa edilebilmesi için, düşmanlıklara ve çatışmalara yol açan yapısal faktörler tespit edilmeli, bunlara dair çözüm önerileri sivil toplum nezdinde gündeme getirilmeli ve tartışılmalı, sorunun taraflarının temel talepleri karşılıklı olarak optimum düzeyde kabul edilinceye kadar müzakerelere devam edilmeli, bu süreçte çatışmaların yeniden başlamasını önleyecek etkin ve somut kurumlar ve ekipler oluşturulmalı, diğer devletler ve uluslararası örgütler kolaylaştırıcı rolleriyle süreçte yer almalıdırlar.

Çözüm herkes için olmalı, herkesi kapsamalıdır. Aksi takdirde tek taraflı çözümler, düşmanlıkların ve öfkenin artmasına yol açacaktır.

Temel meselelerde anlaşma sağlanamadığı müddetçe barış süreci hantal ve ağır işleyecektir.

Barış süreçlerinde sorunun taraflarının temel taleplerine bilhassa dikkat edilmelidir.

Zira talepler o grubun, halkın ya da topluluğun kimlik unsurlarını içerisinde barındırmaktadır.

Taleplerin yerine getirilmemesi, ertelenmesi veya göz ardı edilmesi kimliklerin reddini de beraberinde getirmektedir.

Bu ise "ontolojik güvensizliğe" neden olmaktadır.

Çözüm, sorunun herhangi bir tarafının kimliğini zedelemeyecek şekilde olmalıdır.

Herkes tarafından kabul edilebilecek çözüm, kimsenin kimliğini reddetmeyecek çözümdür.

Filipinler-Moro çatışmasına kaynaklık eden pek çok faktör olsa da atalara ait alan meselesi çözümün önünde temel engeli oluşturmuştur.

Geçmişte belirli bir devlet tecrübesine sahip olan Moro halkı için atalara ait topraklar kimliklerinin parçasıdır.

Bu alanlara sömürge yönetimlerinin politikaları neticesinde başka bölgelerden gelen halkların yerleşmesi ve giderek azınlık durumuna düşmeleri bir varoluş kaygısına yol açmıştır.

Moro halkının topraksızlaştırılması/mülksüzleştirilmesi sadece sosyoekonomik yaşamlarını değil, aynı zamanda kimliklerini de tehdit edici boyuttadır.

Bu bakımdan kendi kaderini tayin hakkı çerçevesinde MNLF ve MILF bünyesinde silahlı mücadele başlamıştır.

Ancak bu talebi, ülkenin toprak bütünlüğüne ve egemenliğine yönelik bir tehdit olarak gören Filipinler hükümetleri sorunu güvenlikleştirmiş ve askerileştirmiştir.  

Müzakerelerde en zor konuları özerk bölgenin sınırları ve statüsü ile referandum oluşturmuştur.

Hangi vilayetlerin özerk bölgeye dâhil edileceği, güç ve servet paylaşımının nasıl yapılacağı ve referandumun yapılıp yapılmayacağı konuları müzakere sürecinin temel tartışma konularını oluşturmuştur.

Moro kurtuluş hareketleri atalara ait alan olarak görülen toprakların anlaşma veya başkanlık kararnamesi ile özerk bölgeye dâhil edilmesi, Filipinler hükümetleri ise bölgede yapılacak referandum sonucunda belirlenmesi konusunda ısrarcı olmuşlardır.

Bu vilayetlerde çoğunluğu oluşturan Hıristiyan göçmenler ve Lumadlar Müslümanların hâkim olduğu bir siyasi sistemin içinde yer almak istemediklerinden tüm oylamalarda hayır oyu vermişlerdir.

Morolular ise referandumları boykot etmişlerdir. Bu durum en önemli talebin gerçekleştirilmemesi nedeniyle barış sürecinin temel çıkmaz noktasını oluşturmuştur.

Çatışmalar sonucu ölümler, yaralanmalar, yerlerinden edilmeler meydana gelmiş, düşmanlıklar ve nefretler artmış, travmatik durumlar yaşanmıştır.

Bu durumun üstesinden gelebilmek için kuşkusuz uzun yıllar toplumsal rehabilitasyon gerekir.

Filipinler-Moro örneğinde çözüm ‘genişletilmiş özerklik' temeline dayanmaktadır.

Taraflar güç paylaşımı konusunda anlaşmaya varmış ve atalara ait alan meselesinde orta yolu bulmuşlardır.

Anlaşmaya varmalarında karşılıklı katlanılmaz maliyet yaşamalarının ve üçüncü tarafların rolü ile bir çıkış yolunun bulunduğu algısına sahip olmalarının yanı sıra, taleplerin karşılıklı olarak optimum düzeyde kabul edilmesi önem arz etmiştir.

Dolayısıyla tarafların "ontolojik güvenlik" elde etmeleri, varoluş kaygılarının giderilmesi ve kimliklerin tanınması noktasında karşılıklı talep dengesi dikkate alınmalıdır. 
 


Filipinler'deki Mindanao'daki Moro sorunlarının çözümü

Filipinler'deki İspanyol 300 yıllık sömürge döneminde Filipinler'deki Mindano'daki Moro halkının sorunları ve sömürgecilerin Moro halkının sosyo-politik, ekonomik ve kültürel yaşamını nasıl etkilediğini İspanyolların Moro Müslümanlarına karşı acımasız davrandıkları, hatta onları Hristiyanlaştırmaya çalıştıkları ve anavatanlarından göçe zorladıkları, Moroların ise kendilerine yapılan dayatmaları kabul etmeyip ve işgalcilerle uzun soluklu bir silahlı mücadeleye girişmişlerdir.

Filipinler, Tayvan'ın güneyinde, Endonezya'nın kuzeyinde ve Vietnam'ın doğusunda yer almaktadır. 

Zamanla topluluklar üç ana dil grubuna ayrıldı; ardından ülkenin üç büyük coğrafi bölgesini oluşturdu: Kuzeydeki Luzon adası, ortada Visayas adaları, güneyde Mindanao adası ve Sulu takımadaları.

Bu coğrafi bölünme, sakinlerinin farklı kültür ve dilleriyle bağlantılı olarak, sonunda Filipinler'in bir millet olarak gelişmesinde rol oynadı.

İslâm'ın Filipin kıyılarına gelişi, adalar boyunca etkili bir kültürel değişimin başlangıcı olmuştur. 

İslâm'ın takımadalara yayılması, Müslüman kolonilerin oluşmasında etkili oldu

İslâm, yeni bir yönetim sistemini de beraberinde getirmiştir.

İslâm dini Morolar arasında ideolojik, dini ve politik bir bütünlük duygusu geliştirmiştir ve din, kolektif Moro halkı için birleştirici bir unsur olarak hizmet etmeye devam ettiğini ve din, ittifaklar kurmalarına ve Moro halkının işgalci sömürgeci güçlere karşı kararlı direnişlerinin merkezinde duracak kolektif bir kimlik geliştirmelerine imkân sağlamıştır.

Lapu-Lapu, İspanyollara direnen bir lider olarak karşımıza çıkar.

İspanyollar "vahşi yerlileri" (indios) Hıristiyanlaştırmayı görev bilmişler; yerlilere zorla Hristiyanlığı kabul ettirmeye çalışmışlardı.

300 yıllık Moro direnişini "guerras piráticas" (korsan savaşları) olarak adlandırdılar

İspanyolların "böl ve yönet" yaklaşımı, Moro'nun "öteki" olarak nitelendirilmesiyle sonuçlanmıştır.

Müslüman ve Hıristiyan Filipinliler arasında güvensizlik ve düşmanlık duyguları bu dönemde atılan tohumlardan neşet etmiştir.

İspanyollar ayrıca, kasıtlı birtakım politikalarla bölgenin demografik yapısını değiştirmeyi hedef almışlar ve bu minvalde, orta ve kuzey bölgelerdeki Hıristiyan Filipinli nüfusu, Müslümanların çoğunlukta olduğu güneydeki seyrek nüfuslu bölgelere göç ettirmiş ve nüfus yapısını değiştirmişlerdir. 

Müslümanlar kötüleşen hayat standartları, yoksulluk ve iç anlaşmazlıklar yaşadılar. 

İslâm topraklarından gelen âlimleri uzaklaştırmaktı.

Nihayetinde Müslümanları kontrol etmenin, anavatanlarını yok etmekten geçtiğinde karar kıldılar.

İspanyollar meskûn mahalleri, tarlaları, meyve bahçelerini ve tarlaları yakıp yıktılar, ayrım gözetmeksizin Moroları öldürdüler ve çok sayıda Müslümanı kadırga kölesi olarak esir aldılar.

Morolar, adaların yaylalarına ve iç kısımlarına çekildiler ve İspanyollara karşı gerilla savaşı yürüttüler.

Moro stratejisi nispeten etkiliydi ve İspanyolları barış için müzakerelere zorladı. 

Müslüman Filipinliler İspanyol sömürge dönemi boyunca kültürel, ekonomik ve siyasi özerkliklerini büyük ölçüde korumayı başardılar.

Yüzyıllarca süren çatışmalar bölgeyi istikrarsızlaştırmış ve bölge ekonomisini olumsuz etkileyerek Müslüman Filipinlilerin ve güneydeki yerli halkların yaşam standartlarının bozulmasına neden olmuştur. 

Bu durum onları yoksulluğa itmiş ve iç anlaşmazlıkları körüklemiştir. Bu olumsuz durumlar daha sonrasında sömürgeci güçlerin Müslüman Filipin topraklarını işgalini kolaylaştırmıştır. 

İkinci olarak, İspanyollar, Filipinliler arasındaki anlaşmazlığı körükleyen ve gücü İspanyolların elinde tutan bir "böl ve yönet" stratejisi uygulamışlardır.

"Böl ve yönet" stratejisi, Morolar ve Hıristiyan Filipinliler arasında küskünlük, düşmanlık ve nefret duygularıyla sonuçlanmış ve bugün hâlâ geçerli olan derin çatlakları meydana getirmiştir.

Son olarak, Filipinler'in kitlesel Hıristiyanlaştırılması, çoğu geleneğin ortadan kaldırılması ve Katolikliğin kuvvetli bir şekilde hegemonyasını kurmasıyla sonuçlanmıştır.


Moroların Hıristiyan olmayı reddetmesi, İspanyol sömürge yönetimine karşı Moro direnişinin sembolü olmuştur.

Müslüman Filipinli için "Moro" terimini kullanmak, onu kaçınılmaz bir biçimde Hıristiyan Filipinlinin "öteki"si olarak aşağılayıcı mahiyette konumlandırmak demektir.

İspanyolların ardından bölgeyi işgal eden Amerika, bu oluşturulan ve dayatılan "öteki" duygusunu ortadan kaldırmak için hiçbir şey yapmamış, aksine Moro halkı için sorunu daha da şiddetlendirmiş ve çatlağı derinleştirmiştir.

Filipinliler'de süregelen derin toplumsal parçalanmanın, ancak Moro Müslümanlarının kültürel ve dini kimliklerinin tanınması ve uzlaşı kültürünün geliştirilmesiyle aşılabileceği belirtilmektedir.

Bu yolda en önemli adım, İslâm İşbirliği Teşkilatı'nın himayesinde iki taraf arasında 1976 yılında varılan anlaşmadır.

Bu anlaşma ile Morolar siyasi ve idari özerklik haklarını kazanmışlar ve bunu daha sonra yapılan diğer barış anlaşmaları izlemiştir.

Ocak 1997'de Filipinler'de başlayan barış görüşmeleri, 2001'den itibaren Malezya hükümetinin arabuluculuğunda devam etmiş ve nihayet Ekim 2012'de Bangsamoro Çerçeve Anlaşması'nın imzalanması ve Ocak 2014'te de diğer alt anlaşmaların imzalanmasıyla tamamlanmıştır. 


Sonuç, İspanyolların Filipinler'i işgali, bundan önce kendi kendilerine yeten bir yönetim biçimine ve kültürel hayata sahip Mindanao'nun yerli halkları olan Moro Müslümanları için sonun başlangıcı olmuştur.

Mindanao'nun yerli halkına yönelik İspanyolların uyguladıkları adaletsizlikler, bilhassa Müslüman bölge halkları için siyasi ve kültürel olarak derin yaralara yol açmıştır. 

Hıristiyan Filipinlilerle birlikte Filipin kimliği, Hıristiyanlık ve Katoliklik ile ilişkilendirilmiş ve hatta özdeşleştirilmiştir.

Kolonyal idare Müslüman halklara karşı Hıristiyanları desteklemiş ve bilinçli bir ayrıştırma politikası tatbik etmiştir.

Filipinliler, bugün de sömürge geçmişinin mirasıyla boğuşmaktadır. Devam edegelen derin toplumsal parçalanma,

Filipin toplumundaki barış sürecinin ilerlemesini engellemede ne yazık ki hala önemli bir rol oynamaktadır.

Bu ötekileştirme ve önyargılar, barış anlaşmalarının başarılı olmasına engel olmaktadır. 

Çatışmalardan etkilenen güney Filipinler'de bugün acil bir şekilde ihtiyaç duyulan normalleşme ise Moro Müslümanlarının kültürel ve dini kimliklerinin tanınması ve toplumlar arası uzlaşı kültürünün geliştirilmesi ile mümkündür. 

 

 

Kaynaklar:

İbrahim Kumek Filipinler Moro Örneği
Mohammed Raveen ANWAR...Filipinler'deki İspanyol Sömürgeciliği: Moro'nun Siyasi ve Kültürel Sorunları (1521-1898)

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU