Büyük güven bunalımı

Gürsel Tokmakoğlu Independent Türkçe için yazdı

İllüstrasyon: Sarah Grillo/Axios

Halen gerginlikler artış istikametinde. Ekonomik alanda bir küresel kriz var. Buna "yeni ekonomik düzen krizi" adını veriyorlar.

Dünyada, bu kriz bir büyük savaşa yol açabilir mi, şeklinde geniş bir endişe var.

Genel itibarıyla, büyük ekonomik buhranların böylesi savaşların çıkmasıyla bağlantısı kurulabilir.

Yeni ekonomik düzen krizini de dikkate alalım, ama esasen ortadaki sorun şu:

Trump işbaşına gelir gelmez dünya hiç olmayacak kadar kritik konuları konuşmaya başladı ve bu nedenle sanki bir "küresel güven bunalımı" ortaya çıkmışa benziyor. 

Bu makalede, büyük savaşların çıkış sebeplerini, büyük güven bunalımını, mevcut jeopolitik krizleri, Trump'ın etkisiyle oluşan kriz ortamını, yeni ekonomik düzen krizini, Çin'in politikalarını ve ABD-Çin rekabetini inceleyeceğiz. 


Büyük savaşlar ve sebepleri

Büyük savaşlar büyük ekonomik krizlerin ardından gelirler.

I. Dünya Savaşı böyle başlamıştı.

Asıl konu neydi?

Bir Sanayi Devrimi olmuş ve Avrupalı güçler dünyaya yayılarak aralarında bir güç yarışı içine girmişlerdi.

Bu sömürgeciliği ortaya çıkarmıştı.

Sanayi Devrimleri ciddi sürtünmelere yol açarlar!

Büyük Savaş'ın nedeni, Avrupalı sömürgeci devletlerin 1914'e kadar değişik coğrafyalardaki mücadele alanlarında kozlarını paylaşamamaları veya ancak böylesi bir savaşla paylaşmayı çare olarak seçmeleriydi.

Avusturya-Macaristan İmparatorluğu Veliahtı Franz Ferdinand ve Prensen Sophie'nin Sırp Milliyetçisi Gavrilo Princip tarafından suikasta uğraması sadece savaşın başlamasını sağlamıştı. 

I. Dünya Savaşı sonrasında her bir ülke adına anlaşmalar yapıldı.

Galip tarafların Almanya ile anlaşması Versay'da oldu.

Ancak burada da taraflar hesapları kapatamadılar, ki savaş devam etti.

1939'da II. Dünya Savaşı başladı. Bu bir "30 Yıl Savaşı" (1914-45) halinde gerçekleşti.

Bu 30 Yıl Savaşı tam bir savaştı ve içinde her türlü güç mücadele biçimleri yaşandı.

Dünya tarihinde ilk defa bir ülkeye karşı nükleer silah bile kullanıldı.

Güç mücadelesi veya savaş bir şekilde devam etti.

1947-91 arasında süren Soğuk Savaş Batı sistemi ile Doğu sisteminin birbirine üstünlük sağlamak istemesi şeklinde gerçekleşti.

Burada da sosyo-ekonomik ve sosyo-politik modeller, ideolojiler, dünyayı paylaşma arzusu, işgal hareketleri vs. vardı.

1991'de başlayan, bugün işlerin daha da sarpa sarmaya yüz tuttuğu ve hemen her ulusu endişelendirmeye başlayan, bir "ara" diyebileceğimiz dönemdeyiz.

Son birkaç yıldır söylenenler acaba bir üçüncü dünya savaşı çıkar mı, sorusuyla kendini gösterdi.

Böyle bir savaşı kimse arzu etmez! Olmasın… Bu bir temenni. 

Fakat, bu yaşanan gerginliklerle beraber tahammül sınırları aşıldıkça ve içinden çözümü mümkün görülmeyen çok kritik noktalar öne çıktıkça, zorluklar da artar.

Bu bir hesap sürecidir. Yaşanabilecek her bir tetikleyici olay, bütün temennileri ortadan kaldırmaya yetebilir.

Buradan bugüne dair bir çıkarım yapalım ve büyük savaşa dair olasılıkları listeleyelim:

  • Dördüncü Sanayi Devrimi yeni bir savaş giden yolu açabilir,
  • Küresel iklim krizi aniden büyük bir felakete yol açarak, önü alınmaz riskleri beraberinde getirebilir,
  • ABD'nin en büyük rakibi Çin arasında yaşanması muhtemel bir olay büyüyerek savaşı genişletebilir.

Uluslararası sistem ve büyük güvenlik bunalımı

ABD, II. Dünya Savaşı sonrasında bir "uluslararası sistem" inşa etti.

Bu sistemin ticaret, finans, güvenlik, diplomasi, hukuk, vs. tarafları vardı.

Ama bugün Trump öyle hamleler yapıyor ki, sanki yaklaşık 75 yıldır işleyen mevcut sistemin temellerini sarsıyor. 

Mevcut sistemin içinde her türlü konu var. Ülkelerin ekonomik büyümeleri bile bu sistem içinde işleyen çarklara bağlı.

Zamanla öyle dengeler oluştu ki, her ülke veya unsur, bu sistemi kabul ederek kendine bir çıkar alanları yarattı.

Bundan en fazla Avrupa ve Çin yararlandı. 

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Sistemin temellerindeki en küçük bir oynamanın yaratabileceği etkiyle neler olabilir?

Öncelikle böyle bir durum sisteme olan güveni ortadan kaldıracak sonuçlar doğurabilir.

Güvenilmeyen sisteme dair bir ortamda her güç, sistemin dışına çıkmayı isteyebilir ve kendi çıkarına serbest hamleler yapmaya başlayabilir.

Sonrasında sistem dağılabilir, güvensizlik ortamı yaygınlaşabilir, yeni çıkar alanları kendine yeni ortaklıklar kurmak isteyebilir, bunun sonucunda bilinen ittifak parametreleri farklılaşabilir, dolayısıyla buradan "büyük güvenlik bunalımı" ortaya çıkabilir.

Her büyük güven bunalımı büyük savaş demek değildir.

Bugün çok politikacı ise mevcut duruma bakarak olası bir büyük savaşa hazırlanmak gerektiğini düşünüyor.

Bu iki ayrı konuyu burada inceleyelim.  

Dünya bir aşırı silahlanma ve savunma-güvenlik planlarını geliştirme dönemine girdi.

Özellikle Rusya-Ukrayna Savaşı, Rus tehdidinden dolayı Avrupa'da ortaya çıkan savunma ihtiyacı, Hint-Pasifik'teki sorunların giderek artması, dünyada tehdit ortamının varlığını işaret eden hususlardır. 

Ancak bu sorunların kendine göre sönümlenmesi de söz konusudur.

Silahlanma olur, bu bir savaşı çağırmaktan çok, "caydırma" etkisiyle bir dengenin yakalanması şeklinde de sonuç üretebilir.

Ne olursa Büyük Savaş olur?

Düşünelim öyleyse...

Önce bu sorunun cevabına mevcut gerilim noktalarını kullanarak kabaca bakalım: 

  • İran'ın nükleer silah üretirse, ekonomik sistem krizi artarsa, 
  • Kritik mineral sorunu artarsa, 
  • ABD ve İsrail birlikte İran'a saldırırsa ve/veya Çin Tayvan'a saldırırsa, 
  • İklim krizi aniden önü alınamaz sonuçlar üretirse, 
  • Gerekli yapısal sistem tıkanıklığı çözülemezse, büyük savaş hakkında düşüncelerimiz gelişebilir. 

Burada ihtimallere dönük hususları sıraladım, ama şimdiden bazı noktalarda belirgin gelişmeler var.

İran nükleer anlaşma konusunda ABD ile doğrudan görüşmeyi kabul etti ve bu görüşme Umman'da başladı.

Eğer görüşmelerden olumlu sonuç alınırsa, yukarıda sıraladığım hususlardan en kritik olanların bir ikisini de çözmüş olacak. 

Ekonomik kriz bağlamını ileride daha geniş açıklayacağım. Ama burada sadece bir cümle yazayım.

Örneğin ABD'de FED faizleri indirmeye başlarsa da ekonomik yönden çok önemli bir viraj dönülmüş olur.

Bu durumda şunu görebiliriz, Trump bazı ülkelerin gümrüklerini yeniden düzenleyebilir. Bunlar hep takip edilecek hususlardandır.  

Bu itibarla soru şu: Savaşa hazırlıklı olmakla savaşmak arasında fark varken, neden hemen savaştan söz edelim?

Güç mücadelesi çok alanlı, katmanlı ve çok boyutlu devam etmektedir.

Taraflar neticede bir görüşme zemini yaratabilmektedir.

Üstelik Trump her ne kadar çok konuda taleplerde bulunuyorsa da sonuçta şunu söylüyor, "gelin anlaşalım!" 

Böylesi zorlu, güç mücadelesinin yoğun olduğu ortamlarda yaşanan krizler başka bir anlam taşır: Zorla da olsa kabul ettirmek.

Buradaki "zorla" sözcüğü savaş değil, "şartların zorluğuna rağmen benim dediğim olacak" manasındadır.

Baskı kurmaktır. Başka tabirle buna "rakibi sınırlarında sınamak" denmektedir.

Trump'ın baskıcı politikasını da uzun uzadıya yazdım, bakınız: "Küresel Stratejik Kavramlar ve Bir Trump Analizi"

Şöyle düşünelim o zaman:

Trump zorlar, baskılar (dominasyon), "akıllı güç" kullanır ve savaştan çok barışı ister.

"Akıllı güç", stratejik bir konudur, hegemonik iddiayla alakalıdır, başarılı olmak zorunluluğuna dayalı, küresel alana ve ittifaka aynı anda yön vermeyi gerektirir. Bakınız: "Akıllı Güç

Ancak ortaya bir durum çıktı: Çin'de "akıllı güç" kullanmak üzere her türlü hazırlığını yapmış durumda.

Artık böylesi bir durum dünya için sürpriz olmamalı! Sonraki paragraflar içinde Çin'i incelerken bunu ifade edeceğim.

Doğal afet konusunda fazla bir şey söylemek istemiyorum.

Ama başka yönden bir hususu ifade etmek isterim.

Aslında, tam tabiriyle Genel Nükleer Savaş ile doğal büyük felaket dünyaya ve insanlığa hemen hemen benzer etkileri yapar.

Her şeyi bitirir! Bu tür konular "kıyamet senaryoları" ile tarif edilebilir.

Son bir hatırlatma: Nükleer silah, bu tür savaşı ve kültürü bilenler için caydırıcıdır, örneğin ABD ve Rusya. Ancak İran gibi ülkeler risklidir!

Bu tür silahı caydırmak için kullanmaz, kullanabilir de. Bunun gerekçelerini çok şekilde açıklamak mümkündür, şimdilik başka zamana bırakayım.

Şunu söyleyelim: İran bir ülkeyi hedef alabilir, ama bu silahı kullanmanın doğasına göre, olay sadece o ülkeyi hedef almakla sınırlı kalmaz, genişler!..

En sona bıraktığım sebep kritik!

Dördüncü Sanayi Devrimi ve bununla ortaya çıkan küresel gereklilikler mutlak surette kendisi için en iyi şartları zorlar, yapısal değişikliklerin yapılmasına ihtiyaç duyar.

Yapılırsa iyi, ama bu olmaz ise insanlık sürekli büyük krizler ve çeşitli tipte buhranlar yaşar ve büyük savaşa hazırlanma ihtiyacı duyar. "Kronik Sistem Tıkanıklığı"


Ekonomik sorunlara etki eden stratejik gelişmeler

Gelişmeleri listeleyelim:

  • ABD ekonomisinin uluslararasına dönük çarkları mevcut sistemin anahtarıydı. FED'in bono karşılığı dolar basması ve dünyaya sunması da bir denge oluşturuyordu. Fakat bu yapı, başta Çin olmak üzere, büyük yatırım çeken ülkelerde daha avantajlı hale geldi.
  • Ekonomide sorunların büyük ölçüde kendini göstermesi, 2008 Küresel Mali Krizi ve Covid-19 dolayısıyla yaşandı. Covid-19'dan sonra Çin avantajlı oldu.
  • Dördüncü Sanayi Devrimi kendini 2017 itibarıyla iyiden iyiye hissettirmeye başladı. Bu dönemde de Çin avantajlı oldu.
  • Yeni teknolojik gelişmelere dönük gerekli kritik mineraller en çok Çin'de var ve yarı iletken üretimi de çok üst sınırda. Çin avantajlı.
  • Küresel İklim Krizi baş gösterdi. 2015 Paris Anlaşması'na uyan ülkeler oldu, uymayanlar da. Toplamında yaklaşık 3 milyar insanın yaşadığı Hindistan ve Çin bu önemli anlaşmaya uymayanlardandı. Bunu gören ABD, Paris Anlaşması'nı askıya aldı.
  • Küresel çapta Temiz Enerji Dönüşümü için planlar yapıldı. Çin öne çıktı.
  • Bütün bu ABD aleyhine ekonomik sorunlar sürerken, ABD içindeki güçlü yapıların ve paradan para kazananların çıkarları yönünde sonuç doğurdu. Bu giderek ABD iç politikasında kırılma yarattı. (Trump'a muhalefet: Demokratlar, küreselciler, neoliberaller, vs.)

Trump'ın değerlendirmesi şöyle:

Artık uluslararası sistem değişmeli. Mevcut sistem ABD'nin rakiplerine yarıyor.


Trump'ın bu uluslararası sistem değişikliğine gitmesi demek, beraberinde büyük bir güvensizlik ve dengesizlik ortamını güçlendirir demek oluyor.

Üstelik Trump, iddiası gereği, bu sistemi değiştirecek ve sonuçta yine ABD kazançlı çıkacak!

Bu bir küresel rakipleriyle ve aynı zamanda iç politikadaki rakipleriyle önemli bir mücadeleyi gerektiriyor.

Mücadele sonucunda ABD kazançlı çıkar mı çıkmaz mı?

İşte Trump'ın zorlu sınavı budur.
 


Trump ve sistem sorgulaması

2000'li yılların başları…

ABD Başkanları Çin'den yararlanarak dünyada büyümeyi esas aldılar, Çin'i baskılamak gerektiğini göz ardı ettiler.

Trump'a gelene kadar, Demokrat Partili Bill Clinton (8 yıl başkan), Cumhuriyetçi George W. Bush (8 yıl başkan), Demokrat Barack Obama (8 yıl başkan)…

Soru şu: ABD, 2000'lerin başlarından itibaren tam 16 yıl Demokratların politikalarıyla yönetilirken, neden Çin'in bir gün gelip kendilerine meydan okuyabileceğini hesaba katmadılar, imkân varken bir önlem almadılar?

2017'de başlayan birinci Donald Trump Yönetimi zamanında ABD ile Çin arasında bir ticaret savaşı vardı.

Sonra Joe Biden zamanında ticaret savaşı sürdüğü gibi, ABD kendisi için gerekli ekonomik ve teknolojik düzenlemelere gitme ihtiyacı duydu.

Bu dönem bir tür Soğuk Savaş (II) ifadelerinin çokça konuşulmaya başladığı bir dönemi işaret etti.

Elbette bu bir gerçek Soğuk Savaş değildi, ama işler iyiye gitmiyor gibiydi. 

Bu gidişatı "Yeni Kaynak Savaşı" olarak tarif ettim ve yazdım.

Burada arayışı süren kaynakların başında; finans, enerji, kritik mineraller, insan kaynağı vardı.

Buradaki özel husus, ABD ve Çin arasındaki kaynak savaşındaki yöntemin, jeopolitik ve stratejik planlar ile ortaya çıkan büyük krizlerin yönetilmesi şeklinde geçmekteydi.

Bu da göstermekteydi ki yaşanan gerilim, her an daha da tırmanma potansiyeline sahipti.

ABD ile Çin arasındaki sorunlar incelendiğinde iki temel konu ortaya çıkabilir.

Şöyle: 

  • Birincisi, dünyadaki sosyo-ekonomik ve sosyo-politik atmosfer ile Dördüncü Sanayi Devrim ve Küresel İklim Krizi gereği güçlenen küresel kapitalizmin sağladığı avantajı çok iyi kullanan Çin'in jeopolitik ve stratejik planlarını geliştirmesine ve başarılı biçimde ilerlemesine imkân vermesiydi. 
     
  • İkincisi, ABD'nin kendini (tekrar) avantajlı konuma getirmek adına atacağı her adımın hem iç politikada huzursuzluklara yol açabileceği hem de uluslararası sisteme yük getirebileceği sonuçları doğurmasıydı.

Hâl bu durumdayken 2025'in başında ikinci Donald Trump yönetimi işbaşındaydı.

Trump, "Yeniden Büyük Amerika" (MAGA) sloganıyla seçimi kazandı.

Buradaki "büyük" tarifi her alanı (politik, jeopolitik, teknolojik, ekonomik, sosyo-kültürel, askeri, vs.) kapsamaktaydı.

Bu aynı zamanda dünyaya, ama daha çok Çin'e bir "meydan okuma" idi.

Fakat tersi de oldu:

Bugün Çin, ABD'ye karşı hamle yapabilecek özgüvene sahip! Çin de ABD'nin hegemonyasına meydan okuyor.

Sorun da bu ya!.. 

Gezegenin en geniş jeopolitiğine sahip Rusya, bu iki birbirine rakip gücün arasından kendi avantajına sonuçlar çıkarmak isteyebilir.

Avrupa bütün dengeleri hesaba katarak kendi gücünü sağlamlaştırmak isteyebilir.

Şu an dünyada ciddiye alınabilecek türden dört çatışma alanı bulunuyor. Bunlar: 

  • Ortadoğu, 
  • Hint-Pasifik, 
  • Doğu Avrupa ve 
  • Arktik Bölge. 

Özelde ise başlangıcı Ukrayna, Tayvan, İran üzerinden olabilir, en sonunda ucu ABD ve Çin'e kadar uzanabilecek şekilde ilerleyebilir bir çatışma potansiyeli mevcuttur.

Trump'ın uluslararası sistem içinde yaptıkları ve yapabilecekleri:

  • Paris İklim Anlaşması'nı askıya aldı. Özellikle bu konuda Çin ve Hindistan'a rest çekmiş oldu.
  • "Dünya Ticaret Örgütü'nden çıkarım" diyerek Çin'e gözdağı verdi.
  • Müttefiklerine, özellikle Avrupa'daki güçlere, "NATO'dan çıkarım" şeklinde gözdağı verdi.
  • Grönland'ı ve buradan Arktik Bölge'deki açığını kapatmak istiyor.

Son ekonomik tartışma konularını içeren hamleleri dikkate alarak söyleyecek olursak, neler akla gelir?

Ekonomik bakımdan küresel çapta Trump gümrük tarifelerini yükseltti.

Çin karşılık verdi. Trump tekrar etti, tarifeleri bir kademe daha yükseltebileceğini açıkladı.

Çin, üretilen Batı menşeili her ürünü kopyalayabileceğini söyledi.

Böylelikle Çin, bugüne dek yaptığı teknoloji hırsızlığını meşrulaştıracak bir söylem geliştirdi.

Üstüne üstlük, bazı kritik minerallerin ihracatını durdurdu, cep telefonu ve elektrikli araçlarda kullanılan değerli madenlerin tüm dünyaya satışını yasakladı.

"Yan etki" olarak dünyada bütün küresel piyasalar çöktü. Halen büyük değer kayıpları sürmektedir.

Petrol, emtia, vs. hepsinin fiyatı düştü. Pazartesi gününe bakılırsa, ABD borsası son bir yılda elde ettiği tüm kazanımları sildi.

Aslında olanın tam tarifi "risk" bağlamıyla açıklanabilir. ABD küresel ekonomik riskleri arttırdı.

Küresel risk bunalımı, küresel güven bunalımı demekti.

Ekonomide küresel çapta beklenenler var, bilinen konular: Enflasyon artışı, hatta resesyona girilmesi ihtimali, ekonomik büyüme oranlarının gerilemesi, vs.

Aslında Trump küresel meseleler üzerinde kapsamlı bir planı ve buna bağlı hedefleri vardı.

Ama bunları yönetecek liderliği, ekibi ve imkânı var mıydı, bu soruları cevaplamak güçtü.

Trump'ın ekonomik yönden hem ülkesinde hem uluslararası alanda ne yapmak istediğiyle ilgili politikaları için bakınız: "Trump'ın Ekonomik Planı Üzerine

Büyük resimde Trump, Dördüncü Sanayi Devrimi ve Küresel İklim Krizi gereği durumu dikkate alarak, ABD'yi "tekrar büyük" yapmak adına ülkesinde FED'in faizleri indirmesini istiyordu, bundan bahsettim.


Çin'in politikaları ve ABD-Çin rekabeti

Buraya kadar ABD ve Trump hakkında geniş biçimde durumu inceledik. Şimdi de Komünist Çin hakkında bazı noktalara değinmek isterim.

İfade ettiğim gibi, Çin aslında; 

  • ABD sermayesi ve teknolojisinin, 
  • Uluslararası sistemin onlara verdiği avantajların kıymetini bildi, 
  • İnsan gücünü iyi kullandı, 
  • Kalkınma planlarını yaptı ve uyguladı, 
  • Bu sayede küresel çapta kendine "sessiz ve derinden" yayılma imkânı buldu, 
  • Bu saydıklarımın verdiği gücü kullanarak hareket etti ve 
  • Dördüncü Sanayi Devrimi sanki en çok Çin'in kalkınmasının önünü açtı.

İfade ettiğim gibi eğer ABD, Çin'i 2000'lerin başlarında bu tür ticari baskılarla istediği seviyede tutmayı politikasına koyabilseydi, bugünkü bu meydan okuma gerçekleşmez idi.

Artık durum çok farklı. Çin'in ABD'den alacağı veya ihtiyaç duyacağı herhangi bir şey kalmadı. 

Şöyle: 

  • Çin, kendi üretim kapasitesi gelişti hem bazı teknolojik alanlarda gayet önde; kendi piyasası ve ürünlerinin alıcısı var, hesabını yapar ve ona göre çalışır; kendi ortakları ve nüfuz alanı var; öz sermaye gücünü oluşturdu ve ayrıca kendi para birimi renminbinin tercih edilmesi için çalışmalarını da yaptı. 
     
  • Çin'in şimdi ihtiyacı olan, ABD'nin direncini kırmak, riskli olduğunu göstermek. Bu şansı da Başkan Jinping'e, Başkan Trump sunuyor olabilir.

Xi Jinping'in bugünkü açıklaması şöyle:

Çin ekonomisi bir gölet değil, bir denizdir. Fırtınalar bir göleti devirebilir ama asla bir denizi deviremez!


Artık ABD için "eğer, belki, keşke zamanı geçti" denebilir mi?

Sadece ekonomide de değil, güç mücadelesi perspektifinde "politik güç" diyebileceğim konuyu da burada ifade etmem gerekiyor.

Çin, ABD için "gerçek" bir rakip. Hani halk arasında denir ya, "dişli rakip" diye, tam da öyle. 

Çin ve ABD, Pasifik Okyanusu'nun iki yakasındalar. İki rakip çok farklı karakterdeler. 

Çin, iddiaları hakkında rakibiyle müzakere etmeyi kesinlikle reddediyor.

Geleneklerine uyarak Amerikalılarla konuşursa bu kimseyi aldatmamalıdır; Çin geleneğinde konuşarak üstünlük sağlamak vardır, ama pes etmek yoktur. 

Çin için Tayvan, "varoluşsal" bir mesele. Çin Tayvan'ı istiyor. Bu konuda geri adım atmayacaktır.

ABD çok noktadaki krizler için başka ülkelerle önce sertleşip sonunda bir anlaşma zemini yaratabilir.

Ama Çin'in Tayvan konusu ayrı.

Çin, Tayvan'ı bir egemenlik meselesi olarak görmektedir.

Çin, Tayvan'ı kaybedecek türden hiçbir diplomatik alana adımını bile atmayacaktır. 

Çin binlerce yıllık tarihinde kültürel üstünlük nedir, bunu özümsemiştir.

Şu an büyük bir kalkınma gerçeğini yarattı.

Bu varlıklı halini veya varlığını arttırma potansiyelini kimseye teslim etmez. 

Çin sistem açısından ABD'den kesinlikle farklı: 

  • İnsan gücünü kullanma biçimi, 
  • Politikası, 
  • Mülkiyet hakları ve hukuku, 
  • Komünist sistemin gereklilikleri…

Çin, şimdiden uluslararası sistemde iki veya çok kutuplu düzen için tünelin ucunu görüyor ise bundan caymaz.

Çin teknoloji casusluğunu 20 yıldır yapıyor. Batı dünyası ile aralarındaki en büyük meselelerden birisi budur.

Çin, "fikri mülkiyet" konusunda uluslararası sistemin taleplerine cevap vermemektedir.

Çin'in, nükleer silahlar dahil, silahlanması planlı biçimde devam etmektedir.

Hint-Pasifik'te giderek güçlenmektedir. 2027, 2035 ve 2049 yılları olmak üzere hedefleri vardır.

Birinci aşamayı (2027) geçtikten sonra ABD ile askeri yönden baş edebileceği seviyeyi yakalama aşamasına geçecektir (2035).

2049'da ise bütün askeri hedeflerine ulaşmış olacaktır.

Aslında bu plan bize aynı zamanda savaşa girme takvimi verircesine bir veri gibidir.

Ben bu konuyu bu şekilde değerlendirdim.

2035'e kadar Çin ne yapar?

İddialarını devam ettirir, ticaret ve teknoloji alanında ilerlemesini sürdürür, silahlanma ve altyapı dahil, bütün alanlarda planlarını kesintisiz tamamlamaya odaklanır.

Sonrasında askeri güç kullanmayı dahi göze alabilir. 2049'da Çin, "Büyük Gençleşme" stratejisindeki hedeflerini tamamlayabilir.

Çin bugünlerde Tayvan'ı ablukaya alacak şekilde büyük ve müşterek bir askeri tatbikat yapmaktadır.

Çin'in iddialarını sürdürdüğüne dair bu önemli bir veridir.

Aynı zamanda Çin küresel planlarını sürdürebilmek amacıyla ortaklarıyla bağının kopmamasına da özen göstermektedir.

Örneğin İran konusunda Çin hassastır. Çünkü İran ile bir enerji köprüsü kurmuş haldedir.

Çin, Ukrayna'daki savaş nedeniyle Rusya ile ilişkisini genişletme imkânı bulmuştur.

Şimdi de ticaret savaşı bağlamında açıklanan güncel meselelere göz atalım.

ABD'nin Çin ürünlerine uyguladığı yeni yüzde 50 gümrük vergisi, toplamda yüzde 104'e ulaşacak.

Bu karar ABD ekonomisini Çin'den ayırmak amaçlı bir tutum.

Çin ise "Trump'ın tarife tehditlerine boyun eğmeyeceklerini" söyleyerek bu ayrışmayı resmileştirdi. 

Trump, ABD ile daha iyi bir ticaret anlaşması müzakere edebilmek için Çin'e baskı yapmanın bir yolu olarak sert yeni gümrük vergilerini ileri sürdü.

Bunu yaparken Çin ile olan büyük ticaret açığını kapatmayı ve üretimi ABD'ye geri getirmeyi umuyordu.

Trump yanlış yolu mu takip etti?

Öyle görünüyor. Çin'in anlayacağı dilden konuşmadı.

Çin bu tarz yaklaşımları meneder. Hem tedrici güç gösterileri Çin'in işine yarar.

Trump bu işin en başında, kozunu göstermeden, Çin'i köşeye sıkıştırmanın yolunu bulmalıydı.

Jinping, ABD'ye boyun eğerse Komünist Parti ve halk onu küçük görür, bu Çin kültüründe iyi bir durum olmaz.

Bu Jinping için büyük bir "itibar kaybetmek" demek olur. 

Hemen her uzmanın söylediği şu, ABD'nin çok fazla kaldıraç gücüne sahip olduğu doğru, ancak ABD ekonomisinin Çin'e olan sıkı bağımlılığını hafife almamak gerekir.

Bu da Çin'e avantaj sağlan bir durumdur.

En azından şu gerçek var:

ABD arasa başka bir yerden o ürünü alamayacak ve sadece Çin'den tedarik edecek ise bu bir tür bağımlılık olmuyor mu?

Çin bu kalem ürünleri biliyor ve şimdi onları kullanma yolunu seçiyor. En basit örnek, ilaçlar ve tıbbi içerikler… Ama iş burada kalmıyor, ya Pentagon'un birçok silah sisteminde kullanılan Çin bileşenlerine olan bağımlılığına ne diyeceğiz?

Çok fazla detay var.

Öyleyse şunu söylersek yanlış olmaz, işte şimdi Çin'in ABD'ye ambargo uygulama zamanı! 

Trump neyi düşünüyor?

Çin tedarik zincirlerindeki riskleri azaltmak amacıyla Batılı şirketlerin üretimlerini Çin'den alıp, Vietnam, Tayland, Malezya, Endonezya, hatta Güney Kore, Japonya gibi dost ülkelere kaydırmak istiyor.

Bu hemen olacak bir şey değil.

Üstelik ortalığı toz duman eden, risk hesaplarını karmakarışık eden Trump'a olan güveni düşünecek olursanız, bu acil ve yeni yatırımlar bugünün konusu olamaz.

Bundan böyle Çin için ABD, kesinlikle tarafsız bir ülke değildir.

Hint-Pasifik bölgesinin her noktasında ve ülkesinde sürekli bir çatışma hali gelişebilir. 


Sonuç

Küresel güven bunalımı evresindeyiz.

Bu dönemde her şey riskli! 

Büyük savaş olmasın!..

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU