Suriye'de Baas rejimi, 1963 yılından itibaren ülke siyasetini baskı altında tutarak otoriter bir yapı kurmuş ve azınlık diktatörlüğüyle ülkenin çok etnikli ve çok mezhepli yapısını derin çatışmalara sürüklemişti.
2011 yılında başlayan halk ayaklanmaları, rejimin şiddetle bastırmaya çalışması nedeniyle iç savaşa dönüştü.
Yıllarca süren savaş, ülkede insani ve ekonomik krizlere yol açarken, Baas rejiminin uluslararası meşruiyetini de tamamen kaybetmesine neden oldu.
2024 itibarıyla, Esad rejiminin sona ermesi ve Esad'ın ülkeyi terk etmesi, sadece Suriye için değil, tüm bölge için yeni bir dönemin başlangıcını temsil ediyor.
Geçiş hükümeti ilk hedefini, ülkedeki şiddet ortamını sona erdirmek ve insani yardımı koordine etmek olarak belirlendi.
Ancak bu geçiş sürecinin en kritik unsurlarından biri, uluslararası aktörlerin rolleri ve bu rolleri nasıl şekillendireceğiydi.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Türkiye, baştan beri Suriye'de barış ve istikrarın sağlanması için diplomatik ve askeri adımlarını yoğunlaştırdı.
MİT Başkanı İbrahim Kalın'ın Şam ziyareti, Türkiye'nin geçiş hükümetine verdiği desteğin ve bu süreci aktif olarak şekillendirme arzusunun bir göstergesi olarak dikkat çekti.
Bu ziyarette, özellikle YPG/PKK tehdidinin bertaraf edilmesi, Suriye'de yeni bir yönetim anlayışının desteklenmesi ve Türkiye-Suriye ilişkilerinin normalleştirilmesi görüşüldü.
Kalın'ın öne çıkardığı bir diğer başlık ise, Suriye'de çatışma sonrası yeniden inşa sürecinin uluslararası toplumu da kapsayacak şekilde organize edilmesiydi.
Bu çalışmalarda, Türkiye'nin gerek bölgesel gerekse insani yardımlar konusundaki lider rolü vurgulandı.
Türkiye'nin Suriye'deki artan etkinliği, sahadaki askeri varlığından ziyade, diplomatik hamleleri ve bölgesel çıkarları dengeleme konusundaki başarısıyla öne çıkıyor.
Yeni dönemde, geçiş hükümetinin başarılı olabilmesi için ülke içinde toplumsal uzlaşının sağlanması, uluslararası yardım mekanizmalarının devreye girmesi ve bölgesel aktörlerin desteği kritik öneme sahip olacak.
YPG/PKK tehdidi ve Türkiye'nin müdahale stratejisi
Son dönemde, YPG/PKK terör örgütü, Suriye'nin kuzeyinde kazandığı alan kontrolüyle sadece Suriye'yi değil, bölgedeki güvenlik dengelerini de tehdit eden bir yapıya dönüştü.
Bu yapı, hem Türkiye'nin sınır güvenliği açısından ciddi bir risk oluşturmuş hem de Suriye'nin iç dinamiklerinde derin istikrarsızlıklara yol açtı.
Türkiye, bu tehdidi bertaraf etmek için hem uluslararası diplomasiyi devreye sokmuş hem de sahada aktif askeri varlığını sürdürerek çok yönlü bir strateji geliştirdi.
Türkiye'nin YPG/PKK'ya karşı geliştirdiği müdahale stratejisi 4 temel aşamadan oluşuyor:
1. Suriyeli olmayan unsurların ülkeyi terk etmesi
YPG/PKK saflarında yer alan ve ağırlıklı olarak Avrupa ile Irak'tan gelen yabancı teröristler, örgütün uluslararası bağlantılarının en somut göstergelerinden biri. Türkiye, bu unsurların Suriye'den çıkarılması konusunda uluslararası toplumla iş birliği yapmayı hedefliyor.
Özellikle, Avrupa ülkelerinden gelen teröristlerin kimlikleri tespit edilerek ülkelerine iadesi gündeme alındı. Bu süreçte, diplomatik baskılar ve istihbarat paylaşımı önemli bir rol oynuyor.
2. YPG elebaşlarının çıkarılması
Türkiye'nin kırmızı çizgilerinden biri, YPG/PKK'nın lider kadrosunun tamamen etkisiz hale getirilmesidir. Örgütün Suriyeli bile olsa lider kadrosunun Suriye'den çıkarılması, bölgedeki terörist yapılanmanın liderlik kapasitesini ciddi ölçüde zayıflatacaktır.
Bu hedef doğrultusunda, Türkiye'nin hem diplomatik hem de askeri operasyonlarla baskıyı artırması bekleniyor. Örgüt elebaşlarının Suriye dışına çıkması, bölgedeki terör faaliyetlerinin koordinasyonunu sekteye uğratacaktır.
3. Alt kadroların silah bırakması ve normal hayata dönmesi
Türkiye, örgütün alt kadrolarının silahlarını bırakarak topluma kazandırılmasını önemli bir strateji olarak benimsiyor. Bu süreçte, yeni kurulan geçiş hükümetinin kapsayıcı bir politika izlemesi kritik öneme sahip.
Silah bırakma sürecinde yerel aşiretler ve kanaat önderlerinin de devreye sokulması planlanıyor. Türkiye, bu konuda geçiş hükümetiyle yakın iş birliği içinde çalışarak, alt kadroların topluma entegrasyonunu destekliyor.
4. Kürt toplumunun yeni yönetimde temsil edilmesi
Yeni bir Suriye'nin inşası, sadece politik reformlar ve ekonomik kalkınma süreçleriyle değil, aynı zamanda toplumun çeşitli kesimleri arasında sağlanacak bir uzlaşıyla mümkün olacaktır. Bu bağlamda, Kürt toplumunun yeni yönetimde temsil edilmesi meselesi, hem toplumsal barışın sağlanması hem de gelecekte benzer çatışmaların önüne geçilmesi açısından kritik bir öneme sahip. Türkiye, bu sürecin hem destekleyicisi hem de yönlendiricisi olarak aktif bir rol üstlenmektedir.
Türkiye, YPG/PKK'yı Kürt toplumunun meşru temsilcisi olarak görmemekte ve bu ayrımı net bir şekilde ortaya koyuyor. Bu süreçte, Türkiye'nin önerdiği model, Kürt toplumunun siyasi, ekonomik ve kültürel haklarının garanti altına alınmasını hedefliyor.
Ayrıca, toplumsal barışın sağlanması için geçmişte yaşanan çatışmaların neden olduğu travmaların onarılması da büyük önem taşıyor. Bu bağlamda, Kürt toplumunun temsilcileriyle yapılan istişareler ve yerel inisiyatiflerin güçlendirilmesi, geçiş hükümetinin başarı şansını artıracaktır. Türkiye, bu süreçte uzlaşı kültürünün gelişmesine katkı sağlamak için diplomatik çabalarını sürdürüyor.
Operasyon seçeneği ve gelecek senaryoları
Suriye'de YPG/PKK tehdidinin bertaraf edilmesine yönelik diplomatik ve siyasi girişimlerin sonuçsuz kalması, Türkiye'nin askeri müdahale seçeneğini gündeme getiriyor.
Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) ve Suriye Milli Ordusu (SMO) tarafından yürütülecek bu operasyon, yalnızca Suriye'nin toprak bütünlüğünü ve sınır güvenliğini sağlamakla kalmayacak, aynı zamanda bölgede kalıcı istikrarın temellerini oluşturmayı hedefleyecektir.
Planlanan operasyon, özellikle YPG/PKK'nın sınır bölgelerindeki varlığını sona erdirerek örgütün lojistik hatlarını kesmeyi ve etkisiz hale getirmeyi amaçlıyor.
Ayn el-Arap (Kobani), Haseke ve Kamışlı gibi bölgeler, operasyonun odak noktası olacaktır. Bu bölgeler, YPG/PKK'nın hem yönetim merkezi hem de lojistik üs olarak kullanılması nedeniyle kritik önem taşıyor.
Operasyonun başarısı, örgütün hem askeri hem de moral kapasitesini ciddi ölçüde zayıflatacaktır.
Türkiye, operasyonun kapsamını genişletirken, modern askeri teknolojiyi de etkin bir şekilde kullanmayı planlıyor.
İnsansız hava araçları (SİHA) sayesinde, hedeflerin hassas bir şekilde vurulması sağlanacak ve kara harekâtı sırasında sivillerin zarar görmesi minimuma indirilecektir.
Aynı zamanda, operasyon sırasında yerel halkın güvenliğini temin etmek amacıyla insani yardım koridorları açılacak ve güvenli bölgeler oluşturulacaktır.
Bu adımlar, operasyonun meşruiyetini pekiştirmek ve uluslararası alanda Türkiye'nin haklılığını göstermek açısından kritik öneme sahip.
Bölgedeki askeri hareketliliğin doğuracağı sonuçlar, hem saha koşulları hem de uluslararası ilişkiler bağlamında değerlendirilebilir.
Sahada, YPG/PKK'nın etkisiz hale getirilmesiyle Suriye'nin kuzeyinde terör tehdidi büyük ölçüde ortadan kalkacaktır.
Bu durum, hem Türkiye'nin sınır güvenliğini artıracak hem de bölgedeki halkın normalleşme sürecine katkıda bulunacaktır.
Bununla birlikte, bölgede oluşturulacak güvenli alanlar, geçiş hükümetinin otoritesini güçlendirecek ve Suriye'nin yeniden inşa sürecine zemin hazırlayacaktır.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish