İş dünyası bir değişim sürecinde. JP Morgan, personelini haftanın 5 günü ofise geri çağırıyor ve Londra’daki Canary Wharf'ta yer alan genel merkezinde ihtiyaç duyulan 14 bin masayı yerleştirecek ek alan arayışında. Amazon da aynı yolu izliyor. Meta, Starbucks ve Dell de uzaktan çalışma ve evden çalışmaya karşı adımlar atıyor.
Diğer yandan Citigroup, çalışanlarının çoğunun haftada iki gün uzaktan çalışabileceğini duyurdu ve Canary Wharf’taki 1 milyar sterlinlik binasını elden geçiriyor.
İşçi Partisi’nden 12 parlamenter (Yeşillerden de bir parlamenter), haftada 4 gün çalışmanın yasalaşması amacıyla, halihazırda parlamentoda değerlendirilmeye alınan İstihdam Hakları Yasası’nda değişikliğe gidilmesi için baskı yapıyor. Aynı zamanda, evrensel temel gelir) hareketi de ivme kazanıyor; bu, toplumdaki herkese koşulsuz ve düzenli ödeme yapılmasını öngören bir fikir. İrlanda ve İskoçya da dahil dünya genelinde denemeler yapılıyor. Yakında Jarrow ve Finchley'de, insanların hiçbir şey yapmadan ayda 1600 sterlin (yaklaşık 73 bin 500 TL) alacağı bir pilot uygulama başlatılacak. Bunun sağlık ve refahları üzerindeki etkisinin yanı sıra ek iş yapmayı tercih edip etmedikleri izlenecek.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Evrensel temel gelir yeni bir kavram değil: Thomas More'un 1516'da Ütopya'yı yazmasından bu yana tartışılıyor. Yapay zekanın yükselişine karşı muhtemel bir çözüm olarak günümüzde tekrar gündeme getiriliyor. Önde gelen savunucuları arasında Andy Burnham var. Greater Manchester Belediye Başkanı, bu fikrin teknolojinin saldırısına karşı bir panzehir görevi görebileceğini ve insanların yaşamlarını iyileştirip toplumsal zararı azaltarak devletin tasarruf etmesini sağlayabileceğini savunuyor. Nitekim bir deneme, evrensel temel gelir alanların yeni iş kurma ihtimalinin daha yüksek, boşanma ihtimalininse daha düşük olduğunu gösterdi.
Bu hafta Paris'te düzenlenen yapay zeka zirvesine katılan delegeler, teknolojinin iki ila üç yıl içinde “neredeyse her alanda” insan kapasitesini aşacağına dair öngörüler paylaşılırken bir araya geldi. ChatGPT'nin ilk yılında Amerikalıların yüzde 14'ünün halihazırda işlerini robotlara kaptırdığı tahmin ediliyor. Elon Musk, yapay zekaya yönelik en büyük tehdidin, bu teknolojinin yapabileceklerinden değil kitlesel işsizliğin etkisiyle sarsılan hükümetlerden geleceğini belirtiyor. Ancak bu, Musk’ı gelecekte sadece “kişisel tatmin” için çalışılacağını söylemekten de alıkoymuyor.
Goldman Sachs, 300 milyon kadar işin ortadan kalkacağını öngörüyor. Bu, pandemide uyguladığı hibrit çalışma politikasını terk edip tamamen ofise dönüş talimatı veren aynı Goldman Sachs. Dahası şirket, yapay zekanın hedefindeki bir alanda, bankacılık sektöründe yer alıyor. Önceleri teknolojiden en fazla etkilenme riski taşıyan mesleklerin fiziksel ya da pis işler olduğu varsayılıyordu. Şimdiyse hedefte hukuk, tıp, bankacılık ve finans gibi orta sınıf meslekler olduğu düşünülüyor.
Yol ayrımında takılıp kaldığımız açık, nasıl ilerleyeceğimizden emin değiliz. Burada ne kadar kalacağımızı zaman gösterecek.
Farklı önerilerin hem avantajları hem de dezavantajları var. Evden çalışmanın iş-yaşam dengesi açısından daha iyi olduğu düşünülüyor; ruh sağlığını iyileştiriyor, işe gidip gelme stresini ortadan kaldırıyor (ulaşımda harcanan zamandan da tasarruf sağlıyor) ve personelin de daha verimli çalıştığı söyleniyor. İşverenler de bu kadar büyük çalışma alanlarına ihtiyaç duymadığından maliyetleri azaltabiliyor. Bunlar kişisel görüşlere dayanıyor ve bilimsel değil, yine de görüş bu yönde.
Öte yandan buna karşı çıkanlarsa evden çalışmanın kaytarmayı teşvik ettiğini, kendiliğindenliği ve yaratıcılığı sınırladığını, ayrıca meslektaşlık ve mentorluk fırsatlarını azaltarak izolasyon hissini arttırdığını savunuyor. Benzer şekilde bunlar da kesin verilere dayanmıyor.
Haftada 4 gün çalışmanın da benzer avantajları ve dezavantajları var. Olumsuz tarafı, zaten birçok işyerinde var olan daha yavaş beşinci gün mefhumunu resmileştirerek, cuma yerine perşembeyi daha rahat bir gün haline getirmek. İşçi Partisi destekçileri, daha kısa çalışma saatlerinin ekonomik büyümeyi nasıl artıracağı (ki bu mevcut hükümet için bir zorunluluk) henüz açıklamış değil. Yapay zeka istihdamı azaltacağı için buna nasıl ihtiyaç duyulduğunu vurgulamayı tercih ediyorlar.
Ancak bu doğruysa, 5 gün yerine 4 gün çalışmanın nasıl daha fazla güvence sağlayacağını görmek zor. İşte bu noktada evrensel temel gelir devreye giriyor ve “Boş verin, alın size harcamalarınızı karşılayacak bir miktar nakit, artık çalışmanıza gerek yok” diyor. Ancak bunun miktarı ne olmalı? İngiltere'nin kuzeydoğusunda yeterli olan miktar, Londra'nın kuzeyinde yeterli olmayabilir. Ve bunu kim ödeyecek? Bazıları evrensel temel gelirden yararlanacak olsa bile bunun finanse edecek vergileri ödeyen yeterli sayıda ücretli çalışan olmalı.
Hükümetlerin, işverenlerin ne yapacaklarını bilmediklerini söylemek hafif kalır. Değişimin yaklaştığını hissediyorlar ama henüz gelmedi. Fakat bunun ne şekilde ya da ne kadar kapsamlı olacağını kestiremiyorlar. Kimileri şimdiye odaklanıyor, inandıkları çalışma düzenlerinden hangisinin doğru olduğunu tartıyor.
Hiçbir şey kesin değil. İstihdamın geleceği iklim değişikliğine benzer bir konumda: Bir şeyler gerçekleşiyor fakat bunun etkilerinin ne olacağına ya da yavaş ve kademeli mi yoksa hızlıca mı ilerleyeceğine dair çok az fikrimiz var.
Bu da hayal kırıklığı anlamına geliyor. Emmanuel Macron'un yapay zeka zirvesi gibi etkinliklerde bir araya gelen, akıllı yazılımları ve algoritmalarıyla yarın ne olacağını dünden tahmin eden kişilerin hiçbiri aynı fikirde değil.
Neticede parçalanma ortaya çıkıyor: Bir yerde benimsenen uygulamalar başka yerde kabul edilmiyor; bazı politikalar coşkuyla desteklenirken, aynı derecede küçümseniyor.
Ütopya, aynı zamanda özel mülkiyetin yasaklanmasını, malların depolarda saklanmasını, insanların ihtiyaç duyduklarını talep etmesini, evlerin kapılarında kilit olmamasını ve vatandaşların her 10 yılda bir ev değiştirmesini savunuyordu. More'un kurgusal adasındaki herkes temel bir zanaat öğrenmek zorundaydı ve benzer, sade kıyafetler giyiyorlardı. Hepsine aynı ücret ödeniyordu ama çalışmaları bekleniyordu. Ücretsiz hastaneler vardı ve yemekler halka açık yemekhanelerde yeniyordu. Net şekilde hicvettiği şey, herkesin mutlu mesut yaşadığı manastır hayatıydı.
Ütopya mı distopya mı? Cevabı olan varsa, duymaya hazırız.
https://www.independent.co.uk/voices
Independent Türkçe için çeviren: Yasin Sofuoğlu
© The Independent