Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın geçen hafta Pakistan'a 5 yıl aradan sonra düzenlediği ziyaret taraflar için orta ve uzun vadede elde edilecek sonuçlar açısından çok önemliydi.
Pakistan, Malezya ve Endonezya'dan sonraki durağıydı Sayın Cumhurbaşkanının.
Kuşkusuz ilk iki ziyaret noktasının stratejik açıdan yeri ayrı ancak Erdoğan'ın Asya turunda Pakistan'ın farklı açılardan öne çıktığını söylemek gerekiyor.
Cumhurbaşkanının bölgeye yaptığı ziyaretin hemen sonrasında İslamabad'daydım ve oradaki etkisine bizzat şahit oldum.
Aslında hissedilen, her iki ülkenin arasındaki bu kuvvetli bağın siyaset üstü olduğu.
Türkiye'nin bağımsızlık mücadelesi sırasında, 1919'dan itibaren Kurtuluş Savaşı'na bölgedeki Müslüman nüfusunun verdiği desteğin, modern Türkiye'nin kurulma aşamasında ayrı bir güç olduğu bilinen bir gerçek.
Türkiye'nin Millî Mücadele'deki başarısı da, 1947'de bağımsızlığını elde eden Pakistan'a ilham vermiştir.
İkinci Dünya Savaşı ve Soğuk Savaş döneminde ülkelerin birbirlerine gösterdiği koşulsuz kardeşlik bağının, yıllar içinde daha da kuvvetlendiği görüyoruz.
Bu bağ her iki ülkenin değişen siyasi dengelerine ya da iktidarlarına göre değişiklik göstermedi.
Her iki ülkenin iktidarlarında hangi parti olursa olsun, başta halklar arasında olmak üzere, uluslararası siyaset arenasında da birliktelik her defasında hissedildi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın iktidarda olduğu dönemde ise iki ülkenin ilişkileri, mevcut olan askeri iş birliğine ilave olarak, siyasi ve ekonomik olarak kuvvetlendirildi.
Keza Pakistan'da görüştüğüm tüm diplomatik çevreler bu görüşü paylaşıyor.
Türk hükümetinin İslamabad'a gerçekleştirdiği son ziyarette, önceden planlanana ek olarak, pek çok anlaşmanın altına imza atıldı.
Aslında planlanan 6 anlaşmaydı, ancak bu kısacık sürede başta askeri, ticari, ekonomik olmak üzere, sağlık, teknoloji, tarım ve farklı alanlarda 24 anlaşmada mutabakata varıldığı görülüyor.
Bunda Pakistan'ın son yıllarda kendi içindeki güvenlik sorunlarının büyük bölümünü çözmüş olması, ekonomi politikalarını geliştirerek, ticari ve teknoloji konularında Çin ile iş birliği içerisinde ileriye yönelik pozitif ve güçlü adımlar atması da yatıyor.
Dahası Pakistan'da son yıllarda enerji sektöründe de neredeyse büyük bir reform gerçekleştiriliyor ve ülkenin kendi içindeki bu hızlı ilerleme süreci beni gerçekten şaşırttı.
Pakistan'a ilk 2010 yılında gitmiştim.
O dönem, ABD'nin öncülüğündeki NATO kuvvetlerinin Afganistan'a düzenlediği askeri operasyonların bedellerini ödüyordu.
Afganistan'a komşu olması, sınırlarında "terör" koridorunun oluşması, ülke sınırlarında gerçekleşen saldırılar ülkenin prestijini bir anda olumsuz etkilemişti.
Dahası, ABD "dolaylı müttefik" dediği Pakistan ile ilgili dünyaya bir de "güvenli ülke değil" duyurusunda bulunmuştu.
O dönemlerde genellikle Afganistan sınırına yakın olan Peşaver ve Hollywood filmlerine konu olan Swat Vadisi'nde kalıyordum.
Taliban'ın alt gruplarının insan kaçırarak fidye istediği, saldırıların kendini kuvvetli bir şekilde hissettirdiği bir dönemdi.
ABD'de Taliban'ın Pakistan'daki varlığına, ülke topraklarında operasyonlar düzenleyerek karşılık veriyordu.
Sonuçta Pakistan, komşusunda yaşananların bedellerini ekonomik ve askeri anlamda çok ağır ödedi.
Ülkeye son ziyaretim ise 2021 yılında, ABD Afganistan'dan çekildikten sonra, Taliban Afganistan yönetimini ele geçirdiğinde oldu.
Kabil'de artık kendi hükümetlerini kuran grup mensupları, Pakistan'ı terk etmeye başlamışlardı.
Sınırda sığınmacı ve mülteci yığılmaları vardı, ancak Swat 2010'daki Swat değildi.
Pakistan özel harekât güçleri (PAK Army) bölgeyi büyük oranda temizlemişlerdi.
Pakistan Ulusal Güvenlik Üniversitesi'nin düzenlediği kapsamlı organizasyonun davetiyle geçen hafta İslamabad'a gittiğimde ise bambaşka bir Pakistan ile karşılaştım.
Yaşadığı tüm olumsuzluklara rağmen, bu kısacık zamanda kendini hızla yenileyen, gelişen, güvenlik tehditlerini büyük ölçüde yok eden, yatırımlara açık, hatta pek çok fırsatı kendi içinde barındıran, siyasi ve ekonomik istikrarın hızlıca inşa edildiği, bambaşka bir Pakistan…
Türkiye'nin de şu ana kadar alt yapı, enerji ve üretim konularında yatırımlara teşvik ettiği ülke, başta Çin ve Rusya olmak üzere pek çok ülkenin yakın ilgi alanında.
Güvenlik sorunlarının başta İslamabad olmak üzere, ülkenin farklı bölgelerinde büyük oranda aşıldığı görülüyor.
Kaşmir ve Lahor bölgeleri ise ekonomik anlamda yeni fırsatlarla dolu.
Dolayısıyla Türkiye'nin gitmeden önce planladığı 6 anlaşma başlığı, 24 farklı anlaşmayla sonuçlanmış durumda.
Her iki ülkenin karşılıklı olarak kendi kapasitelerini henüz tam anlamıyla kullanmadığını söyleyebilirim ancak bölgenin hızlı gelişimi ve zaman buna olanak sağlıyor.
Askeri anlamdaki işbirliğinin geldiği noktayı ve son anlaşmanın kendilerini tatmin edip etmediğini, Pakistan Askeri Akademi'nin başındaki isim Tümgeneral İftikhar Hassan Chaudhary'e ayak üstü sohbetimizde sorduğumda, "Biz Türkiye ile stratejik ortak değiliz" diye başladı sözlerine; "biz kardeşten yakın iki ülke olarak birbirimizi nasıl geliştirebileceğimize odaklandık ve evet, son anlaşmalar bizi oldukça tatmin etti" dedi.
Yine Pakistan Ulusal Savunma Üniversitesi'nin düzenlediği organizasyon kapsamında cumhurbaşkanlığı konutunu da ziyaret ettik ve Cumhurbaşkanı Asıf Ali Zerdari ile de sohbet etme şansım oldu.
İş birliğine vurgu yaparak "Çok güzel olacak" dedi; "çok daha iyi olacak".
Bu alanda çok titiz ve önemli çalışmalar yapan düşünce kuruluşları, ülkenin geleceğe yönelik güvenlik politikalarıyla ilgili uluslararası çalışmalara devam ediyorlar.
1999 yılında kurulan İslamabad Politikalar Araştırma Enstitüsü'de (IPRI) onların başında geliyor.
Kurum, Pakistan Ulusal Güvenlik Birimi'ne (NSD) bağlı, en eski, tarafsız, yarı özerk düşünce kuruluşlarından biridir.
Enstitü, geniş kapsamlı araştırma çıktılarıyla, yıllar içinde politika araştırması ve savunuculuğu alanında lider bir kuruluş haline geldi.
IPRI aynı zamanda, Pennsylvania Üniversitesi'nin Düşünce Kuruluşu Sivil Toplumlar Programı (TTCSP) tarafından, 2021 Küresel Git-Düşünce Kuruluşu Endeksi'nde "Hükümetle Bağlantılı Düşünce Kuruluşları" kategorisinde 74. sırada yer alıyor.
Pakistan hükümetine ulusal güvenlik konularında ve politika odaklı önerilerde bulunuyor, halkı eğiterek bilgilendiriyor.
Bu anlamda gerçekten tarafsızlık ilkesiyle hareket ediyor olmaları çok önemli.
İslamabad ziyaretimde büyük bir merakla İslamabad Politikalar Araştırma Enstitüsü'nü (IPRI) de ziyaret ettim.
Enstitü Başkanı Dr. Raza Muhammad ve Birleşmiş Milletler ile Cumhurbaşkanlığı ofisinde en üst düzeyde görev yaparak, yıllarca ABD, İngiltere, Afganistan, İran'da büyükelçilik görevi üstlenen Asif Durrani ile buluştum.
Benim Pakistan'a olan merakım gibi, onlar da Türkiye'ye yakından ilgiliydiler.
Suriye ve Filistin konuları başta olmak üzere Türk dış politikası hakkında karşılıklı görüş alışverişinde bulunduk.
Cumhurbaşkanı Erdoğan önderliğinde Türk heyetinin Pakistan'a yaptığı ziyaretin, onlar açısından önemini Büyükelçi Asif Durrani'ye sordum.
Benan Kepsutlu: 5 yıl sonra Pakistan'a yapılan bu ziyaret sizin için ne anlam ifade ediyor?
Asif Durrani: Erdoğan'ın 5 yıl sonra Pakistan'a yaptığı ziyaret çok önemliydi. Diğer taraftan bizim başbakanımız Şahbaz Şerif son yıllarda Türkiye'nin koalisyon ortağı ve seçimlerden sonra olmak üzere iki defa Türkiye'ye gitti. Bildiğiniz üzere Pakistan ve Türkiye arasında stratejik ortaklık var. Ayrıca her iki ülke birbirine tarihi kökleriyle de sıkıca bağlı. Bu nedenle Türkiye ile olan yakın ilişkimizden gurur duyuyoruz ve bence aramızdaki bağ dünyada eşi olmayan türden. En son gerçekleştirilen toplantıda politik içerikli görüşmelerimiz harikaydı. Öte taraftan bu toplantının öne çıkan tarafı, her iki ülkenin karşılıklı olarak ekonomik girişimlere daha çok odaklanması oldu. Savunma alanında da iş birliği konuları görüşüldü. Böylelikle daha önce görüşülen ve uzlaşılan konularla ilgili harekete geçildi. Özellikle savunma konularında, drone teknolojileri konusunda, helikopter ve uçak teknolojileri hakkında anlaşmalar sağlanarak nakliyeleriyle ilgili görüşmeler oldu. Ticaret de geçtiğimiz yıllardan itibaren artış göstermeye başladı. Bu nedenle Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın buraya gelişi çok önemliydi. Anlaşmalar yenilendi ve tüm süreçlerde hız kazanılarak iki ülkenin ilişkileri bir adım öteye taşındı, ortaklık derinleştirildi.
Benan Kepsutlu: Aslında 6 anlaşmanın imzalanması planlanıyordu ancak 24 anlaşmanın altına imza atıldı. Daha önce de imzalanan pek çok benzer diyebileceğimiz anlaşma var. Bu anlaşmaların öncekilerden farkı ne peki?
Asıf Durrani: Bence artık imzalanan anlaşmaların uygulama sürecine geçildi. Eğitim ile ilgili anlaşmalara baktığımızda mesela, binlerce Pakistanlı genç artık Türkiye'ye gidiyor. Oradaki akademik ve kültürel çevrenin içerisinde olmaktan keyif alıyorlar. Orada eğitimlerini tamamladıktan sonra Pakistan'a geri dönüyorlar. Şu anda Pakistan'da Türkçe konuşan pek çok genç var. Bu, her iki toplumun birbirleriyle sıkı ilişki içerisinde olmasının bir sonucu. Farklı iş alanlarında ve ticari konularda da karşılıklı olarak gelişme kaydettik ve süreç devam ediyor. 3 ile 5 yıl süreli, 5 milyar doları bulmayı hedefleyen anlaşmaların altına imza atıldı. Her iki ülkenin izlediği bu yöntemin daha da iyi olacağına güvenim tam ve zaman içerisinde daha da gelişecektir.
Benan Kepsutlu: Peki dış politikanız konusunda Türkiye'den beklentileriniz neler? Mesela Kaşmir uzun zamandır sizin ve Hindistan arasında devam eden bir sorun. Kaşmir ile ilgili bir destek istediniz mi Türkiye'den? Çünkü Türkiye'nin Hindistan ile de diplomatik ilişkileri iyi.
Asif Durrani: Benan, Pakistan Türkiye'den herhangi bir şey istemek ya da beklemek zorunda değil. Türkiye de bizim herhangi bir yardım ya da destek talebimizi kabul etmek zorunda değil. Bu öyle ideolojik bir durum ki aslında ülkeler, biz daha bir şey istemeden süreçle ilgileniyorlar. Bence süreç yeniden işlemeye başladı. Bence Kaşmir hakkında konuşmak için uygun siyasi ortam oluşuyor. Bu konuda Türkiye'nin desteğini almaktan gurur duyuyoruz. Türkiye ile ilişkimizin duruşu sağlam ve bununla gurur duymalıyız.
Benan Kepsutlu: Geçmiş yıllarda ABD ile Pakistan'ın müttefik gibi hareket ettiğini gördük. Buna tam anlamıyla bir müttefiklik demiyorum. Pakistan'ın aynı zamanda Çin ile de çok güçlü ilişkileri var. Donald Trump'ın başkanlık sürecine dair Pakistan-ABD ilişkilerinin geleceğine dair nasıl bir beklentiniz var?
Asif Durrani: Sadece Trump'ın başkanlık döneminden ziyade ABD-Pakistan ilişkilerini dünden bugüne yorumlayacak olursak, ABD ile mekanik, geçici bir ilişki türümüz vardı. Bize geçmişte ihtiyaçları oldu, onların ihtiyaçlarına karşılık verdik. Sonra Afganistan konusunda bize ihtiyaçları kalmadı. Ondan önce, Soğuk Savaş döneminde Sovyet Bloğu'nun karşısında bir müttefik gücü kurdular. Türkiye, Pakistan, İran ortada birlikte hareket etti. Burada sorun şu ki ABD bizimle kalıcı bir ilişki içinde olmayı istemedi. Bu benim şahsi fikrim. Bize ihtiyaç duyduklarında yardım talep ettiler, sonra gittiler. 11 Eylül'de de aynı şey oldu. Afganistan'ı cezalandırmak istediler, sonra bize ihtiyaçları doğdu, yardım talep ettiler. Birbirimize yakınlaştık, sonrasında Amerikan birlikleri Afganistan'dan çekildiler. Onlarla stratejik ilişki kurmuştuk ancak sonra bizi NATO müttefiklerinin dışında tuttular. Hemen sonrasında ABD ve NATO müttefikleri, Pakistan'a seyahat yapılmamasına ilişkin tavsiyelerde bulundular ve bunu duyurdular. Bu Pakistan'a yaptırım uygulanması kadar kötü bir şeydi. Başımıza gelen şey bu oldu işin açıkçası. Bunun etkisiyle ihracatımız ilerleyemedi çünkü Pakistan ile iş yapmak dünya ülkeleri için çok pahalı hale geldi. Şu anda da hala içinde bulunduğumuz durum bu. Trump süreci başladığında, Hindistan Başbakanı Modi ABD'ye giderek, taleplerde bulundu. Trump Modi'ye F-35'ler için söz verdi. Bunun amacı bölgedeki görüşmelerimizde dengeyi bozmaktır. Bu durumu kaygıyla karşılıyoruz.
Türkiye ile ilişkilerin ileriye dönük olarak daha da geliştirileceğinden emin Durrani.
Ekonomik ilişkilerin geliştirilmesi ve yapılan anlaşmaların sonuçları için zamanın önemine vurgu yapıyor.
Ülkenin bu kısa zamanda terörden büyük ölçüde arındırılmasına ve yeni yatırım fırsatlarına dikkat çekiyorlar.
Ülkenin askeri anlamdaki atımlarını, Pakistan Ulusal Güvenlik Üniversitesi'nin geniş kapsamlı organizasyonunun içeriğini, Taliban'dan sonra Afganistan notlarımı bir sonraki yazımda detaylı olarak aktaracağım.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish