"Ahlaksız tüccar" misali, Başkan Trump'ın Ukrayna'dan 500 milyar dolarlık yer altı madeni istemesi, en çok ABD-AB ilişkilerini etkiledi (şimdilik "altını üstüne getirdi" demekten kendimizi tutalım).
18 Şubat'ta Suudi Arabistan'ın başkenti Riyad'da yapılan toplantının ardından başta Trump olmak üzere ABD'li yetkililer aşırı iyimser notlar paylaşırken, Kremlin sözcüsü Peskov da aynı iyimserliği sergiledi.
Ancak ertesi gün, Dışişleri Bakanı Lavrov, koşulların önemli bir kısmını kabul edemeyeceklerini belirtti.
Riyad toplantısının yapıldığı sıralarda Abu Dabi'de bulunan Ukrayna Cumhurbaşkanı Volodimir Zelenski, ertesi gün Riyad'a giderek Veliaht Prens Muhammed bin Selman'dan bilgi almayı hedefliyordu.
Ancak, muhtemelen elindeki verilerle yaptığı değerlendirmeler sonucu bu geziden vazgeçti.
Türkiye'ye gelen Zelenski, burada Cumhurbaşkanı Erdoğan ile kapsamlı bir durum değerlendirmesi yaptı.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Daha sonra Donald Trump'ın Ukrayna Cumhurbaşkanı'na yönelik saldırılarının yeni dalgasına tanık olduk ve manzaranın ilk aşaması şu şekle büründü: Ukrayna'ya destek için 500 milyar dolarlık yer altı madenini kesin teminat olarak isteyen ABD Başkanı, bu amaçla Maliye Bakanı'nı Kiev'e göndermiş, ancak aynı kesinlikte bir ret cevabı almıştı.
ABD'nin 47. Başkanı, Ukrayna'ya verdiklerini iddia ettiği 500 milyar doları geri isteyeceklerini ifade ederken, Cumhurbaşkanı Zelenski, "500 milyar değil, 100 milyar dolarlık bir miktar söz konusu ve Joe Biden o parayı bize heba etmiştir, borç değil yani" şeklinde bir pozisyon ortaya koydu.
Zelenski'nin sergilediği duruş ("Trump'ın istediği parayı 10 kuşağımız bile ödese bitiremez, karşılığında ise hiçbir şey vermiyor.") bu kez Avrupa'nın büyük ülkelerinin harekete geçmesine neden oldu.
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ve Birleşik Krallık Başbakanı Keir Starmer, 24 Şubat'ta Washington'a giderek Donald Trump'la bir araya gelmeyi kararlaştırırken, gözler Almanya'da 23 Şubat'ta yapılan seçimlere çevrildi.
Seçimden Hristiyan Demokrat ve Hristiyan Sosyal Birliği'nin birinci çıkması, Donald Trump'ın söylemlerine karşı sadece Avrupa Birliği'nin değil, Birleşik Krallık ve Norveç gibi ülkelerin de alacağı tavra baştan belirli ölçüde ışık tutacaktı.
Ve nitekim beklenen oldu: Friedrich Merz'in başını çektiği ittifakın seçimden birinci çıkmasından saatler sonra, Trump yönetiminin 20 Ocak'tan bu yana yaptıklarını analiz eden Almanya'nın muhtemel başbakanı, yalnızca kendi ülkesinin değil, "Eski Kıta"nın tamamının şu pozisyonu alması gerektiğini ifade etti:
Böyle bir konuyu konuşmak zorunda kalacağımı düşünmemiştim… Ancak Donald Trump'ın açıklamalarından sonra, Avrupa'nın kaderinin Amerikalıları -en azından bu Amerikan hükümetini- önemli derecede ilgilendirmediği anlaşılıyor. Bir dizi başbakan ve Avrupa ülkeleri hükümet başkanlarıyla sıkı temas hâlindeyim. Ve bizim kesin önceliğimiz, Avrupa'nın bir an önce güçlenerek adım adım ABD'den bağımsızlığını kazanması gerektiği yönündedir.
ABD Başkanı Trump'ın Ukraynalı mevkidaşına yönelttiği ithamlar arasında "görev süresi dolmasına rağmen yeni seçim yapmaması" da bulunuyor.
Bu suçlama, 20 Mayıs 2024'ten bu yana zaman zaman Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin tarafından Volodimir Zelenski'ye karşı dile getirilmişken, şimdi bayrak Donald Trump'a geçti.
Volodimir Zelenski, defalarca bu iddiaya yanıt vererek savaş sırasında herhangi bir ülkede seçim yapılmasının hiçbir amaca uygun olmayacağını vurguladı.
Ukrayna Cumhurbaşkanı Zelenski'nin bu konuda tamamen haklı olduğunu gösteren en basit örnek, Vladimir Putin'in de sempatisini saklamadığı Stalin döneminde SSCB'de yaşanmıştır: Her dört senede bir genel kurul yapan Komünist Parti, "savaş ortamının elvermemesi" gerekçesiyle 13 yıl boyunca yeni bir genel kurul gerçekleştirememişti (1939-1952).
Rusya Devlet Başkanı Putinin dile getirdiği bu itham, Ukrayna tarafından ciddiye alınmazken, ABD Başkanı'nın bunu Volodimir Zelenski'ye karşı bir koz olarak kullanması ne ölçüde etkili olabilir?
Aslında, Almanya'da 23 Şubat seçimlerinin ortaya koyduğu sonuçlar tamamen yeni jeostratejik gelişmelere kapı aralamış ve Rusya'dan Avrupa'ya, Ukrayna'dan ABD'ye kadar birçok kişi Trump'ın ithamları yerine ABD-Avrupa ittifakının kaderini konuşmayı tercih ediyor.
"Genel kanı, Trump'ın, ABD'nin Rusya karşıtı politikalarını yumuşatmak istediği yönünde"
Biz ise ABD Başkanı'nın Ukrayna ile ipleri koparma noktasına getirdiği bu günlerde, Ukrayna toplumunun gelişmelere bakışını öğrenmek amacıyla başkent Kiev'de bulunan gazeteci-yorumcu Yalçın Kahramanoğlu'na sorular yönelttik.
Kahramanoğlu, sorularımızı şu şekilde yanıtladı:
Başkan Trump'ın, Rusya-Ukrayna savaşını durdurmak istemesine dair açıklamaları Ukrayna'da farklı yorumlara neden olurken, genel kanı Trump'ın bu yolla ABD'nin Rusya karşıtı politikalarını yumuşatmak istediği yönündedir. Rusya Devlet Başkanı'nın gönlünü hoş eden bu açıklamalar, Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenski'nin sert tepkileriyle karşılaşınca Ukrayna-ABD ilişkileri daha da zarar görüyor. Daha önce verdiği sözleri tutamayıp geri çekilmesi durumunda, Rusya bundan yararlanabilir.
"Gelirleyici faktör, Ukrayna halkının birliği ve beraberliğidir"
Ukrayna toplumunda bu endişe mevcut olsa da, ABD Başkanı Trump'ın açıklamalarının, Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenski'nin toplum içindeki pozisyonunu pekiştirdiğini söyleyen Kahramanoğlu, "Aslında, savaşın suçunu Ukrayna Cumhurbaşkanı'nın üzerine atmaya çalışmakla, ABD'nin 47. Başkanı, Rus mevkidaşının elini güçlendiriyor. Oysa savaşın kim tarafından başlatıldığı sorusunun yanıtını 24 Şubat 2022'de herkes gördü ve öğrendi: O gün, Rus askeri birlikleri farklı noktalardan Ukrayna topraklarına saldırarak bir süre başkent Kiev yakınlarına kadar ilerledi. Ancak kahraman Ukrayna halkı ve ordusu, işgalcileri geri püskürtmeyi başardı" dedi.
"Gelinen noktada belirleyici faktör, Ukrayna halkının birliği ve beraberliğidir" şeklinde konuşan Yalçın Kahramanoğlu, sözlerine şunları ekledi:
ABD Başkanı'nın saçma sapan taleplerini geri çeviren Ukrayna Cumhurbaşkanı, aslında Avrupa'nın geleceği açısından çok önemli bir adım attı. Avrupa'nın üç büyük ülkesinin, Zelenski'nin bu adımlarını savunduğunu ve kıtanın kendi güvenliğini kendisinin temin etmesi gerektiği konusunda ciddi bir şekilde düşünmeye başladığını görüyoruz.
"Ukrayna-ABD ilişkilerinde hâlâ açık tutulmuş kapılar olduğuna inanıyorum"
Bu gelişmeler karşısında ABD tamamen geri çekilir mi?
Yalçın Kahramanoğlu'na göre, Donald Trump'ın Ukrayna'ya yönelik suçlamalarına bakıldığında, bu ihtimal göz ardı edilemez.
"Ancak uluslararası ilişkilerde her zaman açık kapılar vardır ve ben, Ukrayna-ABD ilişkilerinde hâlâ açık tutulmuş kapılar olduğuna inanıyorum" diyen Kahramanoğlu, "Savaş devam ettiği sürece Ukrayna'da hiçbir seçim yapılmayacak. Eğer bir ateşkes anlaşması imzalanır ve barış masasına oturulursa, bu sürecin tüm aşamaları mevcut yönetim tarafından gerçekleştirilecektir" ifadeleriyle sözlerini tamamladı.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish