24 Şubat 2022'de başlayan Rusya-Ukrayna savaşı 3 yılını geride bırakırken, savaşın ve işgalin getirdiği ölüm, yıkım ve acı tüm şiddetiyle devam ediyor.
Uluslararası stratejiler, jeopolitik kırılmalar, küresel riskler, hangi kampta yer alınacağına dair hamleler gibi makro parametreler, ölümleri ve acıyı gölgelemiş bir vaziyette.
Ukrayna'nın NATO ve AB'ye entegrasyon çabaları, Rusya'nın ise "Ukrayna'yı Batı kampına yar etmem" emperyal adımları arasında salınan Ukrayna, şimdilerde Trump'lı ABD'yle birlikte 500 milyar dolarlık yeraltı kaynaklarının sömürüsü ile de karşı karşıya.
AB'nin kendi güvenlik mimarisine odaklanmaya ittiği Ukrayna-Rusya savaşı, Putin'i dizginleyemediği gibi Ukrayna'nın da kolay bir lokma olmadığını gösterdi.
Türkiye'nin, 2022 Temmuz ayında kurduğu barış ve diplomasi masası, ABD ve özellikle İngiltere'nin engellemesiyle sekteye uğradıysa da, küresel krizlerdeki başat aktör oluşunu engelleyemedi.
Nitekim Putin ve Zelenski ile müzakere edebilen ve görüşebilen tek NATO ülkesi olarak barış sürecindeki rolü hala gündemde.
Rusya-Ukrayna savaşının, kimilerine göre işgalin dördüncü yılına girerken; Batı kampında yer alan ABD-AB ve NATO'nun savaş sürecindeki pozisyonu ve hamlelerini, Rusya ve Ukrayna'nın savaş ve barış sürecindeki stratejilerini, küresel düzende yol açtığı jeopolitik kırılmaları, Türkiye'nin bu denklemde diplomasi ve barış aktörü olarak yer alışını ve en önemlisi de savaşın veya işgalin nasıl bir denklem ile çözüleceğini içeren bir soruşturma dosyası hazırladık.
Dosyada; uzun yıllar Ukrayna'da yaşayan, gazeteci ve Doğu Avrupa uzmanı olan aynı zamanda Ukrayna hakkında Türkçe en geniş kapsamlı bir kitap olan "Ukrayna: Dünyanın Siyasi Fay Hattı" eserinin yazarı Deniz Berktay, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü'nden Dr. Öğretim Üyesi Betül Doğan Akkaş ve TV100 Dış Haberler Müdürü olan Gazeteci Ahmet Yeşiltepe yer aldı.
Deniz Berktay: Bu savaş bir boyutuyla, Rusya ile Batı arasındaki bir çatışma
Rusya ile Ukrayna arasında doğrudan savaş patlak vereli, 3 yıl oldu. Bu kadar uzun süreceğini pek az kişi bekliyordu. Ancak, bu yıl eğer beklenmedik gelişmeler olmazsa, bu savaşın bir şekilde sona ereceği konuşuluyor. Ben, 2022'nin sonbaharında, bu savaşın iki tarafın da gücü tükeninceye kadar devam etme eğiliminde olduğunu öngörmüştüm ve bu öngörümün çok da yanlış olmadığını düşünüyorum.
Üçüncü yılını dolduran savaş, Rusya ile Ukrayna arasındaki savaşın doğrudan olan kısmı. Yoksa, 2014 yılında Ukrayna'da Batı yanlısı grupların ihtilal yaptığı ve Rusya'nın buna misilleme olarak Ukrayna'nın Kırım yarımadasını ele geçirip ilhak ettiği ve Donbas bölgesinde Rus yanlısı ayrılıkçı grupların Rusya'dan aldıkları destekle Ukrayna güvenlik güçleriyle çatışmaya girdikleri 2014 yılından 2022 başlarına kadar, Rusya'yla Ukrayna arasında yine bir tür savaş hali vardı, fakat bu, dolaylı savaştı.
Yani, bir taraftan Ukrayna yönetimi, Rusya'yla savaş halinde olduğunu söylüyor, fakat iki ülkenin büyükelçilikleri ve konsoloslukları birbirlerinin topraklarında faaliyetlerine devam ediyor, iki ülke arasında kara ve demiryolu ulaşımı sürüyor (doğrudan havayolu ulaşımı, 2014'ten 2017'ye kadar devam etmişti) ve iki ülke, ticari ilişkilerine devam ediyordu.
Öte yandan, Rusya, Ukrayna'nın Donbas bölgesindeki ayrılıkçı gruplara askeri destek veriyor, fakat her şeye rağmen, Ukrayna'da Rus askerinin olmadığını ileri sürüyordu. 2022'nin 24 Şubatı'nda ise, Rus kuvvetleri, Ukrayna'ya doğrudan taarruza geçince, iki ülke arasında doğrudan savaş hali başlamış oldu.
En baştan da savunduğum üzere, bu savaşın birbirinden ayrı iki boyutu var: Bir yönüyle bu savaş, Rusya ve Ukrayna gibi iki egemen ülke arasındaki bir savaş. Bu açıdan baktığımızda, Rusya'nın Ukrayna'nın bağımsızlık ve toprak bütünlüğünü ihlal ettiğini görüyoruz.
Diğer açıdan baktığımızdaysa, bu savaş, Rusya'yla Batı arasındaki bir çatışma. Ukrayna, Rusya'yla Batı arasında kalmanın sıkıntısını yaşıyor. Bu savaşı, ABD'nin ve İngiltere'nin Doğu Avrupa'da ve Karadeniz'de kendi nüfuzlarını arttırma ve Rusya'yı çevreleme çabalarından ayrı düşünmek, mümkün değil.
"Savaşın uzun sürmesinin bir nedeni de, Biden ve İngiltere'nin bu savaşı, Rusya'yı zayıflatmak için kullanmasıydı"
Dolayısıyla, bu savaşı ne sadece Rusya–Batı savaşı olarak görüp Ukrayna'nın işgalini görmezden gelmek doğru olur, ne de sadece Rusya–Ukrayna Savaşı olarak görüp ABD ve İngiltere'yi görmezden gelmek...
Savaşın uzun sürmesinin bir diğer nedeni de, ABD'de Demokratlar'ın ve İngiltere'nin bu savaşı, Rusya'yı zayıflatmak için bir vesile olarak kullanmak istemesiydi. ABD ve İngiltere, nasıl ki Afganistan'da 10 yıl süren Sovyet işgali Sovyetler Birliği'nin sonunu getiren bir batağa dönüştüyse, aynı şekilde, bugünkü Ukrayna Savaşı'nın da Rusya'nın zayıflaması için bir vesile olmasını istediler. Bunda da önemli başarılar elde ettiklerini söyleyebiliriz.
Nitekim, Rusya'nın kısa süreli bir askeri operasyon beklentisiyle girdiği Ukrayna'da (Batı'nın da yoğun desteğiyle) bir batağa saplanmış olması, onun Suriye'yle eskisi kadar ilgilenmemesine neden oldu ve Suriye'de sadece Baas yönetimi değil, Rusya'nın Ortadoğu ve Akdeniz politikası da yıkılmış oldu. Kafkasya'da da Rusya'nın gücünün Ukrayna Savaşı nedeniyle azaldığını görüyoruz.
Ayrıca, Biden yönetimi, Rusya'nın açık bir saldırıya geçmesinden yararlanarak, Avrupa'yı kendi etrafında seferber etmeyi başardı. Bunun sonucunda, eskiden tarafsızlığın simgesi olan Finlandiya ve İsveç, NATO üyesi oluverdi. Böylelikle, Rusya'nın Batı'ya açılan penceresi olan Baltık Denizi, Rusya'ya kapanırken, Baltık kıyısında yer alan Rusya'nın ikinci büyük kenti ve başlıca limanı olan St. Petersburg'un sadece 150 kilometre ilerisinde, Finlandiya'da, NATO kuvvetleri belirdi.
Rusya şimdi bir de, bin kilometreden uzun olan Finlandiya sınırına ilave kuvvetler ayırmak zorunda kalacak. Savaş, Rusya'nın Avrupa doğalgaz piyasasından da çok büyük ölçüde çıkmasına yol açarken, Rus doğalgazının yerini Amerikan ve Norveç doğalgazı aldı. Bu da, Batı'nın savaşa ilgisini bir ölçüde açıklıyordur diye düşünüyorum.
Ukrayna, geçiş yolları üzerinde yer alan ve Doğu'yla Batı arasında kalmış, ne Doğu'daki, ne de Batı'daki güçlerin rahat vermek istemediği bir ülke. Bu açıdan biraz Türkiye'ye benziyor.
Fakat Ukrayna'da devletleşme geleneğinin henüz zayıf olması ve Ukrayna ulusal bilincinin (Ukraynalı aydınların da söylediği üzere) henüz yeni yeni gelişiyor olması, Ukrayna'yı hem Doğu, hem de Batı karşısında daha kırılgan kılıyor.
"Türkiye'nin ara bulucuğunda Ukrayna-Rusya arasında ön anlaşma sağlanmışken, İngiliz Başbakan Johnson, Zelenski'yi müzakereden vazgeçirdi"
Peki, Ukrayna, Rusya açısından ne önem taşıyor?
Kitabımda da değindiğim üzere, Rus milliyetçileri, tarihteki ilk başkentlerinin Kiev olduğunu söyler ve kendilerinin tarih sahnesine buradan çıktıklarını savunur. Bu açıdan bakarsak, Kiev, -bizdeki tabirle- Rusların Ergenekonudur.
İkincisi, Rus Ortodokslarının hac merkezi olarak kabul ettiği Peçersk Manastırı, Kiev'dedir. Böylelikle de Kiev, Rusların aynı zamanda, kabesidir.
Üçüncüsüyse, Ukrayna toprakları, Rusya'nın başkenti Moskova'nın hemen dibinde yer alır ve Rusya, yanı başında yer alan bu ülkeyi, Batı'nın nüfuz alanına bırakmak istemez.
Öte yandan, Rusya, kendisini Sovyetler Birliği'nin tek varisi olarak görmekte ve Ukrayna'yı, daha dün kendisinden ayrılmış yapay bir devlet olarak görmektedir (Putin, bazı konuşmalarında bunu açıkça böyle ifade etti).
Ayrıca, Rusya'nın Batı sınırında pek çok ülkenin (Estonya, Letonya, Litvanya ve Polonya ile, yakın zamanda Finlandiya) NATO üyesi olduğu şartlarda Rusya, Batı sınırında yer alan ve henüz NATO'ya girmemiş ve kendisiyle aynı soydan (Doğu Slavı) iki devleti, Belarus ile Ukrayna'yı NATO üyesi olarak görmeyi hiç istemez.
Ancak, 2021'de ABD'de Biden'ın iktidara gelmesiyle birlikte, Rusya'yla zıtlaşma politikası ağır bastı. Biden, Ukrayna'nın NATO üyesi olmayacağı yönünde hiçbir güvence vermeyeceğini söyledi. Rusya ise, bu durum karşısında, açık şiddete başvurdu.
"Savaş, Rusya'ya beklediklerini henüz getirmemiş olsa da, Ukrayna açısından da sonuç parlak değil"
Bu savaş, aslında başlamasından bir ay kadar sonra, 2022'nin mart sonunda bitirilebilirdi. Türkiye'nin arabuluculuğunda, İstanbul'da yapılan görüşmelerde ön anlaşma sağlanmışken, kısa süre sonra dönemin İngiliz Başbakanı Boris Johnson Kiev'e gelmiş ve Zelenski'yi, Rusya'yla müzakerelerden vazgeçirmişti.
Bunun sonrasında, savaş daha da kızıştı ve bir çıkmaza girdi. 2022 yazında, dönemin İngiliz Dışişleri Bakanı Liz Truss, Putin'in imajını koruyarak çıkacağı bir barış formülünün olmayacağını söyledi. Oysaki, yapıcı bir müzakerenin yolu, karşı tarafa bir geri çekilme imkânı tanımaktır.
Putin'e hiçbir uzlaşma imkânı sunmayarak ve savaşın nasıl devam etmesi gerektiğini bizzat Ukrayna'ya dikte ederek İngiltere ve ABD'de Biden yönetimi, bu savaşın üç yıl daha uzamasına neden oldu.
Savaşın başında, Biden, "Ukrayna'nın NATO'ya girme hakkını kimse engelleyemez" demişti. Görevi devretmeden kısa süre önce, Ukrayna'nın yakın bir gelecekte NATO'ya giremeyeceğini söyledi. "O zaman bunca savaş neden yapıldı? Bunca Ukraynalı neden öldü?" sorusunu yanıtlamak, kolay değil.
Savaş, Rusya'ya beklediklerini henüz getirmemiş ve Rusya açısından pek çok kayba yol açmış olsa da, Ukrayna açısından da sonucun parlak olduğunu asla söyleyemeyiz.
Bir tarafta Ukrayna topraklarının yüzde 20'si Rusya'nın doğrudan işgali altına girmişken, şimdi bir de, Ukrayna hükümeti kontrolündeki yüzde 80'lik kısmın doğal zenginliklerine ABD tarafından el konulması gündemde.
Bir tarafta binlerce Ukrayna askeri cephede ölürken ve sakat kalırken, diğer taraftan da, milyonlarca Ukraynalı, Avrupa ülkelerine yerleşti. Ukrayna, genç nüfusunu kaybediyor. Dolayısıyla, bu savaş, ne tarafından bakarsak bakalım, Ukrayna için tam bir felaket oldu.
Betül Doğan Akkaş: Ukrayna-Rusya savaşı AB ya da uluslararası örgütlerin işlevsizliğini ortaya çıkardı
Ukrayna ve Rusya savaşının jeopolitik kırılmaları açısından analizimi, üç temel madde üzerinden yapmak istiyorum. Birincisi aslında Avrupa'nın ya da Batı merkezli siyasetin savaşın bu kadar uluslararası aktörün ve uluslararası örgütün dahline rağmen, henüz bir çözüme ulaştırılamaması.
Bu bize sistemin temelden sorgulanmasıyla ilgili pek çok şeyi hatırlattı. Çünkü biz bu durumu her zaman Ortadoğu'daki, Afrika'daki ve Asya'daki rejimler için konuşuyorduk. Genel olarak ülkelerde merkez sağın artması ve Rusya'nın belli politikalarının hep göz ardı ediliyor olmasının altta yatan bir sebebi olarak bu süreci, biraz olması gerektiğinden uzun bir konuma taşıdığını görüyoruz.
En temelde konu; Avrupa Birliği'nin ya da uluslararası örgütlerin işlevsizliği, Rusya karşısında Batı'nın bir blok olarak taraf olamaması ve Rus siyasetinin tahmin edilenin aksine Avrupa'ya galebe çalması oldu. Bu başlangıçta "işte bize benzeyenler ölüyor, bizden insanlar ölüyor" gibi bir toplumsal naratif çıkardı. Yani daha naif bir yerdeydi. Şu an ise tekrar eden ve normalleşen Rus baskının, üstünlüğü olarak karşımıza çıktı.
İkinci jeopolitik kırılma olarak Rusya'nın ve onun işbirliği yaptığı dünyadaki diğer ülkelerin stratejik odaklarının dağılması olarak tanımladığım bir durum sözkonusu. Bunu da en temelde mesela, Suriye sahasında görüyoruz. Rusya hali hazırda Ukrayna'daki süreçle meşgul olduğu için, 2015'ten bu yana aktif şekilde hava saldırılarıyla ve Esed'e bütün lojistik desteğiyle yer aldığı Suriye'den, elini ayağını çekme kararı aldı. Benzer şekilde Rusya'nın işbirliği içinde olduğu ülkelerin de dikkatleri bu noktada, başka bölgelerden Ukrayna'ya kaydı.
Örneğin, Çin ve İran'ın belli konularda Ukrayna savaşına yönelik görüş beyan ettiklerini, daha farklı duruşlar sergilediklerini, ABD ile ilişkilerini bu noktada tekrar belli bir gerilime getirdiklerini görüyoruz. Mesela benim yakından takip ettiğim örneklerden birisi de Körfez monarşileri.
Katar her iki devletle ara buluculuk yapmaya çalıştı ve bir orta yol çıkarmaya çalışıyor. Ama Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan temelde Amerika'nın müttefiki olsalar da, Rusya'ya bu konuda destek veren açıklamalarda daha doğrusu girişimlerde bulundular. Yani doğrudan Putin'le görüşmeye devam ediyorlar.
"Rusların kurduğu paralı askerlik monopolisi, dünyada bu savaşla farklı bir noktaya geldi"
Savaşın yön değiştirmesini etki eden bir durum olmamakla birlikte petrol fiyatlarının düşürülmemesi de önemli bir husus. Putin bu süreçte, Ortadoğu'da da yalnız kalmadı ve işbirlikçilerinin bir Ukrayna gündemi oluştuğunu söyleyebiliriz. Bu da bir stratejik odak kaymasına neden oldu.
Üçüncü jeopolitik kırılma meselesi ise, Rusya adına Ukrayna'da savaşan taraflar. Paralı askerlik bilindiği gibi Rusya'da çok kullanılan bir durum. Rusya adına paralı askerlik yapmak da öyle. Rusya'nın başka devletler adına dünyanın başka yerlerinde paralı askerlik yaptığını Libya, Afrika ve Yemen'deki savaşta görmüştük. Şimdi de Husilerde görüyoruz.
Biz Rusya'da belli şirketlerde temizlik görevlisi ya da işçi olarak çalışacaklarını düşünüp ya da doğrudan savaşa gittiğini bilen kimi insanlar, günün sonunda Rusya vatandaşı olmak ya da dövizle gelir elde etmek için Rusya'ya savaşmaya gittiler. Benzer şekilde farklı ülkelerden de iddialar var.
Nepal'den, Hindistan'dan insanların gittiği ama benim yakından takip ettiğim bir alan olduğu için Husilerin de böyle yaptığını biliyorum. Haliyle Rusların kendi kurduğu bu paralı askerlik monopolisi, dünyada bu savaş sürecinde farklı bir noktaya gelmiş oldu.
Ahmet Yeşiltepe: Putin, Rusya'nın 16'ncı yüzyıldan itibaren başlattığı genişleme siyasetini kararlı şekilde sürdürüyor
Rusya-Ukrayna savaşının üçüncü yılını geride bırakırken, bu çatışmanın uluslararası ilişkilerde bir paradigma değişimine yol açtığını görüyoruz. Süreç küresel güç dengeleri, ittifaklar ve jeopolitik stratejiler açısından önemli sonuçlar doğurdu.
Savaş ilk patlak verdiğinde Sovyetler Birliği sonrası bölgesel dinamikleri hızlandırarak Avrupa Birliği'ni, Rusya ve çevre ülkelerle ilişkilerini yeniden gözden geçirmeye zorladı. Putin yönetiminin Baltık denizinde artan talepleri ve Kaliningrad'ı daha aktif bir askeri üs konumuna çevirmesi bölgede gerginliğin temel sebeplerindendi.
Gürcistan'dan Güney Osetya ve Abhazya'yı, Moldova'dan Transdinyester'yi ve Ukrayna'dan Donetsk ve Luhansk'ın doğusunu dilimleyen Putin, Rusya'nın yüzyıllara sari, 16'ncı. yüzyıldan itibaren başlattığı genişleme siyasetini kararlı şekilde sürdürüyordu.
NATO bu yayılmanın önüne geçmek iddiasıyla stratejik konseptini 2000'lerin başından itibaren soğuk savaş dönemi belgelerinde olduğu gibi yine Rusya eksenli oluşturmaya başladı. Rusya'nın yeniden hasım ilan edilmesiyle, Ukrayna gerginliği artık bir iddia ve çekişme alanından çıktı.
Önce sıcak çatışmanın ateşinde, sonra dondurulmuş vaziyette rafta bekletildi. Ne var ki Ukrayna dosyasının yakıcılığı ve tehlikesi tüm taraflarca bilinmekle beraber, işlerin bir büyük savaşa yol açabileceği Batı kampında değerlendirilemedi.
"Putin 'kazanılması mümkün olmayan savaş' fikrini batı kampında yerleştirmek için sabırla bekledi"
Thomas Friedman savaşın başladığı günlerde şaşkınlığını ifade ederken, Ukrayna savaşının modern dünyada bir kırılma noktası olduğunu belirtmiş ve "Bu, süper bir gücün 18'inci yüzyıl tarzı kaba bir toprak işgali girişimi ancak 21'inci yüzyılın küreselleşmiş dünyasında gerçekleşiyor" demişti.
Savaşın nedenleri üzerine hala konuşuluyor. Görüşlerden biri; Batı'nın Rusya'yı bir yıpratma savaşıyla diz üstü çökertip hegemonyasına alması üzerine kurulu stratejisi. Ancak, "bir büyük nükleer güce karşı uygulanacak en doğru yöntemin bu olduğu görüşünü" Putin boşa çıkarmış görünüyor. En azından Trump, stratejiyi kökten değiştirerek Putin'in istediğini veriyor.
Rusya lideri "kazanılması mümkün olmayan savaş" fikrini Avrupa'daki enerji bağımlılığı ve ABD siyasetindeki değişimler sayesinde Batı kampında yerleştirmek için sabırla bekledi. Trump yönetimi de kendi ekonomik çıkarlarını sebep göstererek geleneksel dış politika yaklaşımlarını değiştirme yoluna girdi. ABD'nin NATO ve Ukrayna konusundaki belirsiz duruşu, transatlantik ilişkilerde yeni sorular doğuracak. Bu durum, Avrupa ülkelerinin savunma politikalarını yeniden değerlendirmelerine neden olacak.
AB, Rusya'ya enerji bağımlılığını azaltmak ve savunma politikalarını güçlendirmek için artık iddialı bir strateji benimsemek zorunda. Avrupa ülkeleri, bu süreçte hem ekonomik hem de askeri işbirliklerini artırarak bölgesel güvenliklerini sağlamlaştırmayı hedefleyecekler.
Bunun kısa zamanda gerçekleşmesi Birlik içerisinde pek çok konuda ayrı telden çalan üyelerin tutumları yüzünden hayli zor ama imkansız değil. Avrupa'nın ortak aklı, Rusya'nın ilerleyişine karşı caydırıcı bir güç oluşturmayı amaçlayan hamleyi, Trump'ın Putin'le "neyi ne ölçüde paylaşacağını" görerek yapacak. Tabii o akıl "eğer hala kaldıysa"!
"Avrupa kendi güvenlik mimarisini tasarlamak zorunda olduğunun farkında"
Avrupa kendi güvenlik mimarisini tasarlamak zorunda olduğunun farkında. Rusya'yla ilişkilerini, bunu ne ölçüde gerçekleştireceğine bağlı olarak düzenleyecek. Rusya'nın temel hedefi ise, Ukrayna'nın NATO ve AB'ye entegrasyonunu engelleyerek eski Sovyet alanındaki etkisini korumak.
Bu arada Ukrayna, işgal altındaki topraklarını geri almayı ve Batı'dan uzun vadeli güvenlik garantileri elde etmeyi amaçlıyor. Çatışmanın uzun süredir devam etmesi, askeri bir çözümün artık zor olduğunu gösteriyor. Diplomatik müzakereler ve karşılıklı tavizler, sürdürülebilir bir barışa ulaşmada kritik rol oynayacak.
Ancak bunu Trump'ın tarzı ve talepleriyle gerçekleştirmek de başlı başına bir sorun. Uluslararası toplumun arabulucu olarak devreye girmesi ve olası bir anlaşmanın uygulanmasını sağlaması gerekirken, bunun günümüz gerçekliğinde boş bir umut olduğu aşikâr. O halde yola "Trump dayatması" ile devam edilecek.
Şurası açık ki Ukrayna sorununa Avrupa ve Rusya arasında dengeyi gözeten adil bir çözüm bulunması hayli zor. Ukrayna'nın toprak tavizleri ve NATO üyeliği veya koruması taleplerinden vazgeçmesi Putin'in önceliği.
Trump'ın Ukrayna'ya "savaş tazminatı" ve borç faturası karşılığında "maden ve liman işletme tahsisi" beklentisi de çözüm yolunda yüksek bir engel. Bunların aşılabilmesi ve sürecin hız kazanması için Kiev'deki mevcut yönetimin işbaşından ayrılması gerekiyor. Trump bu fikri benimsediği için Zelenski'ye "diktatör" demekten artık çekinmiyor.
"Ukrayna'da 2014 öncesi sınırlarına dönmek hayal, kırım bu savaşın en kritik takası ve Rusya'nın Karadeniz'de var olma mücadelesi devam edecek"
Türkiye, savaşın başından itibaren arabulucu olarak önemli bir konumda yer aldı. NATO üyeliği ve hem Rusya hem de Ukrayna ile tarihi bağlara sahip olması, Ankara'yı kritik bir diplomatik aktör haline getiriyor. Tahıl koridoru anlaşmasındaki başarısı ve barış görüşmelerine ev sahipliği yapması, Türkiye'nin çatışmayı sonlandırmaya yönelik çabalarının somut örnekleri.
Özellikle Ukrayna için "güvenli bir arabulucu" olarak görülen Türkiye bu konumunu sürdürebilir. Fakat Putin ABD'de artık doğrudan görüşebildiği bir yönetimle muhatap. Bu yüzden Türkiye'ye ekstra "prestij ve stratejik alan hakimiyeti" kazandırabilecek konum vermeyi uygun bulmayabilir. Rusya nihayetinde Türkiye ile Suriye'de kaybedilmiş bir karşılaşma yaşamış ve potansiyel rekabete Afrika'da da girmiştir.
Rusya-Ukrayna savaşı, küresel güç dengelerini yeniden şekillendirdi, uluslararası ilişkilerde derinlerden gelen güçlü sarsıntılara yol açtı. AB'nin savunma politikalarındaki dönüşümü, NATO'nun doğu kanadındaki güç dengesini yeniden ele alması ve ABD'nin belirsiz Ukrayna politikası, savaşın geleceğini belirleyecek faktörler arasında.
Putin İsveç ve Finlandiya'yı NATO'ya kaptırdı ama Romanya ve Baltık ülkelerine "gözüm üzerinizde" tehdidinden vazgeçmeyecek. Ukrayna'da 2014 öncesi sınırlarına dönmek bir hayal. Kırım bu savaşın en kritik takası oldu. Rusya'nın Karadeniz'deki var olma mücadelesine devam edeceği ortada.
Türbülans şiddeti azalsa da paradigma değişikliğinin ortaya çıkardığı yeni manzara bize Putin Rusyası'nın kolay pes etmeyeceğini gösteriyor. Trump Rusya'yı sakinleştirirken asıl hedefi Çin'e yönelebilir. Ukrayna'da silahlar sussa da gerilimler azalmayacak, Trump siyasetinin yarattığı dalga etkisi Türkiye dahil pek çok ülkenin kıyılarına vurmaya devam edecek.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish