Ticaret savaşı ve kapitalist sistem

Gürsel Tokmakoğlu Independent Türkçe için yazdı

İllüstrasyon: Lazaro Gamio/Axios

Trump’ın 2 Nisan’dan itibaren doğrudan Çin hedef alması, ancak Çin’i zayıf düşürebilmek için tarifelerle ilgili bir hamle yapması üzerine alevlenen küresel kapitalist tansiyonun etkisindeyiz.

Bunun nerelere varabileceğini henüz kimse hesaplayamıyor. 

Ticaret Savaşı!

Hemen her gün yeni bir ekonomik silah ateşleniyor.

Hangi duvarlar yıkılacak, zaman içinde görülebilecek.

Ticaret savaşı düzleminde Çin pes etmeyecek türden bir kararlılık içerisinde.

Bu yaşananlar dünya sistemi için iyi mi, kötü mü? 

Elbette bu süreç sadece Ticaret Savaşı olarak kalırsa kabul edilebilir.

Fakat dünyada politikalar böyle işlemiyor. Hemen herkesin temennisi şu ki bu olay bir kavgaya dönüşmesin! 

Bu makalede, giderek genişleyen küresel güven bunalımı atmosferinin temelinde neler var, bunları analiz edeceğiz.

ABD ve Çin arasında tırmanan gerilime ilave olarak, Avrupa ve Rusya gibi diğer güçlerin neler yapabileceklerini irdeleyeceğiz.

Ama kapitalist sistemin temel özelliklerinden bahsederek bu sürecin nereye gidebileceğini de açıklayacağız.


Çin’in artan kapasitesi

Hemen herkes Çin’in kapasitesinden bahsediyor, artıyor, büyüyor, vs.

İyi de bu küresel kapitalist sistemin ne kadarını tatmin edebilecek bir özellik?

Çin bolca tasarruf ediyor, insan kaynağını kullanıyor, planlı kalkınma programları yapıp uyguluyor, fiyatları aşağı çekip ticari yayılmasını sağlıyor.

Kendi kasasında biriktirdikleriyle de dünyanın çeşitli yerlerinde projeler alıyor, yayılıyor.

Kendi bankası kredi veriyor, kendi şirketi imal ediyor.

Ama bu bile dünyanın pek çok yerinde iş almaya yetiyor. Çünkü ticaretin esprisi bu.

Dünya Bankası verilerini hesaba katarak bir mukayese yaptığımızda şu görülüyor, yaklaşık 10 yıl öncesine göre Çin (30 trilyon dolar) ekonomisi ABD (24 trilyon dolar) ekonomisini geçti ve bugün yüzde 25 daha büyük.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Bu mukayesede, satın alma gücü, altyapı yatırımı, silah sistemleri, üretilen mallar ve devlet personeli dahil olmak üzere ulusal gücün belirleyicilerinin gerçek maliyetleri göz önüne alınırsa, Çin’in giderek bazı stratejik avantajlı noktalar elde etmeye başladığı söylenebilir. 

Çin'in Dünya Ticaret Örgütü'ne katılmasından sonraki 20 yılda, küresel imalattaki payı 5 kat artarak yüzde 30'a yükselirken, ABD'nin payı kabaca yarıya düştü ve sadece yüzde 15 arttı.

Çin, ABD'den 20 kat daha fazla çimento, 13 kat daha fazla çelik, 3 kat daha fazla araba ve 2 kat daha fazla güç üreten hem geleneksel hem de gelişmiş sektörlerde liderliği aldı.

Çin, dünya çapında kimyasalların ve gemi üretiminin neredeyse yarısını, elektrikli araçların üçte ikisini, elektrikli araçların çok büyük kısmını, elektrik pillerin yüzde 80'inden fazlasını, tüketici dronlarının yüzde 80'ini, güneş panellerinin ve nadir toprak minerallerinin yüzde 90'ını üretti.

Çin, dünya çapında tüm endüstriyel robot kurulumlarının yarısını yapıyor.

Son 20 yılda 100'den fazla reaktör inşa projesiyle ilerliyor.

Dördüncü nesil nükleer teknolojinin ticarileştirilmesinde herkesten 10 yıl önde. 1


Karşılıklı hamleler

Trump tarife paketlerini açıkladı. Hem “kurtuluş günü” türü bir sloganla!

Çin, “karşı koyacak gücümüz var” dedi. Trump seviyeyi bir ileri taşıdı (ek yüzde 125).

Çin buna göre ABD’ye karşı tarifesini açıkladı (ek yüzde 104).

Çin piyasaları etkileyecek hamleleri yapmaya devam ediyor.

ABD için hayati önem taşıyan minerallerin ihracatını yasakladı.

Ayrıca, “Her şeyi kopyalar üretirim” dedi ve bu uygulamaya başladı.

Markalı mallar yerine, aynı malları çok ucuz fiyatlı olarak piyasaya çıkarmaya başlamak üzere.

Çin Merkez Bankası altın alımına başlarken, beraberinde ABD bonolarını elinden çıkarmaya başladı.

Trump çiftçisini korumak için yeni teşvik paketi açıkladı (28 trilyon dolar).


Kapitalist sistem

Savaşlarda psikoloji önemlidir.

Trump bu tür tek taraflı açıklamalarını yaptıkça bırakın ABD içindeki muhalefetini, küresel çapta birçok coğrafyada şaşkınlık yaratmaya devam ediyor.

Çünkü hemen herkes mevcut uluslararası sistemin çökmesinden korkuyor. 

Sistem çöker mi? Hayır.

Ama şu olur, bu kaotik atmosferde bazıları kazanır, bazıları kaybeder.

Alışkanlıklar sürüyor. Hemen her ülkenin hem Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) hem de karşılıklı anlaşmalarla inşa ettiği bir düzen var.

Bu, “kapitalist düzen yıkılıyor mu” veya “uluslararası sistem dağılıyor mu” gibi endişeleri beraberinde getirse de durum tam olarak öyle değil. 

Bu psikolojik tansiyonunu yönetebilen sabırlı kesimlerin kazanabileceği bir ortam.

Bu kargaşadan en fazla endişeli bölge Avrupa oldu.

Çünkü kapitalizmin ve uluslararası sistemin inşasında temelleri Avrupa atmıştı.

Trump’ın Avrupa’yı hor görür cinsten çıkışlarına Avrupa içerliyor.

Fakat her zaman ve her yerde olduğu gibi, sonuçta para konuşur! 

Batı demokrasilerinde sağcı gider, solcu gelir.

Bu ancak politikayı ve hedef önceliğini etkiler.

Ama bir şey değişmez, yatırım için uygun hukuk sistemi güvencesi.

Yatırım demek hukuk demektir. Küresel çapta en uygun yatırım güvencesi İngiliz hukuk sistemidir.

ABD’nin bile büyük olmasının temelinde bu vardır. Fikri olan yatırım alabilir.

Şirketler şeffaf ve denetlenebilirdir. Bankalar ve sigorta kuruluşları ile bu hukuk sistemi birbirini bütünler.

Sistem budur esasında. Politik öncelikler değişebilir. Diğer yandan demokrasi de budur.

Otoriterlik bu nedenle kabul edilmez. Nobel ödüllü Daron Acemoğlu’nun tezi de böyledir.

Kitabı, Dar Koridor: Devletler, Toplumlar ve Özgürlüğün Geleceği’nde bunlar anlatılır. 

Mesela ABD politik sisteminde bugün Trump iktidarı var, gelecekte değişir başkası gelir.

Sermaye bekler. Uygun politik ortam için bekler. 

ABD veya Avrupa’da fikri haklar gözetilir, hukuk buna göredir, ama Çin’de her şey başkadır.

Mesela ürünler kopyalayarak yapılır. İnsan emeği ve yaşam standartları ile fikri mülkiyet konusu düşünülmesi gereken önemli konulardır.

Ama Çin öyle değil. Çin’de devlet sistemi geçerli. Şirket yapılanmaları riskli ve güvence yok.

Yatırımlar için şartlar hukukun değil, devletin gösterdiği istikamette çalışıyor.

Büyük yatırımcı hukuka bakar. Hatta borsa bile olmaz böylesi bir ortamda.

Diyelim bu yıl güvence alındı ve yatırım yapıldı, bir sonraki yıl kim neyin güvencesini verecek.

Diyelim Hong Kong önemli bir ticaret merkeziydi.

Ne oldu? Devlet emriyle Şangay öne geçirildi.

Küçükten büyüğe, Çin’de her şey değişebilir.

Yüz katlı binalar bugün yapılır, yarın yıkılır. 

İşte sistem güvencesi konusu. Bu hususu iyi ayırt etmek gerekir.

Çin’in üretimi, ticareti tamam ama yatırım için hukuki değil.

Ne yapacaksınız?

Esasen Çin devlet sistemi değişmeli ve hukuk gelmeli. 
 

İş yapma kolaylıkları dereceleri
İş yapma kolaylıkları dereceleri

 

Sermaye neye bakar?

Yukarıda tabloda işe başlama, kredi bulma, altyapı sağlama, yapı izinleri, kontratların gücü, vergiler, işçi hakları ve sendikaların çalışmaları, ticaret düzenlemeleri ve izinler, mülki haklar ve belgeler, iflaslarda neler yapılacağı, yatımcının nasıl korunduğu gibi kriterler incelenerek bir sıralama yapılmış haldedir.

Burada ABD 8. ve Çin 46. sırada gelmektedir.


ABD ve Trump

ABD, “işime gelmiyor” diyerek uluslararası anlaşmalardan ve ortaklıklardan ayrılma temayülü içinde.

Bu durum ABD’nin güvenilirliğini olumsuz etkiliyor.

Örneğin Trump 2020’de, Kanada ve Meksika ile arasındaki Kuzey Amerika Serbest Ticaret Anlaşması’nın (NAFTA) “tarihin en kötü anlaşması” olduğunu söyleyerek eleştirdi ve bunun yerine, ABD-Meksika-Kanada Anlaşması'nın (USMCA) imzalanmasını sağladı.

Bugünkü Trump ise hem Meksika hem de Kanada ile sorunlu halde, hem konuşmalarda ilginç üsluplar kullanılıyor. Trump’ın Japonya ile de benzer sorunları oldu.

Trump’un politikasıyla içinden ayrıldığı Trans-Pasifik Ortaklığı (TPP) içinde Japonya hayli aktifti.

TPP’de Avustralya, Japonya, Yeni Zelanda, Singapur, Kanada, Brunei, Şili, Malezya, Meksika, Peru, Vietnam ve ABD vardı.

İfade ettiğim gibi, ABD bu birlikten de ayrıldı. Bugün Trump tehditvari şekilde söylüyor, “Dünya Ticaret Örgütü’nden çıkarım” diyor.

Tump açık söylüyor, “ortakların her biri riski alsın, riski tek başına ABD almasın, bu doğru olmuyor” diyor.

Uluslararası kurumlar için de bunu söylüyor, “anlaşma hükümlerine ABD uyuyor, Çin uymuyor, bu nasıl eşitlik” diyor.
Avrupa bu nedenle kendini zorda hissetti.

Trump açıkça söylüyor. Bundan önce Amerika hep önlerine koymuş ve karşılığını sormamış.

İlk defa bu açıklıkta hesap soran biri çıkınca, kendilerine kapı aramaya başladılar.


Çin ve Jinping

Çin’in böyle bir Ticaret Savaşı’na hazırlığı var mıydı? Evet.

Ama şimdilik ticaret ve teknoloji alanlarında savaşabilirler.

Hatta dünyadaki yüzde 99’u propaganda ile ayağa kaldırırlar ise ABD düşmanlığını da arttırabilirler.

Xi Jinping, tıpkı Mao Zedung ve başka birkaç başkan gibi, “Ulu Lider” ünvanlı, uzun süre daha Çin’i gelenek ve kültürüne uygun bir şekilde yönetecek.

Uluslararası sistemin devamını istiyordu; buna karşılık hukuki eksikliği büyük.

Trump’ın DTÖ’den çıkma tehdidi onun işine geliyor. Çin, DTÖ’den en fazla yararlanan ülke (2001’de katıldı). 

Bir görüşe göre, Çin uluslararası ekonomide Kapitalist, ama devlet sistemi bakımından Komünist.

Bu konuya uzaktan bakanların aklı karışıyor olabilir.

İdeolojik değil de yatırımcı, hatta büyük yatırımcı gözüyle bakın, Çin riskli bir ülke. 

Çin, üretimi ve piyasaları koordine ederek, kendi hukukuna göre anlaşmalar yaparak, kendi yaptığı planları uygulayarak, gelişmekte olan veya az gelişmiş ülkelere daha çok kendi kasasından finansman sağlayarak, varsa uluslararası kurumların kasasını kullanarak işletilen bir kapitalist yönteme sahip.

Bu anlayışla, Asya, Hin-Pasifik, Avrupa, Afrika başta olmak üzere Amerika dahil değişik coğrafyalarda etkisini hissettiriyor.

Mesela, fabrikası yoksa kuruyor, varsa malı üretiyor, gemileriyle taşıyor, liman işletmesini alıp işletiyor, yol yoksa inşa ediyor, kendi şirketlerinin aldığı ihaleler için kredi temin ediyor, uluslararası ticari boşluklardan ve avantajlı her noktadan yararlanıyor.

Çin’in en önemli avantajları şunlar: İnsan gücü, üretim kapasitesi, nadir toprak elementleri, patent zenginliği, teknolojisi, çeşitli coğrafyalarda yaygın ağının olması, deniz ticaret filosunun güçlü olması.

ASEAN üyeleri, Brunei, Kamboçya, Endonezya, Laos, Malezya, Myanmar, Filipinler, Singapur, Tayland ve Vietnam; diyalog ortakları, Avustralya, Çin, Japonya, Güney Kore ve Yeni Zelanda’dır.

Çin, 2020’de Bölgesel Kapsamlı Ekonomik Ortaklık (RCEP) yaptı.

RCEP küresel GSYİH’nın yaklaşık yüzde 30’na sahip.

ABD’ye rağmen bu önemli bir hamleydi.

Çin’in Kuşak Yol Girişimi (BRI) projesi bölgeye bir aktivite kazandırdı.

BRI’nin ortaklarında 71 ülke olduğunu ifade etmekte yarar var.

Bu İpek Yolu’nun, Kuzey Buz Denizi, Avrasya ve Hint-Pasifik deniz yolu ile Avrupa’ya bağlantısı olacak.

Çin ile Avrupa Birliği, bir süredir RCEP’e benzer biçimde Kapsamlı Yatırım Anlaşması (CAI) yapma sürecinde çalıştılar.

Halen bu konu duraksamış haldedir. Şangay İşbirliği Teşkilatı (SCO) ve Asya’da İşbirliği ve Güven Arttırıcı Önlemler Konferansı (CICA) gibi konuları da hatırlayabiliriz.

Bir de BRICS ortaklığı var. BRICS üyesi ülkeler; Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin, Güney Afrika, Mısır, Etiyopya, Endonezya, İran, BAE’dir, davet edilen başka ülkeler de var.

Çin’in yuan cinsinden mal dış ticareti bu yılın ilk çeyreğinde yıllık bazda yüzde 1,3 artarak 10,3 trilyon yuan’a (1,41 trilyon dolar) ulaştı.

ASEAN Çin'in birinci çeyrekteki (Q1, 2025) en büyük ticaret ortağı olurken, Vietnam ASEAN içinde lider konumdaydı.
 

-
Çin’in ana ticaret ortakları (Çin Ticaret Bakanlığı verileridir)

 

AB ve Çin

Bu yeni durumda Avrupa Birliği (AB) ile Çin arasında yaşanabilecekleri dikkatle izlememiz gerektiğine inanıyorum. Tahminimce süreçleri en fazla etkileyecek güçlerden birisi de AB veya buna Birleşik Krallık’ı da dahil ederek genellersek Avrupalılar olacak gibi duruyor.

AB ile Çin arasında görüşmeler devam ediyordu. AB-Çin Kapsamlı Yatırım Anlaşması (CAI) prensipte yapıldı.

Bu konu küresel açıdan çok önemliydi. Çin ile varılan prensip anlaşmayla AB, belli sektörlerde (başta bankacılık, finans ve hizmet), bürokratik prosedürlerin azaltılmasını, yasaların yorumlanmasından kaynaklanacak hususların kolaylıkla çözülebilmesini ve Avrupalı şirketlerin Çin pazarına erişiminin rahatlatılmasını öngörmekteydi.

Gerilere gidecek olursak, AB-Çin ekonomik işbirliği çabaları, 1985 yılındaki Ticaret ve İşbirliği Anlaşması (TCA) ile daha belirginleşmişti.

TCA’dan bu yana Çin, ABD’den sonra, AB’nin en büyük ticaret ortağı haline gelmekteydi.

Çin ve AB arasında bugüne dek tartışılan ana konu, Pazar Ekonomisi Statüsü idi. DTÖ’de AB’nin şarta başladığı hususlardan dolayı aralarında itilaf bulunmaktaydı.

Avrupa, Çin de dahil, bir ülkenin pazar ekonomisi statüsünü elde edebilmesi için; dalgalı döviz kuru ve serbest piyasa ekonomisinin var olması gerektiğini, piyasalarda hükümet müdahalesinin azalmasını, mülkiyet hakları ve iflas kanununun tanımlarının net olması gerektiğini kriterler olarak işaret etmekteydi. 

AB, Çin’i şöyle tanımlamaktadır: Ortak hedeflerde müzakere ortağı, çıkarların dengelenmesinde ekonomik rekabet ülkesi ve alternatif yönetişim sahasında ise sistemsel rakip.

Çin tarafı ise bu hususların aleyhine bir sorun olduğunu şu örnekle ileri sürmekteydi: AB (veya başka ülkeler, örneğin ABD,) pazar dışı ülke diyerek çelik ve alüminyum gibi ürünlerde anti-damping uygulayabilmekte.

Hatırlanacaktır, Çin için kritik bir konu olan çelik sektöründeki fazla üretim ve kotalardaki anlaşmazlık 2017 AB-Çin Zirvesi’nde ortak bildiri yayımlanmamasıyla sonuçlanmıştı. 

İşte bu şartlara gelindiğinde ben de merak ediyorum, AB, Çin için ifade ettiği bu şartları yeniden değerlendirir mi?

Almanya, Hollanda ve Fransa başta olmak üzere AB üyelerinin Çin’de yaptığı yatırımlar var.

Bugün soruyorlar: “AB ülkelerinin Çin’e yaptığı bu yatırımlar işe yaramayacak mı?”

Hayır, yaraması yönünde görüşmeler hızlandırılır ise Avrupa bu işi kendi lehine çevirebilir. 

Buna karşılık Çin’in Avrupa’ya doğrudan yabancı yatırımı, ağırlıklı olarak kamu iktisadi teşebbüsleri tarafından üretilen, doğrudan tüketiciye yönelik mal ile hizmetler kapsamında gerçekleşmişti.

Önemli engel, Çin, AB’nin doğrudan yabancı yatırımlar listesinde ikinci sırada yer almaya devam etmektedir. 

AB, Çin ile varılacak bir anlaşma için ne istiyor?

Fazla kapasite alanları dışında kalan, AB’nin Çin’e yatırım portföyünün yaklaşık yarısını oluşturan mallar için üretim sektöründeki kısıtlamaların kaldırılması.

Çin’in iç politika düzenlemelerinden bağımsız olarak pazar erişiminin sağlanması.

İhtilaf çözümüne dair düzenlemeler getirilmesi.

Otomotiv gibi AB için kritik sektörlerde Çinli şirketlerle ortaklık şartının kaldırılması.

Çin’in gayrisafi hasılasının yüzde 30’unu oluşturan Kamu İktisadi Teşekkülleri’nin ticari önceliklere göre hareket etmesi, devlet (parti) baskısının ortadan kaldırılması.

Hizmet sektöründeki devlet teşviklerinin şeffaflığı.

Zorunlu teknoloji transferinin menedilmesi, serbestleştirilmesi.

İşte en kritik konu bu!

Çin bunları devlet sistemi gereği yerine getiremiyor.

Bütün bu “liberalleşme” diyebileceğimiz adımları atabilmesi için Çin’in yabancı yatırım yasasını Komünist Parti Politbüro’sundan geçirebilmesi gerekmekte. Ama nasıl? 

Çin tarafından 2020’de açıklanan İkili Dolaşım Stratejisi de yeni gelişmelere açıklık sağlayabilir.

İkili Sirkülasyon Stratejisi, Çin’in ekonomik kalkınmasını sürdürmeye yönelikti ve destekler buna göre pay edilmekteydi (belli sektörlerde kendine yetecek şekilde ve daha fazla ithal ikamesine yönelik).

Bu ne derece uygulanabilir?

Kuşak Yol İnisiyatifi’ni de yürüten Ulusal Kalkınma ve Reform Komitesi (NDRC) ile Çin Ticaret Bakanlığı, “yabancı yatırım için teşvik edilen sanayiler” listesini yayımlamıştı (2020).

NRDC, Avrupalı yabancı şirketlere daha iyi şartlar sunabilir mi? 

Çin’in yeni ekonomik dengeler için kontrollü ve seçici yatırımlara yöneldiği açıktır.

Enerji sektöründe yatırım sağlayacak yabancı firmalar için tüm kısıtlamaların kaldırılması öngörülmüştü.

Malum, enerji konusu özellikle Almanya için önemlidir.

Enerji konusunda neler yapılabilir?


Rusya

Rusya için tekrar ederek kullandığım ifade şöyle, gezegenin en büyük jeopolitiğine sahip ülke.

Rusya’nın 2022’de başlattığı Ukrayna’yı işgal girişimi devam ediyor.

Bu süre içinde ABD önderliğindeki G7 ülkeleri Rusya’ya ekonomik yaptırımlar uyguladılar, bu önlemler devam ediyor.

Bugün dahi Trump, “Ukrayna ile barışmazsanız ekonomik yaptırımları arttırırım” tehdidini öne sürüyor.

Bu savaş zamanında Batı’dan uzaklaşan bir Rusya’yı gördük.

Özellikle Avrupa ile aralarındaki hacmin giderek arttığı ekonomik açılımların birden tüketildiği bir sürece girildi, özellikle enerji konusunda.

Buna karşılık Rusya bu savaş süresince Çin ile bir hayli yakınlaştı ve stratejik ortaklıklar kurdu.

Rusya büyük oranda tüketim mallarını ve silah endüstrisinin ihtiyaç duyduğu özel ürünleri Çin’den tedarik etti.

Bu durum Çin’e yaradı da denebilir.

Bugünden sonra ne olur? Asıl konumuz bu.

Rusya jeopolitik avantajlarının bilincinde olarak, yeniden küresel güçlü konumunu gelebilmek adına, önüne çıkan her fırsatı kullanmak isteyecektir.

Çin ise bunun böyle olduğunu bilerek hareket edecektir. 

Rusya ve Çin arasındaki ana konular neler?

Enerji, nadir toprak elementleri ve kritik mineraller, Arktik Bölge, BRI, BRICS ve CSO bağlamında emin adımların atılmasının geliştirilmesi.

Rusya ve Çin “çok kutuplu dünya” şeklindeki bir stratejiyi paylaştıklarına göre, ilk adımında ABD hegemonyasını kırmak için müşterek hareket edeceklerdir.

ABD dolarının hakimiyetini kırmak adına, BRICS’te başlattıkları gibi, küresel ticarette ilgili ülkelerin kendi para birimlerini kullanılmasını teşvik edeceklerdir.
 


Cepheler genişliyor

Financial Times’da yayımlanan bir çalışma var, buna göre dolar düşüşü 2006'dan bu yana en yüksek seviyeye ulaştı.

Bank of America'nın Küresel Fon Yöneticisi Anketi'ne katılanların net yüzde 61'i doların önümüzdeki 12 ayda değer kaybetmesini bekliyorlar.

Bu durum Mayıs 2006'dan bu yana yaşanması beklenen en büyük düşüş olacak.

Dolar bu yıl bir dizi büyük para birimine karşı yüzde 9 değer kaybetti.

Bu kayıp Trump'ın ay başında "karşılıklı" tarifeleri duyurmasından bu yana hızlandı.

Ayrıca rekor sayıda küresel yatırımcı (yüzde 53’ü) ABD hisse senetlerine olan ilgisini azaltabilir. 3

Küresel finansın tam anlamıyla ayrışması kapitalizmin her alanını etkiler.

ABD ile Çin arasındaki finansal ayrışması takip edilmesi gereken bir husustur.

Küresel sermaye akışı ne yönde olacak?

Sermaye hukuksuz bir yere gitmez!

Tedarik zincirleri nasıl oluşacak?

Tedarik zincirleri bozulsa da sermaye kendini korumasını bilir.

Kovid-19 süreci buna en bariz örnektir.

Teknolojik kısıtlar olacak mı?

Sermaye kime yatırım yapar?

Fikri para edene ve paranın da garantili olduğu bir alana. 

Bu durumda Trump’ı her türlü güçten çok, acaba sermaye mi zorlayacak?

Bu soruyu sorarsak konu Ticaret Savaşı dışında düşünmemizi gerektirir.

Uluslararası sistem adına faaliyet gösteren FED bile Başkan Trump’ın baskısı altındadır.

FED küresel finansı gözeterek özerkliğini korumaya devam edebilecek mi?

FED kendi politikalarını izler. Çünkü dünyada etkin asıl sistem budur! 

Çin’in en stratejik konusu, yuan (renminbi) ile ilgilidir.

Dolar zayıflarsa bu en fazla avro’ya ve bir de gelişmek isteyen yuan’a yarar.

Basitçe, yuan erişilebilir oldukça güçlenir.

Yuan’ın gücü Çin’in kendi yatırımlarını ve gücünü arttırır.

Bu kimin işine gelir? Tartışmalıdır.

Çin uluslararası sistemin devamı derken aynı zamanda ortaklarına yuan’ın kullanılmasını önererek de bu konuyu destekliyor. 

Fakat artık gün yüzüne çıktı, Çin uluslararası sistemi çıkarı için kullanmakla meşgul, sisteme maddi katkısı yok. 
Yine de bizim gözlerimiz kulaklarımız, Sınır Ötesi Bankalararası Ödeme Sistemi (CIPS) ve Dünya çapında Bankalararası Finansal Telekomünikasyon Topluluğu (SWIFT) üzerinde olacaktır. 

Amerikan ile Çin kuruluşları arasındaki işlemlere bakacağız, kısıtlamalar nerelerde olacak?

Çin’de, dolar cinsinden faaliyetlere kısıtlamalar gelmesi beklenebilir.

Bugüne kadar serbest olan kamu alanlarındaki hareketlere bu tür para cinsinden kısıtlamalar gelebilir.

ABD borsaları dengesiz hareket etmeye devam edebilir.

ABD'deki Yabancı Yatırım Komitesi (CFIUS) tarafından sıkı sıkıya incelenen finans hareketleri sektörlerin yatırım planlarını etkileyebilir.  

Hatırlarsak, Trump'ın, "Amerikan sermayesi Çin'in yükselişini finanse etmemeli" türü sözleri bugün bize yeni sinyaller vermektedir. 

Bilindiği gibi, ABD tarafında Huawei, ZTE ve DJI gibi şirketler baskı altına alınmışlardı.

Bugün ise alan genişledi, baskılanması gereken konular yapay zekaya, yarı iletken üretimine, yeşil enerji platformlarına ve yeni nesil endüstrilere kaydı.

Bu bakımdan başka şirketler ve yatırım alanları da bu çemberin içine giriyor. Bu da inovasyonda dengeler nasıl değişecek, sorusunu ortaya çıkarıyor. 

İnovasyon konusunu masanın üstüne koyduğumuzda ise lisanslarla ilgili yeni uygulamalar ne olacak, bunları merak ediyoruz. Tabi bu da bir Teknoloji Savaşı konusu oluyor.

Bugünden sonra Jinping, “küresel güney” kadar, “gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeleri” de etkisine almak istiyor.

Gelişmiş ülkeler sermaye, hukuk ve demokrasi kaleleriyle kendilerini güvencede tutmaktadırlar.

Çin hukukunu gidip İngiliz hukuk sistemine benzetecek değil…

Çin ile Rusya’nın paylaşabileceği sorun sahaları birleşiyor gibi.

Şimdi dünyaya çok çeşitli şekillerde ortak hareketle etki etme süreçlerini başlatabilirler.

İşte size bir ideoloji ve propaganda alanı, konuşma çok olur bu alanlarda.


Sermaye sağlamcıdır

Elbette Ticaret Savaşı her şeyi açıklamaya yetmemektedir.

Ekonomik sistem tartışma zamanı geldi çattı. 

Ortada bir güven sorunu var.

Güven sorunu arttıkça aktörlerin daha yüksek perdeden konuşacaklarını öngörmemiz gerekir. 

Trump şöyle düşünüyor:

Buyursun büyük sermaye Çin’e kaysın da görelim!


Bunun olmayacağından emin.

Çünkü Çin devlet sistemi sermaye hareketleri için elverişli değil.

Sistem dediğimiz de şu: Ulus, devlet, hukuk, sermaye, demokrasi, şeffaflık, serbest piyasa… 

Bu durumda Çin’in sistemi mi değişmeli?  

Bugünün konusu bu değil.

Bugünün konusu sanki Kovid-19 süreci gibi ekonomik şartları çok fazla tehdit eder cinsten gelişim gösteriyor.

Gücü olan dayanır. Anlaşmalar yenilenir. Sistem yenilenerek devam eder.

Ucuz mal almak, üretmek ve kısa-orta dönemde birikmiş sorunlara çare bulmak açısında Çin kullanılabilecek bir ortak olabilir.

Ancak uzun vadeli, stratejik bakımdan değişiklik yapmak açısından Çin hala kötü bir devlet tarzıyla yönetiliyor.

En azından yatırıma uygun hukuk sistemi ve devlet kurgusu yok. Büyük sermaye bunu en iyi bilenlerden.

Bu süreçlerde ortaklıklar veya ittifaklar da çeşitlenir, değişir, yeni usuller ve zorlamalar ortaya çıkar.

Bütün bunlar ortamı küresel çapta sürekli geren konular olur.

 

 

1.  Foreign Affairs, Kurt M. Campbell ve Rush Doshi, Underestimating China, Why America Needs a New Strategy of Allied Scale to Offset Beijing’s Enduring Advantages (Çin'i Küçümsemek, Amerika'nın Pekin'in Kalıcı Avantajlarını Dengelemek İçin Müttefik Ölçekli Yeni Bir Stratejiye Neden İhtiyacı Var), Yayım Tarihi 10 Nisan 2025.
2.  Daron Acemoğlu ve James Aç Robinson, Dar Koridor: Devletler, Toplumlar ve Özgürlüğün Geleceği, Doğan Kitap, 2020, İstanbul.
3.  Financial Times, Emily Herbert, Ian Smith ve George Steer, Dollar bearishness reaches highest level since 2006, says survey (Ankete göre dolar düşüşü 2006'dan bu yana en yüksek seviyeye ulaştı), 15 Nisan 2025.

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU