Modern, postmodern ya da bu saçma zamanların zihin oyunları!

Prof. Dr. Uğur Batı Independent Türkçe için yazdı

Görsel: Independent Türkçe/ChatGPT

Ben Profesör Doktor Uğur Batı.

Karar Bilimi Uzmanıyım ve burada sanat, kültür, ikna, idealar ve düşünce patlamaları kaleme alıyorum.

O zaman daha sorulurken cevaplanamayan soruların köşesine hoş geldiniz.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Tren istasyonundasınız.

Üniversiteden o gün mezun olmuş ve bu günü kutlamaya giden 5 masum gencin hayatını kurtarmak için hemen yanlarında duran fedakar babayı tren raylarına itmelisiniz.

Karar vermek için 5 milisaniyeniz var.

Bunu yapmak sizi kahraman mı yapar yoksa bir cani mi? 


Kahraman ya da cani olmak çok ince bir sınırdır!

Evet, o tren vagonu, kontrolden çıkmış, raylarda hızla ilerlemektedir ve aşağıda ise 5 işçi rayların onarılması ile uğraşmaktadırlar.

Siz de yakından geçiyorsunuz ve hepsinin öleceğini hemen anlıyor ama bu arada yanı başınızdaki makasa müdahale ederek vagonu tek bir kişinin öleceği biçimde yönlendirebileceğinizi de fark ediyorsunuz.

Ne yaparsınız?

(Soruda herhangi bir tuzak ya da gizli bilgi olmadığını varsayın). 

Eğer siz de çoğu insan gibiyseniz, müdahalede bir an bile tereddüt etmezsiniz:

1 kişinin ölmesi 5 kişinin ölmesinden iyidir nasılsa.

Öyle değil mi?

Evet, doğru bir seçim.

Şimdi açmaza ilginç bir ekleme daha yapalım:

Aynı vagon yine aynı raylardan geçiyor ve yine aynı 5 kişi tehlikede.

Ancak bu sefer siz, rayların üzerinden uzanan köprüde bir izleyicisiniz ve yakınlarınızda da çok şişman bir adam var.

Fark ediyorsunuz ki eğer onu aşağı iterseniz, vücudu treni durdurup o beş işçiyi kurtarmaya yetecek irilikte.

Peki, onu iter miydiniz?

Eğer çoğu insan gibiyseniz, masum bir insanı öldürmek fikri sizi de çok korkutacaktır.

Bu seçiminizi bir önceki seçiminizden farklı kılan nedir işin matematiksel hesabı aynı değil midir? 

Bu iki hesaplamanın birbirlerinden bu denli farklı olarak algılanması Kant felsefesine dayandırılarak açıklanabilir.

Bu duruma göre, insanın kullanım amacı, kişi ile temasa geçiyor olmak kararı etkiliyor.

Bu nedenle iki senaryo arasındaki fark, bir insana dokunmak, yani onunla yakın mesafeden etkileşim kurmakla ilgilidir.

Aynı soru, köprüdeki adamın, bir düğmeye bastığınızda açılan bir kapak yoluyla aşağı düşmesini yönünde epeyce kişi çıkar.

Adamla yakın temasta bulunma düşüncesi, bir nedenle insanları onu ölüme itmekten caydırmaktadır.

Neden mi?

Çünkü bu tür bir kişisel etkileşim, duygusal ağları harekete geçirir, problemi soyut, kişiler üstü matematik problemi olmaktan çıkarıp kişisel ve duygusal karara götürür.

Düşünün ki kişi ile temas etmeden bir kapağı açarak kişiyi düşürebiliyorsunuz bu sefer bu alternatife daha sıcak bakıyor olur muydunuz?

Araştırmalarda çoğu kişi daha sıcak bakmış çünkü kapağı açarken duygusal değil motor planlama yapmış olmak kişilerin kararında daha etkili olmuştur.

İnsanlar aslında, kendi elleriyle bir insanı ölüme göndermekten korkmuşlar ve bu işin içine sonuçta kurtarılacak insan sayısı anlamında fark olmasa bile dâhil olmak istememişlerdir.

Bir de başka bir mesele var ki onu da size bırakıyoruz:

Verdiğini karar sizi cani mi yapar yoksa kahraman mı?

4 kişiyi mi kurtarmış olursunuz yoksa ölmeyecek olan bir adamı ölüme mi göndermiş olursunuz?

Onun ailesi?

Çocukları?

Hayatta her şey gerçek bir paradoks değil mi?

Sanki her şey beynimizin bir oyunu.

Sorulacak o kadar çok soru var ki;

  • Akıllı insanlar neden aptalca hatalar yapar?
  • Beyninizde bir Tanrı noktası var mı?
  • Her şey sizing iradenizke mi oluyor?
  • Neden irrasyonel ve sabırsızız?
  • Aşkın nörobiyolojisi?
  • Rüşvetin nöropsikolojisi: Herkesin bir fiyatı var mı? Seninki ne kadar?
  • Neden ihanet ediyoruz? 
  • Kaybeden pehlivan neden güreşe doymaz!
  • Güzelliğin zihinde yarattığı yıkıcı etki nasıl oluyor?
  • Acı insanı daha mı mutlu kılıyor?
  • Beynimizi rehin alan yiyeceklere niye karşı koyamıyoruz?
  • Diyetler neden işe yaramaz?


Beynin tüm oyunları şakak lobunuz yüzünden mi?

Gerçekleştirilen bir araştırmada ailelerde hayali oyun arkadaşlarına büyük ölçüde ailelerin ilk çocuklarında rastlandığı ortaya çıkıyor.

Hemen akla bir soru geliyor:

Beynimiz kendine kardeş bulamayınca hayal mi ediyor?

Beynin sırları, kendi çapının çok ötesindedir.

Konuşacağımız her şeyin temelinde bu yatıyor.

Dünyaca ünlü nörobilimci David Eagleman, 20 dilde yayımlanan ve pek çoklarınca klasikleşen Incognito'da insan beyninin derinliklerine iniyor.

Eagleman çarpıcı bir anekdotla bir zihin jimnastiği yapmamızı öneriyor (Eagleman, 2013): 

Zihinsel yaşamımız üzerindeki etkilerin sıralı olduğu uzun listenin kimyasalların ötesine de uzanarak, devrelerdeki ayrıntıları da içerdiğini unutmamak gerekir.

Sara örneğini ele alalım. Sara nöbeti eğer şakak lobundaki (temporal lob) belirli bir noktada odaklanıyorsa kişi motor nöbetler geçirmeyecek, daha üstü kapak; bir deneyim yaşayacaktır.

Bir tür bilişsel nöbet olarak tanımlana bilecek bu etki, kişilik değişimleri, aşırı dinsellik (din saplantısı ve din konusunda kendinden aşırı emin olma), hipergrafi (genellikle de din olmak üzere belirli bir konuda aşırı derecede yazma isteği duyma), çevrede bir dışsal varlık olduğu yanılgısı ve sıklıkla da tanrıya atfedilen sesler duyma gibi durumlarla kendini gösterir.

Tarihte ortaya çıkmış peygamberler, kahramanlar ve liderlerin bir bölümünün şakak lobu odaklı sara hastaları olduğu düşünülmektedir.

Baş melek Mikail'in, İskenderiyeli Azize Katerina'nın, Azize Margaret'in ve Cebrail'in seslerini duyduğu konusunda hem kendisini hem de Fransız askerlerini ikna ederek on altı yaşındayken Yüz Yıl Savaşları'nın gidişatını değiştirmeyi başaran Jean D'Arc'ı düşünün.

Kendisi, bu deneyimini şöyle anlatmıştı:

13  yaşımdayken, Tanrı'nın kendimi yönlendirmemde bana yardımcı olan sesini duydum. İlk seferinde çok korkmuştum. Ses bana öğle vakti duyurmuştu kendini. Mevsimlerden yazdı ve o sırada babamın bahçesindeydim.


Şöyle devam ediyordu:

Tanrı bana gitmemi emrettiğine göre gitmeliydim. Ve bu emri bana veren Tanrı olduğu için, yüz babaya ve yüz anneye sahip olsaydım ya da bir kralın kızı olsaydım bile giderdim yine de.


Düşünsenize, beyninizin içinde olan biten küçücük değişimler, davranışta devasa değişimlere neden olabiliyor. Seçimlerimiz, içimizdeki mekanizmanın küçük ayrıntılarına bile hâkim olabiliyor. 


Neyse. Bitiriyorum. Bitiyorum!

Başlarken demiştim:

Ben Profesör Doktor Uğur Batı.

Karar Bilimi Uzmanı ve 3 boyutlu düşünce ahtapotuyum.

Ve hepinize şöyle sesleniyorum:

Biz size düşünmeyin demiyoruz, hobi olarak yine düşünün.

Ve büyük düşünün ki seneye de düşünürsünüz!

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU