Ahmak ve irrasyonel insan!

Prof. Dr. Uğur Batı, Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: Sosyal medya

Ben Profesör Doktor Uğur Batı. Karar Bilimi Uzmanıyım ve burada sanat, kültür, ikna, idealar ve düşünce patlamaları kaleme alıyorum.

O zaman daha sorulurken cevaplanamayan soruların köşesine hoş geldiniz.

Biraz günümüz dünyasından söz etmek istiyorum bu yazıda.

2020’den itibaren sıradan bir “dünya günü”:

  • 09.00-10.00 Açılış ve Corana Virüsü
  • 10.00-11.00  Düşen Uçaklar
  • 11.00- 12.00 Çığ Felaketi
  • 12.00-13.00 Depremler
  • 13.00-14.00 Kıta Yangını
  • 14.00-15.00 Çamur Yağması
  • 15.00-16.00 Savaş ve Bombalar
  • 16:00 - 17:00 Çekirge İstilası
  • 17:00 - 18:00 Kobe Bryant’ın Ölümü
  • 18.00- 19.00 Göktaşı Çarpması
  • 19.00- 20:00 Yolsuzluk Sarmalı
  • 20.00- 21.00 Intoksik Organizmalar
  • 21.00- 22.00 Olağan Şiddet
  • 22.00- 23.00 Günlük Terör Faaliyetleri
  • 23.00- 00:00 Rusya- Ukrayna Savaşı
  • 00.00- 01:00  Dünya Ekonomik Krizleri
  • 00.01- 02:00  Afganistan’da Yine Birilerini Öldürüyorlar!
  • 02-00 03:00  Borsacılık Krizleri
  • 03.00- 04:00  İsrail, Gazzede Katliam Yapıyor!
  • 04.00- 05:00  İklim Krizleri
  • 05.00- 06:00  Uzaylı İstilası
  • 06.00- 07:00  Zombi Fener Alayı
  • 07.00- İsrafil’in Suru Üfleyişi!

“Ahmak” dünyalı insan kendini yok ediyor! Dünyayı değil, kendini. Dünyanın, dağın, taşın ya da toprağın umrunda bile değiliz. İklimi mahvediyoruz, toprağı, çevreyi, varlıkları… Kendi yarattığımız ekonomik düzen bizi tehdit ediyor, ticaret savaşarıyla dijital bir ekonomi üzeirndne insanların refahlarını tehdit ediyoruz. Savaşlar çıkarıyoruz. İsrail şu günlerde dünyanın gözü önünde katliam yapıyor, herkes izliyor. Peki insan bu kadar mantıksız, bu kadar irrasyonel, bu kadar ahmak olabilir mi?

Teorik olarak tartışalım istedik bu konuyu.

II. Spartaküs’e dair akıldışı bir talep

M.S. 40’lı yıllar. Lakabı “Deli” olan ve kendisini Apollo ilan eden, en sonunda hırsından Roma’yı yakan, uzun adı Nero Claudius Caesar Augustus Germanicus olan ve bizim Neron olarak bildiğimiz Roma İmparatoru, keyfine ve hazzına çok düşkün, zalim bir adamdır. Kendisi, birgün zamanın en güçlü gladyatörlerinden II. Spartaküs’e dair akıldışı bir talepte bulunur.

II. Spartaküs’ün savaşması için vahşi diyarlardan 40 tane azgın kaplan getirilmesini emreder. Kaplanlar iki hafta sonra gelir ve o ana kadar Roma’nın gördüğü en büyük eğlence arenada hazırlanır. Gün geldiğinde tüm Roma, büyük arenada Spartaküs’ün kaplanlarla savaşmasını izlemek için toplanır. İmparator Neron, arenadaki tahtındadır ve yanında dünyanın en keskin kılıcı ve içinde dolu dolu altın sikkeler bulunan 40 kese bulunmaktadır. Derken beklenen an gelir, Neron halkı selamlar ve işaretini verir.

II. Spartaküs, büyük bir şaşa ile arenaya girer. İlk kaplanı, elinde silah olmaksızın alaşağı eder. Kalabalık, kahramanı çılgınca alkışlamaktadır. Neron, yanındaki keselerden birine dövüşçünün önüne atar. Derken ikinci kaplan salıverilir. Tecrübeli dövüşçü ikinci hayvanı da boynunu kırarak kısa sürede öldürür. Neron beğeni ifadesiyle başparmağını kaldırır ve loca önündeki Spartaküs’e ikinci keseyi de atar. Üçüncü, beşinci, on ikinci, otuzuncu ve otuz dokuzuncu kaplan da giderek uzayan mücadelelerle büyük ve tecrübeli dövüşçü tarafından alt edilmiştir. Her yeni mücadelede arenadaki insanlar çıldırmış, alkışları sadece Roma’yı değil tüm dünyayı inletmiştir. Spartaküs keselerce altın kazanmış, son kaplana geldiğinde heyecan artık dorukların da ötesine çıkmıştır.

Yalnız böylesi bir savaş başlangıçtan itibaren çok mantıksızdır. Spartaküs yorgunluktan bitap düşmüştür. Kırkıncı kaplan salıverildiğinde hayvana saldıracak hali kalmayan Spartaküs savunmaya geçmiştir. Otuz dokuz kaplanı elleri ile boğan gladyatörün karşısına çıkan, sabırsız, korkmuş ve hiddet dolu kaplan, atik bir saldırı ile adamı yere düşürmüş, kolundan koparırcasına ısırdığı adamı metrelerce sürüklemiştir. Tüm arena birden sessizliğe, ardından eleştiri dolu haykırışlara bürünmüştür. Bir adamla başlayan dünyanın en galiz küfürleri bir anda tüm kalabalığı sarmış, Neron bile yerinden sıçrayarak yerde yatan bitap adama haykırır olmuştur: “Ayağa kalk, seni beceriksiz rezil!”

Spartaküs kalan son gücünü de kullanıp, kaplandan kolunu kurtarmış, hayvanı kolları arasına sıkıştırarak, gücünü toplamak için zaman kazanmaya çalışmıştır. Bu durumdan tüm kitle nefret etmiştir. Evet, durum çok akıl dışıdır ama olan şey budur.

Spartaküs moral bozukluğunun da etkisiyle güçten düşmüş, kullanacak hiç enerjisi kalmamıştır. Küfürlerin artmasıyla yıkılan Spartaküs, başparmağıyla “yenilgi işareti” yaparak, yardım istemiştir. Gösterinin planladığı gibi devam etmemesine hiddetlenen Neron, keskin kılıcı ve son keseyi bir saray muhafızına atarak “kelle kes” işareti yapar. Kılıcı alan muhafız önce yerde bitkin yatan kaplanı delik deşik eder, ardından sehpaya çekerek götürdüğü Spartaküs’ün kafasını bir darbede keser. Tüm kitle yerinden fırlayarak basit ve aslında aciz celladı elleri morarırcasına alkışlamaya başlar.

Akıldışı bir mantıkla planlanan gösteri, yine akıldışı bir mantık ve mantıksız bir trajedi ile sonlanmıştır: Otuz dokuz kaplanı, büyük bir güç ve yetenekle, sadece elleri ile öldüren Spartaküs, adi bir kılıç darbesi ile infaz edilmiş ve yenilmiştir. Onu “yenen” ise belki de o kaplanlardan bir tekini bile, kılıcını kullansa dahi öldüremeyecek olan bir cellattır. Toplam otuz dokuz galibiyet, aslında bir tam mağlubiyet bile olmayan sonuca yenilmiştir.

Mantıksız ve ahmak insan

Burada olan şey, mantıksızlık ve irrasyonelliğin zirvesidir! İnsanı ya da kitleyi irrasyonel kararlara iten o kadar çok neden bulunabilir ki… Önyargılar, otoritenin kabulü, yanlış çıkarımlar, bilgi eksikliği, aşırı duygusallık, etik noksanlığı, kültürellik ve diğer onlarcasından söz edebiliriz, emin olun! Oysa öyle mi yapıyoruz? Bugün insanlar açıkça kandırılmak istiyor. Gerçeklikten, yaşamaktan korkuyorlar çünkü. Bu yüzden hep kitle kültürünün kucağına bırakıyorlar kendilerine. Magazin, şovlar, fallar, ritüeller ve diğer saçmalıklar. Öyle ki onlara yalan söylediğinizde sizi daha çok seviyorlar, en çok sizi seviyorlar. Gerçekleri hatırlatırsanız sizden uzaklaşıyorlar, bazen sizden nefret bile ediyorlar.

Bu bağlamda dünya ne iyi ne de kötü bir yerdir. Dünya her zaman olduğu gibi bir yerdir ve onu iyi ya da kötü yapan bizim algılarımızdır. Bazen önünüzdeki fırsatlar ya da sorunlar sizin bakışınızdan bir kova su gibi görünür. Lakin bu bir sineğin bakış açısından sonsuz bir okyanus, bir filin bakış açısından bir bardak su, bir melek balığının gözünden ise nefes aldığı yuvasıdır. Aslolan ne olduğu değil, sizin nasıl gördüğünüzdür. Ancak, algılarımızın bir kısmının yaşantılarımızla belirlendiği gerçeğini düşünürsek yaşamın hepimize aynı cömertlikle fırsatlar sunduğunu söylemek inandırıcım olmaz.

İnsan iyi bir tohum mu?

İyilik, kötülüğün gafil avlanmış halidir. Düşmanınıza yapabileceğiniz en büyük kötülüktür. Güçle gösterişin derin uyumsuzluğudur. İyilik, anlaşmalar üstü bir itip kalkmadır. İte kalka büyür, emekler ve yürür. İlle de hayvansal bir isim vermek gerekirse, iyilik timsahtır. Yine bir hayvandan örnek vereceğim.  O, ters dönmüş kaplumbağayı düz döndürmektir, karşılık beklemeden...

Deniz seviyesini yükselten bir davranış biçimi olan iyilik, en çok insanın kendisine yârdim etmesidir. İyilik diğer insan için yapılmaz, insan iyiliği kendisi için yapar. İyilik eden mükâfat beklediği an tefecidir. Faizini bekleyen tefeci. Bu saçmalık.  "Karşılığını veremeyecek birine bir iyilik yapmadıkça mükemmel bir gün yaşamış sayılmazsınız" der John Wooden. İyilik belki de Allah’ın yalnızca bazı insanlara bahşettiği bir eylemdir.

Paul Auster’in dediği gibi Öyle ki sadece iyiler kendi iyiliklerinden kuşku duyarlar, onları iyi yapan da budur zaten. Kötüler iyilik yaptıkları zaman bunu bilirler, iyiler ise hiç bilmezler. Ömürlerini başkalarını bağışlayarak tüketirler, ama kendilerini bir türlü bağışlayamazlar. Ne bileyim biz bu kadar iyi olmasaydık, bu kadar kotu olur muydu onlar diye sormak gerek gerçekten.

'Tohum olmak, kendi ağacını görememektir.' demiş Kanajlı bir Brahman olan Tagore. İyilik yapan insan da determinist kalıplardan kurtulursa yaptığı iyilikten iyilik görür. 'Bu insanlara iyilik yaramaz.' sitemini, 'bu kupon gelmez.' ümitsizliğine çok benzetiyorum. İyilik yapmak bir yatırım değildir.  İyilik yapmayı yatırım, hatta ölü yatırım zannedenler, ölü birer yatırımdır. Önce tohum olmakla ilgili sorunumuzu halletmemiz lazım. Ve iyiliği de yalnız iyilik yapmak yetmez, iyiliği incelikle de yapmak gerekir. Ve en önemlisi kolektif iyilik kavramı. Birimizin iyi olması yetersiz, hepimiz iyi olmalıyız.

Oysa ki iyi olmaktan uzaklaşan, hırslı, önyargılı insan şu anda kendisini yok etmekle meşgul.

Neyse. Bitiriyorum. Bitiyorum!

Başlarken demiştim;

Ben Profesör Doktor Uğur Batı. Karar Bilimi Uzmanıyım, bir sanat düşüncesi üreticisiyim. Ve hepinize şöyle sesleniyorum:

Biz size düşünmeyin demiyoruz, hobi olarak yine düşünün. Ve büyük düşünün ki seneye de düşünürsünüz!

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

 

 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU