Hapishane sezonu açıldı!

Hakan Gülseven Independent Türkçe için yazdı

Sevgili dostlar...

Lafı dolandırmayayım, hapishane sezonunu bu yıl erken açtık.

Yani, bir kez daha, "Şu an bu videoyu izliyorsanız ben hapisteyim demektir" videosunu çekmekteyiz.

Bu sefer aranızdan biraz daha uzun süreliğine ayrılacağım ama yazılarımla size zaman zaman ulaşabileceğimi umuyorum.

"Yine ne oldu?" diye soracaksınız haliyle.

Ve ben size yine komik bir hikâye anlatacağım; tabii yine o trajikomik olanlarından...
 


Hatırınızdadır, zamanın Adana Valisi müteveffa Hüseyin Avni Coş bir vatandaşa, affedersiniz, "gavat" diye seslenmişti.

Her şey öyle başladı...

Merhum Vali Bey o dönem tepkiler üzerine, "Gavat demedim, kavas dedim" gibisinden lafı dolandırmaya çalışmıştı ama o iş hiç inandırıcı olmadı.

Tepkiler büyüdü, sonunda dediğini itiraf etti.

İtiraf etti de ne oldu?

Kendisi hakkında en ufak bir inceleme bile başlatılmadı.

Bendeniz ise aynı dönemde köşe yazıları kaleme aldığım gazetede "gavat" üzerine başlıklı bir yazı yayımladım.

Yazıda Vali Bey'e yönelik tek bir hakaret yoktu.

Bir valinin, yani bir kamu yöneticisinin bir vatandaşa hakaret etmesini cesaretlendiren devlet yapısından ve siyasi atmosferden söz ediyordum. Biraz makara bir üslupla...

Yazının bir yerinde, "Aslında Sayın Vali haklıdır, Adana'da en az bir gavat vardır" diye bir laf geçiyor.

Vali Bey dışında, Adana'dan hiç kimse alınganlık etmedi.

Bir tek Vali Bey bana dava açtı.

Derken mahkemeye çıktık tabii.

Hakimler gülüyor, avukatım gülüyor, arkada izleyenler gülüyor, ortam sürreal...

Ben ise hiç ciddiyetimi bozmadım.

Savunmamda, "Ben herhangi bir şahsı kastetmedim, sadece Vali Bey'i onaylayarak, 'Adana'da en az bir gavat vardır' diye yazdım. Daha fazla da olabilir. Niye Adana'dan bir tek Vali Bey alınganlık gösterdi ki?" dedim.

Hakimler ve hazirun daha fazla gülmeye başladı.

Zaten benim duruşmalarda hep böyle şeyler oluyor.

Bu yüzden işi gücü olmayan tanıdıklar gelip benim duruşmaları izliyor, reyting fena değil yani.

Yargı mensupları da eğlenceye katılıyor.

Tecrübesiz hakimler biraz tutuk ama tecrübeliler, artık gerginlikten midir bilmem, istemsiz gülmeye başlıyor.

Günün eğlencesi gibi bir nevi...

Mizah dergilerinde yayımlanabilecek bir sürü dava var böyle.

Lafı uzatmayayım, hakimler öyle gülüyor ama adamlar profesyonel, işle duygularını birbirine karıştırmıyorlar, güle güle bana 11 ay 20 gün hapis cezası verdiler o zaman.

Neyse, cezayı yedim, temyize gittik...

Lakin kabus gibi bir şey.

Ben konuyu tekrar yazıyorum, bir dava daha açılıyor...

Derken bizim dava uluslararası medyaya konu oldu.

ABD'den bir hanım gazeteci benimle online röportaj yaptı.

Hatta "gavat" lafını İngilizceye çevirmek için epey kaynak taradım ama ayıptır söylemesi bir çevirmen olarak İngilizce karşılığını bulamadım...

Konu uluslararası medyaya taşındıktan sonra, bu sefer, "Enternasyonal Gavat" başlıklı başka bir yazı kaleme aldım.

Yine yaşadıklarımı anlatıyorum, kimseye bir şey demiyorum.

Hop, bir dava daha!..

"Yahu," dedim, "Açmayın artık şu davaları, internette arama motorlarına Hakan Gülseven yazınca yanımda Hüseyin Avni Coş fotoğrafı çıkıyor, ileride çocuklar, arkadaşları falan aratırsa, ben bu şekil bir ikili oluşturmak istemiyorum..."

Yok, bir dava daha!...

İlki dışındakilerden beraat ediyorum bu arada.

Son davamızın sonucunu görmeye müteveffa Vali Bey'in ömrü yetmedi.

Kendisini kaybettik. Davamız kaldı yadigar.

Müteveffa o söz konusu son davayı Sakarya'da valiyken açmıştı bana, sonra biliyorsunuz 15 Temmuz oldu, kendisini merkeze almışlardı, hakkında bir sürü laflar edildi...

Ama dava Sakarya'da sürdü.

Yerel mahkeme bana beraat verdi. Avukatı istinaf mahkemesine gitti, karar bozuldu, ben gidip ifade verdim, derken şahıs hayatını kaybetti...

Aradan seneler geçti yani...

En son, bendeniz hayatımı başka davalardan aldığım hapis cezalarının denetimli serbestliği ile "kısmi özgür" olarak geçirdiğim şu günlerde Yargıtay'dan bir sürpriz hapis cezası daha geldi!

1 yıl 2 ay 17 gün...

Böyle durumlarda dosyalar birleştiriliyor, artık renkli bir suç hayatınız olmuş oluyor, denetimli serbestliğiniz bitiyor ve uyuşturucu baronları lüks alışveriş merkezlerinde birbirini öldürürken siz hapse giriyorsunuz...

Lafı çok uzatmayayım, yeniden denetimli serbestlik hakkı elde edebilmem için epey bir hapis yatmam gerekecek.

Sorun değil, bir sürü arkadaş yıllardır yok yere yatıyor. Ben de yatarım.

Lakin insanın canı sıkılıyor.

Sen topluma hizmet etsin diye yönetici yapıp, altına bu fukara milletin paralarıyla lüks makam araçlarından çektiğin acayip acayip tiplere halka küfretme cüretini vereceksin, sonra bu halkın içinden biri çıkıp da cevap verdiğinde onu içeri tıkacaksın...

Ne güzel adalet, ne güzel kalkınma!..

Hayır bir de bunların 28 Şubat mağduriyet ağlaşması ve vesayet tamtamları bir türlü susmuyor ya, en çok ona çok bozuluyorum işte.

Ben 12 Eylül eziyetini yaşamadım, ancak sonrasına yetişebildi bizim kuşak.

Henüz 18 yaşını doldurduğumda ODTÜ'de öğrenciyken içeri aldılar, sonrasında bu yaşıma kadar bir sürü eziyet gördüm, arkadaşlarımız öldürüldü, bir sürüsü hapislerde ama bize mağduriyet sırası bir türlü gelemiyor, hep onlar mağdur!

Koskoca insaniyet tarihinde bizim de payımıza bu dönem düştü ya, kısmet işte...

Neyse, başınızı daha fazla ağrıtmayayım.

Umarım en kötü ihtimalle yazılarla buluşuruz.

Aklınıza mukayyet olun lütfen...

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU