Kuzey-Doğu Hindistan'ı anlamak (açılış): Bölünme tarihi üzerine düşünceler (1)

Dr. Duygu Çağla Bayram Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: Telegraph India

Modern kimliklerin yükselişi, haritaların ve nüfus sayımlarının yükselişi ve halkların ve yerlerin bilgisini düzenlemenin doğru bilimsel yolları olarak sayma, ölçme ve sınıflandırma kavramları ile aynı zamana denk geldi.

Bilim dünyasında devrim niteliğindeki fikirlerin geçerlilik kazandığı zamandı.

Dünya keşfediliyor, araştırılıyor ve haritalandırılıyor ve Everest Dağı gibi muazzam yeni "keşifler" yapılıyordu.

Düzen kaosa sürükleniyordu... Ya da öyle görünüyordu...

İnsan dünyası, dil, din ve etnik köken temelinde uluslara sınıflandırılarak endüstriyel ölçekte bilimsel sınıflandırma fikirlerinden kaçamadı.

Irk her zaman var olmuştu ancak ırkçılık artık bilimseldi.

Roma imparatorluğunun Severus ve Caracalla gibi siyah ve esmer imparatorları vardı ve Hint imparatorları ve kralları orta çağlara kadar çok çeşitli kastlardan ve inançlardan geliyordu.

Antik ve orta çağ krallarının birçoğu acımasızlıkları ile tanınıyordu ancak ulusların yeni dünyasında acımasızlık da düzenli ve iyi organize olmuştu.

Bir devlet mekanizmasının güç uygulayabileceği mesafe, daha önceki zamanlarda iletişim teknolojilerinin sınırlamaları tarafından kısıtlanıyordu.

Yolların ve mekanize ulaşımın olmaması özellikle dağlarda seyahati son derece zorlaştırıyordu.

Dünyanın geniş bölgeleri devlet dışı alanlar olarak kaldı.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Kuzeydoğu Hindistan ve Güneydoğu Asya'nın bitişik bölgeleri, özellikle sınır komşusu kuzey Myanmar, bu devlet dışı alanlardan geniş alanlara sahipti.

Mesafenin ölümüne yol açan teknolojik ilerlemeler, ulus-devlet fikirleri ile birlikte geldi ve bu da onların yayılmalarını ve alanları sahiplenmelerini sağladı.

Ulusal egemenlik ve düzgünce belirlenmiş sınırlar anlayışı Güney Asya'da sancılı olduğunu ortaya koydu çünkü devletler bazı yerlerde devlet alanı olmayan alanları kendileri için talep etmeye başlamışlardı.

Hindistan ile Çin arasındaki ve Pakistan ile Afganistan arasındaki sorunlu sınırlar yalnızca iki örnekti.

Küreselleşmeye yönelik aksi yöndeki hamle öncelikle ekonomik nitelikteydi.

İster Avrupa Birliği ister Çin'in Kuşak ve Yol Girişimi olsun, ticaret ve alışveriş amaçları için bağlantıya yönelikti.

Para güçlü bir güçtü ve zamanımızın iletişim teknolojileri de öyleydi.

Demokratik siyaset grupları harekete geçirerek işliyordu.

Hindistan'daki Narendra Modi'den Amerika'daki Donald Trump'a kadar dünyanın dört bir yanındaki popülistler, ulusu ağırlıklı olarak Hindu veya Beyaz olarak hayal eden kimlik siyasetini kullanarak grupları harekete geçirebileceklerini keşfetmişlerdi...

***

spanyol ve Portekiz kast sistemlerinden Hindistan'a ithal edilen Batı'daki kast fikrinin, Batı'daki kast fikrine bazı benzerlikler gösteren ancak aynı zamanda Batı'dan çok farklı olan karmaşık ve önceden var olan bir Hint gerçekliğine yansıtıldı -ki sözcüğün kendisinin İspanyolca/Portekizcede "ırk" anlamına gelen "casta" kelimesinden geldiğini bilmek burada çok önemli.-

Aynı şey din için de geçerliydi: Ahlaki felsefe kavramı olan "dharma" sözcüğü din olarak yanlış çevrildi ve bunun kötü sonuçları oldu.

1871 nüfus sayımı ayrıca kastları mesleğe göre kategorize etti -ki bu eskiden Hint toplumunda dinler arasında işleyen bir yöntemdi- ve onları "üstün", "orta", "ticaret", "çoban" vb. olarak derecelendirdi.

Bazı ilginç kategoriler de icat edildi veya keşfedildi: Örneğin, "dansçı, müzisyen, dilenci ve serseri" tek bir kategoriydi.

Başka anlatımla "kaynayan bir çeşitlilik, bir ulusa dönüştürülüyordu"...

***

Dünyada neredeyse hiçbir ülke Hindistan'dan daha fazla insan yaşamını etkileyen bir "yinelenen" sınır çizimine sahip olmamıştı.

Emperyal ve komünal politikalar ile kağıt üzerinde ve kan ile toprak üzerinde çizilen yeni sınırlar, 1947'deki Bölünme yolu ile ortaya çıktı.

Bu yeniden çizimin etkisini bugün hala ülkenin siyasetinde saldırgan Hindu milliyetçiliği biçiminde görebilirsiniz...

***

ğustos 1947'de İngiliz kolonisi Hindistan, Hindistan ve Pakistan olarak bölündü.

Bazılarının evi Doğu Pakistan oldu ve daha sonra 1971'de Bangladeş oldu.

Okul ders kitaplarında Bölünme, Hindistan Ulusal Hareketi'nin heyecan verici öyküsünün doruk noktasındaki küçük bir ayrıntı olarak yer aldı. Bazı isyanlardan bahsediliyordu.

Genel olarak bıraktığı izlenim idari bir olaydı: Bazı dosyaların değiş tokuş edildiğini, insanların sınırın her iki tarafında düzgünce sıraya girdiğini ve vatanlarını seçtiklerini hayal edebilirdiniz.

Ancak Bölünme, insanların modern tarihteki ikinci en büyük "yerinden edilme" olayına neden olmuştu...

Ve her mülteci aynı değildi; bazılarının ailesine önceden haber verilmişti; belki de "diğer tarafa" taşınmaya aylar öncesinden karar verebilmişlerdi; Bölünme'nin çılgınlığından kaçınabilirlerdi; ayrıcalıklıydılar; bir de "diğer tarafa" hiç geçemeyenler vardı...

***

Bölünme genellikle 1947'de tekil bir girişim ile üstlenilen homojen bir kartografik uygulama veya Punjab ve Bengal tarih kitaplarından bir yaprak, Hindu-Müslüman düşmanlığının stereotipini vurgulamak için sıkça atıfta bulunulan ikili bir toplumsal boyuta sahip bir uygulama olarak anlaşılmıştı.

Oysa ki Bölünme birçok yaşamın gidişatını değiştirdi.

Özellikle sınır toplulukları için Bölünme, kartografik hatların basitçe yeniden düzenlenmesi değildi; bulunulan yer toplumsallaşmayı ve kültür ve siyasetin eklemlenmesini belirlediği için sınırların "yanlış" tarafına düşen insanların yaşamını başkalaştıran yoğun bir politik olaydı

Ki toplumsal ve ekonomik olarak bütünleşmiş sınır "yerlileri" bir gecede farklı devletlerin vatandaşları oluvermişlerdi.

Ve onca yıla karşın bugün dahi sınırların akışkanlığı, hudutlar üzerindeki sürekli çekişme, vatandaşlık üzerindeki süregelen müzakereler, Bölünme'nin bu bölgelerin tarihindeki bir olay değil, bir "süreç" olduğunu ortaya koyuyordu.

***

"Pasif Direniş" retoriği ile nam salmış bir devlet için modern Hindistan'ın doğuşunun mütevazı tahminler ile 15 milyondan fazla insanın yerinden edilmesine ve bir milyondan fazla kişinin ölmesine neden olan çatışmalar ve dökülen kan ile açıklanması ironik.

Modern Hindistan'ın doğuşu anlamına gelen Bölünme deneyimi ile şiddet tartışmalarının neredeyse en aza indirildiği devlet destekli Hindistan tarihi metinlerinde Hindistan devletinin "birleştirici" çizgileri daha belirgin.

Bu metinlerdeki vurgu, Hint sosyal yaşamındaki "senkretizmin" antik çağlardan kalma bir şey olduğunu ve yeni ulusun "üniter" karakterini ileri sürmekti ve tarihindeki "birlik" ve "bütünlük" gibi ulusal çıkarlar açısından sakıncalı görülen kısımların bilinçli olarak bastırılması ile doluydu.

Çünkü öyle bir "çeşitlilikten" söz ediyoruz Kİ Hindistan gibi bir ülkede, diyelim ki Gujarat'taki Bohri Müslümanları, Deccan veya Tamil Müslümanlarından çok farklı veya iki farklı kasttan iki Hindu'yu düşünün, çok farklı dini uygulamaları var...

Yani, Hindistan her zaman çok farklıların "federasyonumsu" bir yapısı; bir buçuk milyar insanın bu kadar farklı uygulama, ibadet, inanç, yemek, aşk, evlilik, arzu ifade biçimlerinden belirli bir Hindistan türü üretmek, bir tek kalıplaşmış model haline getirmek...

Ve bugün bunu Hindu milliyetçiliği motivasyonu ile mobilize etmek... Gerçekten zor iş...

Bu nedenledir ki alt kıtanın tarihi dikkate alınırsa, Hindistan'da kullanılan başta "etnik" ve hatta "din" gibi sözcüklerin sorunlu olduğu düşünülebilir.

Hindistan bağlamında sınırların nasıl kurulduğu ve yerel, ulusal ve küresel bağlamlarda kimlik politikaları hakkında ve özellikle Bölünme'den bu yana alt kıtanın hikayesi ve Hindistan'da bir arada yaşamaya çalışan ırklar ve kastlar üzerine okumalar size, önce Hint modernitesinin "ulusötesi" olmadan önce "bölgeötesi" olduğu ve ayrıca bölgeötesi olmasının yanı sıra birçok yerellik arasındaki uygulama alışverişinde "yerelötesi" olduğu üzerine farkındalıklar kazandırır...

Doğal olarak devletin isteği, devletin kurduğu kurumlara ve desteklediği eğitbilime sistematik olarak yerleştirilmiş "birlik" ruhunu yansıtan bir tarih yaratmaktı.

Böyle bir devlet politikasının nedeni belki de Hindistan cumhuriyetinin kuruluşuna dayanıyor, cumhuriyetin bir parçası olmak istemeyen birçok insanı içine alıp kapsayan bir kuruluş ki bu nedenledir sürekli bir mücadele olduğunu görebilmek, sürekli ve hiç bitmeyen bir Bölünme diye tanımlayabilmek; bazıları daha fazla özgürlük istiyor, bazıları federalizmin vaatlerini ve garantilerini istiyor ve bazıları da asla bu Cumhuriyet'in bir parçası olmak istemedi...

Okuduğum bir kitapta Naga etnik grubu / kabile topluluğu Khiamniungan bölgesinde "Hint ordusu oğlumu öldürdü" yazan mezar taşları olduğundan söz ediyordu...

Ne yazık ki toplumun birçok kesimi bu devletçi politikanın sonucu olarak ortaya çıkan tarihte sesini kaybetti: Dalitler, kabile toplulukları, dini azınlıklar ve kadınlar gibi toplumun marjinal kesimleri bu tür "düşünkırımın" en kötü kurbanlarıydı.

Belki de Hindistan'da olan şey, iktidarın beyaz sahiplerden esmer sahiplere devredilmesiydi ve belki de bu nedenledir Kİ bugün mücadele iç ve dış arasında değil; Hindistan'ın yönetici elitleri, Hindistan devletinden faydalanan sınıflar ve kastlar ile faydalanmayanların büyük çoğunluğu arasında yaşanıyor...
 


Ve belki de bu nedenledir Ki Hindistan'da travmaları hatırlama kültürü yok, yalnızca başarılar hatırlatılmaya değer görülüyor.

Bireysel kahramanlar için anıtlar var: Binlerce MK Gandhi sokakların kesişim noktalarında duruyor, BR Ambedkar'ın küçük mavi büstleri sokak aralarındaki küçük platformlarda duruyor, ulusal lider Sardar Patel'in dünyadaki en büyük heykeli yakın zamanda inşa edildi, Ramayana'nın efsanevi kahramanı Ram'ın doğum yerini onurlandırmak için uzun süredir yürütülen Hindu siyasi hareket yakın zamanda nihayete erdi - Ram Tapınağı inşa edildi...

Kolektif olarak da "ulusal" kahramanlar öne çıkarılır: Delhi'deki Hindistan Kapısı I. Dünya Savaşı'nda ve diğer yabancı savaşlarda savaşan ve ölen Hint askerlerini onurlandırmak içindir, Kolkata'daki Shaheed Minar Hindistan Özgürlük Hareketi'nin şehitlerini anıyor, dini bayramların yanı sıra ulusal bayramlar kahramanca ölen insanların doğum günlerine ve Bağımsızlık ve Cumhuriyet Günü gibi ulusal değer anlarına dikkati çeker.

Ancak Bölünme için anıtlar yok; II. Dünya Savaşı sırasında üç milyon insanı öldüren Bengal kıtlığı için de yok; 1984, 1993 ve 2002 isyanları için de yok; Bhopal'daki korkunç endüstriyel gaz kazası için de yok; toplu travmaları hatırlatan bir şey pek göremezsiniz.

Evet, bu, Hint tarzı...

Bölünme tarihinde dahi bazı şeyler diğerlerinden daha az hatırlanır.

Hindistan ikiye bölündüğünde, iki ayrı coğrafi sınır boyunca bölündü: Batı'da Punjab'ın, doğuda ise Bengal'in bölünmesi vardı; Hindistan ve Pakistan olmak üzere iki ülke olmasına karşın üç ayrı bölgeydi: Batı Pakistan, Hindistan ve Doğu Pakistan.

Bölünme hakkındaki materyallerin çoğu, -Saadat Hasan Manto'nun Urduca kısa öyküleri ve Bhisham Sahni'nin Hintçe kurguları, Hintçe popüler sineması, Henri Cartier-Bresson ve Margaret Bourke-White'ın fotoğrafları aracılığı ile- Punjab'ın bölünmesi ile ilgiliydi.

Hindistan hükümetinin Bölünme'ye yaptığı tek onay, 1980'lerde devlet tarafından finanse edilen televizyon kanalı Doordarshan için Buniyaad dizisi ve televizyon için yapılmış Tamas filmi olmak üzere iki projenin yapımıdır ki ikisi de Punjab öyküleriydi.

Bengal hakkında neredeyse hiçbir şey yoktu ancak Kuzey Hindistan siyaseti Ulusal Hareket'e hakimdi ve Gandhi ile Nehru'nun karizması dünya ilgisini Delhi'ye çekmişti ki bu belki de doğal bir sonuçtu...

Ancak son birkaç yıldır sanki durum değişiyor gibi: 2010'da, 1947 Bölünme Arşivi o zamanın anılarını kaydetmek için çevrimiçi olarak kuruldu; Bölünme Müzesi 2016'da Amritsar şehrinde açıldı; Bhopal'ı Hatırla Müzesi yıkıcı gaz sızıntısının 30. yıldönümünde 2014'te açıldı.

Aslında hepsi küçük olan bu projelerin her biri ayrıca herhangi bir hükümet fonundan yararlanmadığını da ifade etmiştir. 

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU