Çin'in büyük güç statüsüne yükselişi hakkında çok şey yazılıp çizildi. Hindistan'ın gözden kaçırdığı bir şey varsa o da Çin'in küresel bir güç olarak yükselişinin öncesinde bölgesel bir güç olarak ortaya çıkışı, yani küreselleşmeden önce bölgeselleşmesidir. Hindistan'ın küresel hedeflerini yerine getirebilmesi için bölgesel angajmanını yenilemesi gerekecek. Hindistan Başbakanı Narendra Modi'nin genel seçimlerde üçüncü dönemini kazanmasının ardından ilk olarak Rusya'ya yaptığı devlet ziyaretini çevreleyen tartışmaların çoğu, Hindistan'ın Batı ile ilişkileri üzerindeki etkileri ile ilgiliydi ancak burada göz ardı edilen bir gerçek var ki o da Modi'nin, Hindistan liderlerinin ilk yurtdışı devlet ziyaretlerini komşu bir ülkeye yapmaları şeklindeki standart uygulamadan uzak durmasıydı. Bu önemsiz görünebilir ama aksine son derece önemlidir ki Hindistan dış politikasının ortaya çıkan bir yönüne işaret ediyor: Ülke giderek daha önemli bir küresel güç olarak yükselişini sürdürürken bölgesel rolü gölgeleniyor ve bir "küresel yükseliş - bölgesel düşüş paradoksu" filizleniyor. Gerçek şu ki Hindistan kendi küresel özlemlerine kapıldıkça, Güney Asya'daki varlığını önemsizleştirdi.
Güney Asya'nın dünyadaki en az entegre bölge olmaya devam ettiği üzerine bir gerçek var. Ve daha da vahimi şu ki bölge ülkelerinin birbirleri ile angajman geliştirmesi pek de umursadıkları bir konu değil. Bölge içi ticaret bölgenin toplam ticaretinin yüzde 5'i. Örneğin bu oran Güneydoğu Asya için dörtte birdir. Bölgenin kurumsal mimarisi de gelişmemiş durumda ki ufukta gelişmeye yönelik bir ışık da yok. Güney Asya'nın bölgeselleşme tarihinde bir dönüm noktası olan Güney Asya Bölgesel İşbirliği Örgütü SAARC bir başarısızlık timsali. Hindistan'ın bunun yerine parlatmaya çalıştığı Bengal Körfezi Çok Sektörlü Teknik ve Ekonomik İşbirliği Girişimi BIMSTEC de hala gelişime çok muhtaç. Ayrıca bölgenin kronik istikrarsızlık sorunu da büyük bir sorun. Pakistan, rekor IMF borcuyla boğuşuyor. Nepal, 16 yılda 14 devlet başkanı gördü. Hindistan'ın son yıllarda çok yakın ilişki yürüttüğü Bangladeş, son öğrenci protestoları ile bir istikrarsızlık sarmalı içinde. Hindistan'a sadakati çok iyi bilinen Bhutan'ın ikili ilişkilerini Çin ile zenginleştirmeye dönük niyetinin sinyalleri çoktan Hindistan'a yansıyor. Maldivler, "Hindistan Dışarı" politikasına hala bir miktar hevesli görünüyor. Sri Lanka, çoktan Çin'in borç tuzağına düşmüş durumda. Afganistan'dan söz etmiyorum dahi. Bölgedeki istikrarsızlıkların üzerine bölge ülkeleri için ticaret ortağı, yabancı yatırım kaynağı ve gittikçe daha önemli bir savunma ortağı olarak ortaya çıkan Çin'in bölgedeki artan etkisini ekleyin. Çin faktörü Hindistan'ın komşuluk ilişkileri aksında işleri çok daha karmaşıklaştırıyor. Pakistan'ın Çin çizgisinde, Bhutan'ın Hindistan çizgisinde durduğu açık olsa da diğerleri Hindistan ve Çin arasında tıpkı bir "salıncak ülke" gibi davranmayı sürdürüyor. Eskiye nazaran Hindistan'ın artık bölgede diğer büyük güçlerle çalışmaya açık olması belki potansiyel bir kurtarıcı olabilir. Ancak kesin olan şu ki odada duran büyük bir fil var ve bu, "mega ideası süper güç ancak iddiası büyük güç olan" Hindistan'ın bölgeselleşme zorunluluğudur. Güney Asya'nın açmaz hatta çıkmaz gibi görünen projeksiyonunu düşündüğümde ve üzerine bir de bölgedeki Çin nüfuzunu eklediğimde bunu nasıl başarır, şimdilik kocaman bir soru işareti koymakla yetiniyorum.
İşin ironik yanı, Hindistan bırakın süper gücü, henüz tam anlamıyla büyük bir güç dahi değil. Şimdilik kısmen uyuyan bir dev olarak varlığını sürdürüyor ve uyanacağına dair bir garanti de yok ancak iyimser olmak gerekirse sonsuza dek uykuda kalacağını da düşünmüyorum. Kendi adıma, Hindistan'ı "orta güçlerin en güçlüsü, büyük güçlerin en zayıfı, yani rutin bir biçimde yükselen bir büyük güç" olarak isimlendiriyorum. Bu teze projeksiyon tutmak için büyük güçleri büyük güç yapan faktörlere bir göz atmak gerekir. Hindistan özelinde büyük güç argümanlarının temel başlangıç noktası iki basit maddi eğilime dayanır: Ekonomik büyüme ve nüfus artışı; hızla büyüyen bir ekonomi olarak yakın zamanda beşinci ekonomiden üçüncü ekonomiye yükselecek ve yakın zamanda dünyanın en kalabalık ülkesi olarak -eğer ki doğru kullanabilirse- önemli bir demografik güç kazanımı elde etti. Her ikisi de doğru olmakla birlikte Hindistan aksine vatandaşlarının ortalama gelir düzeyi açısından nispeten fakir bir ülkedir ancak bununla beraber büyük güç statüsü için kişi başına düşen gelir dağılımı ile ölçülen nitelik değil, yalnızca ekonomik büyüklük ile ölçülen nicelik dikkate alınır. Hindistan'ın ekonomik başarısının büyük bir kısmı otoriter bir bölgede liberal bir demokrasi statüsünden kaynaklanmaktadır. Çin ve Rusya gibi otoriter devletler ile riski azaltmanın ve bağlaşımı kesmenin etkisi Hindistan için olumlu bir olgu olmuştur. Örneğin, 2023 itibarıyla Apple telefonlarının yedide birini Hindistan'da üretmiştir. Hindistan'ın teknoloji üretimi 2016'dan bu yana yaklaşık 70 milyar dolar büyüdü. Bu kısmen artan iç talepten kaynaklanıyor ancak aynı zamanda Çin üretimine aşırı bağımlılık konusundaki kaygılarla da çok ilgisi var. Ayrıca dünya politikasında nüfus kaderini belirler, dolayısıyla ekonomik büyüme ile birleştiğinde size küresel oyuncu olma yolunda ciddi güç kazandırır.
Ancak hesaba katmak gereken başka önemli faktörler de vardır. Hem gelenekte hem pratikte küresel güç özünde askeri güç ile bağlantılıdır. Burada işin sırrı hem askeri gücün varlığı hem de bu varlığı yurtdışında kullanabilme yeteneğinin ve istekliliğin olmasıdır. Uluslararası İlişkiler disiplininin yapı taşlarından Morgenthau, büyük güçleri uluslararası ilişkileri etkileyebilen uluslar olarak tanımlar. Mearsheimer ise askeri erişimin küresel olmak zorunda değil, ancak en azından bölgesel olması gerektiğini söyler. Hindistan'ın askeri erişim açısından durumu belirsizdir; hava kuvveti zayıf, kara gücü güçlü ve deneyimli olsa da stratejik mantalitesi bir önceki yüzyıla dayanıyor ve donanması ise kağıt üzerinde iyi görünüyor olabilir ancak Çin donanmasının açık ara ardında kalan bir donanma... Ancak kabul etmek gerekir ki Hindistan'ın askeri gücünün çok önemli bir yönü var: Nükleer güç.
Bir diğer önemli faktör iç istikrar. Çeşitlilik timsali Hindistan'ın önemli bir otoriteyi yansıtacak kadar istikrarlı olması için kapsayıcı, çoğulcu, laik ve liberal bir demokrasi desteği ile çok çeşitli nüfusu arasında barış ve uyumu koruması gerekiyor ancak Modi'nin iktidardaki Hindu milliyetçi Bharatiya Janata Partisi tarafından kışkırtılan çeşitli etnik ve dini gruplar arasındaki çatışmaların gösterdiği üzere ne yazık ki ibre ters yöne doğru gidiyor.
Büyük güç bileti alabilmek için gerçeklik kadar önemli olan bir diğer nokta da algıdır. Yani "statü" dediğimiz elle tutulamayan bir niteliğe sahip olmaktır. Statünün nasıl elde edildiği her zaman açık olmayabilir ancak diğer ulusların ve özellikle diğer büyük güçlerin bir ulusa bahşettiği bir şey olduğu kesindir. Son zamanlarda Hindistan'ın G-20, Quad ve BRICS gibi forumlarda görünürlüğünün olağanüstü artması ona uluslararası alanda kilit bir oyuncu olarak saygınlık kazandırıyor. Ancak paradoksal olarak Hindistan'ın bağlantısızlık, stratejik özerklik, çok taraflılık gibi farklı isimler ile lanse edilen ama özünde tarafsız kalma geleneği sayesinde Hindistan sıklıkla kendi yoluna gider, diğer büyük güçleri tüketen anlaşmazlıklara karışmaya ilgisiz görünür ki bu da uluslararası ilişkilere karışmaktan kaçınmayan ancak çatışmalarda taraf tutmayan Hindistan'ın dış politika yönelimini ancak realpolitiğin çağdaş bir örneği olarak ortaya koyar.
Çin'e bir denge ve bölgede Batılı bir mihenk taşı olarak Hindistan nispeten benzersiz kaldıraç gücünün çok farkında. Hindistan, Ukrayna krizi nedeni ile uzun soluklu ortağı Rusya'yı terk etmeyi reddederek Amerika'yı son derece şaşırttı. Amerikan yaptırımlarını desteklemekten uzak olan Hindistan, Rusya ile ruble ve rupi üzerinden ticaret yapmak ve Rusya'nın fazla gelirlerini Hindistan kurumsal tahvil piyasasına yatırmak için yerel para birimi takası ve yatırım mekanizmaları geliştirdi. Hindistan'ın çok taraflı olarak sunulan dış politikasının burada amacı, izole olmuş çaresiz bir Rusya'dan kazanç elde etmek ve bunu yaparken Batı için önemli bir stratejik ortak ve Çin için bir can sıkıntısı olmaktır. Çünkü Hindistan Dışişleri Bakanı Subrahmanyam Jaishankar'ın "Hindistan Yolu" kitabında belirttiği üzere yükselen güçler küresel çelişkilerin yarattığı fırsatları tespit edip kullanarak ulusal çıkarlarını ilerletir. İşin aslına bakılırsa, Hindistan Rusya ile ilişkisinden dolayı kazanımlar elde etti ancak Rusya Hindistan'ın ekonomik ve politik vizyonunu ortaya koyacağı yol olmayacak. Hindistan bunun için Batı'ya ihtiyaç duyuyor. Ayrıca Hindistan ve Çin'in ekonomik ve toprak anlaşmazlıkları Rusya tarafından çözülemez ki Rusya artık o düzeyde bir etkiye sahip değil. Rusya da Çin'i Hindistan ile değiştiremez. Örneğin, Modi'nin son Rusya ziyaretinde Rus Devlet Başkanı Putin ile 2030 yılı için belirlediği 100 milyar dolarlık ikili ticaret hedefi, 2023'te Çin-Rusya ticaret değerinin yarısından daha az olabilir.
Bütün bunların üzerine kabul edilmesi gereken bir şey varsa, o da Hindistan'ın uluslararası sahnede zaten önemli bir oyuncu olduğudur. Ekonomisi, Çin ve Amerika kadar merkezi olmasa da küresel ekonominin işleyişi için önemli. Coğrafi konumu onu 21. yüzyılın ve sonrasının çekirdek bölgesi olabilecek Hint-Pasifik bölgesinin temel taşı yapar. Evet, Hindistan'ın sorunları var hem de oldukça karmaşık, ancak 78 yıldır kesintisiz bir şekilde demokratik olarak seçilmiş hükümetler dizisine sahip. Ancak tüm bunların üzerine kabul edilmesi gereken başka bir şey varsa, o da henüz tam anlamıyla büyük bir güç olmadığıdır ki süper güç olmaktan söz etmiyorum dahi.
Hindistan, ortak çıkar alanlarındaki ilişkilerini derinleştirmenin peşinde olmaya devam edecektir. Yalnızca Amerika'ya güvenemeyeceğini çok iyi biliyor. Ve yakın zamanda ihtiyaç duyulan ölçekte millileştirme yapacak askeri liderliğe de sahip olmadığından, artan alımlar için çeşitlendirme yapsa dahi Rusya'dan uzaklaşmak zaten hesap dışı. Bazılarının düşündüğünün aksine, Çin ile bir détente da kulağa fazla iyimser geliyor. Çin'in haklı olarak bölgesel bir hegemon olma isteği var ki onların güç düzeyindeki her ülke bunu isteyebilir. Bunun için Hindistan'ın bugünkünden dahi daha düşük düzeydeki ekonomik ve askeri gücü kabullenmesi gerekiyor ki büyüklüğü, elverişli coğrafi konumu gibi nedenler ile mevcut güç düzeyinde dahi üzerinde hegemonya uygulanamaz. Yani çatışma yapısaldır, pek çoklarının çoğunlukla yanlış veya eksik düşündüğü gibi bir sınır çatışması değildir; sınır bir semptom veya göstergedir. Yapısaldır, çünkü güç, kendi çıkarlarınızı geliştirmek için bir başkasının davranışını etkileme yeteneğidir; sıfır toplamlıdır. Çin'in hegemon olabilmesi için Hindistan'ın kendi mahallesi de dahil güce sahip olmaması gerekiyor ki bu da hiç gerçekçi değildir. Bütün bunlar dikkate alınırsa, mevcut politikayı sürdürmek, Amerika ile ilişkileri derinleştirmek, Çin hegemonyasından kaygı duyan diğer Asya ülkeleri, özellikle Japonya ile ilişkileri derinleştirmek, ancak Rusya ve diğerleri ile riskten korunmak, Hindistan'ın yürümeye devam etmeyi düşündüğü yol.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish