Suriye: Pusulanın yönü

"Suriye bugün yeni bir Sykes-Picot saldırısıyla karşı karşıya ve halkı pusulasının yönünü iyi belirlemeli"

Fotoğraf: Amr Abdallah Dalsh/Reuters

Suriye'de Esad rejiminin devrilmesinden bu yana yaşanan çeşitli hadiselerin sonuçları, Suriye'nin kimliğine ilişkin eski soruyu yeniden gündeme getiriyor.

Bu, Suriye'nin geçen yüzyılın başında bağımsızlığını deklare etmesinden bu yana devam eden bir soru.

Bugünlerde Suriye'de yaşanan olaylar Suriye'nin kimliğini belirleme gerekçesi altında yaşanıyor.

Suriye'nin bağımsızlığından bu yana bölünme korkusu ülkeyi tehdit ediyor; Suriye, azınlık devletçiklerine mi bölünecek yoksa herkesi kapsayan büyük bir vatan mı olacak?

Bu nedenle çeşitli fikirler ve projeler ortaya atıldı.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Antun Saade, dünyadaki faşist hareketlerden etkilenen faşist bir hareket olan Suriye Sosyal Milliyetçi Partisi'ni kurdu.

Parti’nin ideolojisinin temelinde Suriye halkının, bulunduğu bölgenin en iyi halkı olduğu düşüncesi yatıyordu ve coğrafi olarak Irak, Ürdün, Filistin, Suriye, Lübnan ve Kıbrıs'ı içine alan ve Bereketli Hilal adını verdiği bir bölgeye inanıyordu.

Suriye coğrafyasına Büyük Suriye adını veren başka bir eğilim daha vardı.

Baas Partisi ve kurucusu Mişel Eflak da bu eğilimi benimsemişti.

Elbette her iki fikrin babasının da siyasi anlamda azınlık sayılan isimler olduğu açıkça görülüyor.

Suriye, tarihi olarak Biladüş Şam olarak bilinen bölgenin bir parçasıdır (tarihi kaynaklarda bu bölgenin adını Hz. Nuh'un oğlu Sam'dan aldığı söylenmektedir).

Tarih boyunca çeşitli çatışmalar bu bölgeyi şekillendirmeye, parçalamaya ve bölmeye çalıştı.

Suriye'nin coğrafyasını ve kimliğini değiştirmeye yönelik son girişim, Fars Hilali fikrini pekiştirmek amacıyla direniş ekseninin demografik yapıda ve sınırlarda radikal ve elle tutulur bir değişiklik yapma çabası olabilir.


Suriye'deki çatışma yine gündemde ve burada İngiliz yazar Patrick Seale'in 1965'te yayımlanan kitabını hatırlıyoruz.

Kitap, Suriye'nin bağımsızlığından 1960'lara kadar olan süreçte yaşanan çatışmayı, Suriye üzerinde hak iddia eden çeşitli milliyetçi hareketleri anlatıyor.

Bugünse İsrail fiili işgalci bir güç olarak sahaya giriyor; bazen Suriye coğrafyasından parçalar koparıyor, bazen de Dürzi ve Alevileri korumak için müdahale edeceği tehdidinde bulunuyor.

İsrail, Araplar ile arasında Mısır olmadan savaş olmayacağına, Suriye olmadan da barış olmayacağına inanıyor.

Suriye üzerindeki çatışma ve onunla birlikte kimliği üzerine çatışma da yeniden canlanıyor:

Herkesi içine alan bir ulus-devlet mi, yoksa birbirine bağlı olmayan bir mozaik mi olmalı?
 


Suriye, bir arada yaşama ve gerçek hoşgörüyü sağlama becerisini kanıtlamış tarihi bir derinliğe sahip.

Bu, Esad rejiminin iktidara gelip mezhepçi otoriter yönetim metodolojisini uygulamaya başlamasından önce geçerliydi.

Dahası bu rejim safça azınlıkların koruyucusu olarak adlandırılıyordu.

Suriye, yüzyıllar boyunca çeşitli medeniyetlerin ve kültürlerin kavşağında yer aldı, Ortadoğu'nun din, etnik ve kültürel açıdan en çeşitli ülkelerinden biri oldu.

Dünyanın en eski yerleşim yerlerinden biri olan ülke, Antik Sami krallıkları Ebla, Mari ve Ugarit ile başlayıp Hititler ve Aramiler ve ardından Asurlular, Babilliler ver Persler gibi birçok medeniyete ev sahipliği yaptı.

Daha sonra Büyük İskender ve Helenler'in, ardından Romalılar ve Bizanslılar'ın yönetimine girdi. Son olarak da İslam yönetimine giren Şam, Emeviler'in başkenti oldu.

Modern çağda dört asır Osmanlı egemenliğinde kaldı, daha sonra 1946'da bağımsızlığını kazanana kadar Fransız manda yönetiminde kaldı ve bu da Suriye’nin kendine özgü bir mozaik oluşturmasını sağladı.

Suriye bugün yeni bir Sykes-Picot saldırısıyla karşı karşıya ve halkı pusulasının yönünü iyi belirlemeli.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

Şarku'l Avsat

DAHA FAZLA HABER OKU