Filistin'in stratejik önemi ve buradaki daimî küresel rekabet

Prof. Dr. Ali Arslan Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: Mohammad Asad/Middle East Monitor

İsrail'in Gazze'ye kara saldırısı başlatma hazırlığı yaptığını söylediği sırada, 20 Ekim 2023'te, ABD Başkanı Joe Biden'ın İsrail'in güvenliği için Kongresi'nden talep edeceği büyük bütçe için "Bu akıllı bir yatırım. Nesiller boyunca Amerikan güvenliğine kar sağlayacak", "İsrail'i geçmişten daha da güçlü hale getireceğiz", "Ortadoğu'da da iyi bir gelecek inşa edeceğiz" tarzı cümleleriyle stratejik olarak neyi hedeflediğinin analiz edilmesi gerekmektedir.  

ABD'nin tavrını Evangelist veya Yahudi severlik ile izah etmek acaba doğru mu?

ABD'den Çin Hak Cumhuriyeti'ne (ÇHC) kadar bütün ülkelerin bir şekilde odaklandığı veya ilgilendiği küçük bir alanda yaşananları Filistin-İsrail çatışması olarak değerlendirmek mümkün mü?

Tarihi bir laboratuvar olarak kullandığımızda acaba hangi neticelere varabiliriz?

Türkiye'de; "Filistin davası bizimdir, Filistin Arapların davasıdır, bütün Müslümanların hele hele Türklerin hiç değil" gibi...

Kudüs jeoteolojik olarak Müslümanların meselesidir ancak Filistin jeopolitik olarak Filistinli Arapların mücadelesidir ve sair şekillerde pek çok iddia ve tartışmalar yaşanmaktadır.

Bu konunun hem Ön Asya'da kurulan büyük devletler hem de diğer coğrafyalarda ortaya çıkan küresel devletler açısından az da olsa netleşmesine katkı sağlamak için Filistin'in stratejik konumu ve yaşanan küresel rekabetleri analiz etmeye çalışacağız.

Bir coğrafyanın stratejik önemini, dünya tarihinde yer etmiş küresel güçlerin hâkimiyetlerinde merkez ittihaz ettikleri stratejik alanlar ve kilitmekânları dikkate aldığımızda kavramamız daha kolay olacaktır.

Bilinen devletler tarihi ve dinler açısında bitişik kıtalar yani Asya-Afrika-Avrupa'nın merkezinde yer alan Ön Asya her zaman stratejik bir konuma sahip olmuştur.

Ön Asya'nın Asya-Afrika geçinin en elverişli mevkide bulunan Filistin, tarihin her döneminde jeostratejik açıdan çok önemli bir statüde olmuştur.

Kızıldeniz Stratejik Hedef Alanı'nın kuzeyindeki Süveyş Kilitmekanı'nı Asya tarafında bulunmakta olan Filistin; bitişik kıtalarda hâkimiyet kurmak isteyen veya yeni güçlerin oluşmasını engellemek isteyen bütün küresel güçlerin bir şekilde ilgisini çekmiştir. Delillerini ortaya koyarak bu söylediğimizi izah etmeye çalışalım.


1- Filistin'de Mısır, Hitit ve Finike rekabeti

Dünyanın en eski ve büyük devletlerinden olup, Ön Asya'da Sümerler (M.Ö. 4000–2300)'den sonra, belki de ilk süper güç olarak adlandırılması gerek devlet, eski Mısır'dır.

M.Ö. 3000'lerde küçük devletlerin birleşmesi sonunda büyük bir devlet olarak teşkilatlanan Mısır, M.Ö. 1200'e kadar Ön Asya, Kuzey-Doğu Afrika ve Doğu Akdeniz'de siyasi hâkimiyet kuran güçlü bir stratejik bir devletti.

Mısırlılar; güçlü oldukları dönemde, Mısır merkez olmak üzere kuzeye doğru, Sina ve Filistin'e yerleşip daha sonra Şam, Antakya, Halep'i ele geçirmişlerdi. Hatta Kıbrıs ve Girit'e nüfuz etmişlerdi.   

Mısır'ın zayıfladığı dönemlerde büyüklü küçüklü birçok devletle rekabet etmek zorunda kalmıştı. Bunların içinde en ciddi rakip Anadolu merkezli Hititler (M.Ö.1650–1200) olmuştu.

Anadolu, Karadeniz ve Doğu Akdeniz'de hâkimiyet ve nüfuzu bulunan güçlü Hititliler, Mısırlılarla rekabet başladıklarında Antakya ve Halep'i ele geçirmiş ve güney doğru ilerlemişler ve sonunda onları M.Ö. 1296'de Mısır'ı yenmişlerdi.

Neticede bilinen ilk ikili anlaşma olan Kadeş Anlaşması imzalanmış ve Mısır bugünkü Suriye kuzey topraklarından vazgeçmek zorunda kalmış ve Filistin'i zorlukla elinde tutabilmişti.

Hititlerin M.Ö. 1200'de yıkılması Akdeniz havzasının en güçlü deniz devleti olan Finikeliler (M.Ö. 1200–539), bugünkü Suriye'nin sahili merkezli kurulmuş, Filistin'in kıyılarını kontrol ettiği gibi Mısır'ın da nüfuzunu kırmışlardı.


2- Asurluların Filistin'de hâkimiyeti ve Mısır'ı zaptı

Hititlerin ortadan kalkmasından sonra Ön Asya'nın en büyük güçlerinden biri olan Asur Devleti (M.Ö. 2500–609), II. Sargon (M.Ö. 722–705) döneminde, Anadolu-Mısır hattına sahip olmak için hareket geçmiş, ilk olarak İsrail Devleti'ni kesin olarak ortadan kaldırılmış, Kıbrıs Adası'nı almıştı.

Asurlar en park dönemini Asurbanipal (M.Ö. 668–626) devrinde yaşamışlar, Arabistan yarımadasının batı sahillerini, Mısır'ı ele geçirmişler ve Habeşistan'a kadar uzanmışlardı.

Fakat Asurbanipal'ın ölümünden sonra Asur Devleti 612'de ortadan kalkmış ve İskitler, Kafkaslar üzerinden Anadolu-Mısır hattına hâkim olmak için hareket geçmişlerdi. 


3- Filistin'de Mısır ile İskit-Babil rekabetleri

Kafkaslar üzerinden güneye gelen İskitler, Asurbanipal (M.Ö. 668-626)'in ölümünden sonra, Medlerle Asurlulara karşı ittifak kurmuşlar ve Asur Devleti yıkılmıştı.

İskit akınları ile Urartular zayıflamış M.Ö. 610'da Medler tarafından ortadan kıldırılmıştı.

Bu dönemde Medlere de üstünlük sağlayan İskitler, Doğu ve Güney Anadolu'ya hâkim olmuşlar ve İskenderun-Mısır hattına yönelmişlerdi.

İskitler, Doğu Akdeniz sahillerine hâkim olmuşlar ve Mısır'ı hedeflemişlerdi.

Mısır Kralı Psemmetikos, İskit ordusunu Filistin'de karşılamış, çatışma yerine anlaşma yoluna gitmiş, büyük hediyeler takdim etmiş ve İskitlerin Mısır'a girişine mâni olmuştu.

Ancak İskitler, Anadolu ve Doğu Akdeniz'de kalıcı olamayarak tekrar Kafkaslara geri çekilmişlerdi.

İskitlerin çekilmesi üzerine eski Asur topraklarına İkinci Babil Krallığı (M.Ö.625–539) hâkim olmuştu.

Babiller, Anadolu-Kızıldeniz hattını kontrol altına almıştı. Bu hatta direnişin merkezi konumundaki Kudüs'ü, Babil Kralı Nabuchadnezzar, M.Ö. 597 ve 586'da, iki defa işgal ederek buradaki Yahudileri Babil taraflarına sürgün etmişti.

Babiller, Filistin ve Kızıldeniz'in Asya sahillerini Medine'ye kadar ele geçirmiş ancak Mısır'da hâkimiyet kuramamışlardı.  

Zira bu arada Medlerin yerine geçen Persler güçlenmiş ve M.Ö. 539'da Babil Devleti yıkmıştı.


4- Perslerin Filistin'i zaptı ve Kızıldeniz stratejik alanına nüfuzu 

M.Ö.550'de Medleri ortadan kaldıran Persler, Önasya'nın güçlü devleti olarak Anadolu, Suriye ve Mısır istikametinde genişlemeye başlamışlardı.

Pers Kralı Kurus, Anadolu'ya egemen olduktan sonra M.Ö. 525'te de bugünkü Suriye, Filistin ve İsrail ele geçirmiş ve daha önce buradan sürgün edilmiş olan Yahudilerin tekrar Filistin'e dönmelerine müsaade etmişti.

Filistin'i iyice yerleşen Persler, Kızıldeniz Stratejik Alanına nüfuz etmek için Mısır'ı hâkimiyeti altına almışlardı.

Böylece Persler Kızıldeniz Stratejik Alanının kuzey kilitmekanını kontrol ederek küresel bir güç haline gelmişler ve neredeyse Kızıldeniz'in tamamına nüfuz etmişlerdi.


5- Makedonların Filistin'i zaptı ve Kızıldeniz alanına yerleşmeleri

Perslerin zayıflamaya başladığı bir dönemde tarih sahnesine çıkan Makedon Krallığında, M.Ö. 334 yılında, Çanakkale Boğazı'ndan Anadolu'ya geçen İskender, aynı yıl Granikos (Biga) Çayı üzerinde Persleri yenmiş, kısa süre içinde Anadolu'nun büyük kısmına egemen olmuştu.

Anadolu'nun hâkimi olan Makedonlar, güneye doğru işgale başlamışlar ve o dönem Perslere ait alan bugünkü Suriye, Filistin'i ele geçirmişlerdi.

Filistin'e iyice yerleşen Makedonlar, küresel bir güç olmak için Mısır'a yönelmişler ve Mısır'ı M.Ö. 332'de işgal etmişlerdi.

Hem Kızıldeniz Stratejik Alanı'na yerleşmişler hem de bu alanın Süveyş Kilitmekanını ele geçirmişlerdi.

Büyük İskender'in M.Ö. 323'te ölmesi üzerine Makedon İmparatorluğu'nun Asya kısımlarında İskender'in komutanı Selevkos (Seleukos) kendi adıyla anılan imparatorluğunu kurmuştu.

Mısır'da ise Ptolemeler Krallığı (M.Ö. 305-M.S. 30) oluşmuştu. Böylece uzun süre Kızıldeniz Stratejik Alanı Selevkoslar ile Ptolemelerin kontrolünde kalmıştı.


6- Romaların Filistin'e üzerinden Mısır'ı zaptı 

Güney Balkanları tamamen ele geçiren Romalılar, İstanbul ve Çanakkale boğazlarını sahip olmuşlardı. M.Ö. 146–116 arasında Anadolu'nun büyük kısmı işgal etmişlerdi.

Suriye'ye doğru ilerleyen Romalılar, MÖ 63'te Kudüs'e işgal etmişlerdi. Bu arada Partlarla yaşanan rekabeti Romalılar kazanmış ve Filistin'de hâkimiyetlerini kurmuşlardı.

Yahudilerden Herod'u kendilerine tabi kral olarak tayin etmişlerdi. Daha sonra Kızıldeniz Stratejik Alanı'na girmek isteyen Romalılar, Mısır'da nüfuzlarını arttırdılar ve M.Ö. 30 yılında da Ptolemios Devleti'ni işgal etmişlerdi.

Böylece Romalılar bugünkü Sudan, Eritre ve Habeşistan da kontrollerine almışlar ve küresel bir güç haline gelmişlerdi.


7- Hunların Filistin'e yaklaşması 

Etzelburg (Macaristan'da) olarak 375'te kurulan Avrupa Hun Devleti, hem Avrupa'da hem de Anadolu'da Romalılar ile rekabete girmişti.

Avrupa Hunlarının batı kanadı, Tuna üzerinden Trakya-Marmara Alanı'na sefer düzenlerken, 395'te Roma İmparatoru I. Theodosius'un ölümü üzerine Avrupa Hunların doğu kanadı da Basık ve Kursık adılı iki başbuğ komutasındaki birlikler, Kafkaslar üzerinden Erzurum-Malatya yolunu kullanarak Çukurova gelmişler ve o dönemin önemli kalelerinden biri olan Antakya'yı kuşatmışlardı.

Daha da güney giderek bugün Lübnan'daki Sur şehrine kadar varmışlar ve bu şehri ablukaya almışlardı. Yapılan bu keşifler Hunların Filistin'e kadar uzanacaklarının bir göstergesi olmalıdır.

Ancak Hunlar zayıflayınca bu gerçekleşmemişti. 

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

8- Sasanilerin Filistin'i zapt ederek Mısır'da hâkimiyet kurması

602-628 arasında Doğu Roma-Sasani Devleti arasında yaşanın savaşlar sırasında, 614 yılında, Doğu Romalıların zulmüne uğrayan Yahudi ve Arapların da yardımı ile Kudüs Sasanilerin eline geçmişti.

Filistin'e yerleşen Sasaniler, Kızıldeniz Stratejik Alanı'na varmak için, 617-618 tarihinde Süveyş Kilitmekanını kontrol etmişler ve Mısır'a girmeye başlamışlardı.

619'da İskenderiye ele geçirilmiş ve 621 yılında Mısır tamamen Sasani işgaline girmişti.

Nil boyunca güneye nüfuzunu yaymaya başlayan Sasaniler, Doğu Roma İmparatoru Heraklius'un harekete geçmesi üzerine 10 yıl sonra Mısır ve Filistin'i terk etmek zorunda kalmışlardı.


9- Müslümanların Doğu Romalılardan Filistin'i alması ve Kuzey Afrika'ya geçmeleri 

Doğu Romalılar, Sasanilerle uğraştıktan sonra, güneyde Hz. Muhammed'in kurduğu İslam Devleti karşısında devamlı kayıplar vermeye başlamışlardı.

Kızıldeniz kıyısında Medine merkezli kurulan İslam Devleti'nin kurucu devlet başkanı Hz. Muhammed döneminde (622–632), Yemen-Şam hattı kontrole başlanmıştı.

Dört Halife döneminde (632–661) ise Doğu Roma İmparatorluğu ile Suriye ve Filistin üzerinde rekabete girilmişti.

Hz. Ömer döneminde 637'de Kudüs ve Filistin ele geçirilmişti. Kızıldeniz'in doğu sahilleri ve Asya-Afrika geçiş kısmını kontrol eden Müslümanlar Mısır'ı ele geçirmek için hareket geçmişler ve 642'de de bunu gerçekleştirmişlerdi.

Böylece Kızıldeniz Stratejik Alanı'nı kontrole alan Müslümanlar küresel bir güç haline dönüşmeye başlamışlar, Afrika ve Akdeniz havzasında yönelmişlerdi.

Hatta Halife Hz. Osman döneminde, Doğu Roma'nın başkenti Konstantinapolis'e bir sefer düzenlenmesi tasarlanmış ve 655'te Doğu Roma donanması Finike kıyılarında imha edilmişti.

Filistin, 1099 yılında Haçlıların eline geçene kadar hep Müslümanların kontrolünde kalmıştı.


10- Selçukluların Filistin ve Kızıldeniz'in doğu sahillerini yerleşmesi

Gaznelilerle 1040'ta yapılan Dandanakan Savaşı'nı kazanan Selçuklular Abbasilerin varisi olmuş ve Ön Asya'nın en güçlü devleti haline gelmişlerdi.

Selçuklular, 1071'den itibaren kademeli olarak Anadolu, 1078'de Suriye ve Kudüs, 1086'de Hicaz, Yemen ve Aden Körfezi ele geçirilmişti.

Mısır'ı ele geçirerek Kızıldeniz Stratejik Alanı'nın tamamına hâkim olmak istemelerine rağmen Selçuklular bunu başaramamışlardı.


11- Eyyübilerin Filistin'e hâkim olması

Büyük Selçukluların ardından Mezopotamya ve Suriye'de hüküm süren Zengi Devleti ile birlikte hareket eden Selahaddin Eyyüb, 1171'de Mısır'daki Fatımi Devleti'ne son vermişti.

Eyyübî devletini kuran Selahaddin, Filistin'i ele geçirmek üzere Kudüs'e yönelmişti. 88 yıldır Haçlıların elindeki bulunan Kudüs'ü 1187'de tekrar fethetmişti.  

Suriye, Yukarı Mezopotamya, Hicaz, Yemen, Mısır, Nübye ve Libya'yı yöneten Eyyübiler büyük bir güç haline gelmişlerdi. Eyyübilerin yerini Memluklular alacaktı.


12- Filistin'de Moğol-Memluk rekabeti 

Moğol İmparatorluğu'nun kurucusu Cengiz Han'ın (1206–1227) torunu Hülagû tarafından Tebriz merkezli kurulan İlhanlı Devleti(1256–1335) Ön Asya'da büyük bir güç haline gelmişti.

Anadolu'yu nüfuzlarına alan İlhanlılar, buradan Filistin istikametinde saldırıya geçmişlerdi.

Bu sırada Eyyübiler yerine geçen Kahire merkezli Memluklu Devleti (1250–1517) İlhanlıların bu stratejik hamlesine izin vermemişti.

İlhanlılar, 3 Eylül 1260'taki Kudüs'ün kuzeyinde yapılan Ayn-ı Calut Savaşı'nda Memluk Sultanı Baybars tarafından yenilmişlerdi.

Filistin'i ele geçiremeyen İlhanlılar, Kızıldeniz Stratejik Alanı'na girememiş, hatta Suriye'yi de terk etmek zorunda kalmışlardı.
 

 

13- Osmanlıların Filistin üzerinden Mısır'a geçişleri Kızıldeniz stratejik alanının tamamına sahip olmaları

Osmanlı Devleti, Karaman (1467) ve Adana(1474)'yı aldıktan sonra Halep, Şam ve Filistin'e yönelmiş ve Memluklularla rekabete başlamışlardı.

Sultan Selim, 24 Ağustos 1516'da Halep yakınlarında gerçekleşen Mercidabık Zaferi ile Halep-Şam bölgesini yönetimine dahil etmişti.

27 Eylül-3 Ekim 1916'da Şam'a yerleşen Yavuz Selim, Filistin'i kontrol etmek için gönderdiği birlikler vasıtası ile 29 Ekim 1516'de Gazze'yi zapt ettirmişti.

Böylece Ekim 1516'dan itibaren Kudüs Osmanlı hâkimiyetine girmişti. Osmanlıların Mısır'a saldırısını durdurmak isteyen Memluklular Sina üzerinden bir ordu göndermişlerdi.

Ancak Gazze'nin güneyindeki Han Yunus'ta 21 Aralık 1516'da yapılan muharebeyi Osmanlılar kazanmıştı.

Filistin'i tam kontrole alınmasından sonra Yavuz Sultan Selim, 29 Aralık 1516'da Kudüs'e ve 2 Ocak 1917'de de Gazze'ye girmişti.

Filistin'de hâkimiyetini kuran Osmanlılar, Asya-Afrika kıtlarının birleştiği Süveyş Kilitmekanı'nın bir tarafını tutmaya ve Mısır seferi hazırlıklarına başlamışlardı.

Sina yarımadasını savaşmadan geçen Osmanlılar, Kahire önlerinde 22 Ocak 1517'de yapılan savaşı kazanmışlardı.

Bu savaş sonucunda da Mısır ve Arap yarımadası ve Kızıl Deniz Stratejik Alanı, Hint Okyanusu'na kadar Osmanlı egemenliğine girmişti.


14- Mısır'ı işgal eden Fransızların Filistin'de Yahudi devleti tasarısı 

Osmanlıların Filistin-Sina-Mısır yönlü hareketini Avrupalı sömürgeciler tam tersinden gerçekleştireceklerdi.

Şöyle ki, zamanında küresel bir güç olan Osmanlı Devleti zayıflarken Avrupalı güçler kuvvetlenecekti.

1763'te dünyadaki sömürgelerini büyük kısmını İngiltere'ye kaptıran Fransa, kapitülasyonlarla etkin olduğu Akdeniz'deki üstünlüğünü de kullanarak 1798'de, Mısır'ı işgal etmişti.

Güçsüz Osmanlı buna karşı koyamamış, Fransızların hedefini gören İngiltere ve Rusya buna karşı çıkmışlardı.

İngilizlerin Fransız donanmasını Ebukir'de yok etmesine rağmen Mısır'ı kontrole devam eden Fransızlar, burada hâkimiyetini devam ettirmek için Sina üzerinden Filistin'e doğru hareket başlatmıştı.

Yahudilerin Filistin'e geri dönmeleri gerektiğine inanan ve Osmanlı Devleti'nin zayıflığından faydalanan Napolyon'un, 1799 yılında Akka'yı kuşattığı sırada Filistin'deki Yahudilere vadi; Suriye'nin işgalinden sonra Kudüs ve civarında bir Yahudi Hükümeti kurulması olmuştu.

Yani Fransa Mısır'ı korumak için Filistin'de bir Yahudi devleti kurulmasını düşünüyordu.

Bu sayede Osmanlı veya diğer güçlerin buradan Mısır'a bir hareket başlatmasına karşı tedbir alınmış olacaktı.

Akka'da başarısız olan Fransızların rakibi İngiltere, Rusların da yardımı ile Mısır ve Doğu Akdeniz'deki Fransızları 1801 yılında etkisiz hale getirecekti. 


15- İngilizlerin Kızıldeniz stratejik alanına yerleşmesi ve Yahudilerin Filistin'e yerleştirilmesi

1763 yılında, Küresel rekabette Fransızları Hint Okyanusu'ndan uzaklaştırarak burada en büyük güç haline gelen İngiltere, 1802'de Aden Limanı'nı kullanmaya başlamış, Kızıldeniz'e iyice nüfuz eden İngiltere, 1839'da Aden'de bir himaye yönetimi kurmuş ve böylece Kızıldeniz'in doğu girişini kontrol etmeye başlamıştı.

Bu arada Cebelitarık ve Malta'yı üs olarak kullanan İngilizler, Osmanlı Devleti'ni bir aktör olmaktan çıkarmak için yaklaşık 10 yıllık bir isyan neticesinde, 1829'da, Mora'da Yunanistan devletini ortaya çıkmış, Doğu Akdeniz ve Mısır'a yönelmişti.

Mısır Valisi Mehmet Ali Paşa'yı destekleyerek Doğu Akdeniz'de Osmanlıların iyice zayıflamasını sağlamıştı.

İngiltere Mısır'a nüfuz ederken ikinci adım alarak Filistin ile ilgilenmeye başlamıştı.

Mesela İngiltere Dışişleri Bakanı Palmerston, 11 Ağustos 1840 tarihinde, İngiltere'nin İstanbul'daki Büyükelçisi Ponsonby'ye gönderdiği mektupta, Avrupa'da zulme uğrayan Yahudilerin Filistin'de kurulacak bir "Yahudi Yurdu"na yerleştirilmelerinin Türkiye için de yararlı olacağını hatta bu sayede "Osmanlı Devleti'nin Batı'nın 'Hasta Adamı' olmaktan kurtulacağını" iddia etmişti.

Doğu Akdeniz limanları ile yakından ilgilenen İngiltere, Yahudiler için de çok önemli olan Akra, Hayfa, Yafa ve Gazze gibi Filistin limanları haritalarını hazırlamıştı.  

1877–1878 Osmanlı-Rus Savaşı'nda mağlup olan Osmanlı Devleti'ne yardım vaadi ile İngiltere, 12 Temmuz 1878'de, Doğu Akdeniz'deki Kıbrıs'a el koymuştu.

İngiltere, Mısır'a yerleşme kararı vermişti. 1875'te Süveyş Kanalı'nın hisselerinden önemli bir miktarını alan İngilizler, 27 Ağustos 1878'de Mısır Hıdivliğinde İngiliz destekli Ermeni Nubar Paşa hükümetini kurdurmuş ve 1882'de Mısır ve Sudan'a el koymuş ve 1884'te de Kuzey Somali'ye yerleşmişti.

İngiltere, 1888'de de Süveyş Kanalı'nda serbest geçişli hale getirerek buraya el koymuştu. Yahudiler, 18'inci yüzyılın ikinci yarısında Filistin'e yerleşmeye çalışırken, İngiltere bunlara çeşitli vasıtalarla yardımcı olmaya başlamıştı.

Birinci Dünya Savaşı sırasında, 9-16 Mayıs 1916'da kendi aralarında imzaladıkları Sykes-Picot Anlaşması'na göre; Fransa; Filistin dahil Suriye, Musul, Çukurova, Adana ve Orta Anadolu'nun Sivas'a kadar olan topraklarını işgal edecek, Irak, Akabe'ye kadar Arabistan İngiltere'ye ait olacaktı.

Birinci Dünya Savaşı sırasında, Osmanlılar iki defa Süveyş Kanalı üzerinden, Mısır'ı işgalinde bulundurun İngilizlere karşı saldırı düzenlediyse de başarılı olamamışlardı.

Savaşın sonuna doğru, İngilizlerin Filistin'e doğru karşı saldırısı gerçekleşmiş, 26 Mart 1917'de başlayan Birinci Gazze Savaşı'nı ve 17 Nisan 1917'deki İkinci Gazze Savaşı'nı Osmanlı ordusu kazanmıştı.

Ancak İngilizler, 31 Ekim 1917 tarihinde başlattıkları taarruz ile Birüssebi, Gazze ve Yafa'yı işgal etmişlerdi.

Bu takiben İngilizler, 19-21 Kasım 1917'de Kudüs üzerine kapsamlı bir saldırı başlatmış ve Kudüs'ü 9 Aralık'ta işgal etmişlerdi.

Daha sonra İngilizler bütün Filistin ve Suriye'ye işgale başlamış ve Antep yakınlarına kadar ilerlemişlerdi. 

Kızıldeniz Stratejik Alanı ve Süveyş Kilitmekanı'na elinde tutan İngilizler, Fransızlardan Filistin'i kendisine bırakmasını istemişlerdi.

15 Eylül İngiliz-Fransız anlaşması sonrasında, İngilizler; Antakya, Antep, Halep ve civarlarının Fransızlara verme karşılığında Filistin'i almıştı.

İngiltere ile müttefikleri arasında, Nisan 1920'de yapılan San Remo Konferansı'nda, Filistin'in İngiltere'ye bırakılması kesinleşmişti.

Filistin, İngiliz Sömürgeler Bakanlığı tarafından yönetilmeye başlamış ve Filistin Yüksek Komiserliği'ne de Londra'daki Siyonistlerin destekçisi Yahudi asıllı Herbert Samuel atanmıştı.

Resmi dil olarak da İngilizce, Arapça ve İbranice beraber kullanılmaya başlanmıştı. Bu süreçte Yahudi Milli Yurdu kurulması için çalışmalar da hızlandırılmıştı.

Kısacası Birinci Dünya Savaşı sonunda İngiltere hem Mısır hâkim olmuş hem de Asya tarafından Süveyş Kilitmekanı'na gelebilecek bir saldırının önüne Yahudileri yerleştirerek bir set kurmaya başlamıştı.

İkinci Dünya Savaşı sırasında Almanlar, Filistinlilerle ilişkiler kurarak, İngilizleri yıpratmak istemişlerse de başarılı olamamışlardı.
 


17- ABD stratejisinde İsrail Devleti'nin konumu

İkinci Dünya Savaşı sonunda, küresel ölçekte İngiltere'nin yerini ABD almıştı.

İngiliz işgalindeki Filistin'de bir devlet kurmak isteyen Yahudilere karşı, 20 Ekim 1945'te, Mısır, Suriye, Irak ve Lübnan'dan oluşan Arap Cemiyeti'nin kurulduğu ilan edilmişti.

26 Eylül 1947'de, İngiltere, Filistinli ve Yahudilerin kendi gelecekleri hakkında kararını vermelerini ilan ederek, Filistin'i boşaltma kararı almış, daha doğrusu, Filistin'i örgütlenmiş olan Yahudilere bırakmıştı.

ABD'nin desteğiyle 29 Kasım 1947'de, BM, Filistin'in ikiye bölmüştü. 

Bu sırada ABD ile Sovyet Ruslar arasında Soğuk Savaş başlamıştı. 14 Mayıs 1948'de ABD'nin büyük desteği ile kurulan İsrail'i Sovyet Ruslar da hemen tanımıştı.

İsrail'in kurulmasının ilanından birkaç saat sonra Mısır, Ürdün, Suriye ve Irak tarafından üç koldan İsrail'e saldırıya geçmişlerdi.

Araplar başarısız olmuş ve Yahudiler Filistin topraklarının yüzde 78'ini ele geçirmişlerdi.

Akabe Körfezi'ne ulaşan Yahudiler, Gazze şeridi hariç Sina Yarımadasında Mısır ile komşu olmuşlardı.

Bu Süveyş Kilitmekanı'na ABD-İngiltere destekli İsrail'in yaklaşması demekti.

Büyük mağlubiyet yaşayan Mısır, 19 Mayıs 1950'te, Süveyş Kanalı'nı İsrail'in askeri ve ticari gemilerine kapatması üzerine İngilizler, 19 Ekim 1951'de Süveyş Kanalı'nı işgal etmişlerdi.

Mısır krallığını başarısız bulun Nasır liderliğindeki Hür Subaylar, Kral Faruk'u devirerek, 23 Temmuz 1952'de meşruti yönetime son vermişler ve 18 Haziran 1953'te de cumhuriyeti ilan etmişlerdi.

Mısır Cumhuriyeti ile İngiltere arasında 19 Ekim 1954'te imzalanan anlaşma, Süveyş Kanalı'ndaki 72 yıllık işgal de sona ermiş ancak İngilizler, Süveyş Kanalı'nın açık kalmasını Mısır'a kabul ettirmişlerdi.

Yahudiler Sina'ya komşu olurken, Süveyş Kilitmekanı'nda da Mısır'ın etkisi azaltılmıştı.

Araplar, Sovyet Ruslara yaklaşırken ABD de İsrail'de büyük destek vermişti.

5-10 Haziran 1967'de gerçekleşen 6 Gün Savaşı'nda İsrail, Filistin'in Gazze şeridi ve Mısır'ın Sina yarımadasına işgal etmişti.

Diğer bir ifade ile İsrail, Süveyş Kanalı'na kadar toprakları işgal etmiş ve Süveyş Kilitmekanı'nın Asya tarafını kontrol etmeye başlamıştı.

Sovyetlerin desteklediği Nasır liderliğindeki Mısır'a karşı ABD'nin desteklediği İsrail Süveyş Kanalı'nın iki yakasında karşı karşıya getirilmişti.

28 Eylül 1970'de Nasır'ın ölmesi üzerine Enver Sedat (17 Ekim 1970 - 6 Ekim 1981)'ın cumhurbaşkanı olması ile ABD'ye yakınlaşmaya başlamış ve 26 Ekim 1975'de, Sedat'ın ABD'ye yaptığı ziyaret ile Mısır, ABD'nin müttefik haline gelmişti.

Bu süreçte Çin Halk Cumhuriyeti'nin Sovyet Rusya'dan uzaklaşmış ve 1971'de BM daimi üyesi olmuştu.

Sovyet Rusya zayıflamış ve ABD dünyada dominant güç haline gelmişti.

ABD'nin istediği çerçevede, Mısır ile İsrail arasında yapılan 1979 Camp David Anlaşması ile Mısır, ciddi askeri kısıtlamalarla Sina yarımadasını İsrail'den geri alırken, İsrail de Filistin'de tam bir serbestiyet elde etmişti.

Bu sayede ABD, Sina'yı müttefiki haline gelen Mısır'a iade ederken Süveyş Kilitmekanı'na daha sağlam bir şekilde kontrol etme imkânına kavuşmuş, Filistin konusunda Arapları arasındaki ittifakı parçalayarak eskiden Filistin denen coğrafyayı da diğer müttefiki İsrail'in kontrolüne vermişti.

Ancak Soğuk Savaş bittikten sonra yeni dengeler oluşmaya başlayacaktı.
 

BM’nin Filistin Paylaşım Planı’na dair bir harita _ Fotoğraf_ WikiMedia.jpg
BM’nin Filistin Paylaşım Planı’na dair bir harita / Fotoğraf: WikiMedia

 

18- Günümüzde ABD-Alman-Çin rekabetinde İsrail ve Filistin

1991'de Soğuk Savaş dönemi biterken, ABD neredeyse tek güç haline gelirken, 1992'de Almanların liderliğinde AB'nin oluşmuş, ABD karşıtı etkin güçler tarafından desteklenen ÇHC'nin önce ekonomik güç haline gelmesi ve 2013'ten itibaren Bir Yol Bir Kuşak Projesi ile küresel rekabete başlayacağını ilan etmesi, ABD'ni üstünlüğünü koruma ve takviye için harekete geçmesiyle sonuçlanmıştı.

ABD'nin kontrolünde olan Kızıldeniz Stratejik Alanı'nın ÇHC'nin Bir Yol projesinde ana geçişini barındırması ve Babülmendeb Kilitmekanı'na ABD karşıtlarının 2014'te müdahil olması yeni bir süreci de başlatmıştı.

Şöyle ki, 2004'ten itibaren Babülmendeb Kilitmekanı'nın kuzey yakasında Güney-Kuzey Yemen gerilimi 2014 yılında İran destekli Husilerin dahil olması ile çatışmaya dönüşmüştü.

Babülmendeb Kilitmekanı'nın güneyindeki Cibuti'de Fransa ve Japonya'dan sonra 2015'te ÇHC de üss kurmaya başlamıştı.

ÇHC'nin Cibuti'deki bu üssü, dünya ticaretinin yüzde 20'sinin geçtiği Babülmendeb Boğazı'nın kıyısında bulunmaktadır.

ABD karşıtlarının da desteği ile ÇHC nüfuzunu Kızıldeniz Stratejik Alanı'nın kuzeyine doğru yayıp Mısır ile iyi ilişkilere kurduğu gibi, ÇHC'nin, daima ABD yanında yer alan Suudi Arabistan'ı ABD karşıtı İran ile barıştırarak Ön Asya'ya bir aktör olarak girmesi ABD'yi hareket geçirmişti.

12 Eylül 2023'de Hindistan'ın başkenti Yeni Delhi'de G20 liderleri toplantısı sırasında, ABD-Hindistan-Birleşik Arap Emirlikleri-Suudi Arabistan "Hindistan-Ortadoğu-Avrupa Yolu"nun kurulmasını kararlaştırmıştı.

ÇHC'nin Bir Yol Projesine alternatif olduğu açık olan bu yeni yol projesi Kızıldeniz'in kuzeyini hareketlendireceği kesindi.

Zira Süveyş Kilitmekanı'nın da ABD karşıtlarının eline geçme ihtimali, ABD'nin buraya yönelik bir operasyon yapması ile sonuçlanacaktı.

Mısır'ın Sovyet Rusya ile müttefik olduğunda Sina'yı İsrail'in işgal etmesine yardım eden ABD, Mısırla müttefik olduğunda ise Sina'nın tekrar Mısır'a iade edilmesini sağlamıştı.

ÇHC'nin güçlendiği bir süreçte, Babülmendeb Kilitmekanı'nda zayıflayan ABD'nin, Mısır'ın da ABD'den uzaklaşma ihtimalinin kuvvetlenmesi üzerine, Süveyş Kilitmekanı'nın kontrolünü tekrar ele alma veya yakından müdahil olmak için Sina'da bir değişim yapması gerekecektir.

Bu arada Filistin'i tamamen İsrailleştirmek isteyen İsrail ile Sina'yı tartışmalı hale getirerek müdahaleye açık hale getirmek isteyen ABD'nin stratejileri birbirleri ile örtüşmektedir.

Şöyle ki, İsrail'in saldırılarla Gazze'yi yerle bir etmeye çalışması, Arapları Güney Gazze'ye gitmeye zorlaması, ABD'nin Filistinlileri Sina'ya yerleştirmek için zemin hazırlaması, bu stratejinin işletildiğini ortaya koymaktadır.

Gelecek planlarında Gazze'nin güneyinde minnacık bir Gazze'ye müsaade edilerek, Gazze'deki belki İsrail içindeki bütün Filistinliler Sina'ya sürülecek, zaten Mısır'ın zayıf olan kontrolü ve içeriden patlamaya hazır Sina'ya hem İsrail hem de ABD müdahalesinin önü açılacaktır.

Böylece İsrail homojen İsrail'e adım atarken, ABD de Süveyş Kilitmekanı'nın Asya kısmana girecektir.

Böylece ABD, Kızıldeniz Stratejik Alanı'nın kuzey kapısının bir tarafını tutarak, ABD karşıtlarının da desteklediği ÇHC'nin Bir Yol projesinin önünü istediği vakit kesebilecektir.

Hele hele Demokratların iktidarındaki ABD'nin İsrail'in yaptığı ve yapacağı zulmü destekleyerek, geleceği büyük yatırım yaptığına dair ifadelerini, Püritenlerin İbrani sevgisi veya Hristiyan Siyonistlerin İsrail aşkı ile izah etmek imkânsızdır. 


Sonuç;

Asya ve Afrika kıtalarına geçiş yolu üzerinde olan ve Hint Okyanusu ile Akdeniz'i yolunun kenarında bulunan Filistin, tarihin bilinen ilk büyük güçlerinden itibaren bir çatışma alanı olmuştur.

Bundan dolayı bu geçiş yerini Süveyş Kilitmekanı olarak adlandırmak doğru olacaktır. Afrika'da kurulan veya Mısır'ı kontrol eden güçler Filistin üzerinden Suriye, Anadolu ve İran taraflarına ilerlerken; Asya tarafında kurulan veya buradan gelen büyük güçler için Filistin, Süveyş Kilitmekanı'nı ele geçirmek için bir karargâh niteliği taşımaktadır. 

Günümüzde Babülmendeb Kilitmekanı'nın anahtarını kaybetmek üzere olan ABD, Süveyş Kilitmekanı'nın anahtarını yitirmeyi stratejik açıdan büyük bir tehdit olarak kabul etmektedir.

Elbette böyle bir kayıp sadece Kızıldeniz Stratejik Hedef Alanı'nın değil bütün Önasya'da dengeleri değiştirmesi kuvvetle muhtemeldir.  

Başkan Biden'ın bahsettiği ABD'nin elde edeceği büyük karın, İsrail'i kullanarak Süveyş Kilitmekanı'nı kontrol etmek olduğunu, bilinen tarihten günümüze kadar yaşanan rekabetleri dikkate aldığımızda, net bir şekilde anlamaktayız.

ABD'nin bu kârını sağlayacak, Siyonist bile olsa Yahudilerin başkalarının stratejisinin bir parçası olmaktan kurtularak, bölgenin bir mensubu gibi davranmaları ve birlikte yaşamayı benimsemeleri, onların temel politikaları hatta bunu stratejileri olması kendi menfaatine olacağının da aşikârlığını belirtmek gerekir. 

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU