Filistin’in efsane lideri Yaser Arafat’ın başına doladığı kefiyenin yerini halefi Mahmud Abbas’ın kravatının alması gibi Arapların ve Müslümanların gözündeki ‘Tarihi Filistin toprakları’ da Siyonistlerin özlemlerindeki ‘vaat edilmiş topraklar’ lehine büyük bir değişim yaşadı. Siyonizmin küresel ölçekteki kurucusu Theodor Herzl ‘Yahudi Devleti’ kitabında Tevrat’ın Filistin’i Yahudilere vaat ettiğini savunuyordu. Böylelikle modern zamanların en uzun ihtilafı nihai bir çözüm olmaksızın süregelecekti. Birleşmiş Milletler (BM), 1947 yılından bu yana İsrail-Filistin çatışmasına dair binin üzerinde karar almasına rağmen sorunun çözümünde başarısız oldu.
Filistinlilerin ve Arapların zihninde Nekbe (felaket) günü, İsraillilerin gözünde ise İsrail’in kuruluşu olarak görülen 1948’den bu yana BM’nin 181 ve 194 sayılı ‘bölünme’ kararları, BM Güvenlik Konseyi’nin 242 ve 338 kararlarında iki devletli bir çözüm hedefleniyordu. Camp David ve Oslo anlaşmalarında Filistin Devleti’nin geleceği tartışılmaktaydı. Çeşitli Arap ve uluslararası girişimler Filistin meselesinin iki devletli çözüm temelinde adil bir şekilde sonuçlandırılmasını amaçlıyordu. Son olarak ABD yönetimi Yüzyılın Anlaşması adı altında bir ‘barış planı’ öne sürdü. Tüm bu süreçlerde İsrail devleti kurulmadan önce toplamda 27 bin km kare olan tarihi Filistin topraklarından geriye sadece yüzde 15’i kalmıştı. Bununla birlikte Filistinliler halen bağımsız devletleri için mücadele etmeyi sürdürüyor. Filistin davası şairi Mahmud Derviş’in dediği gibi: "Filistinli olmak, tedavisi mümkün olmayan bir umut illetine yakalanmak anlamına gelir"
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
The Independent Arabia’nın Mısır, Ürdün, Suriye ve Lübnan arasındaki coğrafyada yer alan ve Akdeniz’e açılan ‘Tarihi Filistin haritasının’ nasıl küçüldüğünü ve sınırlarının nasıl değiştirildiğini belgelemek amacıyla hazırladığı ve Şarku’l Avsat tarafından aktarılan habere göre meselenin geçmişi oldukça uzun.
Filistin meselesi her ne kadar yaklaşık 100 yıl önce başlasa da sınırlarının değişimi fiili olarak Mayıs 1948'de İbrani devletinin kuruluşundan aylar öncesine dayanıyor. ‘İki devletli çözümün’ uygulanmasına dair uluslararası girişimler ve BM kararları, Filistinlilerin savunduğu hakların meşruiyetinin temelini oluşturuyor. Dünya üzerindeki çoğu ülke çözümün ‘iki devlet’ temeli üzerinden gerçekleşmesini destekliyor.
Filistin davasının tarihinde bazı dönüm noktaları var. En önemli dönüm noktası ise 1948’de İsrail’in kurulması. Tarihi olarak iki Filistin intifadası ve Trump’ın ‘barış planına’ kadar geçen süreçte oldukça fazla şey yaşandı.
Göç dalgaları ve toprakların alınması
Yakın tarih uzmanlarına göre Mayıs 1948’de İsrail’in kurulması, Filistinlilerin topraklarına silah zoruyla el konulmasının başlangıcı değil. Filistin toprakları üzerinde İsrail devletinin kurulmasına zemin hazırlayan ilk girişim Balfour Deklarasyonu’dur. Dönemin İngiltere Dışişleri Bakanı Arthur James Balfour, Siyonist hareketin önemli isimlerinden Baron Walter Rothschild'e (Rothschild ailesinin bir üyesi) 2 Kasım 1917’de yazdığı mektupta Filistin topraklarında Yahudilere bir "vatan" kurulması vaadini veriyordu. Mektupta şu ifadeler yer almıştı:
"Majestelerinin hükümeti, Filistin'de Museviler için bir milli yurt kurulmasını uygun görmektedir ve bu hedefin gerçekleştirilmesini kolaylaştırmak için elinden geleni yapacaktır."
Daha önce Osmanlı İmparatorluğu’nun idaresinde olan Filistin, Birinci Dünya Savaşı’nın ardından, 25 Nisan 1920'de alınan Milletler Cemiyeti kararıyla (BM’nin o zamanki adı) İngiltere'ye bölgenin manda idaresi için yetki verildi. İngiltere manda yönetimi bu bölgede 1922 - 1947 yılları arasında hüküm sürdü. Bu süreçte özellikle 1930’larda Almanya’daki Nazi yönetiminden kaçan Avrupalı Yahudilerin bu topraklara göçü ciddi anlamda artış gösterdi.
Filistin Enformasyon Merkezi'ne göre Yahudi göç dalgaları, Manda hükümeti tarafından teşvik edilmekteydi. İngiliz Manda hükümeti aynı zamanda Yahudilere kamu topraklarını hibe etti ve Filistin’de toprak satın almalarına da kolaylık sağladı. Osmanlı döneminde ise sınırlı sayıda Yahudi göçü gerçekleşmişti.
Tarihçiler ve ‘Modern İbrani Edebiyatı’ kitabının yazarı Zeynelabidin Ebu Hadra, Yahudilerin Filistin’e 1881-1948 tarihleri arasında toplamda beş toplu göç gerçekleştirdiğini aktarıyor. 1881’de Doğu Avrupa ve Rusya'dan yaklaşık 30 bin kişi Filistin’e gelerek burada ‘çiftçi yerleşimleri’ kurdu. İkinci göç dalgası, 1904-1914 tarihleri arasında 35 ila 40 bin civarında Yahudi’nin bölgeye akın etmesiyle yaşandı. 1914’e gelindiğinde Filistin’deki Yahudilerin sayısı 85 bine, yerleşim yerleri de 44’e ulaşmıştı.
Filistin Enformasyon Merkezi, üçüncü göç dalgasının 1919-1923 yılları arasında yaşandığını kaydediyor. Çarlık Rusya’sında Bolşevik Devrimi’nin yaşanmasının ardından Rusya, Romanya, Polonya ve ABD’den 35 binden fazla Yahudi göçmen Filistin topraklarına geldi. 1924-1932 yılları arasında da 89 bin Yahudi göçmen Filistin’e ulaştı. Beşinci büyük göç dalgası ise 1933-1938 tarihleri arasında gerçekleşti. Bu tarihlerde Filistin’e 174 bin Yahudi göç etti. Bu göçmenlerin çoğu Nazi Almanya’sı ve Orta Avrupa ülkelerinden gelen Yahudilerdi. Bu göçlerin ardından Filistin’deki Yahudi sayısı 370 bini aşmış oldu. İngiliz Manda yönetiminin Yahudi göçmenlere tanıdığı imtiyazlar Arap Filistin halkının öfkesine neden oldu. 1936 yılında ‘büyük devrim’ olarak bilinen başkaldırı girişimi oldu, Filistinliler İngiliz yönetimine karşı bağımsızlık mücadelesini başlatmıştı.
Filistin Enformasyon Merkezi, bilinen bu göç dalgalarının yanı sıra gizli göçlerin de olduğunu belirtiyor. Doğu Yahudilerinin 1940’lı yıllarda ülkeye gizlice getirildiği biliniyor. Bu Yahudiler Yemen, Etiyopya, Kuzey Afrika, Türkiye ve İran’dan Filistin’e göç etmişti. Böylelikle Filistin’e göç eden Yahudilerin sayısı 650 bini aşmış oldu.
Filistin Felaketi Ansiklopedisi, Yahudilerin Filistin’deki varlıklarına dair şu verileri aktarıyor:
Yahudiler 1918 yılında Tarihi Filistin topraklarında 240 bin dönüm araziye sahipti. Bu da Filistin topraklarının yüzde 1.50’sini teşkil ediyordu. Bu oran 1948’e kadar sadece yüzde 1.85’e yükselebilmişti. Yahudi nüfusu oranları ise şöyleydi: 1800’de Filistin üzerinde 5 bin Yahudi yaşıyordu, 1948’de ise sayıları 650 bine ulaştı. Bu sayı o zamanlardaki Filistin nüfusunun yüzde 31.7’ine tekabül ediyordu.
1948 Nekbe Felaketi ve paylaşım planı
Yahudiler ve Araplar arasındaki karşılıklı şiddetin artması üzerine İngiltere yönetimi meseleyi 1947 yılında Birleşmiş Milletler’e taşıdı. İkinci Dünya Savaşı’nın sona ermesinin ardından BM Genel Kurulu'nun ortaya koyduğu Paylaşım Planı kapsamında İngiliz manda rejiminin sonlandırılması, Filistin toprakları üzerinde birisi Arap diğeri Yahudi olmak üzere iki bağımsız devletin kurulması öngörülüyordu. İki taraf arasındaki çözümün önünde bir engel olarak görülen Kudüs'ün ise BM Vesayet Konseyi'nin himayesinde silahlardan arındırılmış, uluslararası bir statüye sahip olması planlanıyordu. BM kararına göre söz konusu statü 10 yıl yürürlükte kalacak, daha sonra referandum yoluyla halkın görüşüne sunularak gözden geçirilecekti. BM kararı, 33 devletin onayı, 13 devletin reddi ve 10 devletin çekimser kalmasıyla onaylandı. Paylaşım Planı kapsamında Filistin üç idari bölgeye ayrılıyordu. Filistin Arap Devleti toprakların yüzde 43’ü, Yahudi Devleti yüzde 56’sı, Kudüs ve Beytüllahim ise BM Vesayet Konseyi’nin yönetiminde yüzde 1’lik bir kısmı oluşturuyordu.
Kararın üzerinden altı ay geçtikten sonra, 14 Mayıs 1948'de İsrail kendine ayrılan bölge üzerinde bağımsızlığını ilan etti. Bunun üzerine Arap-İsrail savaşı başladı. Savaş sonrasında İsrail Filistin’e ayrılan bölgelerin yüzde 77’sini işgal etti. Ayrıca Kudüs’ün büyük kısmını da ele geçirdi. Bunun sonucunda Filistinlilerin yarısı topraklarını terk etmek zorunda kaldı. Ürdün ve Mısır ise BM’nin 181 sayılı kararı ile Filistinlilere tanıdığı toprakların geri kalanını ele geçirdi.
Paylaşım Kararı’nın üzerinden bir yıl geçtiğinde BM, 11 Aralık 1948'de 194 sayılı kararı aldı. Bu karar, Filistinli mültecilerden evlerine geri dönmek isteyenlere izin verilmesini, geri dönmemeye karar verenlere de toprakları için tazminat ödenmesini öngörüyordu. Ayrıca Kudüs’ün statüsünün daimi olarak BM gözetimine alınması ve Filistin için BM’de bir ‘uzlaştırma komisyonu’ kurulması kararlaştırılmıştı. Kutsal bölgeleri ise herkesin ziyaret etme hakkı olduğu vurgulanmıştı.
Cenevre merkezli Barınma ve Göç Merkezi, Alternatif Filistin Merkezi ile birlikte yaptığı çalışma sonucu Mayıs 2005’te yayınladığı raporda Mayıs 1948’de İsrail kurulduğunda Yahudilerin Filistin’in sadece yüzde 10’una sahip olduğunu kaydetti. Ancak günümüzde İsrail, askeri olarak tarihi Filistin topraklarının yüzde 90’ının kontrolünü elinde tutuyor.
Barınma ve Göç Merkezi, Alternatif Filistin Merkezi Müdürü Scott Lake’ye göre İsrail devletinin kuruluş sürecinde, 1948 ve 1949 yılları arasında gerçekleştirilen 30'dan fazla askeri operasyon sonucunda 800 bin Filistinli yerinden edildi. Filistinlilerin yaşadığı 531 şehir, kasaba ve köy yok edildi. Lake açıklamasında "İnsanların yerinden edilmesi, evlerinin yıkılması, topraklarının çalınması ve ırkçı kurallara mazur bırakılmaları insanlığa karşı işlenen suçlar bağlamında değerlendirilir" dedi.
Barınma ve Göç Merkezi’nin raporu, İsrail’in Filistinlilerin topraklarını gasp etmek için uluslararası yasaları nasıl suiistimal ettiğini de gözler önüne seriyor. İsrail, BM’nin Filistinlilerin kendi topraklarına dönüş kararlarını uygulamamakta ısrarcı davranıyor. Rapora göre İsrail anayasasındaki ilgili yasalar, üzerinde ikamet etmeyenlerin haklarını yok sayacak şekilde kurgulanmış durumda. Bu şekilde Filistinlilerin mülkiyet taleplerinin önüne geçilmesi hedefleniyor. Filistinlilerin bireysel ya da kolektif olarak sahip olduğu toprakların yüzde 90’ına, yaklaşık 20 bin km karesine 1949’dan itibaren İsrail tarafından el konuldu.
İsrail kurulduktan sonra çıkardığı birçok yasa ile Yahudi göçünü teşvik eden adımlar attı. 1950'de çıkarılan Geri Dönüş Yasası ve 1952'de çıkarılan İsrail Vatandaşlığı Yasası kısa süre içinde dünyadaki birçok Yahudi’nin gelmesini sağladı.
Filistin Merkezi İstatistik Bürosu'nun verilerine göre 1948'de "işgal altındaki bölgelerde" yaşayan 1,4 milyon Filistinliden yaklaşık 800 bini köylerini ve şehirlerini terk etmek zorunda kalarak Batı Şeria’ya, Gazze Şeridi'ne ve komşu Arap ülkelerine göç etti. İsrail’in kontrolünde olan bölgelerde de demografik değişimler yaşandı. Nekbe’den önce Filistinliler 1300 yerleşim yerinde ikamet etmekteydi, Nekbe’den sonra İsrail 774 yerleşim yerini yıktı ya da işgal etti. 534 belde ve köy tamamıyla tahrip edildi. Şu an tarihi Filistin topraklarında 12 milyon kişi yaşıyor. Bunların yüzde 51’ini oluşturan Yahudiler toprakların da yüzde 85’ine yayılmış durumda. Birleşmiş Milletler Yakın Doğu'daki Filistinli Mültecilere Yardım ve Bayındırlık Ajansı’nın (UNRWA) verilerine göre Filistinli mültecilerin sayısı 5,3 milyonu aşmış durumda. Bu sayı tüm dünyadaki Filistinlilerin yüzde 45,7’sine tekabül ediyor.
Edward Said, 1979'da yayınlanan ‘Filistin Davası’ kitabında Siyonistlerin Filistin’i işgali ve İsrail devletini ilan etmelerinin amacının Filistin halkının var olma hakkını sistematik bir şekilde inkâr etmek olduğunu söylüyor. İsrail devlet müessesinin Filistin’in yerli halklarıyla her türlü iş birliğini dışladığını vurgulayan Said, dünyadaki tüm Yahudilere kucak açılarak bölgenin yerlilerinin kovulmasının hedeflendiğinin altını çiziyor.
İkinci bölüm - İki savaş ve iki İntifada: İsrail yerleşim yerleri altında gömülü Filistin haritası
*İçerik orijinal haline bağlı kalınarak çevrilmiştir. Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
Independent Türkçe için çeviren: Muhammed Yıldız