Ermenistan'ın Dağlık Karabağ'daki sivil yerleşim birimlerine saldırmasının ardından karşı harekat başlatan Azerbaycan'dan gelen açıklamaların satır araları dikkat çekiyor.
O detaylara değinmeden önce, nedenlerinden bahsetmek isterim.
Azerbaycan'ın artık sahada da masada da eli daha güçlü çünkü.
On yıl öncesine bile kıyasla hem ordusu daha güçlü, hem de diplomasisi.
Dahası, Azerbaycan'da artık Rusya korkusu yok.
Türkiye'nin yanlarında olacağından her zamankinden daha eminler.
İki ülkenin diplomaside bu zamana kadar gösterdikleri kardeşlik vurguları bir yana, sahadaki askeri işbirliği aslında Azerbaycan Cumhurbaşkanı Aliyev döneminden öncesine, 1992'deki Cumhurbaşkanı Ayaz Mutellibov dönemine dayanıyor.
Ermeni işgali altında bulunan Dağlık Karabağ konusunda uluslararası kamuoyunun dikkatini çekmek isteyen Azerbaycan'ın Türkiye ile askeri işbirliği konusunda anlaşma yapması, bölgede tansiyonu yükseltmişti.
Başta da aramızın zaten iyi olmadığı Ermenistan'da.
Türk ordusu, Türkiye-Azerbaycan İşbirliği ve Koordinasyon Kurulu Başkanlığı'na bağlı karargahlarda Azerbaycanlı askerlere eğitim vermeye başladı, uygulama halen de devam ediyor.
Ancak yine de Türkiye'nin yanındalığına karşılık, Rusya çekincesi daha fazlaydı Azerbaycan'da.
Şimdi ise Rusya'dan gelebilecek olası bir tehdit ya da baskı sonuncunda, Türkiye'nin yanlarında olacağına daha da ikna olmuş durumdalar.
Bu süreçte görüştüğüm Azerbaycanlı yetkililer de aynı şeyi söylüyorlar.
90'lı yıllardan itibaren Türkiye ile Azerbaycan arasında peş peşe imzalanan işbirliği anlaşmaları, Ermenistan'ın yine aynı tarihlerde Türkiye'de artış gösteren PKK terör örgütüne duyduğu sempatiyi de arttırdı.
Ermenistan'ın el altından PKK'ya destek olduğu haberleri yayılmaya başladı.
Ama olayın manşetlere taşınması 3 Aralık 2007'yi buldu.
TSK'ya uzun zaman sonra, 17 Ekim 2007'de TBMM'den çıkan tezkereyle Irak'ın kuzeyindeki PKK'lı teröristlerinin bulundukları alanlara operasyon düzenleme yetkisi verilmişti.
TSK'nın önce hava sonra da kara harekatını yerinden takip etmek için Irak tarafında sınır hattında haber yapmak için görevliydim.
Operasyonun üçüncü günü, 3 Aralık 2007'de gazetelerin manşetleri "PKK Kandil'den kaçıp Ermenistan'a geçti" yazıyordu.
PKK'nın kendi işlerini bozmasından artık "bıkıp usanmış" olan Bölgesel Kürt yönetiminin açıklamalarını merak ediyordum ancak her yöneticinin bir Türk gazeteciyle röportaj yapma yetkisi yoktu.
Kürt yönetiminin Dış İlişkiler Sorumlusu Safeen Dizayee dışında…
O gün kendisiyle yaptığım röportajda birebir şu cümleleri kullandı;
Kandil'den PKK'lılar kolay kolay çıkamazlar. Ermenistan ve Kürdistan bambaşka coğrafyalar. Böyle bir haber nasıl çıkar, çok mantıksız gerçekten.
Aslında, haber doğru değilse hedef şaşırtabilirdi ya da operasyonun seyrini etkilemek için "artık burada değiller" diyebilirdi Dizayee, demedi.
Azerbaycan Dış Politika Başdanışmanı Hikmet Hacıyev'in, Ermenistan'ın PKK'lı teröristleri Dağlık Karabağ'a getirdiği açıklamasını okuyunca aklıma ilk gelen 2007'de yapılan o açıklama oldu.
Ermenistan'ın PKK'lı teröristleri iki günde Ermenistan'a getirmesi mümkün olmadığına göre, bunun alt yapısı ve hazırlığı çoktan yapılmıştı yani. PKK'nın Ermenistan'daki varlığı bağımsız olarak teyit edilememiştir
Azerbaycan'dan gelen bir diğer dikkat çeken açıklama da öldürülen Ermeni askerleri arasında Suriye'den gelen paralı savaşçıların tespit edildiği.
DAEŞ'in henüz maskesiz röportaj vermediği ancak Suriye'deki olayların "durulmaya" başladığı dönemlerde Amerika'daki yayın kuruluşu ABD News DAEŞ'in üst düzey bir yetkilisiyle röportaj gerçekleştirmiş, video YouTube'da izlenme rekorları kırmıştı.
Röportajın sonunda DAEŞ'li teröristten maskesini çıkartmasını istemişti sunucu.
"Çıkartamam, biz paralı askeriz, yarın bu bölgeye başka görevler için gelebiliriz" demişti DAEŞ'li.
Suriye'den geldiği ifade edilen paralı savaşçıların, Suriye topraklarında "DAEŞ" adı altında çatışan ve Türk ordusuna da saldıran teröristlerden olması mümkün mü?
Elbette bu da bir ihtimal.
Doğu coğrafyasında atılan hamlelerin ağabeyinin yine Batı coğrafyası olması asıl mesele.
Doğu Akdeniz'deki enerji kaynaklarını ele geçirme çabasında olan, Libya açıklarında ve sonrasında NATO çatısı altında Türkiye ile karşı karşıya gelen Fransa'nın Ermenistan'ı kışkırtmak ve Türkiye'nin dikkatini Kafkasya'ya çekmek istemesi en kuvvetli tezlerden.
Diğer taraftan Fransa'nın 10 yıl boyunca kendilerini yönetmesi için kampanya başlatan Lübnan'dan da paralı askerlerin Ermenistan'a geçmiş olduğu iddiası, yaşanacak gelişmeleri biraz daha karmaşık hale getiriyor.
ABD nezdinde ise Cumhuriyetçiler ve Demokratlar'ın ender birleştiği konu Ermenistan'a destek.
Rusya ise şaşırtıcı sakinlikte, arabulucu olabileceği mesajlarını veriyor.
Azerbaycan'ın askeri ve politik anlamda ne kadar geliştiğini göremeyen, "batı" desteğinin arkasından eksik olmayacağını düşünen Ermenistan yönetimi, attığı adımdan pişman olmalı ki ne yapacağını bilmez bir halde apar topar kendi kabinesinden 18 yaş üstü erkeklerin ülkeden çıkması yasağını çıkarttı.
Çünkü Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan kendi halkının bile atılan adımları desteklemediğinin ve ülkeden kaçabileceğinin farkında.
Üstelik bu durum yeni de değil.
Türkiye'nin "komşularla sıfır sorun" politikası yürüttüğü dönemlerde yine gazeteci olarak kaldığım Ermenistan'da halktan kiminle konuştuysam hepsi de Azerbaycan'la ve Türkiye'yle ilişkilerin bozuk olmasından ve yönetimin attığı yanlış adımlardan şikayetçiydiler.
Yani orada da halk nezdinde kimse savaş istemiyor ve kendi ülkelerinin politikalarının yanlış olduğunu söylüyor.
Özetle, ne içeriden, ne de dışarıdan beklenen desteği alamayan Ermenistan yönetimi açısından son pişmanlığın kendilerine bir faydası olmayacak.
Aksine, Ermenistan Başbakanı Paşinyan'ın itirafı gibi, Ermenistan Kafkasya'nın ötesine uzanabilecek büyük bir savaşın eşiğinde.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish