Eğer konunuz "yüksek siyaset" ise Atatürk'ü herhangi bir çıkar için kullanmaksızın sevmek gerekiyor.
Yüksek siyaset ile sıradan siyaset arasında ne fark var?
Bu ne derecede önemli?
Bu makalenin merkezindeki anahtar sözcükler; Atatürk, millet iradesi, yüksek siyaset, parti, kurucu ilkeler ve değerler, şeklindedir.
Atatürk ve millet
Mustafa Kemal Atatürk bütün dünyanın açık bir şekilde dile getirip üzerinde mutabık kaldığı bir dahidir, mareşaldır, kahramandır, liderdir, politikacıdır.
I. Dünya Savaşı'nın sonunda yenik düşen, Sevr'i imzalamak zorunda kalan, toprakları işgal edilen, bir nevi dağılan bir Osmanlı Devleti var.
Başkent İstanbul, İngiliz İşgal Kuvvetleri Komutanı Charles Harington'un idaresinde.
Eğer bir küçük tarif gerekirse, aslında durum bütünüyle vahim, millet fakru zaruret içinde…
Türkler esaret altında asla yaşayamaz!..
Türkiye Cumhuriyeti çok zor şartlarda kuruldu.
O vakit her şey zordu.
Bu aziz milletin cesareti, inancı, istiklal ruhu olmasaydı başarı olmazdı.
Atatürk bundan dolayı Türk milletinin "atası" oldu, biliyor ve inanıyordu.
Karşılıklı bir güç birliği vardı, milleti ve önderi arasında.
Her ikisiyle beraber tamamlanan bir güç!
Çağlar boyu devlet kurmayı en iyi bilen ve uygulayan bir millet bu!
Millî Mücadele bir şahlanıştı.
Atatürk, kaybedecek bir şeyin olmadığı görüyordu.
Bu nedenle, "Ya istiklal ya ölüm!" dedi.
Başarılı oldu, bu milletin yüksek karakterini iyi bildiği için.
Başarılı oldu, millete doğru yolda önderlik ettiği için.
Başarılı oldu, beraberce cepheden cepheye koştuğu Mehmetçik'in hünerini çok iyi bildiği ve ona fazlasıyla güvendiği için.
Atatürk daha Millî Mücadele'ye başlarken payitahta istifasını sunup askeri üniformasını çıkarmıştı, ta ki TBMM onu "başkomutan" yapana dek sivildi.
Ülkenin düşmandan temizlenmesiyle birlikte Atatürk bir kez daha askeri üniformayı çıkardı.
Zira asıl mücadele yeni başlamıştı. Zaman yüksek siyaseti barış şartlarında bütün dünya sathında yapmak zamanıydı.
Eğer ülke idare ediliyor ise o gün de bugün de değişmeyecek, zaman daima yüksek siyaset zamanı olacaktı.
Yüksek siyaset bu işin esasıydı, her atılan adım, her söylenen söz, her alınan karar…
Atatürk'ün dönemi, dünyada siyasetin ve ideolojilerin zirve yaptığı zamanlardı.
Rusya'da Bolşevik Devrim oldu.
Atatürk, Rus İmparatorluğu'nu da biliyordu, Sovyetler Birliği'ni de.
Lenin'i de biliyordu, komünizmi de.
İtalya'da ve Almanya'da faşizm vardı.
Atatürk, Mussolini'yi de biliyordu, Hitler'i de.
Atatürk II. Dünya Savaşı'nı bile tahmin etmişti.
O vizyon sahibi bir liderdi.
Atatürk bilmiyor muydu sağcılık ne, solculuk ne anlama gelir?
Atatürk ve onun kurduğu parti merkezdeydi, temeldi.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Konu yüksek siyaset yapmak, hep böyle söylemek gerekiyor.
Savaş zamanı politik-askeri alandasınız.
Sonrası da politika…
Bir cephede değilseniz, ülkenin inşası ve refahı için "asıl mücadeleyi" veriyorsanız, o taktirde politika yapmaktasınız, ülke sathında ve uluslararası alanda.
Her gerekli alanda politika yapmak, ekonomik, sosyal, kültürel, ama yine savunma ve güvenlik konuları.
Lider, politikayı bütün cephelerde yapar, tıpkı Atatürk gibi.
Millî Mücadele'ye sıfır noktasından başlamak, bir nevi dipten çıkıp yukarılara tırmanmak, orada tutunmak, milletler cemiyeti nezdinde saygın olmak!..
Atatürk, ülke düşman işgal altındayken önderlik etmeye karar verdi, öncelikle kendisinin ve milletinin iradesine güvendi, halkı birleştirdi, motive etti, milli egemenliğe ve istiklale inandı ve inanmayı hedef gösterdi; işte yüksek siyaset yapmak!
Atatürk, Anadolu'nun çeşitli yörelerindeki millet olma bilincine sahip kimseleri buldu, onlara telgraflar çektirdi, kongreler topladı, milli mücadelenin esaslarını ve yöntemlerini belirledi, birlik ruhunu oluşturdu, gerekli mücadele kararlarını aldırdı; işte yüksek siyaset yapmak!
Atatürk, millete ilk adımı attırdı, yılmamayı öğretti, mücadele için kaynak buldu ve neredeyse imkanları yoktan var etti; işte yüksek siyaset yapmak!
Atatürk, ordu topladı, eğitti, savaş meydanlarında herkesin önünde düşmanın üstüne yürüdü; işte yüksek siyaset yapmak!
Atatürk, ülkenin siyasi sınırlarının çizilmesini sağladı; işte yüksek siyaset yapmak!
Atatürk, ülkenin Büyük Millet Meclisi'nden başladı mücadeleye, gelişime, yaşama ve yürütmeye; işte yüksek siyaset yapmak!
Atatürk, İzmir İktisat Kongresi'nden başladı kalkınmaya, kendi kendine yeterli olmaya, karın doyurmaya, hatta borç ödemeye; işte yüksek siyaset yapmak.
Atatürk, cumhuriyetin ilanını, meclisin egemenliğini, ulusun bütünlüğünü ve üstünlüğünü, üniter devlet yapısının teşkilini temin etti; işte yüksek siyaset yapmak!
Atatürk, siyasi parti kurdu, ilkelerini açıkladı, sonra ülkenin iç ve dış siyasetini yönlendirdi; işte yüksek siyaset yapmak!
Parti
1938'den itibaren artık Atatürk yoktu, ülke, millet, parti, vs. vardı.
Miras buydu!
Partinin değerleri, savundukları ve ilkeleri, ama sürekli yükselmesi…
İşte kilit nokta burasıydı.
Eğer bu bir dava konusu ise, işte asıl muhafaza edilecek buydu!
Muhafazakâr, milliyetçi, cumhuriyetçi siyaset!
Dünya ölçüsünde siyaset literatürü bunu gerektiriyordu ve Atatürk böyle kurgulamış, böyle çıkmıştı yola, mirası buydu.
Partinin ilkeleri belli, gelişime paralel güçlenecek ve ülkeye hizmeti sürdürecekti.
Savunulacak olan gelişimin sürmesiydi.
Peki Atatürk'ten sonra bu partiyi kimler yükseltecekti?
Artık o yoksa ve bu parti varsa, değerler, ilkeler, ülke, hepsi bu aziz millete emanetti. Muhafaza edilecek buydu.
Şöyle düşünenler olabilirdi: Parti yükselmesin, ancak savunulsun!
kabul edilebilir mi?
Fertler kendi fikirlerini savunabilirler, ancak partinin bir misyonu, davası, gücü var ki; bu muhafaza edilirken, aynı zamanda ülkenin ideali veya ülküsü doğrultusunda, ilerlemek, gelişmek, çağın icapları ve konjonktür gereği atılacak her adımda elde edilen kazanımları üst üste koymak bu partinin en temel vazifeydi.
Bu bir Kurtuluş Savaşı partisi!
Bu bir kulüp değil, kurucu parti.
Burada yüksek siyaset oluşturulur, uygulanır, ülkenin gelişmesi sağlanır.
Muhafaza edilecek budur!
Parti çıkarlar için birileri tarafından asla kullanılmayacaktı.
Yüksek siyasetin meydana getirilmesi ve uygulanması için güçlenmesi sürdürülecekti.
Bu güçle ülkenin de güçlenmesine hizmet edecekti.
Durun şimdi, soru var:
Merkezdeki, muhafazakâr, kurucu, güçlü bir parti, siyasilerin eksik düşünceleri nedeniyle neden tek bir eksene itildi?
Oy almak için mi? Beceriksizlik mi?
Sebep neydi?
Elde bir elmanın tamamı varken, yarısına razı olmak, hem en iyi şartlarda.
Değilse, yüzdelerin hesabına razı olmak, işte size mirasın sürdürülememesi…
Siyasi sistem
Bugün siyasi sistem kurulmuş vaziyette mi?
Sistem işliyor mu?
Yasama, yürütme ve yargı erkleri çalışıyor mu?
Milletin iradesi sandığa yansıyor mu?
Hukuk işliyor mu?
Seçimler yapılıyor, hükümetler işbaşında oluyor mu?
Ekonomi işliyor ve milli gelirden kişi başına alınan pay artış gösteriyor mu?
Milletin elindeki pasaport diğer milletlerinkinden daha değerli kabul ediliyor mu?
Dışarıda sistem ne?
İşte o zaman duruma biraz daha farklı pencereden bakmak gerekiyor.
Dünya ölçeğinde genel siyasi gelişmeleri ele almak gerekir.
Bugün dünya güç mücadelesi sertleşmiş bir görünüm veriyor.
Silahlanma artıyor. Çatışmalar sürüyor.
Ülke sınırları üzerinde baskılar artıyor.
İttifaklar üzerine tartışmalar oluyor.
Örneğin, özgürlükçü ve güçlü demokratik sisteme sahip diye bilinen ABD'de, ulusalcı-muhafazakâr, Cumhuriyetçi Donald Trump yönetimi işbaşındadır.
Ülkesinde muhalifleri Trump'a seçilmiş otokrat diyorlar. Elitizm bir sistem olmaya başladı diyorlar.
Yeni elitizmi, oligarşi ile birleştiren fikirler de var. ABD'de Trump'a atfedilen başka kavramlar da var, kleptokrasi, nepotizm, gibi.
Öyle olup olmaması bir yana, ABD dünyaya baskısını artırıyor ve gerginlik giderek artıyor.
Dünyayı ilgilendiren konu bu.
Diğer yandan Avrupa'da radikal akımlar ve partiler gelişme içerisindeler.
İngiltere ve Avrupa Birliği derin düşünceler içerisine girdiler.
Avrupa bu, siyasetin geliştiği yer!
Şimdi de yeni idealist akım ortaya çıktı.
Yeni idealistler her şeyle mücadele ediyorlar.
Hasılı yarın insanlık hangi sürprizle uyanacak, net değil?
Bugün bu şartlarda yüksek siyaset yapmak gerekiyor hem dünyada hem ülkenizde.
Sonuçta ülkenizin diğer ülkelere oranla daha başarılı, kazanan tarafta olması gerekiyor.
Güç mücadelesi içinden kazanarak çıkmak gerekiyor.
Bizim milletimiz her şeyi hak eder; neticede biziz! Başka milletten olanlar yükselecek de bizde mi gerileme olacak?
Bu asla bir siyaset yapma biçiminin seçimi olmaz.
İşin kötüsü her siyasetçi çözümün kendisinde olduğunu ileri sürer.
Ama anahtar nokta şudur:
Yüksek siyaset nerede somut ilerleyecek bir potansiyele sahip?
Siyaset somut proje işi diye söylenir. Olabilir, ama sonuç ne?
Neyle ilerleyebiliyorsunuz, ne yaparak?
İlerleyip güçlü olamadıysanız çözeceklerinizin sayısı az olur.
Bizim milletimiz bu!
Kuvvetli ve hassas tarafları bellidir.
Hatta bu güç mücadelesi içinde rakiplerin istismarına açık tarafları da bellidir.
Önemli olan açık yer bırakmamak, herhangi bir zafiyet içine düşmemek.
Eğer millet bulunduğu noktadan daha fazla gelişme imkânı bulursa hem sistem güçlenir hem üzerinde çözülmesi gereken büyük meseleler azalır.
Sorunlar varsa, bunların çözülme imkânı, ancak güçlü olmak sayesinde artar.
Zayıfken, zaaflar varken, kırılganlık hat safhadayken her şey zordur.
Dışarıdaki siyasetin yöntemleri bellidir.
Dünya, Avrupa, Amerika, İngiltere, Rusya, Çin, hatta imkân buluyorsa İsrail, şu yöntemle gelir, ortak olalım, iş birliği yapalım, ortak hareket edelim, birlikte kazanalım…
Onlar böyle dediklerinde ne kaybederler ki?
Dünya meseleleri bir hayli kızışmış haldeyken karar verenler çok iyi düşünmeliler, yüksek siyaset bunu gerektirir.
Siyasi sisteminizi ancak güçlü oldukça onarır ve güçlü hale getirirsiniz.
Sıradan iç siyasette şu olmamalı: Derme çatma siyasi yaklaşım, fikir, oluşum, eklenti, beklenti, çatlak…
Hatta yüksek siyaset yapan siyasiler sadece kendileri için değil, rakibinin de sağlam olmasına gayret etmelidir, gerekli olan bütün sistemin işlemesi için bu çok önemlidir.
Eğer…
"Atatürk yaşasaydı…" diyoruz, neden?
"Atatürk'ün kemiklerini sızlatmayın…" diyoruz, neden?
Aramızdan ebediyete intikal ettiği 1938'den bugüne bu tür soruların ileri sürülmesine neden olan sayısız konu var, her yönden!
Siyaset mi yapıyoruz, nasıl?
Yüksek siyaset mi yapıyoruz, nasıl?
Atatürk adeta imkânsız denebilecek şartlarda milleti, askeri, ülkeyi organize etti.
Eğer bugün partisini organize edemeyenler varsa, bunlar nasıl yüksek siyaset yapabilirler ki?
Atatürk, bu aziz millete kurşun sıkana ve vatan topraklarını yabancıya peşkeş çekmek için isyan edene hain muamelesi yaptı.
O dönemin süper gücü İngilizlerin uşaklığını yapanı İstiklal Mahkemesi'ne havale etti.
Atatürk sağlığı süresince Misak-ı Milli için mücadele verdi.
Atatürk'ün yüksek siyaset arzusu hiç bitmedi.
Eğer bugün, millete kurşun sıkan ve vatanı bölmek için Amerikalı, Fransız, İngiliz başta, yabancılarla iş birliği yapan varsa ve onlara bir türlü terörist denemiyorsa, eyvah!
Atatürk kimseden medet ummadı, tek milletine bel bağladı.
Eğer bugün siyaset deyip, yüksek siyaseti görmezden gelip, yabancıya sızlanan biri varsa, bu kabul edilebilir bir şey mi?
Halk tabiriyle, laf ebesi olmak, yüksek siyasetle ilgilenen olmaktan tamamen farklıdır.
Bakın biraz daha açıklayayım:
Atatürk hiçbir zaman sıradan siyaset yapmadı.
Atatürk yaşamı boyunca ne cephede ne de siyasi hayatta, hiç başarısızlık yaşamadı, hep kazandı.
Yakınmadı, hep dik durdu.
Örnek oldu, sorunlara çözüm buldu, bırakmadı, bizzat elini taşın altına koydu, bu cephelerde de savaştı.
Devrimler yaptı, daha ne olsun?
Atatürk kurucudur; ordu, parti, sistem, vs. ne varsa kurdu.
Atatürk boş söz konuşmadı.
Felsefe, sanat, müzikten başlayın incelemeye, jeopolitik, strateji, her ne varsa…
Her şeyi açıkladı, hem özlü söz kütüphanesi gibiydi.
Atatürk, o günün icapları dahilinde en ileri neyse onu aldı, getirdi ve ülkesinde uyguladı.
Atatürk'ün bir ülküsü ve medeniyet tarifi vardı.
Onun çizgisi milletten ve insanlıktan ayrı değildi, dünya için kabul görür nitelikteydi ve saygındı.
Bütün bunlar yüksek siyaset çıtasını çok yükseklere koymaktı, değil mi?
Eğer önünüzde Atatürk gibi çok yüksek bir ölçü varsa, onunla özdeş değerde faaliyetleri yapmanız elbette mümkün olmayabilir.
Ama en azından onu anlamak ve o yolda hata yapmamak gerekir.
Parti bu, başka bir şey değil!
Parti yönetimindekiler şuradan veya buradansa, siyasetleri yanlışsa, partinin ilkelerini kim muhafaza edecek?
Boş sözle değil, ruhuna vakıf bir biçimde…
Bugün bu millet bilmiyor mu ne doğru ne yanlış?
Millet bilmiyor mu cumhuriyetin faziletini, demokrasinin olgunluğunu?
Millet bilmiyor mu saltanatın, hilafetin eskide kaldığını?
Millet anlamıyor mu yozlaşmış olandan doğacak zararı?
Millet bilmiyor mu uluslararası ve küresel mevzuları?
Millet bilmiyor mu zenginlik ve refahın ne olduğunu?
Millet bilmiyor mu çalışmanın erdem ve güçlü olmak için mecburi istikamet olduğunu?
Millet bilmiyor mu evlatlarının ne olması gerektiğini?
Millet bilmiyor mu yüksek siyasetten geri kalındığında ülkenin ne hale gelebileceğini?
Bu millet bilmiyor mu rasyonel-irrasyonel, liberal-illiberal, demokrat-otokrat arasındaki farkı?
Peki, bugün bu tür politik ve ekonomik irdelemeler için sarf edilen ifadeler neler?
Atatürk vatanı ve milleti için var oldu.
Miras bırakacak kimsesi olmadı.
Her şeyini bu aziz millete armağan etti.
Eğer bugün kesesini dolduran siyasetçi varsa, bu nasıl bir siyaset?
Yüksek siyaset!
Atatürk bunun için gönlümüzde, ebediyete kadar.
Ya şimdiki siyasetçiler ne durumdalar?
Kendilerini aynada incelesinler.
Atatürk gibi mi, yoksa onun idealinden ve istikametinden uzaklaşmış gibiler mi?
Vatan da millet de bir bütündür.
86 milyonun her biri eşittir ve en âlâsını hak etmektedir.
Sen ben yok, biz varız!
Milleti küçük siyasi çıkar için bölme sakın!
Milleti küçük siyasi çıkar için tehdit etme sakın!
Milleti küçük siyasi çıkar için yabancıya şikâyet etme sakın!
Küçük hırslar, millete rağmen siyasi kavgalar, hiç olacak şey mi?
Küçülme sakın!
Bugün bir parti toplama isimlerle ve fikirlerle nereye çıkabilir?
Bugün burada yarın başka partide olanların muhafaza ettiği değerler nelerdir?
Eğer sıradan siyasetçi, olması gereken yüksek siyaset yapma çizgisini yakalayamamışsa, bunun yerine kendine göre belirlediği veya sağdan soldan edindiği değerlerle siyasetteyse, bu kabul edilebilir mi?
Parti, tarifi zor bir oluşum içinde faaliyet içindeyse, buradan yüksek bir başarı beklenebilir mi?
Şöyle olur; herkes alacağını alır, yarı yolda bırakır.
Eğer yolda çıplak kalmak mümkünse, hatta başarı denen şey devam edecek şekilde görünmüyorsa, bununla övünmek söz konusu olabilir mi?
Kurucu ilkelerden sapmak bir mana teşkil etmiyor mu?
Öncelikle nitelik!
Siyasette ve siyasetçide aranacak özellik, yüksek nitelikli olmak.
Bir dönem Amerika'dan veya Avrupa'dan, onların vakıflarından pohpohlanmış biri belki partiye kayıt yaptırabilir veya yöresinden vekil de seçilebilir; ancak parti üst yönetimine nasıl olur da alınır?
Bir dönem şaibeli işlerde adı geçmiş biri aynı şekilde, partide nasıl karar verici bir otorite olabilir?
Partiye alınmak nasıl oluyor, bu ayrı bir tartışma konusudur; ama parti yönetimlerinde sıradan siyaset içinde olunamaz.
Kişisel veya bir grubun çıkarları asla parti yönetimine dahil edilemez.
Parti üst yönetimleri derin siyaset yerleridir.
Biri diğerinden habersizse veya biri diğerine çalım atabiliyorsa, burada derin siyaset olmuyor demektir.
Eğer bundan bir zafer bekleyen varsa, diyelim yarın dünya savaşı çıktığında nasıl bir siyasetiniz olacak diye sorarım size.
Bu millete küçük siyasetle gelme, yüksek siyaset yap!
Yüksek siyaset yap ki; ülkün, değerlerin, ilkelerin ile güçlü bir iddian olsun.
Mirasını hak et ki; millet de sana teveccüh etsin.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish