Kadının adı hâlâ yok!

Vahap Uluç Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: AA

Tarih boyunca haksızlığa uğramış, ezilmiş sınıflar, dini gruplar ve etnik topluluklar olagelmiştir. Ancak tarihte hiçbir topluluk, kadınlar kadar uzun süreli haksızlığa uğramamış, itilip kakılmamıştır, denilebilir.

İnsanlık tarihi yaklaşık 150-200 bin yıl öncesine dayandırılır. Kadının haksızlığa uğrama tarihini de muhtemelen bu dönemden başlatmak gerekir.

Avcı-toplayıcı dönemde kadın-erkek eşitliğinin olduğu iddia edilir; ancak bu, pek de gerçekçi görünmüyor.

Bir kere, erkeğin avladığı et, hem daha çok zevk veren bir besin olması hem de daha besleyici olması nedeniyle, her halükârda kadının topladığı bitki köklerinden daha değerli sayılıyordu.

Ayrıca, hayati öneme sahip can güvenliğinin cesur erkeklerin fiziksel gücüne bağlı olduğu bu çağda, erkeklerin kadınlardan daha üstün bir konumda olduğunu tahmin etmek zor olmasa gerek.

Ne de olsa değeri yaratan, ihtiyaçtır.

Hiçbir yazılı kaynağın bulunmadığı tarih öncesi dönemi bir kenara bırakıp günümüzde kadının durumuna bakmak gerekir.

Gelişmiş, modern ülkeler hariç, dünyanın geri kalan bölgelerinin çoğunda katı bir erkek egemen toplum geleneği sürüyor.

Kadınlar buralarda hâlâ erkeğin boyunduruğu altında, birey olma kimliğinden uzak bir varlığı temsil ediyor.

Erkek, efendi-köle ilişkisinde olduğu gibi, kendisini kadının sahibi olarak görmektedir.


Kadınlar için hayat hakkı tehlikede

Durum yalnızca bundan ibaret olsa yine iyi.

Erkeklerin kendi çıkarına uygun şekilde kurguladığı düzenin dışına çıkan kadınlar, bunun bedelini canlarıyla ödüyor.

Dünyanın birçok ülkesinde her yıl yüzlerce kadın erkeklerin şiddetine maruz kalıyor, pek çoğu bu şiddet sonucu hayatını kaybediyor.

Bu konuda sicili en kötü ülkelerden biri, dünya ortalamasının 5 katından fazla kadın cinayetinin işlendiği Güney Afrika'dır.

Latin Amerika ve Ortadoğu da bu konuda sicili bozuk 2 bölge konumundadır.

Türkiye'nin de kadın cinayetleri konusunda sicili temiz değil.

Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu'nun raporuna göre, 2023 yılında 315 kadın erkekler tarafından öldürüldü, 248 kadın ölümü ise şüpheli olarak kaydedildi.

Üstelik bunlar yalnızca resmî kayıtlara yansıyanlar.

Şunu biliyoruz ki, özellikle kırsal kesimlerde intihar ya da kaza süsü verilen birçok kadın cinayeti vakası yaşanıyor.


Kadını hapsetmek ahlakı korur mu?

Az gelişmiş toplumlarda kadın denince hemen akla cinsellik gelir.

"Tehlikeli cinsiyet" konumunda gördüğü kadını evin içine hapseden erkek, onu ahlaksızlıklardan koruma bahanesiyle adeta önünde nöbet tutuyor.

Şunu bilmek gerekir ki, bir erkek iki eliyle bir kadına sımsıkı sarılmış olsa da eğer o kadın o anda başkasını düşünüyorsa, bedenen o erkeğe ait olsa da ruhen ona ait değildir!

Kendine "namus bekçisi" misyonunu yüklemiş erkek, kadını dört duvar arasına hapsederek onu "ahlaksızlıklardan" koruduğunu sanıyor.

Peki, erkeği, onun yaptığı ahlaksızlıklardan kim koruyacak?


Kadının dışlanmasının topluma maliyeti

Bugünkü toplumsal pozisyonu açısından kadını iki açıdan değerlendirmek mümkündür:

  • Biri, kadının sahip olması gereken haklar;
  • Diğeri ise, kamusal yaşamdan uzak tutulmuş olmasının yarattığı toplumsal maliyet.

Öncelikle, kadın irade sahibi bir birey olarak -erkeğin dayatmalarına maruz kalmadan- kendisine ait bir dünya kurabilmelidir.

O da erkek gibi nitelikli bir eğitim alma, kocasına mahkûm olmayacak şekilde iş sahibi olma, kültürlenme, istediği yere gidebilme, istediği kişiyi sevme, istediği kişiyle evlenme ve kendine ait bir yaşam kurma hakkına sahip olmalıdır.

Kadının kamusal yaşamdan uzak tutulması -kendisine ait bir birey olarak yaşamın içinde yer almasının insani bir hak olması bir yana- toplum açısından da ciddi bir maliyet doğuruyor.

Her şey bir yana, çocuğun yetiştirilmesinde temel aktör olan kadın, kamusal yaşamın dışında kaldığında, hangi birikimle toplumu geleceğe taşıyacak bireyleri sağlıklı bir şekilde yetiştirebilir?


Kadının olduğu yerde medeniyet yeşerir

Dikkat edilirse sadece erkeklerden oluşan ortamların 2 ortak özelliği vardır:

  • Birincisi, belden aşağı sohbetler;
  • İkincisi ise, kaba tutum ve davranışlar.

Kadının bulunmadığı bütün dünya ordularında küfür etmek, sıradan konuşmanın bir parçasıdır.

Ne zaman ki ordularda kadının sayısı arttı, küfür de o oranda azaldı.

Türkiye'de de yıllar önce sıklıkla seyirci kavgalarının yaşandığı ve herkesin koro hâlinde küfür savurduğu stadyumlara kadınlar gitmeye başladığında, hem kavgalar hem de küfürler azaldı.

Kadının bulunduğu bir ortamda erkek, zorunluluktan da olsa kibar davranmak zorundadır.

Bu anlamda, Aydınlanma Çağı'nın sembol isimlerinden Voltaire'in "Tanrı, erkeği evcilleştirmek için kadını yarattı" sözü, bir aforizmanın ötesinde gerçekliğe tekabül eden bir taraf barındırıyor.


Kadını dışlayan toplum, üretkenliği kaybeder

Ayrıca, bir erkeğin en fazla görmekten hoşlandığı kadın tarafından fark edilme arzusu, onun kendini göstermeye çalışmasına neden olur.

Bu durum, doğal olarak onun üretkenliğini de artırır.

Neredeyse bütün sanatsal etkinlikler, kadın ve erkeğin ortak yaşamından doğar.

Kadını hayatın dışına itmiş ataerkil (erkek egemen) bir toplum, müzik, sinema, tiyatro, roman, şiir gibi alanlarda hangi konuları işleyebilir?

Kadının kamusal yaşamın dışında tutulduğu bir toplumda, nüfusun yarısı, diğer yarısını beslemek zorunda kalır.

Bir başka ifadeyle, bir ülkedeki iş gücünün yarısının yalnızca tüketen pozisyonda olması demektir.

Bu, rasyonel olmayan ve ekonomik açıdan çok ciddi bir yük getiren bir durumdur.


Kadın hakları lütuf değil, mücadele meselesidir

Peki, kadın hangi koşullarda, erkeğin kendisi için belirlediği bu olumsuz toplumsal şartlardan kurtulabilir?

Kadının, erkeğin boyunduruğundan kurtulması ve kendi kimliğiyle kamusal yaşamda bir özne olarak yer alması, kesinlikle erkeğin lütfuyla olmayacaktır.

Çünkü sonuçta, erkeklerin kadınlar üzerinde kurduğu bir iktidar söz konusudur ve tarihin hiçbir döneminde, bir grubun kendi iktidarından durup dururken vazgeçtiği görülmemiştir.

Nasıl ki demokrasi, siyasi iktidarların lütfuyla değil de sivil toplumun örgütlenmesi ve haklarının bilincinde olan yurttaşların talebiyle kuruluyorsa, kadının erkekle eşit haklara sahip olması da ancak kendi yetenekleriyle kamusal yaşamda kendini ortaya koyması ve haklarına sahip çıkmasıyla mümkün olacaktır.

Bu yüzden, hiçbir kadın haklar konusunda hiçbir erkekten lütuf beklememelidir!

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU