Terörist ele başı Öcalan'a 3 yıl refakat eden Savvas Kalenderidis ile Atina'daki buluşmam: Apo'nun yolculuk sırlarını anlattı (2)

Benan Kepsutlu Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: X

Türk siyasi tarihi önemli dönüm noktalarından birinden geçerken, Ankara-İmralı hattı belki de şu ana kadar hiç olmadığı kadar hareketli.

DEM Parti TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş ve MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'den sonra AK Parti, CHP ve diğer partilerle de görüşecek, bu süreçte Türkiye'nin, yeni oluşturulan Suriye'de ABD destekli kurulan ve güçlenen PYD/YPG'nin (asıl adıyla PKK) stratejisini "Türkiye'nin lehinde" etkileme yönündeki çabalarının sonuçlarını göreceğiz.

Ancak Irak ve Suriye'ye sıkça gidip gelen ve tüm taraflarla görüşen bir gazeteci olarak gözlemlerim Abdullah Öcalan'ın bölgedeki Kürtler üzerindeki etkinliğinin ve liderliğinin artık yok denecek kadar az olduğu.

Öcalan isim olarak onlar için sadece bir sembol.

Ne ABD Öcalan'ın çıkıp çıkmamasını önemsiyor ne de terör örgütü onun olası "silah bırakın" çağrısını dikkate alacak yapıda.

Yani içerideki farklı yönetim yapılarıyla PKK da eski PKK değil.

Bu süreçte Ahmet Türk'ün "ikinci veya üçüncü İmralı ziyaretinde silah bırakma çağrısı gelebilir" açıklaması, evet, bir niyet ama karşılığının olması zor bir adım gibi çünkü zaten Murat Karayılan da hemen her röportajında örgütün içindeki değişime vurgu yapıyor. 

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Gözler Ankara-İmralı hattındaki gelişmelere çevrilmişken, geçtiğimiz cuma günü Öcalan'ın yakalanıp Türkiye'ye getiriliş sürecine kadar son 3 yıl ona refakat eden Yunan istihbarat ajanı Savvas Kalenderidis ile Atina'daki buluşmamı ve onunla yaptığım röportajın ilk bölümünü yazmıştım.

Abdullah Öcalan'ın yakalanma sürecinde Yunan ajan Savvas Kalenderidis'in nasıl bir rol oynadığını, Öcalan'ın Yunanistan'daki planlarını, terör ele başının yakalanma sürecinde ABD ve Rusya'nın müdahalesini, kısacası Öcalan'ın Moskova'dan İtalya'ya, ardından Kenya'ya uzanan yolculuğunda neler yaşandığını birinci ağızdan aktarmış, sürecin en önemli tanığı olan Kalenderidis yaşananları detaylarıyla aktarmıştı.

Bugün de İtalya'dan sonra terör ele başının kaçış ve yakalanış sürecine dair yaşadıklarının ikinci bölümünü yazıyorum.


- Arnavutluk, Ermenistan, Sırbistan gibi diğer bölgelerin de adı geçti. Neden diğer ülkeler olmadı?

Arnavutluk Öcalan için bir tuzaktı, Türkiye oraya gitmesini istiyordu. Türkiye Arnavutluk ilişkileri güçlüdür ve Amerika'nın etkisi orada büyüktü. Ermenistan'a gitmek istedi ama bunu da Rusya kabul etmedi. Anladığım kadarıyla Rusya, Türkiye ve Amerika ile anlaşmalıydı. Böylelikle büyük güçler anlaşınca gideceği ülke de kalmadı.


- Siz o sürede olup biten her şeyi EYP başkanına anlatıyor muydunuz?

Ben basın yoluyla takip ediyordum ve anlatıyordum. Zannediyorum aralık ortalarındaydı, İtalya'da durumun değiştiğini fark ettim. Orada bir mahkeme 'Öcalan serbesttir, istediği yere gidebilir' kararını çıkarttı. O dönem başkana söyledim, 'Bakın İtalyanlar özellikle bu kararı çıkarttılar, onu ya korkutacaklar ya yol gösterecekler. Gideceği yer yok çünkü Amerika ve Türkiye baskı yapıyor, gizlice Yunanistan'a gelebilir. O zaman bir plan yapalım gizlice gelmesi için' dedim. 'Onu alıp başka bir yere gizlice götüreceğiz, çünkü plan hazır olmazsa geldiğinde yabancı devlerden baskı olacaktır' dedim. Baskı altında olduğunuzda plan yapamazsınız. O önerim o zaman kabul edilmedi ama bir buçuk ay sonra geldi Yunanistan'a.


Yani Öcalan İtalya'dayken, Yunan gizli servisi aracılığıyla Dışişleri Bakanı Pangalos'un "buraya gelebilir" daveti yine Kalenderidis'in çabasıyla gerçekleşmiş, Öcalan İtalya'dan çıkmaya ikna edilmişti.

"Ama geldiğinde Türkiye'nin haberi vardı. Amerika'nın da. Yunanistan baskı altına alındı ve Öcalan'ı Kenya'ya götürme kararı verildi" dedi.


- Kenya kararı nerden çıktı?

Bilmiyorum. Sanıyorum hükümetten.


- Haber size mi geldi yoksa?

Hayır, başka biri vardı orada. Uçak havalandıktan sonra ben devreye girdim. İlk emri alan kişi EYP'den biriydi.


- İsim?

"Gerek yok şimdi, tamam" dedi gülümseyerek, "şu anda bunu söylememize gerek yok."


- Kenya durağı Öcalan için bir tesadüf müydü, önceden yapılan bir plan mıydı?

Aslında bir tesadüftü. Ben de basından öğrendim, o dönem 5 Yunan Büyükelçiliği'ne telefon edildi ve onları yokladılar. İsim vermeden, 'Bizde biri var, onları birkaç gün misafir edeceksiniz' dendi. 5 büyükelçinin 4'ü reddetti. Kenya Büyükelçisi o zaman Madagaskar'a insani yardım için gitmişti, 3 bin ton insani yardım götürmüştü oraya. Telefona da ikinci diplomat çıktı. Misafirin Öcalan olduğunu anlamadı. Bir Sırp gelecek zannetti ve böylelikle Yunanistan'ın Kenya Büyükelçiliği evet demiş oldu. Büyükelçi, 'Bakanın ricası ise tamam' dedi.


Öcalan'ı Sırp zannettiler. Ama neden Afrika tercih edildi diye düşünülebilir, özellikle Kenya. Kenya'da Amerika etkisi çoktur. O dönem El Kaide'nin bombalı saldırısı sonrasında altmış. Amerikalı ölmüştü. Bunun üzerine sekiz yüz FBI ajanı El Kaide hücrelerini bulmak, bombalamak ve etkisiz hale getirmek için Nairobi'ye yerleşti. Böylelikle Öcalan Nairobi'ye indikten sonra kurtulma şansı aslında yoktu.


- Neden Sırp zannedildi Öcalan?

Atina'daki diplomat Nairobi'deki diplomatı arayarak 'İtalya'da bir şeyler oluyor. Biliyor musunuz, o zaman İtalya'da NATO'nun hazırlıkları vardı. Savaş uçakları gidiyordu Kosova ve Sırbistan'ı vurmak için. Nairobi'deki Yunan diplomat konuyu Sırbistan'la ilgili bir konudur diye algıladı. Zannetti ki Nairobi'ye götürülen kişi bir Sırp... Yani onun Öcalan olduğu kimsenin aklına gelmedi. Böylelikle yeşil ışık yakıldı.


- Diğer 4 ülke hangileriydi?

Kongo, Mozambik. Tam isimleri hatırlamıyorum. Fakat Sahara'nın tam altındaki bölgelerdi. Orta Afrika güneyinde.


- İbrahim Ayaz diye birinin adı geçiyor. Kim bu?

O bir iş adamıydı ve bildiğim kadarıyla örgütle ilişkisi yoktu. Tesadüfen Öcalan'ın yanında olduğunu biliyorum. İsveç vatandaşı.


Kalenderidis'in "tesadüfen" diye bahsettiği kişi, Öcalan yakalanıncaya kadar onun yanında "koruma" olarak bulunan, zaman zaman da aşçılığını yapan ve ilerleyen yıllarda ROJ TV hissedarlığı ortaya çıkacak olan sağ kollarından biriydi.

"Yani yakalanışında Nairobi'de değildi?" diye sordum sorunun cevabını bilmeme rağmen.

"Oradaydı" dedi Kalenderidis; "Fakat Öcalan'ın yanında Atina'dan Minsk'e, Minsk'ten Korfu'ya, Korfu'dan Nairobi'ye kadar tesadüfen bulundu."

Tuhaf... Nasıl bir tesadüfi iş yapıyordu ki neredeyse aynı kaptan yemek yiyecek duruma gelmişti Öcalan'la, diye sormadan edemedim.


- Hepsinde mi?

Evet, evet. Öcalan'la irtibatı yoktu.


- Öcalan'ın kadın korumaları vardı. Kimdi onlar? Nasıl koruyorlardı?

Koruma demeyelim. Yunanistan Büyükelçisi'nin evi, Kenya eski cumhurbaşkanının evine bitişikti. O ev korunuyordu. Öcalan'ın evi de korunuyordu dolayısıyla. Özel bir koruma yoktu yani. Refakat ediyorlardı. İbrahim Ayaz ve Melsa.


İki cümle önce "Öcalan'la ilgisi yoktu" dediği İbrahim Ayaz, şimdi "ona refakat edenlerden biri" olmuştu.

Gazetecilik detay yakalamaktı, ama bir o kadar da gereksiz detaylarda boğulmamaktı.

Neredeyse 1 saat geçmişti röportaja başlayalı. Daha çok soracağım soru vardı.

Üstünde durmadım, devam etti Kalenderidis:

Son 3 günde 2 kişi daha geldi, 1 erkek 1 kız. Onlar Kenya'ya sokulmadı, sonra iki kız daha geldi.


- Onlar kimdi?

Dilan ve başka bir kız, ama özel bir anlamı yoktu. Sanırım kadınlar uluslararası seyahatlerde daha rahat hareket ettikleri için onlar geldiler.


- Atina'dan bazı baskılara maruz kaldığınızı söylediniz Kenya'dayken. Ne tür baskılardı bunlar?

Daha ikinci gün, bu konuyla ilgili kesinlikle yazılı bir şey olmaması için talimat geldi. Biz yasa dışı bir şey yapmıyoruz. Bir insan, kim olursa olsun, sığınma talebi istedi. Bu hukuki bir şeydir ve her insanın buna hakkı var. Ondan sonra oradaki büyükelçi ve diplomatla konuştuk. Onlar 'Tamam, Atina'dan gelecek talimatları yerine getireceğiz ama hiçbir kanunu çiğnemeden bunları yerine getirmek zorundayız' dediler. 'Büyükelçinin evini terk etsin' dediler.

calan bunu reddetti. 'Bana devlet güvencesi verdiniz, şimdi bana diyorsunuz ki evi terk edin. Terk etmiyorum, siyasi iltica talebi istiyorum' dedi. Siyasi açmaza girdik. 'O zaman zorla terk edin' dediler. Zor kullanılmadı çünkü buna dair de bir emir yoktu. Öcalan'ın başına bir şey gelseydi biz ne diyeceğimizi de bilmiyorduk.

Mesela eğer büyükelçilikte biri onu öldürseydi, o zaman Öcalan'ın akrabaları bizi mahkemeye verebilirdi. Çünkü biz yaptıklarımızla onun hayatını tehlikeye sokmuş olurduk ve yasa dışı bir şey yapmayacağımızı beyan ettik. Bu açmazda, son günde Kenya devleti müdahale etti ve sonunda olan oldu.


- Kenya devleti nasıl müdahale etti?

Bu açmazdayken 15 Şubat 1999'da Kenya yetkilileri Nairobi büyükelçimiz Sayın Kostoulas'ı, zorla Kenya Dışişleri Bakanlığı'na çağırdılar. 'Bir plan var' dediler. 'Siz zor durumdasınız, Kenya da zor durumda. Bu durumdan kurtulmamız için biz size bir uçak vereceğiz, bu uçakla Öcalan istediği yere gitsin' dediler. Bu öneri Atina'ya ve sonra da Öcalan'a aktarıldı. Kabul etti, çünkü Kenyalıların açık bir tehdidi vardı. 'Bu öneriyi kabul etmezseniz ve saat 19.00'a kadar uygulamazsanız çeteler evinize saldırabilir ve Öcalan'ı öldürürse o zaman sorumluluk size aittir' dediler. Biz bunu aktardık.


- Siz Nairobi'deyken Almanya'da çıkan PKK gazetelerinde "Öcalan olgusu" diye bir yazı yayımlandı. Öcalan onu gördüğünde yanında mıydınız?

Evet, ben götürdüm onu Öcalan'a. İlk olarak, birinci yazı 10 Eylül'de çıktı. Orada Öcalan aleyhine uluslararası bir plandan bahsediyordu. İkinci yazıda ise mevcut durumu anlatıyordu ve Öcalan'ın hayatının büyük tehlikede olduğunu yazıyordu. Ben bu yazıyı okuduktan sonra kendisine verdim. Bu yazıyı görünce ayağa kalktı ve 'Hayatım tehlikede' dedi. 'Birinci yazıya önem vermedim, hata yaptım, önem vermem gerekirdi. Ben buradan çıkmıyorum. Lütfen benim için sağlam bir yer bulun, sağlam bir yer bulursanız ancak o zaman çıkacağım' dedi.


- Öcalan seyahatlerinde nasıl bir pasaport kullanıyordu?

Korfu'da Kıbrıs pasaportunu yanında götürdü. Diğer ülkelerde, Abdullah Sarıkurt adına Türk pasaportu vardı yanında. Sadece Kenya'da Kıbrıs pasaportunu kullandı.


- Bu dönem Öcalan'a parasal kaynak nereden geliyordu?

Hiç paraya ihtiyacı yoktu Öcalan'ın. Hiçbir masrafı da yoktu.


- Yunan hükümeti mi üstleniyordu masrafları?

Gider yoktu. Evde kalıyordu, sadece yemek masrafı vardı.


- Uçuşlar, gidiş geliş?

Uçuşlar bizim kiraladığımız bir uçakla gerçekleşiyordu.


- Kürt örgütlerinin 1 milyon dolar toplayıp verdiğine dair bir iddia da var.

Bu iddiaları okudum ama bu süreç Atina'da gerçekleşti. Ben Kenya'daydım. Haberim yok.


- O dönem örgütün içinden kişilerin görevli olarak Nairobi'ye geldiğini söylediniz. Siz örgütün arasındaki elemanlarla Yunanistan arasındaki iletişimi nasıl denetlediniz?

Orada 17 yaşında bir kız vardı, bir de İbrahim Ayaz. Örgütle alakalı değildi. 17 yaşındaki kız Melsa'ydı. Bazı istekleri vardı Öcalan'ın. Mesela avukatın gelmesi gibi. Benim denetimimde birkaç telefon görüşmesi oldu o kadar.


- Görüşmelerde şifreli konuşmalar olmadı mı?

Kesinlikle. Benim denetimimde gizlilik kuralı vardı zaten, Kenya hükümeti bunları takip ediyordu.


- Bu süreçte takip edildiğinizi hiç düşündünüz mü?

Düşündüm fakat ben bir şey bulamadım. Sanıyorum özel cihazlarla bizi takip ediyorlardı. Sadece son günlerde bir kişinin birkaç defa etrafımızdan geçtiğini gördüm. Onu fark ettim. Sanıyorum bizi takip ediyordu.


- Kimden şüphelendiniz o an?

Amerika.


- Türkiye?

Hayır. Türkiye'nin orada imkânları yoktu.


- Bir kadın korumanın, Dilan'ın intihar etmek istemesinden bahsetmişsiniz.

Bir teşebbüs, evet. Son günlerde evi terk etmemiz için aşırı baskı vardı. Dilan da, 'Eğer bu baskılara devam ederseniz intihar edeceğim' dedi. Bazı şartlar koydu, intihar tehdidiyle bas kılar durdu ve sonra açmaz daha da derinleşti. Daha sonra da Kenya devleti müdahale etti zaten.


O dönem Öcalan için yazılan senaryoların arasında, Afrika'nın doğusundaki Hint Okyanusu'nda bulunan adalar ülkesi Seyşeller'e kaçış da vardı.


- Seyşeller senaryosu neden çöktü o dönem?

"O, büyükelçinin planıydı. Çünkü sonunda sorun onların elinde kaldı. Çıkış yolu yoktu ve Seyşel için bir plan yaptı. Seyşel bir ada ülkesidir. Ne Amerika'nın ne Türkiye'nin diplomatik elçilikleri yok. Solcu bir devlettir. Eski Sovyetlerle işbirliği vardı. Gerçekten, 'Sayın' Abdullah Öcalan... Umarım beni de 'Sayın Öcalan' dedim diye mahkemeye vermeyeceksiniz" diyerek güldü Kalenderidis.

Tepkisiz kaldım, o da devam etti:

Öcalan gerçekten oraya gitseydi zaten tutuklanması zordu. Orada kurtulabilirdi ancak oraya da gitmek sıkıntıydı. Uçakla bize 3-4 saat uzaklıktaydı. Bir de evden çıktıktan sonra dokunulmazlığı yoktu. Dışarıda tutuklanabilirdi. Onun için tereddütleri vardı ve bu planı uygulamadı. Büyükelçilikten çıktıktan sonra yoldan beyaz bir adam geçerse belli oluyordu ve bu sık yaşanan bir şey değildi. O zaman takibi kolay olacaktı. Onun için Seyşel planı iyi bir plan olsa da, gitmek çok zordu.


- Ocak 1999'da MGK, Türkiye'nin komşu ülkelerinin herhangi birinin Öcalan'a yardımda bulunması durumunda kuvvet uygulanacağına dair bir karar çıkardı. Bu korkuttu mu sizi?

Ben onu okudum fakat Türkler Öcalan'ın yerini biliyorlardı aslında. Kendileri gönderdiler Öcalan'ı Yunanistan'a. Rusya ve Amerika ile kapıları açtılar. Yunanistan'dan başka da alternatif yoktu. Sonra Öcalan Yunanistan'a geldi ve daha sonra bu yasa dışı uluslararası cinayete Yunanistan'ı da dahil ettiler. Öcalan'ın bu şekilde yakalanışı aslında uluslararası bir cinayetti.


- Leyla Zana da hapisteydi o dönem. Öcalan'ın onunla herhangi bir teması var mıydı?

Hayır, bilmiyorum.


- Barzani ile ya da Talabani ile?

"Hayır, zannetmiyorum" dedi ve sorumu tekrarlamamış olmama rağmen burada "Hayır" cevabını üstüne basa basa yineledi.


- Siz MİT'in yaptığı çalışmaları takip edebiliyor muydunuz? Tahminleriniz oluyor muydu?

Sanırım 3 Şubat'ta Hürriyet'te Emin Çölaşan'ın bir yazısı vardı 'MİT'te bir öğle yemeği' başlıklı bir yazıydı.


Haberin tarihini, gazetecinin adını, yazının başlığını bu kadar net hatırlaması, o ana kadar sorduğum sorulara "Hatırlamıyorum" diye verdiği yanıtları da boşa çıkartmıştı aslında.

Düşünmeden ağzından bir anda çıkıveren yanıt, hafızasına "pes" dedirtti. 

Onu ben kopyaladım, okudum ve Öcalan'a verdim. Orada, 'MİT, Yunan hükümetinin Öcalan'a destek olmayacağı konusunda emindi' ifadeleri vardı. Bundan şüphelendim, fakat biliyordum ki Afrika'da MİT'in imkânları yoktu. Sürekli şunu düşündüm, eğer bir şey olursa, özellikle İngiltere, Amerika ve İsrail'in Afrika'da imkânları vardı, ancak bu üç ülke yardımıyla olabilirdi.


- Sizce bu süre zarfında Öcalan hiç hata yaptı mı ya da hataları neler oldu?

İlk olarak Atina'ya geldiğinde biz İsveç'i önerdik. Uçağı beklettik. Şam-Atina-Stockholm uçağı. Bakın dedik, eğer böyle bir karar aldıysanız ne Yunanistan ne de Türkiye'nin komşu ülkeleri uygun değildir. En uygun ülkeler İskandinav ülkeleri, özellikle İsveç. Orada Türkiye'nin İsveç'e baskı yapma şansı yoktu. Ticari ilişkiler azdı, siyasi ilişkiler de sıkı değil. 'Oraya giderseniz sizin için iyi olur' dedik. Kendisi istemedi. İşte o, Öcalan'ın ilk hatasıydı ve büyük bir hataydı.

Diğer hatası, İtalya'dan ayrılmaması gerekirdi. Ben bunu Nairobi'de ona söyledim. D'Alema bize yardım etti ama başbakan olarak 'Yapmaması gerekirdi' dedi. Bu siyasi bir davranış değildi. Ona göre 'insani' bir davranıştı. Yani İtalya'dan ayrılması ikinci hataydı. Kalacaktı ve oradaki ikameti birkaç yıl sonra meşrulaştırılacaktı. Avrupa'da rahat rahat dolaşabilecekti. Ondan sonra istediğini yapabilirdi. Bir de şunu söyledi bana... İtalyanlar solculara değer verdiğinden, zamanla D'Alema'ya verilen değer de artacaktı ve birkaç yıl sonra yeniden başbakan olacaktı. Oradan ayrılmaması gerekirdi.

Üçüncü hatası, büyükelçilikten gitmemesi gerekirdi. Fakat Yunanistan halkı Öcalan'a büyük bir sevgi besliyordu ve bu hâlâ var. Kendisi orada olduğunu açıklayabilirdi... Hukukun işlemesi için çağrı yapabilirdi. Ancak bu durum Yunanistan'ı Türkiye'nin baskılarına maruz bırakacaktı. Bu da profesyonel değil, duygusal bir yaklaşımdı.


- Nairobi'de havaalanına gitmek üzere büyükelçilik binasından ayrıldı. Sonra nasıl yakalandı?

Son günlerde Kenyalıların açık tehditleri vardı. '7'ye kadar ayrılmazsa çeteler hücum edecek, saldıracak ve eğer Öcalan öldürülürse sorumlusu Yunanistan ve siz olacaksınız' dediler. Biz o durumu Öcalan'a ilettik ve o da Kenya devletinin tehditlerini görünce bu şartlar altında kalmak istemedi, Kenyalıların teklifini kabul etti. Kenyalılar bizim büyükelçinin arabasıyla havaalanına gitmemizi engelledi ve kendi arabalarına mecburen bizi yöneltti. Beş araba vardı. Öcalan ortadaki üçüncü arabaya bindi. Büyükelçi Kostoulas ve ben yanına binmek istedik, müsaade etmediler. Onun yoldaşları da onun yanında olmak istedi ancak izin vermediler.


Yoldaşları diye bahsettiği isimlerden biri kadın korumalardan Dilan'dı.

Öcalan'ın büyükelçilik binasından çıkmaması için ısrar etmişti. Ancak karar alınmıştı, binadan çıkıldı.

Kenyalıların bulunduğu 5 araç kapının önünde bekliyordu.

Öcalan'ın bulunduğu araca binmesine izin verilmeyen Dilan araçtan inmesi ve büyükelçinin binasına dönmesi için çığlıklar atıyordu, Öcalan dinlememişti.

Yola çıktık 5 arabayla. Havaalanına ulaşmadan bir kilometre öncesinde Öcalan'ın arabasıyla bizim arabalar arasındaki mesafe açıldı. Biz kaybettik onu. Sonunda onun arabası özel bir kapıdan havaalanına girdi. Türklerin beklediği uçağa kadar götürdüler onu. Sonra Kenyalılar onu uçağa bindirdiler. Uçağa bindikten sonra Türkler onu teslim aldılar.


Türkiye ise 5 Şubat'tan itibaren Öcalan'ı gizli operasyonla almak için oluşturduğu ekibin hazırlıkları içine girmişti.

Terör örgütü liderini almaya gidecek uçak Türkiye'den kalkacak ve yine Türkiye'ye inecekti.

Dolayısıyla sivil havacılık devredeydi.

MİT'teki operasyonla ilgili görevliler, dönemin Ulaştırma Bakanlığı Müsteşarı Hasan İşgüzar, Türkiye tarafında yaşananları şöyle özetleyecekti:

Abdullah Öcalan'ı Kenya'dan Hollanda'ya götürmek üzere Yunanistan'ın Hollanda'dan uçak kiraladığı bilgisi MİT'e gelince onlar da aynı model, aynı renkteki bir uçağı göndererek Öcalan'ı Türkiye'ye getirmek için bir çalışma yaptılar. Türkiye'deki resmi ya da özel bütün uçakların kayıtları Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü'ndedir. MİT'in istediği şekildeki bir uçak o dönem sadece iş adamı Cavit Çağlar'da vardı. Ben de istenilen uçağın Cavit Çağlar Bey'den alınabileceği bilgisini verdim.

İşgüzar'ın ifadesine göre, MİT Cavit Çağlar'la anlaştı ve uçağı kiraladı ancak Çağlar'ın operasyondan haberi olmadı. 
 

 

Daha sonra söz konusu uçak, Yunanistan'ın Öcalan için ayarladığı uçağa bire bir benzemesi için boyandı, kuyruk işareti konuldu. Hazırlıkların ardından da Türkiye'den havalandı. İlk etapta Çağlar'ın pilotlarına da 'Mısır'a gidilecek' şeklinde bilgi verildi. Uçakta iki pilot ve dört beş MİT personeli dışında kimse yoktu. Bu arada uçağa, Türkmenistan uçağı gibi işlem yapıldı ve yolcu bilgileri için de 'muz tüccarları' ifadesi kullanıldı. Hangi uçak olursa olsun, personelle birlikte uçacak isimlerin Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü'ne bildirilmesi gerekir. Özel uçakla bir yere gideceksiniz, isimler mutlaka yazılı olarak bildirilir. Uçuş rotası çizilir. Onun dışında gitme şansınız yok. Dolayısıyla o dönemde bizden istenen her türlü hizmeti sunduk.


Öcalan'ın yakalanışının üstünden yıllar geçmesine rağmen PKK'nın hain saldırıları ise devam etmekteydi.

Peki ya Yunanistan'ın Kürt politikası bundan sonra nasıl şekillenebilirdi?

Öcalan yakalandıktan sonra PKK tarafından alev alev yakılan Atina sokaklarının tepkisi, bundan sonra Yunanistan'ı Türkiye tarafına bir nebze de olsa çeker miydi?


- Kuzey Irak'ta kurulmak istenen Kürt devletine karşı Yunanistan'ın tavrı ne?

"Öcalan vakasından sonra Yunanistan Kürt sorununa mesafeli yaklaşıyor" oldu cevabı.

Ağzı yanmıştı Yunanistan'ın; ama çıkarlar söz konusu olduğunda "düşmanımın düşmanı dostumdur" demeye hazırdı Yunanistan.

Terör örgütü liderinin yakalanışına dair detaylar, ülkeler arasında kriptolarla yürüyen mekik diplomasisi, ilk defa Türk kamuoyuyla birinci ağızdan paylaşılacak, bu röportajın anonsunu da "tarihi röportaj" olarak Mehmet Ali Birand yapacaktı… 

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU