ABD, PKK'nın iplerini Öcalan'a neden bırakmaz?

Gürbüz Evren Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: AA

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin 22 Ekim 2024'de, TBMM'de DEM Partililerle el sıkışmasıyla başlayan süreç, Öcalan'ın 2 DEM vekiliyle yaptığı görüşmeyle devam ediyor.

Bazı gerçekleri anımsatarak başlayalım.

Diyarbakır'ın Lice ilçesine bağlı Fis köyünde, 1978'de kurulan PKK'nın, arkasında yabancı istihbarat örgütleri ve devletler olmadan Türkiye karşısında ayakta kalması mümkün müydü?

PKK, 1984'deki ilk saldırısından bu yana Suriye'de Esad rejiminden Yunanistan'a, ABD'den Fransa'ya, Almanya'dan İngiltere'ye, İran'dan İsrail'e kadar Türkiye ile hesabı olan birçok istihbarat örgütü ve devlet için kullanışlı bir aparat haline geldi.

Sözde müttefiklerimiz ve uzak-yakın komşularımız PKK'yı, Türkiye'ye karşı sonuna kadar kullandılar.
Türkiye'nin talebi, terör örgütünün silah bırakması.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Ama PKK'nın içinde bunca yabancı el varken nasıl olacak bu iş?

Başta Amerika Birleşik Devletleri ve İsrail olmak üzere PKK'nın arkasındaki devletler, terör örgütünün tasfiye edilmesini ister mi?

Söz konusu devletlerin, istihbarat örgütlerinin, Türkiye ile hesapları bitti mi?

Bir başka önemli soru ise 1999'dan bu yana İmralı'da olan Öcalan'ın, kurduğu örgütü kapatabilecek gücü kaldı mı?

Bu gerçekleri hatırlattıktan sonra tekrar başa dönelim.

Öcalan ile görüşmelerin 29 Aralık'ta değil aylar öncesinden başladığı bir sır değil.

Belli ki devlet, çok önceden stratejisini belirlemiş, alternatif planlarını yapmış.

Ayrıca devletin görevlendirdiği bazı kişilerin, Öcalan ile görüşüp, onun mektuplarını Kandil'e götürdüğü, dolayısıyla ortamı hazırladığı anlaşılıyor.

Bunu, YPG yöneticisi Ferhat Abdi'nin, "bulundukları bölgenin (Ayn el Arab) silahtan arındırılması" önerisini getirmesinden, "silahlı güçlerinin Suriye ordusuna entegre olabileceğinden" bahsetmesinden anlıyoruz.

Belli ki Öcalan'ın mesajları Ferhat Abdi'ye çoktan ulaştırılmış.

Sürecin çok önceden başladığını ayrıca PKK'nın Kandil'deki yöneticileri, Karayılan ve Karasu'nun, "Bölge halkı da isterse PKK silahlarını alıp, Kuzey Irak'a çekilir" açıklamasından da anlıyoruz.

KCK'dan bir başka ismin yaptığı açıklamada ise Öcalan için ‘Önder Apo' ifadesi kullanılarak, çağrılarını destekliyoruz deniliyor.

Ama aynı isim, yeni sürecin tuzak olabileceği, Kürtlere soykırımın sürdüğü, Türkiye'nin sadece saldırmayı, öldürmeyi, yok etmeyi bildiği gibi abuk sabuk yorumlar yapıyor ve silah elimizde kalmalı anlamına gelen şeyler söylüyor.

Kısacası PKK dağ kadrosu, bir yandan Öcalan'a değer veriyormuş gibi gözükmeye çalışırken, diğer yandan da "Apo'nun dedikleri umurumuzda değil" tavrını sergiliyorlar.

Ama başka ayrıntılar da var.

Öcalan'ın İran, Irak, Suriye ve Türkiye'deki Kürtlerden oluşan 250-300 kişilik Akil Adamlar Komisyonu kurulmasını istediği belirtiliyor.

Akil Adamlar Komisyonu, Öcalan'ın kendisini bölgedeki tüm Kürtlerin lideri olarak gösterme gayretidir.

Buna da en çok Barzani ailesi karşı çıkmaktadır.

Öcalan'ın, DEM Partiye Türkiye'deki muhalefet partilerini ziyaret etme görevini vermesi de Türk siyasetinde söz sahibi olduğunu kanıtlama girişimidir.

Yine Öcalan'ın Türkiye ile varılacak olası anlaşmaya uyulmasını sağlamak için bir devletin garantörlüğünü de istediği konuşuluyor.

Öcalan'ın örgüte silah bırakın çağrısını mart ayında Nevruz bayramında yapmasına yönelik bir beklenti var.

Ama öncesinde 10 Ocak 2025 sonrası DEM Parti, İmralı'ya bir ziyaret daha yapacak.

Peki, Öcalan'ın Türkiye'den talepleri neler olacak?

Bunların tamamını kamuoyu ne zaman öğrenecek?

Örneğin, Öcalan'ın "Demokratik Cumhuriyet" söylemiyle federasyonu işaret ettiğini kamuoyu biliyor mu?

Ama PKK yandaşı bazı siyasi oluşumlar, gruplar, kişiler ise Öcalan'ın Türkiye'ye taviz vereceğini öne sürerek yeni sürece karşı çıkıyorlar.

İmralı'da unutulmaya bırakılmış Öcalan'ın, sırf ev hapsine çıkma ve bazı kişilerin salıverilmesi karşılığında PKK'ya "silah bırakın" çağrısı yapacağını savunuyorlar.  

Federasyon garantisi alınmadan görüşmelerin sürmesinin bir anlam taşımadığını söyleyen bu çevrelere göre, Öcalan'ın kurduğu örgüt üzerinde artık eski etkisi yok.

Peki, sorunun çözümü için en önemli adres Kandil mi?
 


Kandil'in silah bırakmaya ABD'nin izni olmadan karar veremeyeceğini herkes biliyor.

Bu nedenle Türkiye'nin, konuyu ABD ile de bir süredir görüştüğünü söylemek yanlış olmaz.

Devlet Bahçeli'nin, 22 Ekim'de Öcalan'a yaptığı çağrı iyi okunduğunda, 3 sınama içerdiği görülecektir.

Birinci sınama, Öcalan'ın, kurduğu PKK'ya sözünün geçip geçmediğini göstermesidir.

İkinci sınama, PKK'nın baş hamisi ABD'ye danışılmadan Kandil'in silah bırakıp bırakmayacağını anlamaktır.

Üçüncü sınama ise resmiyette Türkiye'nin müttefiki (!) olan ABD'nin, PKK'ya, "silahı bırakın. NATO ortağım Türkiye çok zarar gördü. Bu iş bitsin" deyip diyemeyeceğini görmektir.

Kamuoyunda, ABD'nin de artık PKK'ya desteği bıraktığı ya da bırakacağı, bu yüzden terör örgütünün biteceği yönünde iyimser bir hava yayılıyor.

ABD, PKK'dan desteğini çekiyor düşüncesine kapılanlar, öncelikle İsrail gerçeğini unutuyorlar.

İsrail'in güvenliği ABD için yaşamsal önemdedir.

Bölgedeki düşmanlarına karşı İsrail'in vekil bir güce de ihtiyacı var.

Bu vekil gücün PKK olduğunu bilmeyen kalmamıştır.

İşte bu yüzdendir ki İsrail uzun yıllardır PKK'ya istihbarat, eğitim, silah yardımı yapmaktadır.

İsrailli Bakanlar, Esad rejimi düştükten sonra birbirleriyle yarış edercesine hemen her gün PKK'ya desteklerini açıklıyor, "PKK-PYD-YPG'yi Türkiye'den korumalıyız" diyorlar.

Trump'ın, Cumhurbaşkanı Erdoğan hakkındaki övgü dolu sözlerinden hareket ederek, yeni Amerikan yönetiminin PKK-PYD-YPG'ye desteğini geri çekeceğine kesin gözüyle bakanlara da bir uyarıda bulunmak gerekiyor.

Evet, Trump övgü dolu laflar etti, ama ekibindeki isimlere hiç baktınız mı?

Dışişleri Bakanı, Birleşmiş Milletler Daimî Temsilcisi, Ortadoğu Özel Temsilcisi, CİA Başkanı, Ulusal Güvenlik Danışmanı ve İsrail'e büyükelçi olarak seçtiği isimlerin tamamı su katılmamış PKK-PYD-YPG sempatizanı. 

PKK-PYD-YPG'ye dokunulmaması konusunda Türkiye'yi birçok kez açıkça tehdit etmiş isimlerdir bunlar. 

Bu şahısların Trump'ı yönlendirecek ekip olduğu bilinmeli.

Yani 19 gün sonra Trump göreve başladığında işler hızla değişebilir.

Unutulmaması gereken bir başka tehlike daha var.

PKK'nın silah bırakmasını istemeyen terör örgütü unsurlarının ve yabancı istihbarat örgütlerinin süreci sabote edecek suikast, saldırı ve provokasyonlar yapabilecekleri de ihtimal dahilindedir.

Çünkü hiçbir ülkede terör örgütlerinin silah bırakması kolay olmamıştır.

Soru şu: Terörü tamamen gündeminden çıkarmış, kendi içinde birliğini sağlamış, ekonomik kaynaklarını kalkınmaya ayıran, büyük bir güce dönüşecek Türkiye, PKK'nın arkasında duran ülkelerin işine gelir mi?
Bir başka soru ise söz konusu ülkeler, PKK'nın silah bırakması karşılığında Türkiye'de ve Suriye'de ne tür değişiklikler isterler?

Yazmaya ve sormaya devam edeceğiz.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU