Türkiye'de Kürt sorunu adı verilen mesele, yeniden ve daha çok konuşulmaya başlandı.
Tam bu sırada Suriye'de, ikinci aşaması 26 Kasım'da başlayan iç savaş, meseleye yeni boyutlar kazandırdı.
Biz bu konuları aramızda tartışırken, terör örgütü PKK-PYD-YPG'yi kullanan Amerika Birleşik Devletleri'nin son gelişmelere bakışını da irdelemek gerekiyor.
Görüştüğüm Amerikan kaynaklardan aldığım bilgileri özetle paylaşacağım.
Bunlardan ikisi, Ankara'daki Amerikan Büyükelçiliği'nde görev yapmış önemli isimler.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
İlk kaynağım, ABD Büyükelçiliği'ne askeri ateşe olarak gelmiş, ama görev süresinin bitimine 1 yıl kala Amerikan Merkez Kuvvetleri Komutanlığı'na tayin edilmiş, halen Pentagon'da görevli üst düzey bir subay ve sorumluluk alanı ağırlıkla Suriye ve Irak.
Amerikan generale, "Terör örgütü PKK silah bırakır mı? Bu konuda ABD'nin oynayacağı bir rol var mı?" diye soruyorum.
General, "PKK'nın Türkiye sınırları içinde eylem yapmasını biz de istemiyoruz. Ancak PKK üzerinden Suriye'deki Amerikan varlığına ve yerel müttefiklerimize zarar verecek hiçbir baskıyı kabul etmeyiz" diyerek konuyu Suriye'ye getiriyor.
"Türkiye'nin, PKK'nın ta kendisi olan PYD-YPG'yi hedef almasından mı rahatsızsınız?" diye soruyorum.
"Suriye'de ortaya çıkan oluşumun zarar görmesini istemiyoruz. Müttefiklerimiz edindikleri bunca kazanımdan sonra Suriye'deki nihai hedeften vazgeçmezler. Zaten biz de bu hedefin önüne engel koyulmasına müsaade etmeyiz" yorumunu yapıyor.
"Suriye'deki nihai hedef nedir? Irak'ta olduğu gibi Suriye'de de bir Kürt yönetiminin kurulması mı?" diye soruyorum.
Amerikan generalin yanıtı, "Türkiye şunu artık anlamalı, Suriye'deki Kürt yönetiminin oluştuğu bölge Türk toprakları değil" şeklinde oluyor.
Suriye'de, 26 Kasım'da yeniden başlayan iç savaşta ABD ve İsrail'in rolünü soruyorum.
Amerikan general, "Bir rolümüz yok. Ancak Suriye'deki istikrarsızlığın devamı, Esad yönetiminin zor duruma düşmesi, buna bağlı olarak İran ve Rusya'nın çatışmalarda yer alması, dikkatlerini, enerjilerini buraya vermesi Amerika Birleşik Devletleri'nin çıkarınadır. Suriye'deki Hizbullah güçlerinin ve İran yanlısı milislerin cihatçılarla savaşmak zorunda kalması da İsrail'in işini kolaylaştırır" yorumunu yapıyor.
"Peki, Suriye'deki çatışmalar Türkiye'yi nasıl etkiler" diye sorduğumda ise, "Türkler, cihatçı gruplara destek verdikçe bunun İran ve Rusya ile olan ilişkilerini bozacağını biliyorlar. Ayrıca Türkler, Cihatçıların PYD-YPG ile çatışmasının kendilerine fayda sağlayacağını düşünürlerse de yanıldıklarını görecekler. Türkiye çok dikkatli olmalı" yorumunu yapıyor.
İkinci kaynağım, Ankara'daki Amerikan Büyükelçiliği'nde yakın zamanda üçüncü adam konumunda görev yapmış, Diyarbakır ve Erbil'e sıklıkla gitmesiyle bilinen bir diplomat.
Söz konusu diplomat, halen Avrupa Birliği'nin önemli ülkelerinden birinde büyükelçilik görevinin son yılında.
Ama görev süresinin bitimi beklenmeden Trump bu büyükelçiyi Beyaz Saray'a çağırdı bile.
Amerikan büyükelçiye, "Öcalan çağrı yapsa PKK silah bırakır, örgüt tasfiye edilir mi?" diye soruyorum.
"PKK, ABD'nin terör örgütleri listesinde. Örgüt silah bırakırsa müttefikimiz Türkiye için iyi olur" türünden diplomatik bir yanıt alıyorum.
Sorumu bu kez de "ABD, PKK'nın ve Suriye'deki uzantısı YPG'nin silah bırakmasına izin verecek mi?" şeklinde formüle ediyorum.
"Türkiye zaten PKK'yı etkisiz hale getirmişti. PKK diyerek Suriye Demokratik Güçlerini (SDG) işaret ediyorsanız, bu hatalı bir soru olur. Üstelik Öcalan SDG'nin lideri değil" yorumunu yapıyor.
"Bu konuda hatalı soru sormayacak kadar konuya hâkim olduğumu biliyorsunuz" dedikten sonra Türkiye'de herkesin ABD'nin, PKK'yı Suriye Demokratik Güçleri adının arkasına sakladığını bildiğini hatırlatıyorum.
ABD'li diplomattan, "Resmi görüşümüzü birçok kez açıkladık. SDG'nin önemli bileşeni PYD-YPG'nin Türkiye tarafından hedef alınmasını istemediğimizi, bu güçlerle sahada iş birliği yaptığımızı söyledik. SDG, PKK olarak görülmekten vazgeçilmeli. Ortağımız PYD-YPG silah bırakamaz. ABD Yönetimi PKK'nın Türkiye'de silah bırakmasına karışmaz. Ama Türkiye de PYD-YPG'den silah bırakmasını isteyemez. Bu örgüt ABD'nin müttefikidir. DAEŞ'e karşı savaştılar. Ortadoğu'daki diğer düşmanlarımıza karşı da yanımızda savaşmak istiyorlar. PYD-YPG'yi koruruz. Türkiye, Suriye'de ortaya çıkan Kürt yönetimini kabul etmelidir. Bu olursa ABD de PKK konusunda bir çözüme destek olabilir" şeklinde uzayıp giden bir yanıt alıyorum.
Bir kez daha, PYD-YPG'nin bizzat PKK olduğunu Türkiye'de herkesin bildiğini, ABD'nin bu konudaki ısrarının tepki gördüğünü hatırlatıyorum.
Amerikan diplomat ise bir kez daha "Biz SDG içindeki PYD-YPG'yi destekliyoruz, PKK'ya karşıyız" söylemini tekrar ediyor.
Suriye'de, muhalif güçlerin Halep'i ele geçirmesi ve iç savaşın yeniden alevlenmesini ise "Rusya ve İran'ın bölgedeki etkinliğini azaltacak bir gelişme olacak. Türkiye de Halep'i alan cihatçı gruplarla ilişkilerini iyi tanımlamalıdır. Aksi taktirde sadece Moskova ve Tahran'ı değil, Washington'u da karşısına alır" sözleriyle değerlendiriyor.
Üçüncü kaynağım ise Türkiye'de hiç görev yapmamış, ama ülkemize birçok kez gelmiş Musevi kökenli bir kadın diplomat.
Gazze savaşı öncesine kadar Ankara'da İsrail Büyükelçisi olarak görev yapan Irıt Lilian'ın düzenlediği bir toplantıda tanıştığım Amerikan kadın diplomat, Türkiye, Suriye ve Ortadoğu'daki gelişmelere şaşkınlık yaratacak kadar hâkim bir isim.
İlk konuşmamızda sadece PKK'nın üst düzey yöneticilerinin değil, YPG'nin önde gelenlerinin de isimlerini çok rahatça sıralamasına çok şaşırmıştım.
Halen Amerikan Dışişleri Bakanlığı'nda görevli ve Trump'a yakınlığı ile bilinen kadın diplomatla WhatsApp üzerinden iletişim kurdum.
İlk mesajımın ardından hemen beni aradı ve yazışmak yerine konuşmayı tercih ettiğini söyledi.
Ana dili gibi bildiği ve aksansız konuştuğu Fransızcada karar kıldık.
Öcalan'ın PKK'ya silah bıraktırıp bıraktıramayacağını sorarak başladım.
"İşim gereği Türkiye'deki tüm gelişmeleri takip ederim" diyen kadın diplomat Sarah, "PKK'nın silah bırakması çok kolay gibi gözükmüyor. Ama silah bırakma konusunun PYD-YPG'yi kapsayacak şekilde bir baskı uygulanmasına izin vermeyiz" ifadelerini kullandı.
Kısa bir sessizlik sonrası ise Türkiye'nin, Suriye'nin kuzeyindeki değişimi kendisine bir tehdit olarak görmekten vazgeçmesi gerektiğini söyledi.
"Tehdit derken PKK-PYD-YPG işgalindeki bölgede ABD'nin kurmaya çalıştığı devletçikten mi bahsediyorsunuz?" diye sordum.
Yanıtı kısa ve net oldu:
Evet. Buna şimdilik Kürt Özerk Bölgesi diyebiliriz.
Suriye'deki muhaliflerin yeniden başlattıkları çatışmalar ve Halep'i ele geçirmeleri konusunda ise ilginç cümleler kurdu.
Sarah'a göre Türkiye, Suriye'de şiddetlenen çatışmalarda PYD-YPG'nin savaşan taraflardan biri olmasını, böylelikle de örgütün gücünün azalmasını istiyor.
Amerikan diplomat en ilginç yorumunu ise "Ancak Türkiye şu gerçeği de biliyor; PYD-YPG'nin zayıflamasını sadece ABD değil Rusya ve İran da istemez. Çünkü her 3 ülkenin Türkiye'ye yönelik stratejilerinde bu örgüt önemli bir faktördür" sözleriyle yapıyor.
Peki ABD'nin yeni Başkanı Trump bu konularda ne yapacak?
Trump, Suriye'den çekilmeye sıcak bakıyor mu?
Trump'ın yeni döneminde Türkiye ile ilişkiler nasıl değişecek ve gelişecek?
Bu sorulara aldığım yanıtları da ayrıca paylaşacağım.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish