1970 yılında Hafız Esad'ın düzenlediği darbe ile iktidarı ele geçirmesi ve 1971'de devlet başkanı olmasıyla, Suriye'de Baas Partisi'nin yönetimi başlamıştı.
2000 yılında Hafız Esad'ın ölümünün ardından oğlu Beşşar Esad devlet başkanı olmuş, ancak reform vaatleri kısa sürede yerini baskıcı politikalara bırakmıştı.
Suriye'de 2006-2010 yılları arasında yaşanan büyük kuraklık ve tarımın çöküşü, o yıllarda kırsaldan kentlere kitlesel göç dalgasına sebep oldu.
Arap Baharı'nın etkisiyle Suriye halkı da demokrasi ve sosyal adalet taleplerini yükseltmişti.
Ancak rejim, bu taleplere sert baskılarla yanıt verdi.
2011'de Dera'da duvarlara rejim karşıtı sloganlar yazan çocukların tutuklanıp işkence görmesi, halk öfkesini tetikleyen bir kıvılcım oldu ve iç savaşın fitili ateşlendi.
Bölgesel ve küresel güçlerin Suriye krizine dahil olması, savaşın uluslararası bir boyuta taşınmasına neden oldu.
Rusya ve İran Esad'ı desteklerken, ABD, Türkiye ve Suudi Arabistan gibi ülkeler muhalif gruplara yardım etti.
Her geçen gün Suriye'deki çatışmalar daha da büyüyerek derin bir insani krize yol açtı.
2011'de başlayan savaşla birlikte, Suriye'den göç edenlerin sayısı 2025 itibarıyla 14 milyona ulaşmıştı.
7 milyon Suriyeli komşu ülkelere göç ederken, 6,9 milyonu ülke içinde yer değiştirmek zorunda kaldı.
En çok göç alan ülkeler Türkiye, Ürdün, Irak ve Mısır'dır. Almanya'ya giden Suriyeli sayısı 940 bine ulaşmış olup, Suriyeliler Almanya'daki en büyük ikinci topluluk haline geldi.
Almanya'ya gidişler, sığınma talebinden ziyade Almanya'nın ara eleman ihtiyacından dolayı işçi olarak seçerek alması şeklinde oldu.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Bugün ilk göçlerin üzerinden 14 yıl geçti.
Bu süre içinde Suriyeli sığınmacılar çok büyük acılar çektiler, çok büyük trajediler yaşadılar.
Elbette tek dertleri hayatta kalmaktı...
Çoluk çocuk, kadın, erkek, genç, yaşlı, hasta, engelli her bir insan için yerini yurdunu terk etmek, çok büyük zorlukları göğüslemek demekti.
Türkiye, yaklaşık 15 yıldır Suriye'yi ve Suriyeli sığınmacıları konuşuyor.
Sanırım önümüzdeki birkaç yıl daha konuşmaya devam edeceğiz.
Önceleri sadece sınır illerinde yer alan kamp bölgelerinde barınan ve geçici olacağı düşünülen sığınmacılar, daha sonra 81 ile dağıldılar ve gittikleri illerde toplumun içine karıştılar.
Bazı illerde belli bölgelerde yoğunlaşarak kendilerine ait gettolar oluşturdular, bazı illerde ise tarım ve hayvancılık alanında yoğunlaştılar.
Bazı illerimizde zaten akrabaları vardı ve geldikleri yerlerde akrabalarının yanına sığındılar.
Bütün bunlar yaşanırken elbette birçok farklı sıkıntı yaşandı.
Şimdi Suriye'de Esad yönetimi devrildi ve muhalifler yönetimi ele geçirdi.
Suriye için yeni bir dönem başladı.
Bu yeni dönemle birlikte göç etmiş sığınmacıların geri dönüşleri de haliyle sıkça konuşulur oldu.
Suriyeli sığınmacılara son resmi rakamlar üzerinden bakacak olursak;
Türkiye'de 31 Aralık 2024 itibarıyla 2 milyon 901 bin 478 Suriyeli sığınmacı bulunuyor.
2023 sonunda bu sayı 3 milyon 214 bin 780 idi.
1 yıl içinde Suriyeli sayısı 313 bin 302 kişi azaldı.
Türkiye'deki Suriyelilerin yüzde 74,5'i kadın ve çocuklardan oluşuyor.
Sayı olarak en fazla Suriyeli barındıran şehir 503 bin 423 kişi ile İstanbul, oran olarak en yoğun il yüzde 28,9 ile Kilis.
Suriyeli sığınmacılar konusunda, Türkiye'nin diğer ülkelere kıyasla en büyük yükü omuzladığını söylersek, abartmış olmayız.
Bugün 81 ilimizde ikamet eden Suriyeli sığınmacılar, arka planda toplumla büyük bir uyum içinde hayatlarına devam ediyorlar.
Daha önce farklı vesilelerle sığınmacılara yönelik nefret dilini körükleyen çok fazla eylem gerçekleştirildi.
Hatta bir siyasi parti neredeyse bütün kuruluş gerekçesini bu meseleye dayandırdı.
Normal şartlar altında büyük bir toleransla karşılanması beklenen Suriyeli sığınmacılara yönelik saldırgan tutumlar sebebiyle, aslında gündelik hayatta sığınmacılarla hiç karşılaşmamış veya karşılaşma ihtimali dahi olmayan kişiler bile sığınmacıların ülkede suçun en temel faktörü olduğunu ifade etmeye başladı.
Oysa resmi rakamlar hiç de öyle değil.
Elbette sığınmacılar içinde suç işleyenler var, ancak oranlandığında abartıldığı kadar büyük bir kriz olmadığı görülüyor.
İşin diğer önemli bir tarafı da Türkiye'nin dört bir yanına dağılan sığınmacıların ekonomiye olan katkıları.
Suriyeliler, Türkiye'de çeşitli sektörlerde çalışıyor, çoğunlukla tarım-hayvancılık, inşaat ve sanayi gibi alanlarda istihdam ediliyor.
2023 yılı itibarıyla 108 bin 520 Suriyeliye çalışma izni verildi.
Ayrıca, 35 bini aşkın Suriyeliye ait şirket kuruldu.
Suriyeli sığınmacıların Türkiye ekonomisi üzerindeki etkisini sadece bu rakamlar üzerinden yorumlamamak gerekir.
Kayıt dışı ve ucuz iş gücü olarak çok daha fazla kişinin çalıştırıldığı da çokça konuşulan bir vakıadır.
Suriye'de yeni yönetimle birlikte gündeme gelen sığınmacıların geri dönüşüne dair Türkiye kamuoyunun ne düşündüğü elbette merak ediliyordu.
Türkiye geneli aralık ayı sonunda 26 ilde 1632 kişi ile yapılan "Türkiye Endeksi Araştırması"na göre, Suriyelilerin geri dönmesinin ekonomiyi rahatlatacağına inananlar yüzde 64,7 ile çoğunlukta.
Olumsuz etkileyeceğini düşünenlerin oranı yüzde 16,5 iken, herhangi bir etkisi olmayacağını savunanlar da yüzde 16,5.
Bu rakamların arkasında sığınmacılara yönelik oluşturulan olumsuz algının etkili olduğu açıkça söylenebilir.
Sanıldığının aksine, Suriyelilerin ülke ekonomisine, sosyal yardım hizmetlerine, ülke güvenliğine ve diğer kamu hizmetlerinin sunumuna çok fazla olumsuz tesiri olmadığı daha önce farklı araştırmalarla tespit edildi.
Suriye krizi, bölgesel ve küresel dengeleri sarsan uzun vadeli bir sorun olmaya devam ediyor.
Göç ve entegrasyon süreçleri, Türkiye başta olmak üzere birçok ülke için kritik kararlar almayı gerektiren bir konu mutlaka.
Suriyeliler gitmeli mi, kalmalı mı meselesini somut veriler ışığında değerlendirmenin Türkiye için son derece gerekli olduğunu düşünüyorum.
Ekonomi, işgücü piyasası ve sosyal yapıya etkileri güncel verilerle yeniden ele alınmalı ve analiz edilmeli.
Bu noktada, göç politikasına ilişkin kararların hem insani hem de ekonomik çerçevede verilmesi kritik bir gereklilik olarak görülmeli.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish