Reuters'in pazar günkü haberi, ABD Başkanı Donald Trump ile Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin arasındaki telefon görüşmesine ilişkindi.
Beyaz Saray'ın eski/yeni sahibi, görüşmenin ne kadar sürdüğüne ilişkin bilgi vermezken sadece "O (Putin), insan ölümlerinin durmasını görmek istiyor" demekle yetinmişti.
Aslında telefon görüşmesi geçen cuma günü gerçekleşmiş olmasına rağmen, Kremlin Sözcüsü Dmitri Peskov bu konuya Reuters'in haberinden sonra değinmeyi uygun buldu.
Rusya Cumhurbaşkanı Putin'innın sağ kolu olan Peskov, bu haberle ilgili görüşlerini TASS Ajansı'na şu şekilde açıkladı:
Washington yönetiminin kendi çalışmalarını geliştirmesi ölçüsünde bir dizi farklı iletişim ortaya çıkıyor ve bu iletişimler farklı kanallardan yürütülüyor. Kuşkusuz bu çoklu iletişimden dolayı ben şahsen bazı şeyleri bilmeyebilir, haberdar olmayabilirim. Bu yüzden şu an için ne onaylama ne de yalanlama durumundayım. O yüzden en iyisi ben susayım.
Aslında bu durum, Beyaz Saray ile Kremlin arasındaki gizli anlaşma şüphesini uyandırıyor.
Yani önce Başkan veya Beyaz Saray medyaya bir haber sızdıracak, nabız yoklanacak, kısa süre sonra Kremlin konuya dahil olacak.
Ancak "İletişim kanalları çok fazla, bu yüzden haberimiz olmayabilir, susuyoruz" gibi kaçamak açıklamalarla birkaç gün daha geçecek.
Peki, bunu hangi amaçla yapıyorlar?
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Aslında her şey, Beyaz Saray'ın belirleyip yürürlüğe koyduğu plan doğrultusunda ilerliyor.
Bu çerçevede, Donald Trump ile Vladimir Putin'in ne zaman bir araya geleceği de aşağı yukarı belli.
Ancak bu buluşmaya kadar, ABD'nin 47. Başkanı Trump'ın öncelik verdiği ve önceden görüşmesi gereken bir dizi lider var.
Onların çoğu Washington'a gitmek için uçakla, hatta koşarak, yüzerek bile hazırlar.
Hadi, Binyamin Netanyahu'yu anladık, onun için hiçbir sıkıntı söz konusu değil.
Ancak Japonya Başbakanı İşiba Şigeru'nun hiçbir gündem açıklamadan Trump'ın huzuruna çıkmasını nasıl değerlendirmeli?
Çok basit: ABD, AB ve NATO baskısına paralel olarak son 3 yılda Rusya'yı en acımasız biçimde sıkıştırma sürecinde Japonya, adeta bir NATO ülkesi gibi hareket ederek silah ve para yardımında kesintisiz destek verdi. Güney Kore de benzer bir tutum sergiledi.
Trump gelir gelmez, Kanada, Meksika ve Çin ile ticarette vergileri yükselten (bazıları daha sonra ertelendi) ABD'nin yeni Başkanı'nın tüm bu hamlelerinin amacı, kendisini Rusya'ya -daha doğrusu Devlet Başkanı Putin'e- daha güçlü göstermektir.
Evet, Rusya-Ukrayna savaşının durdurulması konusunda ABD Başkanı yanlış hesaplara girmek istemediği için her gün, adeta her saat yaptığı yeni hamlelerle sadece Putin'e değil, aynı zamanda Zelenski'ye karşı da güç gösterisinde bulunuyor.
Kuşkusuz, bunu Moskova da Kiev de anlıyor.
Özellikle Moskova, Beyaz Saray'ın sahibiyle doğrudan zıtlaşmayı aklından bile geçirmediği için en üst düzeyden "Bilmiyoruz, susuyoruz" türünden açıklamalar yapmayı tercih ediyor.
Burada dikkat çeken bir diğer durum da "görüşmelerin farklı kanallardan yürütülmesi" ifadesinin bizzat Kremlin Sözcüsü tarafından açıklanmasıdır.
Bu görüşmelerin Kremlin'in (haliyle Peskov'un) bilgisi dışında yürütüldüğüne ise ancak Kadir İnanır.
Ancak ABD Başkanının uyguladığı taktiklere karşı Rusya'nın da aynı taktiklerle yanıt verdiği görülüyor (Reuters'in haberi ile Peskov'un açıklamaları kıyaslanabilir).
Böyle bir taktiğin uygulanması konusunda perde arkasında Washington ile Moskova arasında gizli bir anlaşma olup olmadığını bilemesek de yürürlükteki bu stratejinin Moskova'nın da işine geldiği açık.
Evet, bir yandan Donald Trump ortalığı kasıp kavuruyor ve mümkün olduğunca fazla ülke liderini kendi ayağına getirerek Putin'le görüşme sürecinde psikolojik üstünlük kazanırken; diğer yandan, "Bilmedik, duymadık, susuyoruz" tarzında yanıtlar veren Moskova'nın niyeti de farklı değil.
Donald Trump, göreve gelir gelmez ülkesinin elindeki tüm enstrümanları en etkili biçimde kullanmak ve herkesin önünde psikolojik üstünlük sağlamak istiyor.
Moskova ise bu adımlara etkili karşı argümanlar üreterek ve serinkanlı bir tavır sergileyerek cevap vermeye çalışıyor.
Bu nedenle, Ukrayna ordusu İHA saldırılarına ara vermeden Rusya'nın Kursk bölgesinde güç sergileme peşindeyken, Rusya da çok büyük topraklar olmasa bile her gün ya da gün aşırı Donbas ve diğer bölgelerde yeni alanları kontrol altına alıyor.
Yani, Ukrayna ile müzakere masasına oturulduğunda elinde daha fazla toprak bulunmasının, diplomatik süreçte gücüne güç katacağına inanıyor ve bunda da haksız değil.
Bir de geçen 20 Mayıs'tan bu yana bizzat Devlet Başkanı Putin'in dile getirdiği "Zelenski'nin görev süresi dolmuştur, seçilmiş bir cumhurbaşkanı olsun, görüşmeye hazırım" sözleri vardı.
Son günlerde bu ifadenin yeniden gündeme getirilmesi, görüşmeler öncesinde psikolojik avantaj elde etme niyeti taşısa da, galiba Volodimir Zelenski'nin "Benimle müzakereler yapmaktan korkuyorlar" sözleriyle ciddi bir karşı etki yaratması nedeniyle artık pek dile getirilmiyor.
Hatta bazı Batılı yorumcular, Rusya'nın psikolojik açıdan kendini yeterince hazırlayamaması durumunda, Ukrayna Cumhurbaşkanı Volodimir Zelenski'nin ABD'li mevkidaşıyla daha erken bir araya gelme ihtimalinin doğabileceğine dikkat çekiyor.
Eğer bu ihtimal gerçekleşirse, Rusya kendisini daha ağır bir psikolojik baskı altında bulabilir.
Zaten, Kuzey Kore'den getirilen askerlerden bazılarının Ukrayna güçlerince rehin alınmasının yarattığı sıkıntıya, uzun süredir konuşulan seferberlik sorunu da eklenince, gelen haberler ve görüntüler, yönetimin daha radikal bir yola başvurduğunu gösteriyor:
Ağırlıklı olarak Azerbaycan ve Orta Asya'dan, yani adına "Türk dünyası" denilen bölgelerden gidip Rusya'nın çeşitli şehirlerinde kaçak çalışan gençler, düzenlenen baskınlarla yakalanarak savaşa gönderiliyor.
Kaçak yabancıların cepheye sevk edilmesi operasyonlarının ne kadar başarılı olacağını önümüzdeki günler gösterecek. Ancak bu operasyonların fazlaca ses getirmesi durumunda ters tepme ihtimali de oldukça yüksek.
Bu yüzden "ABD'nin 47. Başkanı Rusya ve Ukrayna'yı ne zaman müzakere masasına oturtacak?" sorusuna yanıt ararken, ağır psikolojik faktörlerin de göz önünde bulundurulması gerekecek.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish