Bu yazıda, erken modern dönemin başlarında İdrîs-i Bitlisî'nin faaliyetleri, eserleri ve yaşamına dair kesitler sunacağız.
O, 15'inci yüzyılın ikinci yarısından 16'ncı yüzyılın ilk 20 yılının sonuna kadar sırasıyla Akkoyunlu, Safevi, Osmanlı ve Memluk devletlerinin saraylarında, farklı pozisyonlarda bulunmuş Bitlis'li bir Kürt'tü.
Kürt tarihinin şekillenmesinde önemli bir rol oynayan Bitlisî, Kürt dilini çok iyi bilmesine rağmen, bu dilde herhangi bir şey kaleme almadı.
İran ve Osmanlı tarih yazımına tamamen hâkim biriydi. İdrîs-i Bitlisî, Şerefname'nin yazarı Şerefhan Bitlisi gibi, Kürtler tarafından büyük bir tarihçi görülüyor.
Dolayısıyla Kürtler kendisiyle bir kahraman olarak övündüler. Oysa Bitlisi Kürt olmasıyla hiçbir zaman övünmedi ve esasen kendini Kürt olarak değil, İranlı olarak tanıttı.
Bitlisî'nin kendini İranlı olarak tanıtmasının gayesi aslını inkâr etmek veya Osmanlı'ya karşı olmaktan ötürü değildi.
Her şeyden önce o Türk, Kürt, Acem (İranî diye okuyun) ve Araplığın ötesinde düşünen bir insandı.
Diğer bir tabirle, Bitlisî için sadece Kürt olmak önemli değildi, hatta yeterli de değildi.
Aynı zamanda Türk ve Acem olmanın en ufak bir ehemmiyeti yoktu.
İdrîs-i Bitlisî ve onun gibi birçok düşünür, günümüz dünyasında mevcut olan ırkçılık hastalığından uzak olduğunu eserlerinde de ortaya koydu.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Aslında onları onu belirli bir etnik kökenle sınırlamak sadece geride bıraktığı eserlere ve fikirlerine aykırı olmanın ötesinde, aynı zamanda İdrîs-i Bitlisî gibilerine de ihanettir.
Elbette, Akkoyunlu, Safevi ve Osmanlı gibi farklı hanedanlar ile içli dışlı olma konusunda zamanının en basiretli ilim adamlarından biri olan İdrîs-i Bitlisî, farklı dengeler ve politikalar benimsemiş, maddi ve siyasi emellerine erişmek için söz konusu hanedanlarla muhatap olurken her birinin gönlüne göre şerbet vermiş, onlar için yazdığı eserlerde ve onlara yaptığı danışmanlıklarda bazı bilgileri daha açık ifade ederken bazılarını ise gizlemiştir.
Bu tutumundan dolayı Bitlisî'nin siyasi ve ahlaki karakterine yönelik göz ardı edilmemesi gereken eleştiriler yapılmıştır.
Hata yapabilecek bir insan olarak hatalar da yapmıştır ve özellikle Osmanlı sarayındaki siyasi çekişmelerin olduğu bir atmosferde siyaseten yanlış tutumlar sergilemiştir.
Dönemin çeşitli konulardaki bilimsel uzmanlığı söz konusu olduğunda, İdrîs-i Bitlisî'ye dair hemen hemen hiçbir önemli itiraz veya eleştiri olmamıştır.
Bitlisî, kelimenin tam anlamıyla çok yönlü bir bilge ve birçok konuya vakıf biriydi.
Arapça, Farsça ve Türkçe gramer konusundaki tartışmasız ustalığının yanı sıra, irfan ve tasavvuftan tarihe, edebiyata, fıkıh, hadis ve hatta dünya tıbbına kadar birçok bilim dalında tanınan bir bilim insanıydı.
Tamamı olgunluk ve yetkinlik döneminde yazılmış İdrîs-i Bitlisî'nin eserleri, onun çeşitli bilimsel konulardaki ilginç ve şaşırtıcı ustalığına tanıklık ediyor.
Yalnızca bu eserlerin isimlerini gözden geçirmekle bile onu küresel veya en azından bölgesel bir figür olarak tanımak ve onu Kürt, Türk veya Acem olarak etiketlemekten kaçınmak için yeterlidir.
Kısacası İdrîs-i Bitlisî'nin Kürt kökenli olduğunu inkâr etmek niyetinde değiliz.
Burada vurgulamak ve yinelemek istediğimiz şey, onun bir millet ve ırkı aşan bir düşünce mekanizmasına sahip olduğu ve temelde bu tür etnik konulara ehemmiyet vermediğidir.
Tıpkı söylediğimiz gibi, ilmi konularda özellikle fıkıh, hadis ve Kur'an tefsiri ile ilgili olarak İdris'e yönelik ciddi bir eleştiri yapılmamıştır. Elbette bu eserler basılmamış ve üzerlerinde ciddi bir araştırma yapılmadı.
Dolayısıyla onun eserleri ile ilgili eleştirilerin yapılmayacağından tam bir kesinlik ile bahsetmek mümkün değil.
Ancak İdrîs-i Bitlisî'nin İslâmî metinlerdeki yetkinliği dikkate alındığında, onun bu çalışmalarının kendi döneminin en kusursuz ve en titiz eserleri olduğu vakidir.
Bitlisî'nin eserlerine yapılabilecek eleştirilerden biri, belli bir amaca ulaşmak için Kur'an ayetlerinden ve hadislerden yapılan bazı yanlış alıntıları veya orijinal ayet ve hadislerde yer almayan bazı sözleri ve bu sözleri birbirine karıştırmasıdır.
Elbette dini kaynaklara referans vermek birçok İslam âlimi arasında yaygın bir gelenektir, ancak Bitlisî bazen bunu abartır.
Bitlisî'nin Farsça ve Arapça nesirlere olan vukûfiyeti çok güçlü ve sağlamdır.
Ancak kendisinin bizzat yazdığı ve eserlerinde zikrettiği Arapça ve Farsça şiirler zayıf ve yüzeyseldir.
Burada Bitlisî'nin tarih yazıcılığı alanında bu yöntemle yazmış olduğu bir şaheser olan Heşt Bihişt'ten (sekiz cennet) bahsetmek gerekir.
Bu kitap Farsça diliyle ve fazlasıyla sofistike bir şekilde yazılmıştır. Bu zorluk o kadar fazladır ki çoğu okuyucu doğru okumakta, idrak ve tahlil etmekte aciz kalmaktadır.
Bitlisî, eserlerini muasır olduğu yazarlardan çok daha zor anlaşılır yazmıştır. Fakat bu zorluk onun Heşt Bihişt kitabında daha üst düzeydedir.
Bitlisî eğer bu kitabı ve diğer kitaplarını daha sade bir dille yazmış olsaydı çoğu kişi eserlerini diğer birçok yazarınkine göre daha fazla duyardı.
Bitlisî'ye yapılabilecek önemli bir diğer eleştiri iyi bir öğrenci yetiştirememiş olmasıdır.
Oğlu Ebulfazl Mehmed Efendi babasının ilim ve irfanından pay almış biriydi.
Fakat o erken yaştayken babası vefat ettiği için eğitimini zamanın alimlerinin yanında tamamlamak zorunda kaldı.
Babasını kendisinden ölüm erken yaşında almasaydı bile Ebulfazl babasının derinliğinde ve çeşitliliğinde eser üretemezdi.
Sıradan okuyucular, özellikle ilmi ve irfani eğitimi doğru almayan kimseler Bitlisî'nin eserlerini anlamaya çalışmışlarsa da onu tenkit edebilecek bir düzeyde inceliklerini kavrayamamışlardır.
Heşt Bihişt gibi onun eserlerinden bir kısmı sadece siyasi bir makam veya maddi bir kazanç elde etmek amacıyla yazılmışlar.
Bitlisî'nin o eserleri yazma amacı eğitim ve öğretim değildi. Ama eğer Bitlisî'nin ailevi geçmişine baktığımızda, özellikle babası Hüsameddin'in ve kendisinin irfani temayüllerini dikkate alırsak bazı eserlerinden onun yazma amacının nefis terbiyesi, irfani ve ahlaki kavramları yaymasının dışında başka bir amacının olmadığını anlayabiliriz.
Elbette bu açıdan o övülmeye layık ve değer sahibi bir bilim adamıdır. İdrîs-i Bitlisî'nin eserlerinde aynı zamanda taklit de mevcuttur.
Kendisinden önce yazmış olanlardan tarihi ve edebi konuları taklit etmesinin yanı sıra, konuları anlatırken de taklit tuzağına düşmüştür.
Bu yönü itibariyle özellikle Bitlisî'nin tarihi eserleri, Kur'an meali ve hadis kitapları öncüllerinin bir nevi taklidi olup kıymetsiz görünmektedir.
Ama başka birçok konuda İdrîs-i Bitlisî'nin eskileri taklit etme şekli zihinsel mükemmelliğini göstermektedir sahiptir.
Gerçekçi bir yöne sahip olmasının ötesinde eserlerini eşsiz hayal gücünün de etkisiyle ortaya koymuştur.
Başka bir ifadeyle, öncüllerini taklit etmesinin ötesinde-ki bu onun eserlerinin sıradan olduğu anlamına gelmez- hayal gücü onun taklidin ötesine geçip eserlerine özgünlük katmasını sağlamıştır.
Eserlerindeki anlaşılması zor ve ağır nesir çoğunlukla engin Arapça grameri bilgisinin etkisi altın üretilmiştir.
Bu durum onun eserlerindeki taklidin daha az özgünlüğün de daha fazla olmasını sağlamıştır.
Yoksa daha önce söylediğimiz gibi Bitlisî'nin taklitçiliği daha estetik ve yeni yorumlar içerir. Burada belirtmek gerekir ki onun eserlerinde tekrar edilen her şey taklittir.
Eserlerinde tekrarlar bazen de sadece cümlelerin artarda gelmesi şeklinde olmuştur.
Bitlisî çoğu zaman diğer kaynaklardan naklettiği bir şeyi açıkça belirtmektedir.
Bu yüzden onu güvenilir olarak görebiliriz. Eserlerinde intihal ve hırsızlık bulmak imkansıza yakındır.
Bu açıdan da o övülmeye değerdir. Ama kendisinin şahit olduğu olayları aktarmakta genellikle güvenilir ve gözlemlerine sadık değildi.
Bu duruma onun siyasi ve mezhebi düşünceleri ve aynı zamanda irfani temayülleri sebep olmuştur.
Örneğin, II. Beyazıd döneminde şahit olduğu bazı olayları nakletmemiş veya aktarırken ihtiyatlı davranmıştır.
Son olarak vurgulanmalıdır ki söylediğimiz gibi İdrîs-i Bitlisî çok gönlü bir kişiliğe sahipti.
Onun eserleri çeşitli ilimlere vakıf olmasının şahididir. Aslında bu eserler eleştirilmeye açıktır ve eleştirilmelidir de.
Ama sadece onun eserleri gibi değerli ve büyük eserler Bitlisî'nin vefatından sonra yüzyıllar boyunca yazarlar ve tarihçiler tarafından ilgi konusu olmuştur.
Bitlisî'nin olağanüstü tarihçiliğinin Osmanlı tarihçileri üzerindeki etkisi ve Osmanlı döneminde Türkçe'ye tercümeye edilmiş olan eserlerinin sonraki nesilleri kapsamlı bir şekilde etkiledi görülmektedir.
Bu da aslında onun eseri olmayan ve İdrîs-i Bitlisî'ye atfedilen eserlerin dolaylı olarak güvenilirliğinden ve şöhretinden kaynaklanmaktadır.
Bitlisî'nin saygınlığı ve şöhreti, birçoklarını onun önemli ve etkili eserlerini bilmelerini zorunlu kılmıştır.
Bu kısa yazıyla İdrîs-i Bitlisî'yi ve eserlerini genel okuyucu için biraz daha anlaşılır hale getirmeye çalıştık.
Ancak belirtmek gerekir ki Bitlisî ile ilgili yazılacak bir konunun düzeyi çok da fazla düşürülemez.
Çünkü bu onun kendi konumuna ve arzusuna muhalif olacaktır.
Aslında okuyucunun Bitlisî'ye onu daha fazla anlama çabasıyla yaklaşması gerekir.
Bu amaçla yazdığımız bu girizgahın bir ilk adım olarak etkili olmasını umuyoruz.
Biminihi ve keremihi.
*İdrîs-i Bitlisi ve eserleriyle tanışmamı sevgili dostum ve kardeşim Vural Genç'a borçluyum. Ayrıca hatalarla dolu Türkçemi düzelten ve bazı ipuçları öneren arkadaşlarım Metin Atmaca ve Ahmed Kaya'ya da çok teşekkür ederim.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish