"Meydan gümbür gümbürlenir..."

Mayis Alizade Independent Türkçe için Gelecek Partisi Dış İlişkilerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Ümit Yardım ile konuştu

Gelecek Partisi Dış İlişkilerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı, Türkiye'nin eski Tahran ve Moskova Büyükelçisi Ümit Yardım, Independent Türkçe için Mayis Alizade'nin sorularını yanıtladı

Aslında bölgedeki gelişmeleri, İran Devlet Başkanı Mesud Pezeşkiyan'ın 17 Ocak'ta Moskova'ya gerçekleştirdiği ziyaret ve iki ülke arasında imzalanan Her Taraflı Stratejik Müttefiklik Antlaşması tetikledi (bu kelimeyi en isabetli şekilde kullanan rahmetli Selahattin Duman üstadımın ve abimin aziz hatırası önünde eğiliyorum).

Donald Trump'ın Beyaz Saray'a dönmesi öncesinde yapılan bu hamle, Tahran ve Moskova'nın kendi akıllarınca Washington'un önüne geçme amacını taşısa da okyanus ötesinden yükselen tepkiler ortalığı karıştırdı.

O karmaşa içinde Azerbaycan da kendi aklınca hamleler yaptı:

İlham Aliyev, 25 Ocak'ta İran Ulusal Güvenlik Yüksek Konseyi Sekreteri Ali Ekber Ahmediyan'ı Bakü'de kabul ederken, 1 Şubat'ta dış politika danışmanı Hikmet Hacıyev, Tahran'da Ahmediyan ile bir araya geldi ve "Biz İran'ın dostu, kardeşiyiz" dedi.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Manzaranın garipliğine bakar mısınız Allah aşkına?

Bir yanda Azerbaycan ile İsrail'in arasından su sızmıyor; öbür yanda Trump yönetiminin desteğini tamamen arkasına almış Binyamin Netanyahu, İran'ı nükleer silahtan tamamen mahrum bırakmak için en radikal adımları atmakla tehdit ediyor.

Buna rağmen Azerbaycan, "İran'ın dostuyuz, kardeşiyiz" diyor.

(Önemli not: "Dostum, kardeşim" hitap şeklini en çok Azerbaycan'ın ulu önderi Haydar Aliyev kullanır ve Türkiye Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'in ismini telaffuz etmeden önce mutlaka "Aziz dostum, kardeşim" derdi.)

Bölgede cereyan eden bu gelişmeler neyin nesi?

Bu yıldırım hızındaki hamleler barışı sağlamak için mi, yoksa farklı noktalardan yükselen tehditlere karşı pozisyon almak amacı mı taşıyor?

Independent Türkçe'nin sorularını, Gelecek Partisi Dış İlişkilerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı, Türkiye'nin Tahran ve Moskova eski Büyükelçisi Ümit Yardım yanıtladı.


"Bu tabloyu "Dünya'yı Sarsan On Gün''nün Ortadoğu versiyonu olarak görmemiz mümkün"

Rusya-ABD-İran-Azerbaycan: Neler ve neden oluyor, Sayın Büyükelçi?

Son dönemin bazı kritik gelişmelerinin, bugünün bölge ve küresel gerçeklikleri bakımından tarihi bir mahiyet taşıdıklarını da söyleyebiliriz. Birkaç ay içine sığan bu tabloyu (John Reed'in) "Dünya'yı Sarsan On Gün"ün Ortadoğu versiyonu olarak görmemiz de mümkündür. Zira bu gelişmelerin en merkezi bölgeleri arasında Ortadoğu da bulunmaktadır ve bunların kısa, orta ve uzun vadedeki etki ve sonuçları da sadece bölgesel değil küresel ölçekte de kendini gösterecektir. 


Birbirleriyle yakinen bağlantılı da bulunan bu bazı başlıklar ana hatlarıyla nasıl hatırlanmalı ve tanımlanmalı?

Birçok boyutuyla değerlendirmeye çalışalım:

a. Suriye'de 8 Aralık 2024 sürecinde, Esad iktidarının sona ermesi, şüphesiz önem taşımakla birlikte henüz kimin elinin kimin cebinde olduğunun spekülasyon konusu olduğu ve toz duman ortamının hâkim bulunduğu Suriye'de, en azından bugün itibariyle, dış aktörler bakımından İsrail, ABD ve bölgenin çoğu Batıcı güçlerine yeni bir Ortadoğu inşası için geniş alan açan bir siyasi tablo mevcuttur.

Yine en azından şimdilik kaydıyla İran ve Rusya ise Esad dönemine nazaran etkilerini yitirmiş aktörlerdir. Tabii ki yarın ne olur bilinmez. En başta da yeni Suriye hükümetinin yeni bölge gerçeklikleri içinde kendini nasıl konumlandıracağı sorusunun cevabı ileride görülecektir.

Yeni iktidarın, örneğin, İsrail'in Suriye'nin askeri-sivil altyapısını 8 aralık sonrası dönemde kapsamlı bir imhaya tabii tutmasına veya Golan bölgesine yerleşmesine karşı suskunluğu çok farklı tartışmaları da beraberinde getirmiştir. Ortadoğu'da geçmişteki birçok siyasi dönüşümün öngörülmeyen sürprizleri de doğurduğunu biliyoruz. Bu itibarla önümüzdeki dönemde bölgenin ve dünyanın gözü Şam'da olacaktır.      


b. İsrail-Gazze bağlamında 7 Ekim 2023'ten bugüne gelişen, şimdilik ilk evresinde bulunan ve geleceği belirsiz ateşkes süreci kritik bir aşamadadır. Akabinde İsrail merkezli (ve etrafında müttefikleri) yeni bir Ortadoğu mimarisinin tekrar canlandırılmasına yönelik  diplomasi askeri dönemin kapanmasıyla hemen  başlayacaktır ve bunun ilk işaretleri de hali hazırda görülmektedir. Bu çabaların temel çerçevesi ise Trump-I döneminde İbrahim Anlaşmaları'yla zaten çizilmiş bulunmaktadır.   

c. ABD'de yapılan başkanlık seçimleri sonrası Trump-II döneminin başlaması önemlidir. Geleneksel anlamda ABD Başkanlarının her biri kendi dönemlerine damgalarını bir şekilde vurmuşlardır ve birtakım başarılı/başarısız plan, açılım veya projelerle anılırlar. Sonuçta iki kutubun yer aldığı Soğuk Savaş sonrası dönemde ABD; küresel düzenin ve dünyanın en güçlü ülkesi.

Bununla birlikte Trump'ın ikinci döneminin, ABD içinde ve küresel ölçekte geçmişin birçok ABD Başkanını gölgede bırakacağının işaretleri daha adı geçenin yeminin üzerinden biray bile geçmeden görülüyor. En yakın müttefikleri dahil tehditler, bu tehditlerini havada bırakmayan ve somut adımlarla besleyen politika ve baskılar önümüzdeki 4 yılın nasıl geçebileceği hususunda da yeterince, ancak endişe verici ipuçlarını da veriyor.   


Bu ana gelişmeleri besleyen ve onları dolaylı/dolaysız etkileme gücü de bulunan ilave son dönem etkenlerini hangi başlıklar altında toplayabiliriz acaba? 

İşte ona bakalım:

a.  Rusya-Azerbaycan ilişkilerindeki son dönem iniş çıkışları bu iki ülkenin ne dost ne düşman olma çerçevesinin ötesine geçerek sadece "iyi komşuluk ve normal ilişkilere" sahip olma dönemine halen erişemediğinin bir kez daha teyidi olmaktadır. Sonuçta Rusya için Azerbaycan, herhangi bir ülke, hatta Suriye bile değil ve yeni dünya düzeni içinde Doğu-Batı çatışmalarının en keskin sınır bölgelerinden biri.

Moskova da Bakü'ye karşı hamlelerinde buna göre tutum alıyor. Geleceğini Batı'da gören, yakın geçmişte, örneğin D8 üyeliğiyle dış politika alanını genişletmeye çalışan Azerbaycan içinse, Rusya kontrol edilmesi gereken, iniş çıkışların kalıcı stratejik yıkımlara neden olmaması gerek bir aktör. Taraflar bu amaçla üst düzey ziyaretlerde sıkça görüldüğü gibi, birbirlerine zaman zaman çiçek de atıyorlar, kurşun saçması da.

Geçen dönemde ABD/USAID programıyla iş birliğini sonlandıran Azerbaycan'ın bu kez Bakü'deki Rus (Kültür) Evi'nin kapatma kararı ise (ileride tekrar açılabilme ihtimali tabiatıyla mevcut) bu inişlerden birini teşkil ediyor ve Moskova şimdilik alttan almaya yönelmiş gibi duruyor.


b. Ermenistan'da Paşinyan'ın bilhassa Türkiye ile ilişkilerde (şimdilik söylem düzeyinde bile olsa) yeni bir sayfa açma çabalarının bilhassa ABD'deki radikal/şovenist Ermeni lobilerine çarpması artık Paşinyan'ı içeride ve dışarıda bu çevrelerin açık bir hedefine dönüştürmüş durumda. Trump yönetiminin önümüzdeki dönemde el atacağı bölgede Ermenistan'ın durumu etkili faktörlerden biri olacaktır.  

c. Rusya-İran kapsamlı Stratejik İş birliği Anlaşması'nın geçen hafta imzalanması ve benzeri mahiyetteki 200 anlaşmasının yerini alması da içeriğinden ziyade psikolojisi ve zamanlaması bakımından dikkat çekicidir.   


Bütün bu tablo içinde gelişmelerin birbirleriyle bağlantılarını nasıl tanımlamamız gerekir efendim? 

ABD iç ve dış politikaları, istisnai ve öngörülmeyen gelişmeler dışında, günübirlik reflekslerle değil, iktidara adaylarca seçimlerden çok önce belirlenir. Bu planlamalarda stratejik öncelikler de yer alır. Yıllık faaliyet bütçeleri milyonlarca dolarlık hacimlere ulaşan çeşitli düşünce kuruluşları ise bu planlamalarda etkin hatta belirleyici roller üstlenirler.

Dolayısıyla Trump iktidarının yol haritasına bakılırken muhafazakâr Heritage Vakfı'nın yıllarca süren çalışmaları neticesinde oluşturduğu Leadership Project 2025 Projesi önemli bir çerçeve teşkil edebilir. Benzer şekilde Trump'ın 1. döneminin tecrübesi ve yarıda bıraktığı projeler de yeni dönem analizlerine katkı sağlayacaktır.

Trump'a yol gösteren strateji belgeleri yeni ABD dış politikası için düşman kampına başta Çin, RF ve İran'ı yerleştirirken (diğerleri ise Venezuela ve Kuzey Kore) en yakın müttefiklerinden biri olarak ise İsrail'i tanımlamıştır.

Bu yaklaşım geçmiş dönem Trump dış politikasıyla da uyumludur. Nitekim Trump'ın daha  ilk günlerinde  İsrail'i kollayıcı, antisemitizmle mücadele, silah ihracında esnekliği öngören, yerleşimcilere getirilmiş yaptırımları iptal eden ve son olarak da Uluslararası Ceza Mahkemesi'ne  yaptırımlar getiren İsrail'i kollayıcı kararnameler imzalaması, İsrail karşıtı tutum içinde olduğu gerekçesiyle BM İnsan Hakları Konseyi'ne tepkileri veya Gazze'ye yönelik söylemleri; İsrail merkezli ve İbrahim anlaşmaları temelli yeni Ortadoğu politikasının yol işaretlerini teşkil etmektedir.  

Bu sürecin dinamik şekilde, zaman zaman mantık sınırlarını bile zorlayabilen ve benzeri adımlarla sürmesi beklenmelidir.     

Buradan hareketle, Trump'ın ilk aşamada yakın çevresine, belki bir ölçüde daha kolay sonuç verebileceğine inandığı komşu ülkelere baskılara yöneldiğini gözlemlemekteyiz. Yeni dönemdeki gücünün sınırlarını da bu ülkeler üzerinde adeta test etmektedir.

Bu görünüm içinde hasım kampın ağır üyeleriyle çarpışmayı ise bir anlamda bir sonraki aşamaya saklamaktadır. Nitekim Rusya ve Çin gibi ülkelere yönelik tonu ağır söylemlerini, şimdilik belirli ihtiyat sınırlarında tutmakta, ısınma turları içindeymiş gibi davranmaktadır.  

Öyle ya; örneğin, dünyayı yeni bir üçüncü bir küresel savaş eşiğine getirmiş Rusya ile Ukrayna hesaplaşmasını hangi ölçülerde ve hangi takvim içinde yapacağı farklı bir strateji gerektirecektir.  

Yine bu çerçevede, yeni dönemde Trump Amerikası'nın hasım cephesinde yer alacak, Suriye'den de dışlanmışlıklarını psikolojisini henüz üzerlerinden tam atamamış iki ülke Rusya ve İran'ın geçen günlerde Moskova'da imzaladıkları Kapsamlı Stratejik Ortaklık Anlaşması'nı da bir nevi ön alıcılık tepkisi olarak görmek mümkündür. Nitekim, anlaşmanın esasına bakıldığında, gerçek bir askeri/savunma/ittifak iş birliğinin değil, daha ziyade birçok alanı içeren genel içerikli bir iş birliğinin söz konusu olduğu görülecektir.

Örneğin; birine saldırı olduğunda herhangi bir somut askeri yardımdan söz edilmemekte, sadece saldırgan güce destek verilmeyeceği vurgulanmaktadır (Md.3;3/4). Zaten, örneğin ABD veya İsrail gibi bir gücün doğrudan İran'ı hedef alması gibi bir senaryo içinde Rusya'nın bütün askeri gücüyle İran'a yardıma koşacağını beklemek gerçek dışılık olmaz mıydı? Veya Moskova böyle bir Anlaşmayı imzalar mıydı?

Bir ilginç gözlem daha. İran'ın bu dönemde en büyük rahatsızlıklarından biri ülkesi içinde bulunan Fars olmayan halkların durumudur. Bunların başında ise Azeriler gibi Türk halklar bulunmakta, bu durum Tahran'ın tedirginliğini de giderek artırmaktadır. Tahran bu amaçla kendini, bilhassa (ABD gibi) üçüncü ülkelerin bölgeye ilgisine karşı   korumaya almaya çalışmaktadır.

Nitekim Rusya ile söz konusu Anlaşmada "dil alanındaki iş birliği" neden bahsedilirken, (Md; 30;4) bu iş birliğinin sadece "resmi diller bakımından geçerli olacağı" da vurgulanmaktadır. Eğitim vb. iş birliği zaten ilgili ülkenin resmi dilinde yapılır ve ayrıca özel vurgu gerekmez.  Sanki Moskova İran'ın içindeki halkların dillerinde   bir iş birliği, eğitim, öğretim vb. iş birliği isteyecekmiş gibi. Bu maddenin Tahran'ın talebiyle eklendiğini kolaylıkla ileri sürebiliriz.  

Psikoloji bu olursa yansımaları da böyle olur dolayısıyla. Sadece bunlar değil. Son günlerde İran'ın Erivan'daki büyükelçisi Subhani'nin kendini parçalarcasına İran-Ermenistan ittifakını dile getirmeye başlaması, Zengezur Koridorunun açılmasından her iki ülkenin de zarar göreceğini sürekli tekrarlamaya yönelmesi, hatta Rusya ile yapılanın benzeri bir Stratejik İş birliği Anlaşması'nın yakında İran-Ermenistan arasında olabileceğini de dillendirmesi büyük ölçüde Trump politikalarının bölgeye yansıması ihtimaline tepkilerdir.

Bununla birlikte Ermenistan'ın Paşinyan'ın son dönem söylemleri dikkate alındığında Ermenistan'ın son tahlilde safını Rusya-İran ekseninde mi belirleyeceği ise önemli bir sorun olarak durmaktadır.

Yine son tahlilde; bu aşamada henüz Kafkasya ve Avrasya'ya sıçramamış Trump'lı yeni ABD dış politikasının ayak sesleri yavaş yavaş bölgede de duyulmaya başlarken, Rusya, İran, Ermenistan ve Azerbaycan'da da yeni bir döneme hazırlık çabaları giderek kendini göstermektedir.

Asıl heyecanın ise daha sarsıcı, şaşırtıcı ve hatta yıkıcı şekilde önümüzdeki aylar/yıllarda yaşanması ihtimali de maalesef bulunmaktadır.

Bölgede (başta Kafkasya, Ortadoğu) bu dönemde yaşanabilecek ikili/bölgesel ölçekte birçok gelişmenin ABD'deki yeni iktidar yönüyle de görülmesinin veya ondan tamamen bağımsız ele alınmamasının daha gerçekçi olacağını söylenebilir. 

                                        

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU