Siyasi coğrafyalarda jeoekonomik kalkınma: Lojistik, gıda ve kurumsal çerçeve

Doç. Dr. Ali Oğuz Diriöz Independent Türkçe için yazdı

Görsel: Independent Türkçe/Microsoft/Bing-Copilot

Siyasi coğrafyada, yani jeopolitik dendiği zaman, Türkiye'nin stratejik konumundan sıklıkla bahsedilir.

Ancak, bu konumdan dolayı sadece bir ticaret ve lojistik merkez olmaktan öte, bir kalkınma merkezi olarak da Türkiye'nin acilen adımlar atması gerekir.

Birleşmiş Milletler Dünya Gıda Programı (WFP) Başkan Yardımcısı, Carl Skau, bu hafta Türkiye'yi ziyaret etti.

Türkiye'deki temasları boyunca Türkiye'nin insani yardımlar için önemli bir merkez olma potansiyelini de değerlendirdi.

WFP, belki de Birleşmiş Milletler'in en önemli lojistik operasyonlar kabiliyetini sağlayan alt kuruluştur.

Son 2 yılda WFP'nin, uluslararası kriz bölgelerine ulaştırılmak üzere, Türkiye'den 500 milyon dolar değerinde gıda temin ettiği düşünülürse, Türkiye'nin hakikaten insani yardımlar bakımından önemli bir uluslararası üs olma potansiyeli bulunuyor.

Rusya ve Ukrayna arası BM tahıl koridoru anlaşmasının da hayata geçirilmesinde Türkiye önemli rol üstlendi.

Bu vesileyle, kriz bölgeleri arasında, Doğu ve Batı arası siyasi coğrafyalarda, yani jeopolitik ortamda Türkiye'nin stratejik önemi bir kez daha anlaşıldı.

WFP Başkan Yardımcısı Carl Skau ve WFP Türkiye temsilcisi Stephen Cahill gibi, uluslararası kuruluş yöneticileri ve çalışanları da bu önemin fazlasıyla farkında olarak Türkiye ile olan iş birliğine önem veriyorlar.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Türkiye'nin Jeopolitik konumu, hem lojistikte hem ticarette avantaj sağlaıyor.

Küresel tedarik zincirlerini oluşturan rotalarda avantajların somut kazanımlara dönüşebilmesi için  ticaret, lojistik ve gıda alanında önemli merkez olmaya ilaveten, ekonomik kalkınma için avantajlar sağlayabilecek kurumsal oluşumlar gerekli.

Ekonomik kalkınmanın da Türkiye'ye ve bölgesine yansıması için Orta Koridor ve Kalkınma yolu gibi stratejik projelerin hayata geçirilmesi gerekir.

Bu rotaların sadece haritalardan ibaret kalmamaları adına hem altyapı, lojistik, depolama, karayolu, demir yolu ve ilgili tesislerin tamamlanması, hem de sürdürülebilir ekonomik kalkınmanın sağlanması lazım.

Türkiye'nin uluslararası kuruluşlarla olan ilişkilerini aslında daha kurumsal bir çerçeveye oturtması için sadece mevcut kuruluşlarla anlaşma kurmaya ilaveten, özel sektör, kamu ve uluslararası kuruluşların iş birliğiyle somut projeler ve oluşumlar da hayata geçirilebilir. 

Orta Koridor ile Kalkınma yolu gibi ticaret rotalarının mümkün kılınması ve Türkiye ve yakın coğrafyasının kalkınmasına yönelik, özgün bir Jeoekonomik Kalkınma Bankası tam da bu kurumsal çerçeveyi sağlarken somut projeleri hayata geçirebilir

Jeoekonomik Kalkınma Bankası'nın da BM kuruluşlarının önemli bir merkezi olmaya aday İstanbul'da kurulması, Türkiye'nin kalkınma ve ekonomi alanındaki avantajlarına ilaveten, jeoekonomik açıdan BRICS'in New Development Bank'a (NDB) da bir NATO ülkesinde alternatif yaratılması da yeni alternatif seçenekler sağlayacaktır. 

Türkiye'nin de üye olduğu Türk Devletleri Teşkilatı'nın (TDT) yanı sıra, 29 Ocak 2025'te Türkiye, Azerbaycan ve Özbekistan Dışişleri Bakanları üçlü zirvesi sonucu Ankara Deklarasyonu'nda belirtilen hedeflerin gerçekleştirilmesi için de Jeoekonomik Kalkınma Bankası benzeri bir kurumsal çerçeve hayata geçirilebilir.

Üçlü toplantı sonucu bildiride, ticaret, yatırım, sanayi, enerji, ulaştırma ve lojistik, ile dijitallik ve iletişim alanlarında ortak projelerin geliştirilmesi ve teşvik edileceği kamuoyuna duyuruldu.

Bildiride, Orta Koridor, Kafkasya'da Zengezur Koridoru, Avrupa Kafkasya Asya Ulaştırma Koridoru'nun (TRACECA) güçlendirilmesi, COP29 ve sürdürülebilir kalkınma amaçları gibi hususlar yer alıyor.

Dolayısıyla bu tarz projelerin de yer alması ve Afrika ülkelerinin de uzun solukta kalkınmalarına katkıda bulunulabilmesi bakımından, BM Dünya Gıda Programı gibi uluslararası kurumlarla iş birliğini somut biçimde yürütebilecek bir kurumsal kuruluş avantajlı olacaktır.
 


Türkiye'nin ancak son dönemde, artan önemine karşın, doğrudan yabancı yatırım çekme konusunda arzu edilen ölçüde yatırım çekemediği de maalesef gözlemleniyor.

Mısır gibi ülkeler, bilhassa üretim alanlarında daha fazla yabancı yatırımcılar için cazip ülkelerdir.

Türkiye'nin ekonomik olarak belki de son yıllarda en önemli başarısı savunma sanayi ve insansız hava araçlarıdır (İHA'lar). 

Turizm'de dahi şuursuz bir kitle turizmiyle doğanın taşıma kapasitesinin çok üzerinde ziyaretçi gelirken, o ziyaretçiler için cazip olan doğal varlıklar ne yazık ki aynı etkinlikte korunamamaktadır (tıpkı Salda gölünde olduğu gibi).

Turist sayısı çok gibi gözükse dahi turist başına harcanan para ancak dünya ortalamasına denk gelmektedir ve İspanya, Yunanistan, İtalya ve Fransa gibi diğer Akdeniz ülkelerinin gerisinde.

Bu bağlamda doğal varlıkları koruyan, taşıma kapasitesini geliştiren ve sadece nicelik olarak değil, daha nitelikli turizm çeşitleriyle de hem ülke ekonomisine ve Türkiye markasına katkıda bulunulurken hem de doğanın korunması gerekir.

Böylece, Türkiye'nin doğu ile batı arası bir köprü olmaktan öte, yatırımlar ve uluslararası kuruluşlar, enerji ve ticaret, hem jeopolitik hem de ekonomik açıdan cazibe merkezi olması gerekir.  

Yabancı yatırımcıları çekebilmek için şeffaf ve öngörülebilir, uluslararası insan hakları ve ekonomik yönetişim standartlarıyla uyumlu kurumsal yapıların güçlendirilmesi lazım.

Kurallara dayalı öngörülebilir ve şeffaf bir ekonomik kuruluş, ülke ve bölge genelinde iyi yönetişim (good governance) ilkelerinin de yayılmasına ve dolayısıyla daha fazla yatırım çekebilme hususuna önem verilecektir.

Bilhassa uluslararası yönetişim bakımından ve iyi yönetişim bakımından, uluslararası kuruluşlarla yapılacak iş birliği faydalı olacaktır. 

Adalete ve uluslararası normlara uyumlu kurumsal yapıların olması, özellikle de özel sektörden finansman sağlanabilmesi için gerekli.  

İstanbul merkezli firmalar ve yeni kurumsal bir bankanın olması hem uluslararası kuruluşlara hem de yabancı yatırımcılara güven verece hususlar.

Bu sayede, uluslararası yardım kuruluşları ve diğer uluslararası kurum ve kuruluşların da fonları sayesinde Orta Koridor gibi stratejik amaçlar doğrultusunda gerekli lojistik ve altyapı kapasitesinin de geliştirilmesi mümkün olur. 

Neticede, Türkiye'nin stratejik rotalardaki alternatifleri üzerinde güçlü tedarik zincirleri için altyapısı olması bölgeye yardım ulaştırılmasına da destek olacaktır.

Türkiye'nin de kalkınması bu bağlamda önemlidir. Önümüzde Dünyamızı ve ülkemizi bekleyen süreçte bir yandan NATO ve ABD, diğer yandan Çin ve Rusya ile BRICS ülkeleri ile olan ilişkilerin nasıl geliştiği, dünya ekonomisini etkileyecektir. 

Türkiye'nin de bir yandan doğu ile batı arası dengeli politikalar geliştirirken, diğer yandan da zaten parçası olduğu TDT'ye ilaveten NATO, AGİT ve OECD gibi kurumlar ile BM Kuruluşlarının da desteğiyle İstanbul'un uluslararası kalkınma alanında bir merkez haline gelmesi fırsatından yararlanılarak jeoekonomik avantajlar da elde edilmeli. 

Türkiye'nin Jeopolitik konumu sayesinde somut jeoekonomik avantajlar sağlanabilmesi, Türkiye'nin hem ekonomik ve diplomatik gücünü artıracaktır. 

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU