Siyasal İslam'ın yanılgıları

"Cahil fısıltılarınızın sizi cehalete ve akılsızlığa sürüklemesine izin vermeyin"

Görsel: Freepik

Resmî eğitimimizin büyük bir bölümünün İslam öncesi tarihi göz ardı ettiği ve öğrencilerine bu dönemin tam bir karanlık ve cahiliye dönemi olduğu fikrini aşıladığı şüphesizdir.

Bazı dinî diziler de bu imajı pekiştirir nitelikte olup, İslam öncesi insanları tümüyle kötü olarak tasvir ettiler.

Bu tanımlama daha sonra pek çok antik medeniyeti de kapsayacak şekilde genişletildi.

Bunu tek bir nedenle söylüyorum; o da siyasal İslamcı grupların bu sayede İslam’ın hoşgörülü yanını göstermek yerine, insanları aldatarak kendi vizyonlarını empoze etmeye çalışmalarıdır.

Bu duygusal ayrışma, durumun özgüllüğünden ölçüyü genelleştirmeye kadar uzandı.

Kendini tarihsel cahiliye ile sınırlamadı, çağdaş bir yatay cahiliye yarattı.

Genç nesil, dinine karşı olanlara karşı düşmanca davranmayı ondan öğrendi.

Siyasal İslamcı gruplar bunu vatandaşlık devletini yok etme çabalarında kullandılar.

Devleti ve toplumu, savaş yoluyla bile olsa karanlıktan aydınlığa çıkarılması gereken "cahiliye halkı" konumuna yerleştirdiler.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Metinlere sıkı sıkı bağlı bu tarih dışı bakış açısı, tek bir taşla iki amacı birden gerçekleştiriyordu; vatandaşlığa dayalı devlette bilgi ve yasamayı modernleştirmeyi engellemek, tarihi anlama ve ondan yararlanma olanağını elimizden almak.

İkisinin de birbiriyle bağlantısı var, çünkü çağdaş siyasal hafızamız İslam'ın ait olduğu siyasal dönemle, büyük imparatorluklar dönemiyle dolu.

Onun selefi hakkında ise putperest, gerici ve değersiz olduğu dışında hiçbir şey bilmiyor.

Oysa gerçek farklı.

Avrupa da Rönesans döneminde kendi "cahiliye dönemine" geri döndü.

Ama bunu bazılarının iddia ettiği gibi Hristiyan dinine nispet olsun diye değil, girmek üzere olduğu yeni yolda kendisine bir rehber aradığı için yaptı.

O da yüzyıllar boyunca Roma'nın merkezî liderliği altında yaşamış ve siyasi kararları bu liderlik tarafından kontrol edilmişti.

Kendi umut ve beklentilerini inşa etmek istediğinde, iyi ve kötü, doğru ve yanlış ikiliğinin ötesinde düşünmeyi bilmediğinden, farklı bir şekilde düşünemedi.

Aristoteles'in diyaloglarına, Platon'un fikirlerine, Sokrates'in sorularına, Cicero'nun yazılarından ve antik Mısır felsefesinden kendisine ulaşan az miktardaki bilgiye dönmekten başka çaresi yoktu.


Biz de bölgemizde -en azından siyasi açıdan- benzer bir durum yaşıyoruz.

İttifak kurmayı, savaş ve barış meselelerini yönetmeyi bilmiyoruz.

Velayetten devlete, ümmet ve mezhep unsurlarından, farklılıklarına rağmen eşit vatandaşlara nasıl geçileceğini bilmiyoruz.

Biz sadece kişinin kendi dinindekilere dost, diğerlerine düşman olması gerektiğini biliyoruz.

Aynı dine mensup olanların farklı siyasi inançlar ve arzular nedeniyle çekişebileceğini, bu yüzden bazılarının diğerleri için tehlike oluşturabileceğini göz ardı ediyoruz.


Daha önemlisi ama daha gizli olanı ise kendimize olan güvenimizi yitirmiş olmamızdır.

Bu bağlamda çok şey söylendi ve elbette siyasal İslamcı gruplar bunları kendi görüşlerini halk arasında yaymak için kullandılar.

Ama siyasette her şey bir amaca yönelik ittifaklardan, dini inançlara bakılmaksızın, barış için ittifaklar ya da savaş ve genişleme için ittifaklardan ibarettir.

Şimdi mesele, sizinle barış içinde olanlarla barış içinde yaşamak, hangi dine mensup olursa olsun, size düşmanlık edenlerin tehlikesini de defetmektir.
 


Bu, kültürdeki dinsel boyutun varlığını ortadan kaldırmıyor.

Buysa, toplumlar içinde ve ülkeler arasında iyi ilişkileri, iyi komşuluğu ve iş birliğini teşvik etmek için yatırım yapılması gereken bir boyuttur.

Oysa siyasal İslamcı gruplar bunu tam tersi şekilde kullanıyorlar; toplum içinde ve komşu ülkeler arasında ayrılığa yol açmak, komplo kurmak ve zayıflatmak için kullanıyorlar.

Cahiliye- İslam öncesi dönem ikiliği, tarihi olduğu gibi görmemize engel oluyor.

Kuş, başını kuma gömdüğünde gerçeklik ortadan kalkmaz; etrafındakiler tarafından görülebilir halde kalır.

Aslında bu bölgenin köklü bir tarihi yapısı var.

Bir kısmı İslam içerisinde erimiş, bir kısmı tarihî şartlar sebebiyle azalmış, bir kısmı da göç etmiş.

Diğerleri ise hâlâ farklı kimliklerini benimsemeyi sürdürüyorlar.

İster Müslüman olsun ister Arapça bilmesin ister farklı bir dine mensup olsun, bu halkları düşman olarak görmemeliyiz.

Bu noktada gençlere imparatorluklar öncesi tarihi okuyup öğretmek önemli, çünkü bu hoşgörüyü öğretir, bizi çevremizdeki dünyayla siyasi iletişim kurma konusunda daha yetenekli kılar.

Böylece küresel tartışmalarda, neyi savunduğumuzu, neye karşı çıktığımızı bilmediğimiz için sadece tartışmak için tartışıyormuşuz gibi görünmeyiz.

Tarihi araştırma hakaret, kin ve düşmanlık amacıyla yapılmaz.

Birinci ve en önemli amaç bilgidir, zira o tıpta, ekonomide, siyasette ve uzay biliminde olsun, iyiliğin kaynağıdır.

Bu konuda Sokrates, "Yalnızca bir iyi vardır. o da bilgi ve yalnızca bir kötü vardır, o da cehalet" diyecek kadar ileri gitmiştir.

Cahil fısıltılarınızın sizi cehalete ve akılsızlığa sürüklemesine izin vermeyin.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

Şarku'l Avsat

DAHA FAZLA HABER OKU