Trump ve çatışmanın tanımı: Politikaya alternatif olarak ekonomi

"Bunlar çözüm değil, bölgeyi dar, seçkinci, milliyetçi, kimlikçi hesaplara göre yeniden şekillendirmeye yönelik tehlikeli ve raf ömrü kısa girişimlerdir"

Donald Trump ile ABD'nin Ortadoğu Temsilcisi Steve Witkoff / Fotoğraf: Reuters

Geçen salı günü (25 Mart 2025) meslektaşım Nedim Kuteyş, Trump'ın Ortadoğu Temsilcisi Steve Witkoff'un gazeteci Tucker Carlson'a verdiği röportaja dayanarak Şarku'l Avsat'ta Başkan Donald Trump yönetiminde ABD'nin Ortadoğu politikasını ele alan bir makale yazdı.

Meslektaşım Kuteyş, yazısında herhangi bir pozisyon benimsemedi, daha çok Trump'ın genel politikasını ve özelde de bölgeye yönelik politikasını sunmakla yetindi.

Witkoff'un röportajının ve meslektaşım Kuteyş'in makalesinin içerdikleri bazı hususların, özellikle de Trump'ın bölgeye yönelik politikasını hem içeride hem de uluslararası alanda her düzeydeki politika ve eylemlerinden ayrıştırmaları açısından tartışılmaları gerekiyor.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Öncelikle Trump'ın görevdeki 50 gün boyunca yaptığı icraatları, Ortadoğu'ya yönelik planlarından ayırmak zor.

En önemli iç icraatları arasında yargının ikinci plana itilmesi, üniversitelerin sindirilmesi, politikalarına karşı çıkanlara yönelik muamelesi, binlerce yasal ve kaçak göçmenin sınır dışı edilmesi, medya ve gazetecilere karşı durulması yer alıyor.

Dış icraatlarına gelince ki meselenin bam teli de budur, sanki ulusal haklar ve egemenliğin her türlü rolünü görmezden gelerek, büyük güçlerin iradesini daha az güçlü olanlara dayatmaya çalışıyormuş gibi görünüyor.

Bu, "Önce ABD" dediği politikanın önceliklerine uyan dar çıkarlar uğruna diğer ülkelerin veya halkların iradesini görmezden gelerek uluslararası ilişkilerin temellerini sarsan bir yaklaşım.

Başka ülkelerin topraklarına ve haklarına zorla el konulmasını meşrulaştıran, Kanada'yı 51. eyalet yapmayı, Grönland ve Panama Kanalı'nı ele geçirmeyi, Rusya'nın Ukrayna'ya yönelik savaşını haklı çıkarmayı ve Avrupalı müttefiklerle 80 yılı aşkın süredir devam eden ilişkileri sabote etmeyi açıkça dillendiren bir yaklaşım.


İkinci olarak, meslektaşım Kuteyş bu dönemde yeni bir Amerikan siyasi düşüncesinden bahsetti.

Aslında buna ne ideolojik ne de siyasal düşünce olarak tanımlanabilecek, aksine, hayatın her alanına dokunan muhafazakâr bir devrim çerçevesinde dağınık bir fikir ve vizyon topluluğundan oluşan yeni bir politika demek daha doğru olur.

Söz konusu politika süper zenginler ve aşırı sağın elitleri tarafından benimseniyor ve ihtiyaç duyulan siyasi pozisyonları yorumluyor; bunun da dış politikaya yansımaması zor.

İşte bu yüzden Witkoff'un sözleri çok korkutucu, çünkü o, Ortadoğu'ya ilişkin vizyonunu "ekonomi ve güvenlik yoluyla istikrar"a inanan bu seçkinci kesimin düşüncesiyle sınırlamış.

Filistin-İsrail çatışmasına da uygulanan bu düşünce, onu yeniden tanımlıyor, "varoluşsal bir siyasal çatışma" olmaktan çıkarıp, kapsamlı bir ekonomik ve güvenlik projesine dönüştürüyor.


Trump iktidara geldiğinden beri Ortadoğu'da barış konusunda "ekonomik barış" diye adlandırılabilecek bir yaklaşım benimsiyor.

Yaklaşımın özü, ilgili ülke ve gruplara siyasi çözüm önerilerini kabul etmeleri karşılığında ekonomik teşvikler ve büyük yatırımlar sunuyor.

Bu yaklaşım, halkların taleplerini karşılamaktan ziyade ekonomik çıkarları esas alan bir çözüm olarak tanımlanan "Yüzyılın Anlaşması" ile vücut bulmuştu.

Bu durum da bize Yüzyılın Anlaşması'nın gerçekleşmediğini hatırlatıyor, tıpkı İbrahim Anlaşmaları'nın 2023'te alevlenen ve alevleri hâlâ sönmeyen Gazze ve Lübnan savaşlarını engelleyememesi gibi.

Bunun sebebi, birbirini takip eden ABD yönetimlerinin, özellikle de Trump yönetiminin, Sayın Witkoff'un iddia ettiği gibi krizin kökenine inmemiş olmasıdır.

Dahası Trump yönetimi kapsamlı çözümü ve iki devletli çözümü görmezden geliyor, hatta reddediyor.

Witkoff, gerçeği görmezden gelmekte daha da ileri giderek, Hamas'ın değişmez bir durum olmadığına inanıyor; bu da dolaylı olarak Filistin Ulusal Otoritesi'nin Gazze ve Batı Şeria'daki rolü fikrini kuşatmak anlamına geliyor.

Bu ABD yönetiminin Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas'a veya sadece bir Arap-Filistin yönetimi çağrısında bulunan Gazze'ye yönelik Arap-Mısır planına herhangi bir rol vermeyi reddettiği yönündeki söylentileri teyit ediyor.
 


Trump'ın yaklaşımının olumlu yanı, İran'ın bölgedeki rolü, Husi tehdidi ve Kürt sorunu gibi konuların önceki yönetimlerin benimsediği yaklaşımdan farklı bir şekilde ele alınması konusundaki ısrarıdır.

Ancak bu da yeterli değil; zira Filistin halkına kendi kaderini tayin hakkı tanınmadığı takdirde Filistin kartı, İran ve müttefiklerinin elinden tamamen alınamayacaktır.

Trump'ın vizyonu bölgenin gerçekliğini ve karmaşıklığını anlamada aşırı basitleştirici bir bakış açısını yansıtıyor.

Kökleşmiş siyasal krizlerin çözümünde ekonomik çözümlerin yeterli olduğunu varsayıyor.

Ancak Filistin meselesi sadece geçim sıkıntısı, ekonomik durumu iyileştirme, siyasi haklara alternatif olarak yatırımlar çekme meselesi değil.

Bilakis, müzakere konusu olamayacak bir ulusal ve insan hakları meselesidir ve milyonlarca Filistinli, davalarını varoluşsal bir siyasi mücadele olarak görüyor.


Trump'ın politikalarının sonuçları sadece bölgeyle sınırlı kalmayacak, aynı zamanda genel olarak uluslararası ilişkilerde de görülecek.

ABD'nin siyasi ilke ve haklardan ziyade ekonomik çıkarları esas alan bir yaklaşıma yönelmesi, küresel çatışmalarda tarafsız arabulucu konumunu daha da zayıflatıyor.

Meslektaşım Kuteyş'in "Bu ekolün barındırdığı fırsatlar ve riskler göz önüne alındığında yeni bir gerçekçilik" çağrısı bir zorunluluktur.

Ama bu, zorla bir oldubittinin dayatılmasına, sınırların değiştirilmesine, Filistin'in siyasi haklardan ayrı bir ekonomik gayrimenkul projesine dönüştürülmesine, Suriye ve Lübnan'ın istikrarsızlaştırılmasına, güvenliğin satın alınabileceğinin düşünülmesine izin vermeyi haklı çıkarmaz.

Bunlar çözüm değil, bölgeyi dar, seçkinci, milliyetçi, kimlikçi hesaplara göre yeniden şekillendirmeye yönelik tehlikeli ve raf ömrü kısa girişimlerdir.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

Şarku'l Avsat

DAHA FAZLA HABER OKU