AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın CHP'ye çektirdiği operasyon beklenmedik sonuçlar verdi.
"İktidarın beklemediği sonuçlar" demek belki daha doğrudur.
Cumhurbaşkanlığına adaylığını çoktandır ilan etmiş bulunan ve partisini bunun için harekete geçiren İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun 30 küsur yıl önce aldığı üniversite diploması iptal edildi.
Ardından Büyükşehir Belediyesi'ni yöneten bazı kişiler ve bazı ilçe belediye yöneticileri hakkında yolsuzluk ve bir süredir iki tarafı keskin kılıç gibi kestiği düşünülen "teröre destek" gibi bir suçlamayla soruşturma başlatıldı.
İmamoğlu başta olmak üzere, 100 kadar kişi bu suçlardan tutuklandı.
Son CHP kongresini iptal etmek için de başlanan bir süreç devam ediyordu.
CHP'ye kayyım atanacağı söylentileri vardı.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
"Terör" kavramından fena halde ürken ve elbette hükümetin yaptığı ihalelerde büyük yolsuzluklar yapıldığına inanan halk kitleleri, bu suçlamaların gerçekliğine inanmadılar.
Bu operasyonların mevcut cumhurbaşkanının yeniden seçilmek için rakiplerini yok etme eylemi olduğunu gördüler.
Serbest seçimlerin tehlikeye girdiğini, iktidarın diktatörlükle yönetilen ülkelerde olduğu gibi sürekli başta kalmak için muhalefete göz açtırmama eylemi olduğunu anladılar.
Bu o kadar açıktı ki iktidara göbekten bağlı bir kısım partici dışında kimse iddiaları ciddiye almadı.
7-8 gün süren bu operasyon şu sonuçları doğurdu.
Birincisi: Özgür Özel yönetimindeki CHP kadrolarının derlenip toparlanmasına neden oldu. Parti içi çekişmelerin bir yana bırakılarak partililerin tek vücut olmalarını sağladı.
İkincisi: CHP'nin muhalefet yapma biçimini değiştirdi. Parti, salon toplantılarında, Meclis'te, haftalık grup birleşimlerinde açıklama yapma yerine, iktidar mücadelesinin en etkili biçimi olan meydanlara indi. Saraçhanede, diğer bazı illerin meydanlarında sabahlara kadar kararlı bir kitleyi ateşledi.
Üçüncüsü: Gezi eylemlerinden (2013) beri bastırılmış ve geri çekilen kitlelere yeniden mücadele için cesaretini toplamaya sevk etti. Özellikle siyasetle ilgilenmediği sanılan üniversite gençliğini alanlara çekti ve onların mücadelenin sürükleyici gücü haline getirdi.
Dördüncüsü: Muhalefetin cumhurbaşkanı adayının ününü ve gücünü daha da görünür ve kabul edilir hâle getirdi.
Beşincisi: Kitlelerin gözünde Recep Tayyip Erdoğan'ın ve çevresinin ne pahasına olursa olsun iktidarda kalmakta kararlı olduğu, bunun için yapmayacağı şeyin bulunmadığı kanısını güçlendirdi.
Kendi ayağına kurşun sıkmak
İntihar etmeye karar vermiş olanların dışında hiç kimse bilerek kendi zararına olacak bir işe girişmez.
Ancak herkesin iyi bir strateji ustası olması beklenemez.
Bazı insanlar vardır ki, kazanmak için girdikleri bir işten zararlı çıkarlar.
Kumar oynamak da böyledir.
Enver Paşa, Türkiye'yi Almanların müttefiki olarak savaşa sokarken ne umuyordu, ne buldu?
Bir de Müdafaai Hukukçuların ayranı üfleyerek içecek kadar tedbirli, sabırlı, kitlelerin içinde bulundukları maddi durum ve ruh hallerini hesaba katan tutumuna bakalım.. İkisi arasındaki fark basiret farkıdır.
AKP iktidarı, doluya koyuyor almıyor, boşa koyuyor, dolmuyor.
Elinden gelse, ekonomik çöküntüye bir çare bulur ama hoşafın yağı bitmiş.
O şimdi, iktidarda kalmak için güvenlik güçlerini ve adliye örgütünü kullanıyor.
Ama sonuçta milletle başa çıkılamayacağını anlayacak.
Bunu millete ve rejime daha fazla hasar vermeden anlasa iyi olur.
AKP iktidarının bugünkü durumu ile Demokrat Parti'nin 1960'lara doğru muhalefete karşı tutumu arasında benzerlikler var.
İnönü'yü meydanlarda konuşturmamak, Radyoyu Vatan Cephesi adını verdiği yandaşların listesini yayımlayan bir organ olarak kullanmak, CHP'yi kapatmak için Tahkikat Komisyonları kurmak, yazarları hapsetmek bu benzerliklerden bazılarıdır.
Bütün bu tedbirler, Demokrat Parti'nin yararına olmamıştı.
Türkiye'nin siyasi tarihi, hükümete karşı yapılan darbeler gibi hükümetin siyaset kurumuna yaptığı darbeler de yaşadı.
1925 Takrir-i Sükûn kanunu ile Menderes yönetiminin CHP'ye karşı gösterdiği antidemokratik tutum bunlardandır.
1925'te iktidar, muhalefeti susturacak güçteydi.
Menderes'in ise bu güç araçlarına sahip olmadığı anlaşıldı.
Bugünkü dengeler de iktidardan değil, muhalefetten yanadır.
Bu yazı için görüş biriktirdiğim günlerde karşılaştığım ve telefonla görüştüğüm kişilere "Bu işten kim kazançlı çıktı, kim zarar etti?" diye sordum.
Hemen herkes AKP'nin kendi ayağına kurşun sıktığını söyledi.
Durum, herkesin görebileceği kadar açıktır.
CHP ve belediyelere yapılan operasyonlardan AKP (Erdoğan) zararlı çıkmış, başta CHP olmak üzere muhalefet kazanmıştır.
Bana ulaşan kitaplar
1. Ali F. Bilir, Döngüde Bir Yusuf, roman, İstanbul-2018, e yayınları,183 s.
2. F. Saadet Bilir, Ali F. Bilir, Abdülkadir Bulut'a Sevgi Sözleri, İstanbul-2010, e Yayınları, 454 s.
3. Yücel Coşkun, Bir Çift Söz, şiirler, Tekirdağ, 2022, 205 s.
4. Yücel Cokun, Irmaklardan Dağlara, çocuk şiirleri, Tekirdağ-2022, 76 s.
5. Barış Mutluay, Ziya Yılmaz, Yaşamı ve Siyasal Mücadelesi, İstanbul-2025, Ayrıntı Yayınları, 464 s.
6. Ahmet Erdoğdu, Çanakkale 1915 (125. Alay'ın (Adana Alayı) Atatürk'ün Emrinde 20 Gün), 1. Kitap, Ankara-2025, 237 s.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish