Trump ABD'sinin stratejisini kabaca şu şekilde özetleyebiliriz: Enerjimizi, kaynaklarımızı, gücümüzü dünyaya nizam vermeye çalışarak ve bunda başarısız olarak çarçur edeceğimize, bunları içerde ve çevremizde yığılmış sorunları çözmeye seferber edelim.
Haliyle bu strateji, emperyalist amaçlarından vazgeçmemekle birlikte ABD'nin belirli bölgelerden çekilmesi anlamına da geliyor.
Boşluğu doldurma sevdası
Bu stratejinin ABD'de iktidara gelişi, doğal olarak Avrupa'daki gelişmeleri yakından etkiledi ve siyasal kamplaşmayı daha da derinleştirdi.
Birincisi, Avrupa'da şahinler olarak adlandırabileceğimiz iktidarlar ABD'nin bu geri çekilmesiyle doğacak boşluğu doldurma sevdasına kapıldı.
İngiltere, Fransa ve Almanya gibi Avrupa'nın başat ülkeleri bu ihtiralarını gerçekleştirmek için ciddi bir militarizasyon ve silahlanma süreci içine girdi.
Birinci Trump döneminden beri
Aslında bu süreç yeni değil. Bu ülkeler birinci Trump döneminde dünyanın gidişatını görmüşler ve bu yönde eğilimler içine girmişlerdi.
O dönemde Macron'un "NATO'nun beyin ölümü gerçekleşti" açıklaması, evet, bir taraftan Avrupa'nın ABD'ye isyanını yansıtıyordu ama esas olarak karşı çıkılan Trump Amerika'sıydı.
Ne de olsa Biden gelince Macron o sözlerini hemen unutacak ve Washington'un küreselcileriyle NATO'yu tahkim edecek her türlü adımı atacaktı.
Macron Fransa'sı birinci Trump döneminde Afrika, Doğu Akdeniz, Güney Kafkasya gibi bölgelerde de etkinliğini artırma çabası içine girmiş, fakat başarısızlığa uğramıştı.
İngiltere de bunun önemli örneklerinden… Londra, ABD'nin açtığı boşluğu doldurmak üzere "Global Britain" stratejisini daha o dönemlerden geliştirmeye başlamış ve Suriye'den Karadeniz'e Pasifik'e kadar yoğun bir faaliyet içine girmeye başlamıştı.
Ukrayna meselesinde ABD-İngiltere kapışması
Elbette Trump'ın ikinci dönem başkanlığı, ilk yansımasını Ukrayna meselesinde gösterdi.
Gerçi ABD, daha Biden döneminin son dönemlerinde de Ukrayna konusunda gerçekliklerle yüzleşmiş, atılacak geri adımların sinyallerini vermişti.
Hatta İngiltere ile Ukrayna üzerinden birbirlerine sert salvolar atmaktan da geri durmuyorlardı.
Seçimleri Kamala bile kazansa, Trump kadar radikal olmasa da Biden saldırganlığından vazgeçilecekti.
Ve sonuç olarak ABD'de gerçekçi kanat üstün geldi ve Trump'ı iktidara taşıdı.
Ukrayna meselesinde iki cephe
Bu gelişme, Ukrayna çatışmasında iki cephenin oluşmasına neden oldu: Çatışmayı sonlandırmak ve barış masasını kurmak isteyen Trump-Putin inisiyatifi ve savaşı uzatmaya, Ukrayna'yı Rusya'nın üzerine daha da sürmeye çalışan ve bunun için hiçbir provokasyondan kaçınmayan Avrupa'nın şahinleri.
Ukrayna Savaşının kaybedeni: Avrupa
Ancak Avrupa'nın durumu belli: Rusya'ya yönelik yaptırımlar, Rusya'yı değil, esasen Avrupa'yı vurdu. Bunu kabul etmeyen yok.
Ucuz, hızlı, güvenilir Kuzey Akımı 2 projesinden vazgeçmek, hatta vazgeçmenin ötesinde belki de bu projeye yönelik sabotajın içinde yer almak Avrupa'yı ciddi bir enerji krizine sürükledi.
Bu kriz, sadece sıradan Avrupalının cebini yakmadı, Avrupa sanayisine çok ciddi bir darbe vurdu.
Avrupa, bu yaptırımlarla hem Rusya pazarını kaybetti, hem de Rusya'nın yeraltı ve yerüstü kaynaklarından da oldu.
Bu sürecin Avrupa'yı sanayisizleşmeye doğru götürdüğünü bizzat her gün Batı basınından okuyoruz.
Kapanan fabrikalar, iflas eden şirketler birbirini takip ediyor.
Durumun vahametini bizzat Alman, Fransız, İngiliz basını yazıp duruyor.
Avrupa, Bidenların peşine takılmasının faturasını ağır ödüyor.
Hatta günün sonunda Avrupa, barış görüşmeleri için kurulan masaya dahi alınmıyor, sürecin dışında bırakılıyor.
Ciddi bir ekonomik ve siyasal yenilgi yaşanırken Avrupa, dünyadaki ağırlığını hızla kaybediyor.
Hatada ısrar
Ancak ilginçtir, Avrupa, bu savaşın kaybedenleri listesinde en tepede yer almasına rağmen savaşı sürdürmek konusunda daha da kararlı bir çizgi izliyor.
Bidenların işi zaten bitti, hatta ABD bundan dersler çıkartarak başka bir yöne girdi ama Avrupa, ciddi bir yenilgiye yol açan bu hatada ısrar ediyor.
Çok açık, Avrupa'nın şahinleri ABD'nin açtığı boşluğu doldurmak istiyor.
Topyekûn savaş hazırlığı
Avrupa'nın silahlanması tam gaz devam ediyor.
Savaş bütçeleri birkaç katına çıkmış durumda. Ukrayna'ya silah sevkiyatı da aynı hızla ilerliyor.
Avrupa'nın savaşa hazırlığı, sadece bunlarla da sınırlı değil: Almanya'da zorunlu askerlik geri getiriliyor, Alman Stern dergisi gençlere savaşa hazırlanmaları çağrısında bulunuyor, Avrupa ülkeleri sağlık sistemlerini savaşa uygun hale getirmek için tedbirler alıyor, Avusturya Savunma Bakanı gençlerin asker olamayacak kadar şişman olmasından yakınıyor...
Hepsinden daha da vahimi Alman generalleri Kırım Köprüsü'nü vuracak planlar yapıyor.
Bu sızarak ifşa olanı, "acaba ortaya çıkmayan bunun gibi başka hangi planlar var?" sorusu haklı olarak aklımıza geliyor.
Sadece Almanya, Fransa, İngiltere'si değil, en ılımlı gözükebilecek İsveç'i, Finlandiya'sı, elbette Baltık ülkeleri vs. de bu hazırlıklar içerisinde yer alıyor.
Topyekûn bir hazırlık söz konusu. Tabii bu, Avrupa'nın illa Rusya'ya savaş açacağı vs. anlamına gelmez ama gelecek planlarını bunun üzerine kurdukları, "karşı tarafı" bu yolla yıldırmaya çalıştıkları kesin.
İçeride siyasal ve toplumsal baskı şiddetleniyor
Avrupa'da savaşa hazırlıklarına paralel içeride de sert tedbirler alınıyor, olağanüstü uygulamalara başvuruluyor.
Almanya'da AfD'yi yasadışı ilan etme çalışmaları, Fransa'da Le Pen'e yönelik tertipler, Romanya'da sonuçları işlerine gelmeyen seçimlerin iptali ve Calin Georgescu'ya siyasi yasak getirilmesi Avrupa'da olağan günlerden geçmediğimizin kanıtı.
Bizzat ABD Başkan Yardımcısı Vance, Münih Konferansı'nda yaptığı konuşmada Avrupalı seçkinlerin ifade özgürlüğü ve demokrasiyi tehlikeye attığını söylemiş ve ardından "Avrupa'ya karşı en çok endişelendiğim tehdit Rusya ya da Çin değil, içeriden gelen tehdit" şeklinde devam etmişti.
Olağanüstü bir baskı Filistin konusunda da söz konusu.
Kısacası ekonomik kriz, savaş hazırlığı ve iç baskı eşgüdümlü ilerliyor.
Ekonomik krizden çıkmanın kolay yolu
Avrupa, ekonomik krizden çıkışı silah sanayisini canlandırmakta buluyor.
Ama bu silahlanma sadece bununla açıklanamaz.
Yukarıda işaret ettiğimiz gibi topyekûn bir hazırlık var. Toplumsal ve siyasal düzlemde de…
Ayrıca ekonomiyi düzeltmenin çok daha kolay bir yolu var: Kuzey Akımı'nın vanasını açarsın, dolarla pahalı kaya gazı alacağına, avroyla daha ucuz ve hızlı Rus gazı alırsın, Rusya'ya yaptırımları kaldırırsın, Rusya pazarına yeniden girersin…
Sırf bunlar bile Avrupa sanayisi için ciddi değişimlere neden olur, hatta sıradan insanların elektrik faturalarına kadar yansır.
Üstüne üstlük artık seni bu yaptırımlara uymaya zorlayan bir ABD yönetimi de yok.
Avrupa hükümetlerinden umut yok
Ancak Avrupa'dan buna yönelik hiçbir işaret gelmiyor.
Tam tersi yeni yaptırımlar açıklanmaya devam ediyor.
Trump ise Bidenların ve Avrupalı şahinlerin sabote ettiği Kuzey Akımı'nın işletmesini almak peşinde.
Avrupa'ya Rus gazını okyanus ötesinden Rusya ve Avrupa'nın birlikte yaptığı Kuzey Akımı üzerinden satacak.
Avrupa'da işler gerçekten içler acısı…
Üstüne bu savaş hazırlıkları halkını sırtına binen yükü de artıracak. Kaçınılmaz…
Avrupa'nın şahinlerinin derdinin barış içinde ekonomik krizi aşmak olmadığı anlaşılıyor.
Hepsi yeni ABD olmak peşinde, Biden'ın rolünü üstlenmek niyetinde.
Bir de buna yeni Avrupa Güvenlik Sistemi'ni de eklemek gerekir.
Avrupalı şahinlerin saldırgan çizgisi bu yeni güvenlik sistemine de yansıyor.
Depolara dolduracakları silahların bir şekilde kullanılması da gerekiyor.
Türkiye açısından önemi
Avrupa'nın bu çizgisi Türkiye açısından da ayrı bir önem taşıyor.
Türk hükümeti, hem Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın hem de Dışişleri Bakanı Hakan Fidan'ın ağzından yeni Avrupa Güvenlik Sistemi'ne Türkiye'nin katılım istediğini dile getirdiler.
Görülüyor ki, Erdoğan hükümeti, "stratejik AB üyeliği hedefi" uğruna Türkiye'nin Avrupa için güvenlik üretmesini teklif ediyor.
Peki, bu Türk Ordusu'nu kime karşı kullanmak anlamına geliyor?
Bunun yanıtı açık: Rusya'ya karşı.
Bu kadar can attıkları planın zaten başka bir amacı yok.
Elbette Türk Ordusu'nu böyle bir maceraya itemezsiniz, buna kimsenin gücü yetmez ama bu planlar içinde yer alma hevesiyle Türk-Rus ilişkilerinin altına dinamit döşersiniz, Türkiye'yi yalnızlaştırır, gerçek müttefiklerinin gözünde güvenilmez duruma getirirsiniz, Atlantik tehdidini dengeleyecek uluslararası ittifaklardan mahrum kalarak Batı karşısında teslim olursunuz.
Sadece Rusya'yla değil, Ukrayna'da barışı sabote edecek gruplaşmalar içinde yer almak ABD'yle de ilişkileri bozacak bir noktaya gelebilir.
Avrupa'nın silahlanması ve stratejik pusula
Bunların ötesinde Avrupa'nın militarizasyonu sadece Rusya'ya karşı da değil.
AB'nin Stratejik Pusula (2022) belgesi, Doğu Akdeniz'de ve Kıbrıs meselesinde Türkiye'nin haklarını tamamen hiçe sayıyor ve bir müdahale gücü kurulmasını öngörüyor.
Dolayısıyla Stratejik Pusula, sadece siyasi olarak değil, Türkiye'yi askeri anlamda da hedefi haline getiriyor.
Washington'un Doğu Akdeniz'e yoğunlaştığı ve İsrail'in Suriye'yi işgal ettiği bir süreçte ABD ve İsrail tehdidi elbette arka plana itilemez.
Ama Avrupa'nın silahlanması da bir o kadar küçümsenemez.
Hatta ve hatta Suriye ve Ukrayna'da İngiltere ile "işbirliği" adına bu süreç desteklenemez.
Türkiye'nin bundan hiçbir çıkarı olamaz. Bu zaten açık.
Ama sırf kişisel çıkarını düşünenler bile bundan "kârlı" çıkamaz.
Olacak olan adlarının "kaybedenler kulübüne" yazılması olur.
Avrupa'nın yolu çıkmaz
Evet, Avrupa'nın silahlanma yoluyla elde edebileceği hiçbir başarı yok. Bu yol çıkmaz.
Dünyanın gidişatı buna izin vermez. Ekonominin Atlantik'ten Pasifik'e kayması, dolar hegemonyasının tahtının sallanması, askeri dengelerin Avrasya lehine değişmesi, Avrasya ülkeleri arasında siyasal, askeri ve ekonomik birlikteliklerin her geçen gün güç kazanması ve çekim merkezi haline gelmesi, kısacası çok kutuplu bir dünyanın artık kurulmuş olması Avrupa'nın zorbalığına pabuç bırakmaz.
Avrupa'nın silah zoruyla Avrasya'yı dize getirmeye askeri ve ekonomik gücü yetecek durumda değil. Kısacası Avrupalı şahinlerin ihtiraslarıyla arzuları arasında geniş bir makas var.
Afrika ülkelerinden, eski sömürgelerinden bile bir bir kovulan Macron'un Avrasya'ya diş geçirmesi mümkün mü?
Tam da "tek dişi kalmış canavar"!
Başka bir Avrupa isteyenler de var
Ayrıca Avrupa'da başka bir Avrupa isteyenler de var.
Avrupa'nın şahinlerinin koltukları sallanıyor.
Almanya'da Merz daha koltuğa oturmadan AfD birinci parti konumuna geldi.
Le Pen'in nefesi her türlü engellemeye rağmen Macron'un ensesinde.
Benzer gelişmeler Avusturya, Romanya gibi ülkelerde de yaşanıyor.
Küreselcilerin gücü Orban'ı yıkmaya yetmedi, Slovakya'da Fico'yu öldüremediler.
Yaptırımlara karşı çıkan ve Rusya'yla iyi ilişkiler kurulmasını savunan güçler yükselişte.
Ayrıca Avrupalılar için savaş hiç de öyle benimsenebilecek bir şey değil.
Bunlar siyasal, akademik çevrelerde ve toplumda da bir talep olarak daha sık dile getirilmeye başlandı.
Avrupa'nın her yerinde bu temelde eylemler yapılıyor, etkinlikler düzenleniyor.
Örneğin en son 24 Nisan'da Viyana'da "Savaşsız ve Yaptırımsız Avrupa - Barışçıl bir Avrupa'da Yeni Ekonomi" başlıklı bir uluslararası konferans toplandı.
Bu konferansta Rusya'ya yönelik yaptırımların kaldırılması ve Avrupa iş dünyasının eşitlik, karşılıklı saygı ve iyi komşuluk ilkeleri temelinde "temiz bir sayfa" ile inşa edilmeye başlanması talep edildi, Avrupa'daki enerji krizinin Rusya olmadan çözülmesinin mümkün olmadığı, Avrupa'nın güvenliğinin ancak Avrasya coğrafyasında güvenlik ve barış ile birlikte sağlanabileceği vurgulandı ve Avrupa'daki ifade özgürlüğünün bastırılması ve sansür uygulamaları protesto edildi.
Uyanık olmak ve karşısında durmak gerek
Sonuç olarak Avrupa, şahinlerin eliyle bir maceraya sürükleniyor.
Bu maceranın şahinler açısında başarı şansı yok.
Ama hem ülkemize hem dünyaya vereceği zararlar var.
Bunun karşısında uyanık olmak ve Avrupa'daki silahlanmanın karşısında durmak bir görev olarak karşımızda duruyor.
*Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish