Diyarbakır surlarının ay ışığında parıldayan kara taşları arasından usul usul yükselen su çarkı hışırtısı…
8 asır sonra, Karabağ semasında yankılanan pervane uğultusuna karışıyor.
Mekânlar başka, çağlar başka; fakat Anadolu'nun mühendislik damarında atan yenilik tutkusu aynı ritmi sürdürüyor.
Nasıl ki 12'nci yüzyılda Ebû 'l‐İzz el Cezerî, "hareketi makineyle canlandırma" ülküsünü hidrolik düzeneklerine nakşederek şeyhler diyarında teknik bir uyanış başlattıysa; bugün Selçuk Bayraktar, insansız hava araçlarıyla gökyüzüne mührümüzü vurma iddiasını dillendiriyor.
Bir yanda hidrolik ustalığını estetikle harmanlayıp saray hayatının rutin dertlerine çözüm üreten Artuklu başmühendisi; diğer yanda uçuş kontrol algoritmalarını kodlayıp stratejik bağımsızlığın semavi nişanesini inşa eden çağdaş bir girişimci mühendis.
Aralarındaki yüzyıllar, ne mühendislik ideallerini ne de medeniyet iddiasını eskitmeye yetti.
Aksine, iki deha arasındaki köprü, Anadolu'nun "icatla var olma" karakterini berrak biçimde görünür kılıyor.
Tarihî süreklilik: Cezerî'nin mirası
Selçuklu ile Artuklu hanedanlarının sınır boylarında istikrar aradığı 12'nci yüzyıl, yalnız siyasî çalkantılar değil, mühendislikte de gözü pek bir atılım dönemiydi.
Diyarbakır Cizre hattında "el Cezerî" nisbesiyle anılan Ebû'l İzz İsmail bin Rezzaz, Artuklu Sarayı'nın başmühendisi olarak bu atılımın kalbinde yer aldı.
Onun 1206'da tamamladığı "el Câmi' Beyne'l İlm ve'l 'Amel en Nâfi' fî Ṣınâ'ati'l Ḥiyel" (kısaca Kitab ül Hiyel) yalnızca bir mekanik çizimler koleksiyonu değil, "yerli zihinsel sermaye"nin o çağ için çığır açıcı manifestosuydu.
Cezerî'nin makineleri, teorik bir meraktan değil, sarayın pratik ihtiyaçlarından doğmuştu.
Bu makineler, sadece teknik bir çözüm sunmakla kalmaz, aynı zamanda dönemin kültürel ve estetik anlayışını da yansıtır.
Örneğin, Fil Su Saati, zamanı gösteren bir işlevin ötesinde, estetik ve sembolik bir anlatı yaratacak şekilde tasarlanmış ilk "multimedya" düzenek olarak karşımıza çıkar.
Bunun yanı sıra, Otomatik İbrik ve Lavabo, saray protokolündeki abdest ritüelini daha hijyenik ve temassız bir hale getiren bir otomasyon örneği olarak dikkat çeker.
Bu, aynı zamanda teknolojinin pratik ve dini ritüellerle nasıl iç içe geçtiğini gösterir.
Son olarak, Çeşmeli Eğlence Otomatı, musiki eşliğinde suyun akışını senkronize ederek, mekanik bir tiyatro deneyimi yaratır.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Bu örnekler, Cezerî'de mühendisliğin salt işlevsel olmaktan öte, kültürel bir hizmet nitelik kazandığının kanıtıdır.
Saray erkânının hayat kalitesini yükseltmek, aynı zamanda gövde gösterisi niteliği taşımıştır.
Cezerî'nin çizimlerine bakıldığında mekanik parçaların bile nakış gibi işlenmiş olduğu görülür.
Burada, "güzelliğin işe engel değil, bilâkis teşvik" olduğu Osmanlı öncesi estetik felsefesi sezilir.
Dişlilerin altın varaklı tasviri ya da su kovanlarının hayvan figürleriyle bezenmesi, form ile işlevin çatışmadığı bir dünya görüşünü yansıtır; bu görüş, günümüzde TB 2'nin "zarif minimalizmi"yle yankı bulacaktır.
Kaynak metinlerde, Cezerî'nin pirinç, sedir ağacı, demir ve deri gibi bölgede kolay temin edilen malzemeleri tercih ettiği belirtilir.
Buna karşın kullandığı hidrolik pnömatik prensipler, İskenderiye gelenekleriyle İslam dünyasındaki matematik geometri sentezini buluşturarak evrensel bir mühendislik lisanı üretmiştir.
Cezerî'nin "yerli malzeme + küresel ilke" formülü, modern savunma endüstrisinde "millî tasarım + NATO standardı" şeklinde karşılık buluyor.
Kitab ül Hiyel'de her düzenek, sistematik bir şekilde sunulur ve her bir icat için çizim, fonksiyon şeması, parça listesi ve ölçü tablosu ile birlikte montaj bakım talimatları yer alır.
Bu yapı, sadece mühendislik açısından bir rehber olmanın ötesinde, günümüzün "açık kaynak donanım" anlayışının öncü bir örneği olarak karşımıza çıkar.
Cezerî'nin icatlarını bu şekilde detaylı bir şekilde sunması, bilgiyi yalnızca saklamakla kalmayıp, aynı zamanda başkalarına aktarmayı amaçlayan bir yaklaşım sergiler.
Selçuk Bayraktar'ın Teknofest'te prototip kodlarını ve tasarım süreçlerini genç mühendislerle paylaşma pratiği de Cezerî'nin sekiz asırlık "bilgiyi saklamayan usta" hatırasını günümüze taşır.
Bu, bilginin sürekli aktarılması ve herkesin erişimine açık hale getirilmesinin ne kadar önemli olduğunu vurgulayan bir geleneksel bakış açısını simgeler.
Cezerî'nin tasarımları, Latin çevirileriyle Avrupa Rönesansı'nın mekanik tahayyülünü beslemiş; Leonardo da Vinci'nin notlarında dahi izler bırakmıştır.
Dolayısıyla, Anadolu'nun Diyarbakır merkezli bu sessiz devrimi, coğrafi sınırları aşarak küresel bir inovasyon zincirinin ilk halkası olmuştur.
Bu küresel yankı, bugün Baykar İHA'larının 30'dan fazla ülkeye ihracıyla tekerrür eden bir miras niteliği taşıyor.
Selçuk Bayraktar ve millî teknoloji hamlesi
İstanbul'un tarihî yarımadasında büyüyen ve göğe bakmayı alışkanlık hâline getiren Selçuk Bayraktar, genç yaşta kendisini "Anadolu'nun uçan makineleri" hayaline adadı.
İTÜ'den mezuniyetinin ardından Massachusetts Institute of Technology'de otonom sistemler, Pennsylvania Üniversitesi'nde robotik kontrol üzerine çalışırken, zihninde tek bir soru dolaşıyordu:
Neden kendi göğümüzde kendi kanadımız olmasın?
2005'te aile şirketi Baykar'ın henüz birkaç kişilik Ar Ge laboratuvarına döndüğünde, yanıtı bulacağı uzun bir yürüyüş başlamıştı.
Bu yürüyüşün ilk meyvesi, 2007'deki mini İHA "Bayraktar Mini UAV" oldu; ama esas sıçrama, 2014'te gökyüzüyle buluşan Bayraktar TB 2 ile kayda geçti.
TB 2, 27 saat havada kalma süresi, 27 bin feet servis tavanı ve lazer güdümlü mühimmat entegrasyonuyla kendi sınıfında yeni bir parametreler bütünü tanımlıyordu.
2024 sonu itibarıyla 860 bin uçuş saatini aşarak dünya rekoru kıran platform, kara kuvvetlerinden sınır güvenliğine, deniz sahalarını korumaktan afet yönetimine dek geniş bir yelpazede görev aldı.
Bu süre zarfında Suriye, Libya, Karabağ ve Ukrayna sahalarında edindiği geri bildirimler, tasarım döngüsünü sürekli besledi; böylece TB 2, "sahadan öğrenen" yaşayan bir mühendislik organizmasına dönüştü.
Bayraktar, teknik başarısını toplumsal sinerjiye tahvil etmekte de tereddüt etmedi. 2018'de eşi Sümeyye Erdoğan Bayraktar'la birlikte başlattıkları Teknofest, kısa sürede dünyanın en büyük havacılık uzay teknoloji festivali oldu.
Birkaç yıl içinde 3-5 meraklı öğrenciden, 2024'te 1,2 milyon yarışmacı başvurusuna ve 2,5 milyon ziyaretçiye ulaşan bu dev organizasyon, aslında millî teknoloji hamlesinin sosyolojik motoruydu: lise atölyelerinden savunma sanayi devlerine kadar herkes aynı podyumda yer buldu.
Böylece mühendislik, elit uzmanların laboratuvarından çıkıp halkın teveccüh ettiği bir "millî mesele"ye dönüştü.
Bu kitlesel mobilizasyonun ardında, "stratejik bağımsızlık" kavramı tertemiz bir mühendislik gerekçesi olarak duruyordu.
Yıllarca dışa bağımlı kalınan hava platformları, kritik anlarda uygulanabilecek ihracat kısıtlamalarının zafiyetini çıplak biçimde göstermişti.
TB 2'nin yerli millî aviyonik donanımı, seyrüsefer sistemi, elektro optik taret ve mühimmatıyla yüzde 93'lük yerlilik oranına ulaşması, bu gerekçeyi ete kemiğe büründürdü.
Ardından Baykar'ın Akıncı TİHA ve Kızılelma muharip İHA projeleri geldi; yer hava füze savunmasından, yapay zekâ destekli sürü uçuşuna kadar pek çok yenilik, "ithal değil ihya" mottosunun pratik yansımalarıydı.
Diğer yandan Bayraktar, "mühendislik girişimcilik vatan savunması" üçgeninde kendine has bir etik tez de geliştirdi:
İHA'ların insansız yapısıyla personel zayiatını asgaride tutmak, teknolojiyi "can kurtaran kalkan" olarak konumlandırmak.
Bu söylem, Cezerî'nin "insana hizmet" ilkesini modern güvenlik paradigmasıyla harmanladı; dolayısıyla Bayraktar'ın projeleri, yalnızca güç projeksiyonu değil, aynı zamanda insan hayatını koruma idealini de taşıdı.
Selçuk Bayraktar, ülkenin savunma ekosistemine bir mühendislik platformundan daha fazlasını armağan etti:
Yerli tasarıma dayalı, toplumsal katılımla beslenen ve küresel pazarda rekabete giren özgüvenli bir teknoloji kültürü.
İşte bu kültür, Cezerî'nin asırlık mühendislik mirasını günümüz kodlarıyla yeniden sahneye taşıyarak, Anadolu'nun inovasyon damarının kesintisiz akışını doğruluyor.
Mühendislik felsefesinde ortak paydalar
Modern laboratuvarların steril beyaz ışığıyla Orta Çağ atölyelerinin yağ kandili aydınlığı ilk bakışta birbirinden uçurumlar kadar uzak görünür.
Oysa Cezerî ile Selçuk Bayraktar'ı yan yana koyduğumuzda, mekânlar ve yüzyıllar ötesinden birbirine seslenen 3 temel ilke belirginleşir:
- "İhtiyaca kök salan inovasyon",
- "Form işlev sentezi",
- "Teknolojiyi insanı korumak için kullanma".
İlk ilke, yeniliğin kaynağına dairdir. Cezerî, Artuklu Sarayı'nın gündelik problemlerini -suyun taşınması, zamanı görselleştirme, hijyen ritüelleri- hidrolik ve kam mekanizmalarıyla çözerken; Bayraktar, güvenlik kuvvetlerinin "gör, karar ver, harekete geç" döngüsündeki gecikmeyi insansız sistemlerle kısaltmaya odaklandı.
Her iki deha da soyut "mucitlik" peşinde koşmadı; aksine, somut ihtiyaç listesini mühendislikle doku doku işledi.
Bu nedenle Cezerî'nin su saati ne kadar "eser i hiyel" ise, TB 2'nin lazer işaretleyici mühimmat entegrasyonu da o kadar "eser i zaruret"tir.
İkinci ilke, estetiğin işlevle kavgasını reddeden bir anlayışı temsil eder.
Cezerî'nin fil su saatinde debriyaj kolu fil hortumu biçimini alır, döner figürler saray izleyicisine teatral bir gösteri sunarken saatin mekanik geri bildirimi de kusursuz işler.
Benzer şekilde TB 2'nin kararlı trapez gövdesi, aerodinamik sürüklemeyi azaltmakla kalmaz; radar kesit alanını düşüren pürüzsüz hatlarıyla görünmezliği de artırır.
"Güzel olana güven, güvenilir olana güzellik kat" düsturu, sekiz asırdır bozulmadan süren bir Anadolu formülüne dönüşür.
Üçüncü ilke ise, etik ve pragmatizmin kesişiminde durur: mühendisliği, insanın zafiyetini azaltan bir şefkat aracına çevirmek. Cezerî'nin temassız abdest musluğu, salgın hastalık korkusunun kol gezdiği sarayda hijyeni garanti ediyordu; Bayraktar'ın İHA'ları, yüksek riskli keşif taarruz görevlerinde insan pilotu ölüm riskinden azade kılıyor.
İkisinde de "teknoloji, canı yakan değil canı koruyan olacak" vurgusu belirgindir.
Bu üçlü eksen, Cezerî'nin deri körüklerini Bayraktar'ın karbon fiber kanatlarına bağlayan görünmez bir mühendislik soy ağacıdır.
Tarihî çizginin sürekliliği, Anadolu'nun inovasyon damarını salt başarı hikâyeleriyle değil, ortak felsefî alt yapısıyla da öne çıkarır:
Bir problemi gör, çözerken güzelliği ihmal etme ve sonunda insanı gözet.
Bugün TB 2'nin semalarda çizdiği zarif iz, Diyarbakır'da fil su saatinin metal parçalarına düşen kandil ışığının çağdaş bir akranıdır.
Yenilikçilik metodolojisi: Açık atölyeden hızlı prototiplemeye
Cezerî, Kitab ül Hiyel'inde her makineyi üç katmanlı bir açıklıkla sunuyordu:
Ayrıntılı çizim, metinsel işleyiş tasviri ve malzeme ölçü tablosu.
Bu şeffaflık, ustanın atölyesini zamanın ötesine açarak "kim dilerse tekrarlasın, geliştirsin" mesajı taşıyordu.
8 yüzyıl sonra Baykar Ar Ge'sinde, disiplinler arası ekiplerin ortak dijital havuzda kod, CAD modeli ve test raporu paylaşması aynı ruhun çağdaş versiyonudur.
Mekanik ressamların yerini uçuş dinamiği mühendisleri, hidrolik ustalarının yerini gömülü yazılımcılar almış; fakat "bilgiyi saklamayan atölye" ilkesi değişmemiştir.
Cezerî'nin yönteminin ikinci sacayağı, iteratif tasarım döngüsüdür.
Saray protokolü, su saatinde akış hızı ya da otomatik ibrikte debi ayarı gibi geribildirimleri ustaya iletir; Cezerî, mekanizmayı revize ederek "versiyon 2.0"ı hızla devreye sokardı.
Bugün TB 2'nin Karabağ ve Suriye sahalarından dönen verilerle güncellenen yazılım sürümleri, güç ağırlık optimizasyonu ve sensör kalibrasyonları benzer bir çevrimsel hız dogmasını yaşatıyor.
Hattâ Bayraktar ekibi, "uçan prototip" fikrini benimseyerek tasarım test arasındaki süreyi aylar değil haftalar düzeyine indirdi; tıpkı Cezerî'nin aynı mevsim içinde yeni bir kam profili dövüp sistemi tekrar kurması gibi.
Bu döngülerin kalbinde "end user feedback" kavramı bulunur.
Cezerî için "son kullanıcı" saray erkânıydı; Bayraktar için cephe unsurlarıdır.
Her iki durumda da mühendis, laboratuvar konforundan çıkarak müşterinin -ya da askerî jargonda "operatör"ün- gerçek dünyadaki sancısına kulak verir.
Cezerî'nin fil su saatinin görsel-işitsel ritmini izleyen konuklardan aldığı hayranlık veya eleştiri, TB 2'nin gece operasyonunda düşük ışıkta oluşan görüntü parazitine dair operatör raporuyla aynı ağırlığa sahiptir:
Tasarımı bir sonraki sürüme taşıyan itici güç.
Cezerî'nin bakır körükleriyle Bayraktar'ın silikon entegreleri arasında teknoloji elbette değişti; fakat yenilikçilik metodolojisinin omurgası, aynı yalın reçeteyi tekrar eder:
Aç, paylaş, dene, düzelt ve yeniden dene.
Bugün Bayraktar İHA'larının dünya pazarında gördüğü rağbet, sadece teknik parametrelerinin değil, bu canlı metodolojinin de bir tezahürüdür -tıpkı Cezerî makinelerinin yüzyıllar boyu elden ele dolaşarak Avrupa Rönesansı'na ilham vermesi gibi.
Küresel etki ve yumuşak güç
Bayraktar TB 2, gökyüzünde çizdiği rotayı yalnızca savunma sahasında değil diplomasinin koridorlarında da iz bırakır hâle getirdi.
2019'dan bu yana Polonya'dan Katar'a, Ukrayna'dan Nijerya'ya uzanan geniş bir coğrafyada imzalanan sözleşmeler, "yerli İHA ihracı" kavramını Türkiye için stratejik bir dış politika enstrümanına dönüştürdü.
İmzalanan 35'ten fazla anlaşma, savunma endüstrisinin katma değeri yüksek ihracat rakamlarını tırmandırırken, alıcı ülkelerin güvenlik doktrinlerinde "Türk menşeli sistem" ifadesini kalıcılaştırdı.
Bu ticari başarı, klasik silah satışı mantığını aşarak, eğitim bakım ortak üretim paketleriyle çok katmanlı bir teknoloji ekosistemi ihraç ediyor; böylece Türkiye, müşterek Ar Ge projeleri üzerinden uzun vadeli savunma işbirliklerinin merkezine yerleşiyor.
Teknoloji aynı zamanda kültürel bir ikonografiye dönüşmüş durumda. TB 2'nin Karabağ ve Ukrayna cephelerindeki etkisi, sosyal medyada yayılan videolar ve şarkılar ile kültüre etki etti.
Çeçen dans ezgisiyle montajlanan vuruş görüntüleri veya Lego TB 2 tasarımları, modern çağın "teknolojik folklor"unun parçası hâline geldi.
Bu durum, Cezerî'nin minyatürlerinde resmedilen hidrolik fillerinin Batı'da Rönesans ressamlarına ilham vermesini hatırlatır: Mühendislik, estetik bir imgeye bürünerek sınırları aşar ve toplumsal hafızada yer edinir.
Bugün Louvre'da sergilenen Cezerî çizimleriyle Twitter akışında dolaşan TB 2 karikatürü, Anadolu imzalı teknolojinin yedi asırlık kültürel yankısının iki ayrı tezahürüdür.
Uluslararası söylem düzleminde ise "Anadolu menşeli teknoloji" vurgusu, Türkiye'nin yumuşak gücünü tahkim eden bir marka değerine dönüştü.
TB 2, Batılı savunma dergilerinde "game changer drone" etiketiyle anılırken, bir dizi ülke için "jeopolitik dengeleyici" konumuna yerleşti.
Bu bağlamda Ankara, klasik diplomasinin yanına teknoloji diplomasi başlığını ekleyerek müzakere masalarına ekstra kartla oturuyor.
Cezerî döneminde Artuklular'ın hidrolik gösterileriyle saray misafirlerini büyüterek itibar devşirmesi ne kadar başarılı olmuşsa, bugün de havadaki Türk menşeli platformun yaptığı gösteri aynı itibarı küresel ölçeğe taşıyor.
Son kertede Bayraktar TB 2'nin ticarî başarısı, kültürel ikonlaşması ve uluslararası söylemdeki yankısı, Cezerî'nin asırlık mirasının çağdaş bir tezahürüdür:
Mühendislik, yalnızca işlevsel bir araç değil, aynı zamanda diplomasiyi besleyen, kültürü taşıyan ve ulus markasını güçlendiren bir "yumuşak güç" vasıtasıdır.
Böylece Diyarbakır atölyesinden yükselen hidrolik çark sesi, artık dünya başkentlerinde yankılanan pervane uğultusuna dönüşmüş; her ikisi de Anadolu'nun yenilikçi kimliğini küresel hafızaya kaydetmiştir.
*Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish