Dijital çağda zihin sağlığını tehdit eden varoluşsal krizler: Kimlik, anlam ve gerçeklik algısında bozulma

Prof. Dr. Mustafa Çevik Independent Türkçe için yazdı

Görsel: Independent Türkçe/Microsoft/Bing-Copilot

Dijital çağ, insanlığa benzersiz fırsatlar sunduğu kadar, derin varoluşsal krizleri de beraberinde getirdi.

Sosyal medyanın yükselişi, yapay zekânın yaygınlaşması ve sanal ile gerçek arasındaki sınırların bulanıklaşması, bireylerin kimlik algısını sarsıyor, anlam arayışını zorluyor ve gerçeklik duygusunu sarsıyor.

Dahası, dijital dünyanın dayattığı hız ve sürekli bağlantılı olma hali, modern insanı tükenmişlik sınırına getiriyor.

Peki, bu çağın yarattığı krizlerle nasıl başa çıkabiliriz?


Dijital kimlik: Gerçek benliğin gölgesi mi?

Sosyal medya platformları, bireylerin kendilerini diledikleri gibi sunabilecekleri bir sahne sunuyor.

Filtreler, düzenlenmiş içerikler ve idealize edilmiş yaşamlar, gerçek benliğimiz ile dijital kimliklerimiz arasındaki farkı artırıyor.

Çevrimiçi dünyada "beğenilen" olmak için verilen çaba, bireylerin gerçek benliklerinden uzaklaşmalarına neden oluyor.

Geleneksel kimlik algısı, kişinin kendisini çevresiyle, toplumsal rollerle ve kişisel deneyimleriyle tanımlamasına dayanıyordu.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Oysa bugün, kimlik, algoritmalar tarafından şekillendirilen sanal bir yansımaya dönüşmüş durumda.

Dijital kimliklerimizin, gerçek benliğimizin yerini alması, bireylerde sahte bir aidiyet hissi yaratıyor.

Bunun sonucunda, insanlar hem kendilerini hem de başkalarını olduklarından farklı görmeye başlıyor.

"Gerçek ben kimim?" sorusu, artık sadece felsefi bir mesele olmaktan çıkıp dijital çağın en temel varoluşsal problemlerinden biri hâline geliyor.


Anlam arayışında yapay zeka çağı

İnsan, tarih boyunca kendisine ve evrene anlam yükleme çabası içinde oldu.

Ancak anlam arayışı, teknolojinin baş döndürücü ilerleyişiyle birlikte yeni bir boyut kazandı.

Yapay zeka, insanın birçok alandaki rolünü devralırken, bireyler giderek işlevsizleşme korkusuyla yüzleşiyor.

"Benim yerime her şeyi yapabilen bir sistem varsa, benim varlığımın anlamı ne?" sorusu, modern çağın en büyük varoluşsal krizlerinden biri hâline geldi.

Öte yandan, teknolojinin sunduğu konfor, insanı varoluşsal sorgulamalardan uzaklaştırarak yüzeysel bir tatmin duygusu yaratıyor.

Çevrimiçi dünyada sonsuz bilgiye ulaşmak mümkün, ancak bu bilgi, kişinin anlam bulmasına katkı sağlıyor mu?

Yoksa insan, dijital dünyanın sunduğu sonsuz içerik içinde kaybolarak kendisini mi unutuyor?


Gerçeklik ve sanallık ikilemi: Hangi dünya gerçek?

Artırılmış gerçeklik, sanal dünyalar ve yapay zeka tarafından üretilmiş içerikler, insanın gerçeklik algısını kökten sarsıyor.

Gerçek ile sanal arasındaki sınır, her geçen gün daha da belirsizleşiyor.

Sosyal medya, sanal oyunlar ve dijital deneyimler, bireyleri fiziksel dünyadan kopararak kendi içinde kapalı sistemler yaratıyor.

İnsanlar, ekranda gördükleri hayatların gerçek olduğuna inanırken, kendi yaşantılarını değersiz hissetmeye başlıyor.

Özellikle genç nesiller, sosyal medyanın ve dijital platformların sunduğu "mükemmel" hayatlara bakarak kendi yaşamlarını yetersiz buluyor.

Bu durum, bireylerde derin bir varoluşsal kaygı yaratıyor.

Gerçeklik algısının kaybolması, bireylerin hem kendileriyle hem de çevreleriyle sağlıklı bağlar kurmasını zorlaştırıyor.


Dijital çağın hızı ve tükenmişlik sendromu

Teknoloji, insan hayatını hızlandırdı ve her an her yerde ulaşılabilir olmayı zorunlu kıldı.

Ancak bu hız, insanın doğal ritmiyle uyumlu değil.

Sürekli e-posta bildirimleri, bitmek bilmeyen sosyal medya akışları ve tükenmeyen dijital içerik, kişinin zihinsel yükünü artırıyor.

Modern insan, hem bilgiye yetişmeye çalışıyor hem de sürekli üretken olma baskısı altında eziliyor.

Dijital çağın dayattığı tükenmişlik sendromu, bireylerin fiziksel ve zihinsel sağlığını tehdit eden en büyük risklerden biri hâline geldi.


Dijital çağda varoluşsal sağlamlık: Ne yapabiliriz?

Dijital çağın getirdiği bu krizler karşısında bireylerin varoluşsal sağlamlık geliştirmesi gerekiyor.

Peki, nasıl?

  1. Gerçek ile sanalı ayırt etme bilinci geliştirmek: Teknolojiyi bilinçli kullanarak, sanal dünyanın sunduğu "mükemmel" hayatların gerçek olmadığını kabul etmek gerekiyor.
     
  2. Dijital minimalizm uygulamak: Sürekli bağlantıda olma zorunluluğunu sorgulamak ve dijital tüketimi bilinçli yönetmek, kişinin zihinsel sağlığını korumasına yardımcı olur.
     
  3. Anlamı yeniden keşfetmek: Teknoloji, insanın anlam arayışını köreltmek yerine ona yeni yollar sunmalı. Yapay zekânın sunduğu kolaylıkları bir tehdit olarak değil, insanı daha yaratıcı ve özgün kılacak bir araç olarak görmek önemli.
     
  4. Beden ve zihin uyumunu sağlamak: Dijital dünyanın hızına kapılmak yerine, doğa ile temas etmek, fiziksel aktiviteler yapmak ve gerçek insan ilişkilerine zaman ayırmak, kişinin psikolojik direncini artırır.
     
  5. Teknolojiyi bir araç olarak görmek: Dijital dünya, insanın hizmetinde olmalıdır; insan, dijital dünyanın kölesi olmamalıdır.

Dijital çağ, insanın karşısına ciddi varoluşsal meydan okumalar çıkarıyor.

Ancak bilinçli kullanım ve felsefi bir bakış açısı ile bu çağın sunduğu krizleri aşmak, kişinin elinde.

Gerçek varoluşsal doyum, dijital dünyada kaybolmak değil, teknolojiyi bilinçli bir şekilde yönetmekten geçiyor.

Bu da bir felsefi düşünme becerisi ve felsefi danışmanlık yardımı gerektiren bir durumdur. 

 

 

*Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU