Savaş ve politika

Gürsel Tokmakoğlu Independent Türkçe için yazdı

İllüstrasyon: Benedetto Cristofani/Foreign Affairs

Krizlerin, çatışmaların, savaşların ve silahlanmanın çokça konuşulduğu evredeyiz. İçinde bulunulan durumu tarif etmek adına sizlere savaş ve politika ilişkisini açıklayacağım.

Örnek olarak, Rusya-Ukrayna savaşını, Hindistan-Pakistan krizini ve ABD-Çin rekabetini bu ilişki biçimiyle ele alacağım.

İttifaklar bahsine mantıksal bir tarif yapacağım. Sonuçta dünyadaki herkesi ilgilendiren dikkat edilmesi gereken bir yaklaşımı ileri süreceğim.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Giriş

avaşlar ya isteyerek başlatılır ya da istemeden kabul edilir. Bu duruma saldıran ve savunan olarak da bakabilirsiniz.

Savaşlar kazanılmak zorunda olunan sahnelerdir. Savaşlar bazen çözüm olabilir bazen değildir, ancak politika en sonunda bile olsa çözümdür. Savaşları müteakiben ilgili politikacılar bir masa kurarlar ve anlaşmalar imzalarlar.

Mutlaka kazananlar ve kaybedenler vardır. Harcanan meblağ mutlaka birilerine ödetilir. Kapitalizm daima kazançlıdır.
Savaşmak bir çözüm görülmese bile ülkeler tarafından savaşa hazır olmak gerekir, tüm açılardan.

Şöyle: Askeri, psikolojik, ekonomik, lojistik, endüstri, iletişim, bilişim, siber… Savaşa hazır olmak egemenliğin de teminatıdır.

Politika 3 amaç güder:

  • Birincisi, savaşmaksızın kazanmayı hedefler, 
  • İkincisi, savaş olacaksa bile askerin kazanmasını temin eder, 
  • Sonuçta, zaferin politikayla taçlandırılması gerekir. 

Dolayısıyla politika, “milli güç” unsurlarını savaş için seferber eder, düzenler, hazır bulundurur.

Güçlü ülkeler savaşa hazır olmak için konvansiyonel ve kitle imha silahları ile donanmış caydırıcı, darbeleyici, stratejik, operatif ve taktik gücü olan kuvvetleri eğitir, donatır ve yapılanları dosta düşmana gösterir.

Bunun anlamı, egemenliğime kastetmeyin, üstüme gelmeyin veya gücümü sınamaya kalkışmayın demektir. 

Kuvvet yapısına, silah sistemlerine ve doktrinlere günümüzde yeni bir boyut eklendi, siber, uzay, yapay zekâ, otonom savaş düzenekleri. 

Sonuçta polemolojide buna 5. nesil savaş ve 6. nesil silah sistemleri diye bakıyoruz.

Ama savaşlar öyle süreçlerdir ki, 5. nesil savaştayken bile 2. veya 3. nesil savaş düzenlerini kullanabilirsiniz.

Savaş hem bilimdir hem savaş!


Örnek: Rusya ve Ukrayna savaşı

Rusya işgalci oldu; şubat ayı hem 2014 hem 2022’de. Halen savaş devam ediyor, barış çabaları olsa da. 

Burada Rusya bir başat güç ve saldırganken, Ukrayna kendini savunmak zorunda kalan normal güce sahip bir ülke.

SSCB dağıldığında bazı anlaşmalar yapılmıştı, ilgili güçler birbirlerine ve Ukrayna’ya bazı garantiler vermişlerdi. Bu (güya) yeni bir statükoydu. 

Bu savaş başladığında Ukrayna’nın arkasında bulunan güçlerin önünde, başat güç ABD ve Avrupalılar var.

Caydırıcı ve dengeleyici olarak NATO var. Çünkü ikide bir Rus politikacılar Ukrayna’yı destekleyenleri nükleer silah kullanmakla tehdit ettiler.

Bu şartlarda savunma terminolojisinde yeri olan “denge” ve “caydırma” konuları öne çıktı.

Karmaşık bir durum yok, Rusya işgalci ve saldırgan, politik hedefleri belli. Bunları kabaca sıralayalım: 

  • Karadeniz’de donanmasını bulunduracak bir bölgeyi (Kırım) elinde tutmak. Karadeniz’de limanlara sahip olmak. Karadeniz kıyısındaki Ruslara ait sahayı genişletmek. 
  • Ukrayna’nın NATO’ya girmesinin ve bütünüyle NATO’nun genişlemesinin önüne geçmek.
  • Moskova’nın daha güvenli olması için, bu coğrafyadan başlayarak nüfuz alanlarında stratejik tahkim yapmak.

Rusya bu politik hedefleri savaşmadan elde edebilir miydi?

2014’te Rusya işgale başladı zaten, ne görüşülebilirdi ki?

Yine de Rusya’nın “özel operasyon” dediği son saldırısına başladığı tarih öncesinde, 2021’de Cenevre’de Joe Biden ila Vladimir Putin görüştüler. Bu noktada politika işe yaramadı. 

Peki bugünlerde işe yarar mı, nasıl bir sonuca gidilecek; birlikte göreceğiz.

ABD, Rusya ile savaşsaydı bu hem bir NATO savaşı olurdu hem de sonucunun nereye gideceği belli olmayan, belki de genel nükleer savaşın başlatıldığı Büyük Savaş’a dönüşebilirdi.

Bu süreçte insanlık neleri tecrübe etmekte?

Eşitsiz güçlerin savaşını, bu çağda saldırganlık ile savunmanın nasıl gerçekleştiğini, ittifakların ne manaya geldiği, politikanın neye yarayıp yaramadığını, savaş esnasında savunma stratejisinin geliştirilmeye çalışılmasının güçlüklerini, bir savaşın dışarından destek alarak ikmalinin ne sonuçlar ürettiğini, uluslararası kurumların, anlaşmaların ve tedbirlerin işe yarayıp yaramadığını, savaşla başlayan durumun enerji ve ekonomi gibi diğer alanlara nasıl yayıldığını… 

Politik hedefler yönüyle irdeleyelim.

Ukrayna’nın NATO’ya girmesi en baştan planlı mıydı? Bu soru tartışıladursun. Ancak, Putin’in hesaplamadığı, NATO’nun genişlemesinin Kuzey Buz Denizi bölgesinde, İskandinavya’da gerçekleşeceği (İsveç ve Finlandiya). Moskova bu süreçte daha fazla baskı altına girdi.

Üstelik Rusya nüfuz alanlarının bazılarından çekilmek zorunda kaldı. Bu itibarla her ne kadar ABD, bu süreçte çok para harcadıysa da kendisi savaşmadan belli stratejik ilerlemeleri sağlayabildi (stratejiyle kazanmak).

Joe Biden’dan sonra Donald Trump ise konuya başka bir yerden bakmaya başladı; Ukrayna’ya “kritik minerallerini bana ver” dedi. Bu masrafı tazmin eder mi bilinmez, ancak ABD fiilen Rusya’ya, Arktik bölgede olduğu gibi Karadeniz’de de (“sıcak denizde” de) komşu olabilir.

Basit kural: Büyük balık küçük balığı yutar!


Örnek: Hindistan ve Pakistan krizi

Bugünlerde Hindistan ve Pakistan arasında tırmanan bir gerilim var.

Sebepler tarihe dayanan cinsten. Başka tabirle, savaş için meşru iddialar hazır.

Politikacılar bunu iradelerine dayalı savunabilirler.

Peki, savaşmadan sebepler ortadan kaldırılabilir mi?

Elbette mümkün.

Ama politika burada ne denli güçlü, bunu ölçmek gerekir.

Hindistan-Pakistan meselesinde politikacılar sanki köklü sebepleri ortadan kaldırmak için yeterli iradeye sahip değiller ve kısa yolu seçiyorlar; savaşın olsun!

Bu kabul edilebilir mi?

Hayır. Bu krizli sahada savaş politikacılar tarafından bir kolaylık veya çözüm gibi düşünülüyor.

Bu politik bir zayıflık.

Hindistan ve Pakistan bütün olarak, stratejik, operatif ve taktik kapasiteye sahip ülkelerdendir.

Her ikisi de nükleer kabiliyete ve atma vasıtalarına sahipler.

İyi de bunları illa kullanmaları mı gerekiyor, kullanmadan amaçlarını yerine getiremiyorlar mı?

Öyleyse savaş iradesine etki edebilecek 3 mesele ortaya çıkıyor: 

  • Birincisi, çözülemeyecek sorunları var ve çözülememesini kabul etmiş politik iradeye sahipler. 
  • İkincisi, silahlanmayı, harbe hazır olmayı caydırmak için değil savaşmak üzerine tertiplemişler. 
  • Üçüncüsü ise dış etkenlerin iradeye etkilerine açık bir yapıları var. 

Bu 3 iradi mesele de aslında aynı kökene sahip bu insan kaynağının, sosyolojik yapının, özündeki zaafını işaret etmektedir. 

Bir toplumda zaafların olduğu görülüyor ise oranın tahriki kolay olur. Güvenlik içinde olmanın birinci kuralı zaaflardan kurtulmaktır. Zaaflar her yerden kaynaklanabilir, ama en çok politik zaaflar süreçleri belirler.

Basit kural: Çözemezsen başkaları çözer hem kendi çıkarına.


Örnek: ABD ve Çin rekabeti

Diğer örnek ABD ile Çin olacaktır.

ABD ile Çin karşılıklı savaşmak istemezler, tıpkı ABD ila Rusya veya Rusya ila Çin gibi, başkalarını savaştırmayı tercih ederler.

O halde birbirlerine iddialarını nasıl kabul ettirecekler, yani stratejik olarak nasıl kazanacaklar?

ABD, Soğuk Savaş ile gayet bilinçlendi. Askeri yapısı, politika ile askeri yapının ilişkileri eksiksiz ve esasen dünyaya örnek olacak düzeyde, akademik bakımdan ortaya konanlar dahil.

Elbette Rusya da benzer şekilde bir tecrübeye sahip, ancak sorun çözme pratiği ile ilgili hususta ABD’nin yönteminden biraz daha geride kabul edilebilir. 

Çin’i henüz büyük sahnede görmedik. Bu bakımdan hazırlık yapan bir Çin’den söz etmek mümkündür.

Çin’in tüm alanlarda hazırlıklarını yapmakla ilgili ciddi bir gayreti söz konusuyken, beraberinde ABD ve Rusya’yı da iyi değerlendirmek istemektedir.

Çin sürekli izliyor, çalıyor, deniyor, öğreniyor… (Örnek: Çin, Soğuk Savaş sonrası Ukrayna’dan Varyag uçak gemisini aldı ve tersine mühendislik yapmak için tersanesine taşıdı.) 

Bir de buna Çin’in tarihi bağlamda açıklanabilecek sorun çözme tekniğinin varlığını eklemek gerekir, ki kendine has bir yapısı olduğu bilinir. Dolayısıyla Çin’in politikası ve diplomasi biçimi, askeri hazırlığı kadar, süreçlere etki eder yapıdadır diyebiliriz.

ABD için Çin genel olarak gelişen bir rakip ve olası tehdit durumundadır. ABD buna göre planlarını yapar. Çin ise egemenlik sorunu olarak gördüğü Tayvan’ın ülkeye katılmasını (“tek Çin” politikası) sağlamak için elinden geleni yapacak iradeyi göstermektedir. 

O halde durum açık, Çin de bir plan içindedir. Her iki güç için Hint-Pasifik bölgesinde ve küresel genişliği olabilecek her nüfuz alanında stratejik oyunun nasıl oynanacağına dikkatle bakmak gerekir.

Çin ulusal güçleriyle kapsamlı biçimde bir büyük savaş hazırlığı içindedir. Başta ifade ettiğim her alanda çabalarını 2027, 2035 ve 2049 tarihlerine dayalı planlamasıyla sürdürmektedir.

Ama bunlar hemen savaşmak için değil, kazanmak için atılması gereken stratejik plan hedeflerinin adımlarıdır.

Bu olmadan rakibini veya hedefini elde etmeye karşı irade gösterecek güçlerin engelleyici hareketlerini, “sert güç” göstererek ikna edemez.

Nükleer silah sayısını arttırıyor, ona da caydırıcılık ve denge politikası gerekiyor.

Stratejik caydırıcılık gerekli; bir de bunu rakibe göre dengelemek gerekli! (Albert Wohlstetter, Thomas Schelling)

Basit kural: Hazır ol cenge sulh-u salah istiyorsan!
 


İttifakların algoritması

Savaşlarda bir kazanan ve kaybeden olabileceği gibi sonuçsuz, sürüp giden veya çözülmemiş krizler üzerinden stratejik kazanım elde etmek de mümkündür.

Sanki günümüzde başat güçlerin krizlere bakış açısında bu esasa dayandırıldığı ve politikaların buna göre geliştirildiği gibi bir durumla karşı karşıyayız. 

O halde ittifaklara nasıl bakılmalıdır?

Klasik ittifak mantığı: 

  • Birincisi, değerlerimiz ortak, destekliyorum mantığıyla ittifak kurmak. 
  • İkincisi, ortaya çıkan bir tehditten dolayı dayanışmaya girme zorunluluğu. 
  • Üçüncüsü ise çıkarla ilgili, ortak hareket edelim ve birlikte kazanan olalım düşüncesi.

Gelişmiş ittifak mantığı: 

  • Birincisi, stratejik kazanım örgüsü yüksek tarafın politikasını örtülü biçimde kabul etmek. 
  • İkincisi, yeni bir dünya düzenine kavuşma hedefini birlikte gerçekleştirebilecek ortaklarla açık ve çok yönlü ittifak politikasını ulusal politika olarak savunmak.

Krizlerin kısa vadeli sonuçlanması söz konusu olursa yanlış ittifaklar ile en baştan zarara uğramak söz konusudur.

Uzun vadeli bakış açısı mutlak surette stratejik olmalıdır, her şartta kazanabilen bir sonucu vadetmelidir.

Dolayısıyla krizlerin uzun sürmesi veya çözümsüzlüğün bir politika olarak görüldüğü hallerde yanlış ittifaklarla uzun süreli yıpranmak da söz konusu olabilir, buna dikkat etmek gerekir.

Basit kural: Yanlış hesap Bağdat’tan döner.


Sonuç

Savunma ve güvenlik denklemlerinde bu tür stratejik kazanım için adımlar atılması gerektiğini bilmek gerekir.

Türkiye’de ben bunu ifade ettiğimde, konuyu hiç anlamamış kimselerin gereksiz ve cahilce reaksiyonunu gördüm, bunun için açıklıyorum. Yoksa yabancı-gerçek uzmanlar konuya zaten vakıflar.

Rusya, hiç olmazsa bu noktadan itibaren, olası Ukrayna barışından kazancını mümkün mertebe maksimize etmenin ve bu açıdan Trump’ı kullanmanın peşinde.

Rusya Karadeniz’deki kazanımından vaz geçmez, ABD bunu da görüyor. Ama Avrupa kara kara düşünmeye başladı.

Kendi ortak ordusunu kurabilecek mi, nükleer silahlarına yeni bir düzen getirecekler mi, Britanya ile AB birlikte olacak mı, Türkiye ne konumda olacak, Avrupa Barış Gücü gibi bir teşkil Ukrayna’da görev yapacak mı, Rusya Avrupalılara ne tür şartlar ileri sürecek, bu soruları şimdiden sorabiliriz.

Hindistan-Pakistan krizi savaşa dönüşebilir, politik irade ve ülkelerin karakteristik yapıları buna engel olabilecek güçte ve yapıda değildir.

Hatta bu tür bir savaş, ABD ve Çin gibi başat güçlerin vekilleri olarak da kullanılabilecek düzeydedir.

Tehlikeli olan budur. Bir büyük Vekalet Savaşı olmaması için dünyanın itidal çağrısı yapması gerekmektedir.

ABD-Çin krizi potansiyel büyük bir krizdir, ancak küresel etkileri olabilecek güçte ve stratejik düzeydedir.

Buna dair bakış açılarında çok başka politik yaklaşımların olabileceğini en baştan görmek gerekir.

ABD ve Çin kendi meselelerine başkalarını da çekmek isterler. Bu önce zaafı olanları yanına çeker.

Dünya büyük bir belirsizliğe, silahlanma yarışına ve küresel gerilime gebe bir şekilde ilerlerken, ileri vadede bir gerçek olarak insanlığın karşısına çıkacak yeni-doğanın tarifini yapmak henüz mümkün değilken, ittifaklara da dikkatlice yaklaşmak gerektiği ortaya çıkmaktadır.

İnsanlık adına irade şudur: Savaşmadan, dünyayı bir kıyamete sürüklemeden her ne mesele varsa çözmek, politikacıların ise bu hedefe yönelmesini sağlamak.

Saldırganı caydırmak için çaba sarf edilir, hatta ülkelerde sert güç unsurları bunun için hazırlanır.

Bazen ittifaklar da caydırıcılığa ve barışa katkı sağlayabilir.

Ama bu bıçak sırtı bir konudur.

Bazen de savaşı çözüm görenleri motive eder.

 

 

*Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU