ABD Başkanı Donald Trump ilginç biri.
ABD'lilerin de dünyanın da alışkın olmadığı bir başkanlık tarzına sahip.
Daha yemin etmeden aklından geçen, ağzına gelen her şeyi söylemeye başladı.
Başkanlığının ilk döneminde de böyleydi.
Suriye'yle, Rusya'yla, Kanada'yla, Grönland'la, Panama'yla ve tabii hepsinden de önemlisi Gazze ve Filistinlilerle ilgili insanların alışık olmadığı aykırı fikirlerini daha koltuğa oturmadan, yemin etmeden paldır küdür dile getirmeye başladı.
Bunların hepsini tek tek sayacak değilim.
Ancak şu an gündemdeki en önemli konu, Gazze, Filistin ve İsrail meselesi.
Trump, açıkça Gazze'nin boşaltılacağını dile getirdi
Biliyorsunuz, Gazze Şeridi'nde çok kısa bir zaman dilimi içerisinde 50 bin insan hayatını kaybetti.
Neden Gazze Şeridi diyorum?
Çünkü Gazze bir şehir ama o şerit içerisinde başka şehirler de var.
Yaklaşık 40 kilometreye 10 kilometre diyebileceğimiz, bazı yerleri biraz daha dar olan 360 kilometrekarelik bir sahada 2 milyon 200 bin insan yaşıyor.
Bu 2 milyon 200 bin insanın 50 binini en vahşi şekilde yok ettiler.
Trump gelir gelmez, bunu yapanları cezalandırmayı veya yeni bir çözüm yolu bulmayı bir kenara bırakın, orayı boşaltacağını ve bunun için de Ürdün ve Mısır'la görüştüğünü açıklamıştı.
Bu devletlerin şimdilik kabul etmediğini, ancak yine de fütursuzca şöyle ya da böyle bu durumu kabul etmek zorunda kalacaklarını söyledi.
Yani Gazze'nin boşaltılacağını açıkça dile getirdi.
Bu, İsrail'in 100 yıllık hayali.
Aslında fikir çok daha eski;
"Nil'den Fırat'a kadar uzanan bütün topraklarda büyük bir Yahudi devleti kurulması, bölge ve dünya insanının egemenlik altına alınması ve büyük bir Siyonist Yahudi hâkimiyetinin inşa edilmesi..."
Dünyada bunun altyapısını zaten oluşturmuş durumdalar.
Şu an en büyük bankalar, en büyük silah şirketleri ve bunlardan da önemlisi belki medya; radyolar, televizyonlar, gazeteler ve yayınevlerinin büyük bir kısmı Siyonistlerin kontrolü altında.
"Turpun büyüğü" ortaya çıkmaya başladı
Trump bunu yapabilecek mi?
İnşallah yapamaz, diyelim.
Ancak büzz bizi ilgilendiren başka bir boyut var ve ben bugün bunun üzerinde duracağım.
Trump, başkanlığa geldiği günden itibaren Türkiye'ye ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a iltifatlar yağdırıyor.
"Suriye artık bundan sonra Türkiye'nin kontrolünde, Türkiye'nin dediği olur. Suriye'den, Rojava'dan, Kürt bölgesinden askerleri çekeceğim" gibi sözler söylüyor.
Ancak son 1 haftadır Türkiye siyasetinde de moda olan bir tabirle, "turpun büyüğü" ortaya çıkmaya başladı.
Bunu da bizzat İsrail basını ifşa ediyor ya da başka bir ifadeyle kamuoyu yaratmaya çalışıyor.
Peki, İsrail'in resmî devlet yayın organları ne diyor ?
- ABD, Suriye'den yani şu an üslerinin bulunduğu Rojava'dan çekilmesin. Üüsleri de askerleri de orada kalsın.
- Son günlerde servis edilen bir haber var:
"Türkiye'ye perde arkasından deniliyor ki, biz Rojava'dan askerlerimizi çekeriz. Türkiye'yi de destekliyoruz. Ancak..."
İşte bütün "ama"lar gibi, esas söylenmek istenen de o "ama"dan sonra geliyor:
Türkiye, İsrail'le ilişkilerini düzeltsin.
Bunun Türkçesi şudur:
Biz Gazze'yi boşaltacağız. Türkiye de Suriye'deki PKK-PYD varlığına razı değil. Peki, bu işi nasıl çözelim? Türkiye, Gazze konusunda bize destek versin veya en azından sessiz kalsın. Yani biz orada ne yaparsak yapalım, müdahale etmesin. Biz de Rojava'da Türkiye'nin bütün isteklerini yerine getirelim.
Biraz daha sadeleştirirsek bu, ahlaksız bir teklif;
Ver Gazze'yi, al Rojava'yı ve PKK'yı.
Peki, bu mümkün mü?
Gazze'nin boşaltılmasını "mâşerî vicdan" kabul etmez
Bazen dünyada ahlaksız teklifler söylenir ve uygulanır.
Ancak, çok az örnekleri olsa da, her zaman ahlaklı insanlar, ahlaklı politikacılar, ahlaklı devletler de olmuştur.
Bugün Gazze'nin boşaltılmasını hiçbir İslam ülkesi kabul edemez.
Diyeceksiniz ki;
Nasıl kabul etmezler? Mısır ABD'nin elinde, Ürdün yönetim olarak onların elinde. Birleşik Arap Emirlikleri onların elinde, Suudi Arabistan onların elinde... Kim hayır diyecek?
Arkadaşlar, halklar "hayır" diyecek!
Haklısınız, bugün Sisi'ye, Ürdün Kralı'na, Suudi Arabistan Kralı'na kalsa, alırlar 40'ar 60'ar milyar dolar para; neticede 2 milyon civarında bir mazlum Gazze'li var, bunları kendi aralarında bölüşürler, taksim ederler ve kendilerince kârlı çıkarlar.
Ama Suudi Arabistan Veliaht Prensi Selman'ın bir sözü var;
Mealen söylüyorum: "Filistinliler bizim umurumuzda değil. Ama, işte 'ama' dedikten sonra halkımızın umurunda."
Sovyet halkının da, Ürdün halkının da, Mısır halkının da, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) halkının da umurunda.
Çünkü niye?
Bu insanlar Müslüman ve insan.
Yani insanlara bu kadar zulüm yapılmasını, "mâşerî vicdan" dedikleri, kamuoyu vicdanı kabul etmiyor.
Batı dünyasında da bunu kabul etmeyenler var.
İsrail'i İslam ülkelerinden önce uluslararası hukuk kuruluşlarına şikayet eden, onlar hakkında tutuklama kararı çıkartan ülkeler ve kurumlar var.
Ve belki de bunların hepsinden önemlisi, Gazze halkının bunu kabul etmesi mümkün değil.
Türkiye'nin böyle bir ahlaksız teklifin içinde mümkün değil
Türkiye'nin de böyle bir ahlaksız teklifin içinde olmasını şahsen mümkün görmüyorum.
Yani vicdan olarak da yöneticiler olarak da halk olarak da...
Çünkü Ortadoğu'da yüzyıllardır görece bir barış dönem dönem olduysa, bunu tesis eden vicdanın merkezlerinden biri Anadolu topraklarıdır. Bu halklardır.
Nerede bir zulüm olmuşsa buna kol-kanat germiş ve bizzat kendisi bu zulümleri yaşamıştır.
Yani şu an Türkiye'nin nüfusunun en az 3'te 1'i, Balkanlar'dan, Kafkaslar'dan, yani Bulgaristan'dan, Yunanistan'dan, Bosna-Hersek'ten, Arnavutluk'tan, Çeçenistan'dan, Abhazya'dan, Gürcistan'dan tehcir edilip, büyük zulümler, büyük ölümler noktasında yurtlarından, topraklarından koparılıp Anadolu'ya gelen insanlardır.
Bunların böyle bir zulmü kabul etmesi, "evet" demesi mümkün değil;.
Siyaset kurumunun yöneticilerinin de "evet" demesi mümkün değil.
Hem inançları dolayısıyla hem de bu kamusal tepkiden dolayı...
Sorunu kendi aramızda çözmezsek, ahlaksız tekliflerin sonu gelmez
Onun için, bugün "Ver Gazze'yi, al Rojava'yı, PKK'yı" gibi ahlaksız tekliflere hem vicdanen topluca karşı çıkmak lazım hem de buna fırsat vermeden Rojava'daki sorunu, PKK ile olan sorunumuzu ve daha geniş anlamda Kürtlerle olan sorunu da kendi aramızda çözerek, barışı tesis ederek, herkesin hakkını, statüsünü belirleyerek, Suriye'de Kürtlere ve yeni Demokratik Suriye'de bir statü tanıyarak,(tabii bir parantez açalım burada: PKK'nın diktatörlüğünde değil, çağ dışı kalmış ideolojisiyle bir diktatörlük kurmasıyla değil, orada silahlarını bırakmış bir PYD, Suriye ordusuna entegre olmuş, Irak Kürdistanı'nda şu an muhacir durumdaki 300 bin Kürt ile NKS ile demokratik bir Kürt yönetimi bulunmak lazım) herkesin olduğu, yani PYD fikrinde olanların da olduğu, bir yeni yönetimle bunu çözebiliriz.
Kendi aramızda çözmezsek, hem birbirimize kırdırılırız, hem de bu ahlaksız tekliflerin sonu gelmez.
Tabii sırtlarını Amerika'ya, İran'a, İngiltere'ye, Avrupa'ya, İsrail'e bağlayan Kürtlere de bir dönüp bakmak ve 1001. sefer sormak lazım:
"Bakın neler oluyor? 5 kuruşa satılıyorsunuz, günü geldiğinde..."
Bu sorunların çözüm yeri bu topraklar.
Ne kadar zor olsa da, birbirimizi ikna ederek bir çözüm var.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish